Makale

Şeytan, İblis, Mefisto… Hepsi Aynı Kapıya Çıkıyor

VAHYİN AYDINLIĞINDA

Şeytan, İblis, Mefisto… Hepsi Aynı Kapıya Çıkıyor


Doç. Dr. Halil ALTUNTAŞ
DİB Başkanlık Müşaviri

GOETHE, Faust adlı ünlü eserinde, aynı adı taşıyan kahramanının, insanı saptırmak konusunda Tanrı ile anlaşma yapmış olan şeytan (Mefisto) tarafından yoldan çıkarılışını anlatır. Şeytan, Faust’a, kendisine uyduğu takdirde ona büyük hazlar yaşatmayı vadeder, Faust da niyetini bildiği şeytana kendisini kandırabilirse bunun için elinden geleni yapmasını söyler. Hukuk, felsefe, tıp ve ilahiyatla ilgilenen yetişmiş bir kişi olmasına rağmen Faust şeytanın tahrik ve telkinleri ile süreç içinde akıl, bilim ve manevi değerleri bir kenara bırakıp yoldan çıkarak birçok günah işler. Faust kaybetmiştir.
Şeytan kavramı başta semavi dinler olmak üzere birçok inanç sisteminde, kötülüğe teşvik eden ve onu sembolize eden bir figür olarak yer alır. İslami bakış açsıyla şeytan normal olarak beş duyu alanına girmeyen, varlığı vahiy kökenli bilgi tarafından ortaya konulan, bu bilgi ışığında algılayıp tanımlayabildiğimiz madde ötesi yapıya sahip varlıktır. İblis, Ezazil gibi başka isimlerle de anılırken, diğer inanç çevrelerinde Mehpisto, Lücifer, Beelzebub gibi birçok isimle tanımlanır. İnsanın topraktan yaratılmış olmasına karşılık şeytanın ateşten olması her ikisinin farklı varlık boyutlarında olmasını anlaşılır kılıyor. Kur’an-ı Kerim taşıdığı zaafların ve içindeki kötülük eğilimlerinin çıkış noktası olarak “nefs-i emmare”yi işaret eder. Şeytan’ı da insanın bu durumundan yararlanıp onu tahrik ederek yoldan çıkarmaya çalışan gerçek bir kişilik olarak resmeder.
Şeytan bulunduğu boyut itibarıyla insanı görebilmekte fakat insan onu görememektedir. Bu durum üstlendiği negatif role paralel olarak şeytan için avantaj sağlarken imtihan hâlinde olan insanın ise yumuşak karnı oluyor. Evet, bu özelliği sayesinde şeytanın insanlar üzerinde geniş bir etki alanı bulabileceği, vesvese silahını rahatlıkla kullanabileceği doğrudur. Ancak insana da gerekli ve yeterli savunma imkânları verilmiş ve adalet ilkesi korunmuştur. Yeter ki insan görmediği tehlikeli bir düşmanla karşı karşıya bulunduğunu hatırından çıkarmasın. İnsana sağlanan korunma imkânları cümlesinden olarak Kur’an, şeytanın görülemeyip insanın şeytan tarafından görüldüğü gerçeğini hafızalara işler: “O (şeytan) ve kabilesi, kendilerini göremeyeceğiniz yerden sizi görürler.” (A’râf, 7/27.) Bu temel uyarıdan sonra hasmının niteliklerini, hile ve taktiklerini, avantajlarını, dezavantajlarını adeta elle tutulur, gözle görülür tablolar hâlinde sergiler. Kur’an’da dört kere vurgulanan “Şeytanın adımlarını takip etmeyin.” ve “Sakın şeytan sizi yoldan çevirmesin.” gibi uyarılara gösterilen gerekçe şeytanın insan için apaçık bir düşman olduğudur. (Mesela; En’am, 6/142; Zuhruf, 43/62.) “Şeytanın hâkimiyeti, sadece onu dost edinenler ve Allah’a ortak koşanlar üzerindedir.” (Nahl, 16/100.) ayeti, “siz sağlam basarsanız o size bir şey yapamaz” mesajını veriyor. “Şeytan hakkında, ‘Her kim onu dost edinirse mutlaka o kimseyi saptırır ve onu cehennem azabına sürükler’ diye yazılmıştır” (Hac, 22/4.) ayeti de bu mesajı destekler. Nas suresinde, sinip saldıran, insanların kalplerine vesvese veren şeytanın kötülüğünden korunma yöntemlerinden biri olarak müminlere Allah’a sığınmaları talim edilir. (Nas, 114/1-6.) Şeytanın hayâsızlık ve kötülüğü telkin ettiği (Nur, 24/21.), insanı etkisi altına alıp ona Allah’ı unutturduğu (Mücadele, 58/19.) şeklindeki bildirimleri her vesile ile yapılır.
Bütün bunlar şeytana karşı kullanılabilecek zihinsel korunma yöntemleridir. Bir de fiili korunma yöntemleri söz konusudur. Mesela, ezandan büyük rahatsızlık duyup çareyi kaçmakta bulması sebebi ile (Sahih-u İbn Huzeyme, Salat, 47.) bu tevhit çağrısının duyulduğu yer müminler için şeytana karşı güvenlikli bölgedir. Ancak ezanın koruma sağlaması, onun verdiği mesajın insanın ruhunda yansıma bulmasıyla kayıtlıdır. Okunan ezanın cümlelerini usulünce tekrar etmenin (icabet) sünnet oluşu ezanın sunduğu koruyucu frekansı yakalamaya yardımcı oluyor. “İstiaze” ve besmele de şeytana kaşı korunma yöntemlerindendir. Peygamberimizin (s.a.s.) “Şeytan insanın damarlarında kan gibi dolaşır.” (Buhari, İtikâf, 11s) şeklindeki açıklaması da şeytanın yoğun vesvese faaliyetine karşı dikkatimizi çekmeye yöneliktir.
