Makale

Çocukların Dini ve Ahlaki Eğitimlerinde Dikkat Edilecek Bazı Hususlar

Yard. Doç. Dr. Mustafa Öcal
Uludağ Üniv. İlahiyat Fak.

Çocukların
Dini ve Ahlâkı Eğitimlerinde Dikkat Edilecek Bazı Hususlar

Her dönemde olduğu gibi günümüzde de ailede çocukların hem genel eğitimleri ve hem de dinî ve ahlâkî eğitimleri çok büyük önem arz etmektedir. Bilhassa son yıllarda bilgisayar ve internetin giderek yaygınlaşması, eğitimin boyutunu farklı bir mecraya sürüklemiştir. Artık klâsik eğitim yöntemleriyle çocukları eğitmek zordur. Dinin ve tabii olarak Sevgili Peygamberimizin çocuk eğitiminde uyguladığı kurallardan şaşmadan ama çağın ve teknolojinin imkânlarından yararlanmayı da ihmal etmeden eğitim yöntemleri geliştirmemiz ve kullanmamız gerekmektedir.
Aslına bakılırsa, çocuk eğitiminden ziyade yaşlıların eğitimine önem ve öncelik vermemiz gerekmektedir. Çünkü çocukları eğitecek olan onlardır. Kendileri belli ölçüde eğitilememiş, eği- tim-öğretim yöntemlerini öğrenip benimseyememişlerse onlar çocukları nasıl eğitecekler? Çocukları, dededen babadan intikal eden yöntemlerle, disiplin adına çoğunlukla baskı ve dayak ağırlıklı olarak eğitmeye devam edeceklerdir. O da çoğu zaman olumsuz ve ters etki yapacaktır, yapmaktadır da... Ama her şeye rağmen biz burada, anne-babalarca ailede çocukların dinî ve ahlâkî eğitimlerinde dikkat edilmesi gereken birkaç noktayı hatırlatmak istiyoruz.
Fıtrat kavramı ve ailede çocukların dinî ve ahlâkî eğitimlerinde dikkat edilmesi gereken bazı hususlar
1. "Fıtrat" kavramı
Sevgili Peygamberimizin bir hadisini hatırlayarak, ailede çocukların dinî ve ahlâkî eğitimlerinde dikkat edilmesi gereken önemli bazı hususlara temas edelim. Buyuruyor ki Peygamberimiz (s.a.s.): "Çocuklara ikramda bulununuz ve onların terbiyesini güzel yapınız." (Ibn Mâce, Edeb, 3)
Sevgili Peygamberimizin bu tavsiyesi kime? Elbette ki çocukları terbiye edip eğitmekle birinci öncelikle görevli ve sorumlu olan anne ve babalaradır. Onlardan da anne öne çıkmaktadır. Çünkü çocuğun ilk eğiticisi, ilk öğretmeni annedir. Yavrusunu dokuz ay süre ile karnında taşıyıp dünyaya getirdikten sonra bağrına basan ve ona şefkat ve merhametle sıkı sıkıya sarılan anne, o andan itibaren ona ruhundan bir şeyler aşılamaya ve dolayısıyla eğitmeye başlamış demektir. İkinci olarak baba ve sonra da aile içerisindeki diğer büyükler, çocuğu eğitme konusunda rol üstlenirler.
Sevgili Peygamberimizden bize intikal eden ve hemen her Müslümanın bildiğini tahmin ettiğimiz bir başka hadisi şudur: "Her doğan (çocuk) ’fıtrat’ üzeredir. Fakat annesi-babası, onu kendi dinlerine döndürürler. Yahudi iseler Yahudi, Hıristiyan iseler Hıristiyan veya Mecûsî iseler Mecûsîyaparlar." (Buharı, Tefsir, Sûre 30, Kader, 3; Müslim, Kader, 23; Ebu Davud, Sünnet, 18; Tirmizî, Kader, 5)
Hadisin ikinci bir rivayet şeklinde; "Her doğan (çocuk) ’fıtrat’ üzeredir. Konuşmaya başlayıncaya kadar bu hâl üzere devam eder, ondan sonra ebeveyni onu Yahudileştirir veya Hıristiyanlaştırır" (Ahmed b. Hanbel, Müsned, ıv, 24) buyurulmaktadır.
