Makale

İslam’ın Bugünkü Meseleleri Üzerine Kafa Yoran Bir Fikir Adamı: Erol Güngör

MÜSLÜMAN BİLGİNLER

İslam’ın Bugünkü Meseleleri Üzerine Kafa Yoran Bir Fikir Adamı:

Erol Güngör

Kâmil BÜYÜKER

AYNI memleketli olmanın yanında, onun isminin verildiği ilkokulda okuduğum vakit Erol Güngör ismi benim için sadece ilkokul sıralarında ve okul binamızın girişindeki tabelada yazılı kalmıştı. Prof. Dr. Erol Güngör ismi hayatımın kitapla, okumayla şekillenen safhasından sonra daha da belirgin bir hâl almıştı. Aradan geçen zaman dilimi içerisinde Erol Güngör’ün “İslam’ın Bugünkü Meseleleri, İslâm Tasavvufunun Meseleleri” isimli kitapları ile tanıştım. Özellikle İslâmın Bugünkü Meseleleri üzerine kafa yoran Güngör, hayatının geri kalan kısmını vakfettiği Konya’dan sahici, yerli bir ses olarak, Türkiye’yi ve uluslararası akademik camiayı etkilemiştir.
Kırşehir’de manevi teneffüs, İstanbul’da fikrî tekâmül
Erol Güngör, 25 Kasım 1938’de Kırşehir’de doğmuştur. Babası Hacıhafızoğulları’ndan Abdullah Sabri Bey annesi Zeliha Gülsen Hanım’dır. İlk ve orta öğrenimini doğduğu şehirde yaptı. Dedesi Ahi Evran Camii imamı Hafız Osman Efendi’nin çevresinde ve Kırşehir’in manevi atmosferi içinde tarih ve kültür konularına ilgi duymuştur. Ortaokul sıralarında eski yazıyı öğrendi. Lise talebesi iken özel Arapça dersleri aldı. (Şeyma Güngör, “Erol Güngör” DİA, c. 14, s. 305-307.) Havasını teneffüs ettiği yerli, İslami muhit onun düşünce dünyasını şekillendiren ilk amil olmuştur. Sonrasında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi okumak için İstanbul’a geldiğinde ise bu kez bambaşka bir kültür sanat muhitine intisap etmiştir. Onda derin izler bırakan isim Fethi Gemuhluoğlu’dur. Onun vesilesi ile Prof. Dr. Mümtaz Turhan ile tanışır. Bu tanışıklık hayatında yeni bir sayfa ya da çizgi değişikliğine yol açacaktır. Turhan, Kırşehirli bu gence kendisi ile çalışmayı teklif edecek ve bunun üzerine Güngör Hukuk Fakültesini bırakıp Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümüne girecektir. Henüz yeni üniversiteye intisap etmiş bir gençten farklı istidatlara sahip olan Güngör, Marmaratörler diye tabir edilen Marmara Kıraathanesi müdavimleri arasına dâhil olur. Burada Ziya Nur, Ali İhsan Yurt, Dündar Taşer samimi dostları olur. 1961 yılında Felsefe bölümünden mezun olduktan sonra Mümtaz Turhan hocanın yanında Tecrübi Psikoloji asistanı olarak göreve başlar. 1965 yılında ABD’ye Colorado Üniversite’sine gider ve araştırmalar yapar. Burada iki buçuk yıl kalır. Bu okulun hocalarından Prof. Kenneth Hammond, Prof. Dr. Sabri Özbaydar’a gönderdiği mektupta, Erol Güngör’ün sadece Türkiye’de değil, dünyanın bütün birinci sınıf üniversitelerinde ders verecek seviyede bir ilim adamı olduğunu yazmıştır. (Beşir Ayvazoğlu, Defterimde Kırk Suret, Ötüken Yay. 1999, s. 123-124.)
Türk aydınının olmazsa olmazları