Savaşta başarının temel şartı düşmanı tanımaktır. Kendisine sunulan bu uyarı ve işaretlere uymayarak başına buyruk davranmaya kalkışmak, hatta iman çerçevesi dışında kalmak şeytanın etki alanına girmeyi, onunla dost olmayı da kabul etmiş olmaktadır. İşte bu kabul edişle şeytanın egemenliği gerçekleşmiş olur. “Şeytan ona uymamız için yalvarıyor, peki biz çok iyi insanlar olduğumuz için mi onu kıramıyoruz!” demiş Aldous Huxley. (ö. 1963) Gerçekte “Şeytan kötü de biz iyi miyiz, masum muyuz?” sorusunu sormuş oluyor yazar.
İnsan cevheri öz yapısı itibarıyla mükerremdir, değerlidir, ama yeryüzü planında hangi değerde ve ahiret hesapları cetvelinde hangi nitelikte olacağına kendisi karara verecektir. “Esfel-i safilin ile a’lây-ı illiyyin” arasında bir yerlerde dolaşır durur. Ömrü bu çizgide nefis ve şeytana karşı vermek zorunda olduğu bir mücadele alanıdır.
Şeytana insanları aldatma mücadelesine girme fırsatının verilmesi, imtihan olgusunun, iman-küfür noktasında haktan yana tavır koyma yeteneği sergileyebilenlerin ayırt edilmesi hikmetine dayalıdır. Bu konuda üzerlerine düşeni yapanlar Allah’ın taraftarlarıdırlar. (Mücadele, 58/22.) Böyle olduğu için de üstün ve galip olacaklardır. (Maide, 5/56.)
Kendilerini şeytanın oluşturduğu iğva ve tezyin anaforuna kaptıranlar kötü işler yaptıklarını kabul etmeye de yanaşmaz, iyi yolda olduklarını sanırlar. (Zuhruf, 43/37.) Bu gerçek Kur’an’ın altı ayetinde dile getiriliyor. “İşte böylece ortakları şeytanlar pek çok müşrike (kız) çocuklarını öldürmeyi güzel gösterdi.” (En’am, 6/137.) ayeti bir örnek olarak zikredilebilir. “Şeytanlar en büyük günahları işletecekleri zaman, bu günahları ilahi bir şekilde göstermekle işe başlarlar.” sözünün sahibi Shakespeare belki de Kur’an’ın bu mesajlarından haberdar idi.
Şeytan’ın saptırıp kendine tabi kıldığı insanlar yenilgi ve cehennem azabı gibi istenmeyen sonuçlarla karşılaştıklarında büyük düşmanın onları kaderleri ile baş başa bırakıp kaçarken söyledikleri, söyleyecekleri birer ibret uyarısı olarak gözler önüne serilir: “(Şeytan), gerisin geriye dönüp, “Ben sizden uzağım. Çünkü ben sizin görmediklerinizi görüyorum. Ben Allah’tan korkarım. Allah, cezası çetin olandır.” (Enfal, 8/48.) “Allah size gerçek vaatte bulundu. Ben de size vaatte bulundum ama yalanın ortaya çıktı. Zaten benim sizi zorlayacak bir gücüm yoktu. Ben sadece sizi çağırdım, siz de hemen bana geliverdiniz. O hâlde beni kınamayın, kendinizi kınayın.” (İbrahim, 14/22.)
Şeytanın içimizdeki kötülük yönelişlerinden ibaret olduğu, dolayısı müstakil kişiliğe sahip şeytan diye varlığın bulunmadığı yönünde materyalist düşünce temelli bir görüşün de varlığını biliyoruz. Bu görüşe göre “Şeytanın varlığının bulunup bulunmadığı kişinin dünya görüşüne bağlıdır. Hristiyan dünya görüşünde açıkça bir anlam ifade etmesine karşılık maddeci dünya görüşüne göre eşit derecede anlamsızdır.” (Jeffrey Burton Russel, Mephistopheles-Modern Dünyada Şeytan, Çev. Nuri Plümer, Birinci Baskı, Kabalcı, Ocak, 2001, s. 451.) Sabahattin Ali’nin “İçimizdeki Şeytan” adlı romanındaki şu cümleleri bu düşüncenin yerli ayağına örnektir: “Ne şeytanı azizim, ne şeytanı? Bu bizim gururumuzun, salaklığımızın uydurması… İçimizdeki şeytan pek de kurnazca olmayan bir kaçamak yolu… İçimizdeki şeytan yok… İçimizdeki aciz var.” Suçlarımızı hayali şeytana yükleyerek suçluluk duygusundan kurutulur, rahatlarız anlamına geliyor bu sözler. Oysa hangi sağlıklı insan günah işledikten sonra ‘bunu bana şeytan yaptırdı ve her şeyin tek suçlusu odur, benim bir sorumluluğum yok’ der? Böyle bir telafi mekanizmasını iç dünyalarında devreye sokan insanlar sağlıklı bir ruh haline sahip olabilir mi?
Maddeci dünya görüşü şeytanı aksileştirmeye çalışırken bir kısım insanlar da şeytanın varlığını kabul etmemek şöyle dursun, ona taparlar bile. İnanma ihtiyacı üzere yaratılmış olan insan içine düştüğü ateizm/tanrı tanımazlık, insanı Allah’a isyan, şeytana itaat anlamında şeytana mecazen tapınmaktan, şeytanı fiilen ilah edinme (satanizm) noktasına getirmiştir. Oysa Kur’an şeytana itaati bütün yönleri ile devre dışı bırakan bir içerik sunuyor.