Kezâ; aynı hadisin üçüncü bir rivayet şeklinde ise: "Her insanı annesi ’fıtrat’ üzere dünyaya getirir. Sonra anne ve babası, onu Yahudi, Hıristiyan veya Mecusî yapar. Eğer anne-baba Müslüman ise, çocuk da Müslüman olur." (Müslim, Kader, 25) Naklettiğimiz hadisin her üç rivayet şeklinde de geçen ’fıtrat’ kelimesi; "hakkı, gerçeği, doğruyu kabul ve idrak etme yeteneği" demektir. (Bk. El- malılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, c. VI, sh. 3824) Öyle ise çocuk, hangi dine, hangi renge ve hangi ırka sahip anne ve babadan, kız veya erkek olarak, ne zaman doğarsa doğsun, ’fıtrat’ üzere dünyaya gelmektedir. O, doğduğu anda saftır, temizdir, arıdır, durudur. Masum ve günahsızdır. Herhangi bir kötülüğe veya huysuzluğa sahip değildir. O, içerisine ne konulursa almaya hazır vaziyette bekleyen boş bir kap gibidir. Hadisin naklettiğimiz ikinci rivayet şeklinde olduğu gibi, özellikle ’konuşmaya başladığı andan itibaren’ anne-baba ve diğer büyükler ona ne verirlerse, onu almaya ve benimseyip kabul etmeye hazırdır. İşte bundan dolayı Sevgili Peygamberimiz, anne-baba hangi dine mensup ise, çocuğunu o dine yönlendirileceğinden bahsetmiştir. Demek ki burada anne ve babalara birinci öncelikli görev ve sorumluluk düşmektedir.
Öte yandan bir hadis olarak nakledilen ifadeye göre: "Küçüklükte öğrenilenler taş üzerine nakşedilmiş gibidir" (Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ, Beyrut, H. 1352, III. Baskı, c. 1, sh.l 96) ve ömür boyu unutulmaz. Islâm eğitimcileri (Bk. Gazzali, Ihyâu Ulûmi’d-Dîn, İstanbul, 1320, c. Ill, sh. 57, 59, 66 vd.; Ibn Haldun, Mukaddime (Çev. Süleyman Uludağ), c. II, sh. 1295-1296; Kınalızade Ali Etendi, Devlet ve Aile Ahlâkı, Tercüman 1001 Temel Eser Serisi, sh. 63; Taşköprülüzâ- de Ahmed Efendi, Mevzuâtü’l-Ulûm, İstanbul, 1313, c.ll, sh. 592) ile Batılı eğitimcilerin ( Bk. Samuel Smiles, Karakter (Çev. Mustafa Ertem), 1975, sh. 27) kanaatleri de bu doğrultudadır. Öyle ise çocuğun her bakımdan olduğu gibi, dinî ve ahlâkî bakımdan da eğitimlerine daha doğar doğmaz başlamak gerekmektedir. Zaten bundan dolayıdır ki, Müslümanlar yeni doğan çocuğun bir kulağına ezan, diğer kulağına kamet okurlar. Bununla daha o andan itibaren çocuğun ruh dünyasına veya bir başka ifade ile bilinçaltına dinî telkinde bulunulmuş olur. Hıristiyanlar ise bunun karşılığı olarak çocuğu kilisede vaftiz ettirmektedir. Ondan sonra da her din mensubu aileler çocuklarını kendi inançları ve kültürleri çerçevesinde eğitmeye başlarlar.
2. Ailede çocukların dinî ve ahlâkî eğitimlerinde dikkat edilecek bazı hususlar
Yukarıda naklettiğimiz hadislerin ışığında, ailede çocukların dinî ve ahlâkî bakımdan eğitilmeleri esnasında anne-babalarca dikkat edilmesi gereken birkaç hususu şu şekilde sıralayabiliriz.
