Makale

Seni Seviyorum Diyebilmek

Dr. Ömer Menekşe
DİB Derleme ve Yayın Şubesi Müdürü

Seni
Seviyorum
diyebilmek

Sevgi; acıyı tatlıya, toprağı altına, hastalığı şifaya, zindanı saraya, belayı nimete, kahrı rahmete dönüştürür. Demiri yumuşatan, taşı eriten hep sevgidir." (Mevlana)
Sevgi evrenseldir. Hiç kimse altın yığınları gibi kasasına kilitleyemez onu. Sevginin yeri kalplerdedir. Bir annenin kalbindedir yeri, çocuğuna verebilmek için... Bir bahçıvanın ellerindedir, sevgi tohumları saçabilmek için... Evet sevgi her yerdedir. Yeter ki, onu bulmak isteyelim. Sevgiyi bulmak kolay, zor olan onu elde tutabilmektir. Sevgi emek ister. Dikenleri olsa da gül yeşertmekten, gül bahçesine girmekten korkmaz seven. Bazen
o dikenler eli ve gönlü kanatsa da sevgi emek ve yürek ister.
Sevgi, paylaşmaktır, hayatı acısı tatlısıyla... Sevgi paylaşıldıkça büyür ve daha güçlü bir sermaye olarak tekrar bizlere döner. Biz onu başkalarına dağıttıkça, o da içimizde büyür. Bu yüzden sevgiyi başkalarıyla paylaşmaktan hiçbir zaman korkmamak, aksine bu hususta cömert davranmak gerekir.
Sevdikçe sever insan... Rabbini sevdikçe, her şeyi daha da çok sever...
Sevdiği şeylerin hepsinin, Rabbinin kendine bir ihsanı olduğunu, sahibinin de O olduğunu bilerek sever.
Paylaştıkça artan tek şey, onu yaşayanların kalbinde çoğalır... Sevgi sonsuza akar... Evreni sever insan; taşı, toprağı, havayı, suyu, ağacı ve çiçeği sever... Sevgi bir aktarım, iletimdir. Kalpten başka bir kalbe, oradan Rahman’a devri daim eden...
Kalp öyle büyülü bir aynadır ki, hem tüm sevgileri toplayıp Rabbine yöneltir, kişi her şeyi Allah için sevdiğinden kalpte hep O’nun sevgisi kalır, hem de O’nun sevgisini yine O’nun adına tüm evrene yansıtır. Severse kişi Allah için sever, sevilirse de Allah için... Sevginin şükrü eda edilir böylece.
Sevmek, sevgi dolu, fedakârlık, diğergamlık, rahmet, şefkat, merhamet yüklü bir yürek taşımak...
Unutmayalım ki, sevgiyi duyabilmekle de iş bitmiyor. Sevgiyi göstermek de gerek. Hayat çok kısa... Bugün olan yarın yok olabilecektir. Sevgiyi göstermek beklemeye gelmez, yarın çok geç olabilir. Eldekini kaybetmeden kıymetini bilmek gerek.
işte buyurun "Çiçek ile Suyun Aşkı"ndan sevgiye dair bir demet ibret, bir buket hikmet toplayalım:
Günün birinde bir çiçekle su karşılaşır ve arkadaş olurlar. İlk önceleri güzel bir arkadaşlık olarak devam eder birliktelikleri, tabii zaman lazımdır birbirlerini tanımak için. Çiçek o kadar mutlu olur ki, sevinçten içi içine sığmaz olur ve anlar ki, su’ya aşık olmuştur. Etrafa enfes kokular saçar, "Sırf senin hatırın için ey su!" diyerek. Zamanla su da çiçeğe karşı bir şeyler hissetmeye başlar gönlünde. İlk defa aşık olmuştur, kendince. Haftalar, aylar birbirini kovalar ve çiçek "Acaba su beni seviyor mu?" diye düşünmeye başlar. Çünkü su, gereğince ilgilenmemektedir çiçekle... Halbuki çiçek, alışkın değildir böylesine ilgisiz bir sevgiye. O daima hamaratça bakım ister, narince sulanmak, sevgiyle koklanmak ister.
Çiçek, suya "Seni seviyorum" der. Su, "Ben de seni seviyorum" karşılığını verir. Aradan zaman geçer, çiçek yine "Seni seviyorum" der. Su, yine "Ben de" der. Çiçek, sabırlıdır. Bekler, bekler, bekler. Gün gelir, çiçek hastalanır, yataklara düşer. Rengi solar, canlılığını kaybeder, koku saçamaz olur. Su da başında bekler çiçeğin, yardımcı olmak için sevdiceğine. Çiçeğin kurumuş dudaklarından yine "Seni seviyorum." sözleri dökülür sessizce, "ben de, ben de seni seviyorum." der su.
Bellidir ki artık çiçek ölecektir ve son kez zorlukla başını döndürerek, suya benzi atmış, mecalsiz bakışlarla mırıldanır: "Seni ben, gerçekten seviyorum." Çok hüzünlenir su bu durum karşısında ve son çare olarak bir doktor çağırır, nedir sorun diye... Doktor gelir, muayene eder çiçeği, sonra şöyle der: "Maalesef, durumu ümitsiz, artık elimizden bir şey gelmez." Su merak eder, sevgilisinin ölümüne sebep olan hastalığı sorar. Doktor, acı acı bakar suyun yüzüne ve der ki: "Çiçeğin bir hastalığı yok dostum... Bu çiçek sadece susuz kalmış, ölümü onun için..." Ve anlamıştır artık su, sevgiliye sadece "Seni seviyorum" demek yetmemiştir.. ama iş işten geçmiştir.