Erol Güngör, bu topluma bir dönem aydın diye takdim edilen fikirde ruhsuz ve manada köksüz isimler karşısında millî bir duruş sergilemiştir. Erol Güngör’ün aydın ya da münevver tanımında ilim, irfan, ahlak ve medeniyet birikimi vardır. Zira o aydını şöyle tanımlamıştır: “Aydın olmak bir çeşit meslek gibidir. Her meslek gibi onun da kendine göre kuralları, mükemmellik ölçüleri, ahlakı, namus ve haysiyeti vardır. Elektrik ustası kabloları yanlış bağlarsa bundan görülebilecek en büyük zarar evin yanmasıdır. Ama bir yazar zihinleri yanlış yola sevk ederse bunun zararının hesabı yapılamaz. Üstelik aydınlar bir aileye değil, bütün insanlığa hitap eden kimselerdir. Kısacası meslekler arasında mesuliyet sıralaması yapılacak olsa, aydınları baş taraflarda bir yere koymak gerekir. Aydın bu sorumlulukla orantılı bir ahlak disiplini ile zihin disiplinine sahip olmalıdır.” (Kültür Ocağında Bir Mütefekkir Erol Güngör, KOCAV yay. 2009, s. 281-282.) Aydın olmanın hususiyetlerini müteaddit defa yazılarında sıralayan Güngör, aydının düşünce ile heyecanı birbirinden ayıran kişi olması gerektiğini ifade eder.
İslam’ın meseleleri yani bizim meselemiz
Erol Güngör meselesi olan bir insandı. O yüzden şairin “sen bir devsin, yükü ağırdır devin” sorumluluğu ile hareket ediyordu. İslam’ın Bugünkü Meseleleri onun başyapıtıdır. Eseri 1981 yılında kaleme almıştır. Yani vefatından iki sene önce… Yaptığı tavsiyeler dikkat çekici ve bugüne de hitap etmektedir:
“İslam davasının asıl yükü, fikir adamlarının omuzlarına yükleniyor. Müslüman aydınlar ve din adamları, âlimler, mütefekkirler, sanatkârlar bu sorumluluğun şuuruna ermek zorundadırlar. Medeniyet âlimlerle sanatkârların işidir. Yeni bir İslam medeniyeti de elbette ilim, fikir ve sanat eseri yaratanların omuzlarında yükselecektir. Eğer onların gayretleriyle Müslümanlar arasında bir silkinme ve kalkınma olursa, siyasi hedefler kendiliğinden ele geçecektir.” Güngör’e göre İslam siyasi çatışma ve tartışmaların dışında tutulması gerekir:
“İslam’ı bu çatışmaların dışında tutmayı başaranlar onun birleştirici gücü sayesinde eşitlik ve kardeşliği tesis edebilirler. Bunu yapmadıkları takdirde İslam’ı kendi fırkalarının yani tefrikalarının doktirini hâlinde göstermek gibi sonu nereye varacağı bilinmeyen bir vebali temsil ediyorlar demektir.” (İslâmın Bugünkü Meseleleri, s. 243.)
Erol Güngör, zarif, incelikli ruh yapısına sahip bir insandır. Bir gün oğlunun doğumunu haber vermek için hocası Mümtaz Turhan’a telefon açar ve hocanın refikası hanımefendiye müjdeyi verdikten sonra der ki: “Kusura bakmayın! Oğluma Mümtaz adını koyamıyorum. Olabilir ki, onu zaman zaman azarlamam icap edebilir.” Bu incelik, aldığı kültürün ve yüksek idrak duygusunun nişanesi olsa gerektir.
Erol Güngör, 24 Nisan 1983 tarihinde aramızdan ayrıldı. Henüz 45 yaşında iken vefat ettiğinde Konya Selçuk Üniversitesi Rektörlüğü vazifesini yapmaktaydı.
Hayatının son demlerinde onu tanımış olan İsmail Yakıt vefatına şu tarihi düşürmüştür:
Erol Bey dostumuz yaşardı Hakk’la
O kim ilmiyle olmuştu yekta
Mücevher bir beyit târîh-i fevti
Mülâkî eyledi Gufrân-ı Hakk’a
Makâmıdır anın cennât-ı a’la (1983)
(“Tam Bir Ay Sonra”, İsmail Yakıt, Prof. Dr. Erol Güngör Anısına Armağan, Konya 1998, s. 219.)