Seni seviyorum diyene ne denir? "Ben de!" demek sıradan bir cevap. Sıra üstünü En Sevgili’nin En Sevgilisi Hz. Habib-i Kibriya Efendimiz (s.a.s.)’den öğreniyoruz.
Peygamberimizin huzurunda bulunan bir sa- habi, kendilerine uğrayan ve sonra da oradan ayrılan diğer bir sahabinin arkasından:
- Ey Allah’ın Resûlü! Ben bu kişiyi gerçekten seviyorum, dedi. Bunun üzerine sevgili Peygamberimiz:
- "Peki, sevdiğini ona bildirdin mi?" buyurdu. Adam:
- Hayır, deyince, Hz. Peygamber:
- "Sevgini Ona bildir", buyurdu. Adam derhal kalkıp o şahsın arkasından yetişti ve: - Ben seni Allah için seviyorum, dedi. O da:
- Beni kendisi için sevdiğin Allah da seni sevsin, karşılığını verdi. (Ebû Davûd, Edeb 113) Sevmek, sevdiğini Allah için sevmek...
"Seni seviyorum" diyene "Beni kendisinden ötürü sevdiğin Allah da seni sevsin" diye mukabelede bulunmak... Peygamber ahlakıdır bu, sünneti seniyye güzelliğidir. Bize "Seni seviyorum" diyen bir kalbe "Ben de seni seviyorum" şeklinde bir karşılıkta bulunmak birebir" bir mukabele. "Beni kendisi için sevdiğin Allah da seni sevsin" demek ise, "bire sonsuz" bir mukabele.
"Allahım, beni senden ötürü seven bu kulunu sen de sev" şeklinde bir dua, bir dilek, bir iyi niyet temennisi aynı zamanda bu, dostun dostluğunu, sevgilinin sevgisini sonsuzlaştırmaya yönelik o dostluğu sonsuz ve sevgisi sınırsıza gönderilen. "Seni seviyorum" diyenin sözünü hemen öze çeken bir ifade. Kulların birbirinden razı olması Allah’ın rızasının da bir tezahürü, birbirini sevmeleri de öyle. Bir din kardeşine Allah için "Seni seviyorum" diyen bir mümin kalbe belki de Allah: "Ben de seni seviyorum" diyerek mukabele-i şahanede bulunuyordur. Ve bizim "Beni kendisinden ötürü sevdiğin (Allah da) seni sevsin" şeklindeki duamız da buna vesile oluyordur, kim bilir.
"Seni seviyorum" sözündeki gönül alıcı, duyguları okşayan, kalbi cezbeden, ruhu celbeden hakikat cevheri; insanlığın sevgi tarihinde emsali bulunamamış pırlantadır, elmastır, zümrüttür, altındır, yakuttur; paha biçilemez pırlantadır. "Seni seviyorum"" sözünü bir kerecik duymaya canını, kanını, malını, varlığını adayan ve armağan eden niceleri olmuştur. Kimileri o sözü bir faninin ağzından duymak, kimileri de ol Baki’den duymak için yaşamışlardır. Su’yun çiçeğe dediği gibi, "Seni seviyorum" diyebilmek muhakkak değerlidir; fakat yeterli değildir. Sevgi, edebiyat değil, itaat, feragat ve istikamettir. Su, sevdiği çiçeğin "bütün" olarak kendisine ihtiyacı olduğunu "bilme"yince, bilip de ona bir ab-ı hayat olabilecekken olmayınca, zımnen ölümüne sebebiyet verebiliyor...
Çatlayan dudaklara sunulan bir pınardır sevgi... Gönül bahçesinde açan çiçeklerin çiğ tanesidir.
Kalbimizdeki sevgi çiçeğini kuru sözlerimizle değil, göz yaşlarımızla sularsak yaşatabilir ve onun bire bin veren semeresini devşirebiliriz. Gönlümüzdeki ilahi sevgi çiçeğinin çekirdeğini, ibadet toprağı üzerine dikip sürekli marifet suyu ile sula- malıyız ki rıza-i ilahi meyvelerini derebilelim ve neticede firdevs cennetlerinde sonsuz ve sınırsız saadetlere erebilelim...
Öyle ise;
Hiç söyleme şansımız olmayabilir...
Ardımızda kim kalmışsa güzel hatıralar bırakan, arayalım ve sevdiğimizi söyleyelim onlara Allah için... "Seni seviyorum" diyelim..
Kaybettiğimizde yerini dolduramayacağımız paylaşmanın sonsuz hazzını yaşayalım onlarla... Herkesi arayıp sevgiyi Allah’ın "Çok seven" anlamına gelen "Vedud" ism-i şerifinden tecelliler niyaz ederek...
"...Allahım, bana seni sevmeyi, seni sevenleri sevmeyi, senin sevgine, yaklaştıran şeyleri sevenleri sevmeyi nasip et!" (Tirmizi, Daavat 73, Tefsirü’l-Kur’an 39)