a. Anne-baba ve ailedeki büyükler çocuğa örnek olmalıdırlar
Çocukların dinî ve ahlâkî eğitimlerinde temel esaslardan birincisi, aile ortamında anne-baba başta olmak üzere bütün büyüklerin, konuşma, tutum ve davranışlarıyla çocuklara örnek olmalarıdır. Unutulmamalıdır ki çocuklar taklitçidirler. Büyükleri nasıl konuşurlar ve nasıl davranırlarsa onları aynen taklit ederler. Şayet büyükler, Allah (c.c.) ve Peygamber (s.a.s.)’in adını saygı ile anarlarsa, onlar da öyle anarlar. Konuşmalarında edep ve terbiyeye, nezaket kurallarına riayet ederlerse, onlar da öyle konuşurlar. Evdeki bireyler birbirlerine karşı saygılı davranırlarsa, çocuklar da saygılı davranmaya başlarlar. Huzur ve huşû içerisinde ab- dest alınır, namaz kılınır, dua edilirse, onlar da aynen yapmaya çalışırlar. Aksine tutum ve davranışları gören, argo ve küfürlü konuşan bir aile ortamında yetişen çocuk da, doğal olarak aynen büyüklerini taklit ederler. Öyle ise, başta anne-babalar olmak üzere çocuğunun edepli, terbiyeli olmasını ve öyle yetişmesini isteyen bütün aile fertleri, öncelikle kendileri buna dikkat ve riayet etmelidirler.
b. Sevgiye dayalı bir disiplin ve eğitim yöntemi uygulanmalıdır.
Çocukların dinî ve ahlâkî eğitimlerinde ikinci ama çok önemli olan husus ise, sevgidir. Yani çocukların dinî ve ahlâkî terbiyeleri Allah sevgisi aşılanarak yapılmalıdır. Bunun için öncelikle yapılacak şey; aslında çocukların kalplerinde mevcut olan Allah ve peygamber sevgisinin öne çıkarılması ve geliştirilmeye çalışılmasından ibarettir.
Şurası iyi bilinmelidir ki; bütün İlâhî dinlerin özünde Allah inancı ve sevgisi vardır. Zaten sevgiyi esas almayan hiçbir din, geniş halk kitleleri arasında tutunma ve yayılma şansına sahip değildir. Çocuk eğitimcileri ile psikologlar da sevgiyi, din ile en çok ilgisi olan bir duygu olarak tespit etmişlerdir. (Bk. Pierre Bovet, Din Duygusu ve Çocuk Psikolojisi (Çev. S. Odabaşı), TTK Basımevi, Ankara, 1958, sh. 21) Öyle İse diyebiliriz ki; temelinde sevgi olmayan bir eğitim sistemi başarıya ulaşamadığı gibi, (Bk. Yürükoğlu Atalay, Ruh Sağlığı, Ahlâk Değerleri ve Din Eğitimi, Türkiye 1. Din Eğitimi Semineri, Ankara, 1981, sh. 123) Özellikle din eğitimi hiçbir zaman başarıya ulaşamaz.
Ancak, bütün bu gerçeklere rağmen sevgiye değil -maalesef- korkuya dayalı bir eğitim sistemi hâkim vaziyettedir. Gûyâ; disiplinli eğitim(!) yapmak veya yaptırmak adına baskıya ve hatta çoğu zaman dayağa başvurulmaktadır. Halbuki, hiçbir zaman disiplin; baskı, şiddet veya dayak anlamına gelmez. Disiplini basit ve anlaşılır bir şekilde ifade etmek istersek; her şeyi yerli-yerinde ve zamanında, maksadına uygun biçimde ve isteyerek yapmak veya yaptırmak demektir. Dağınıklıktan, sorumsuzluktan uzak olmaktır. Öyle ise, ailede çocuklarımızı eğitirken şiddet ve baskı uygulamak yerine, öncelikle kendimiz yapıp örnek olarak, onları severek, okşayarak; neyi, nasıl yapacaklarını veya neleri niçin yapmamaları gerektiğini öğrete- bilmeliyiz.
Ailede, ’çocukla en çok meşgul olan annedir’ demiştik. Annelerin önemli bir kısmı çocuğunu çok güzel bir şekilde eğitmekte ve hayata hazırlamaktadır. Ancak buna karşılık bazı anneler, çocuk için gayet doğal davranış olan ama kendisine göre ’yaramazlık’, ’huysuzluk’ ve hatta ’ahlâksızlık(i)’ olarak nitelendirilen tutum ve davranışları karşısında aciz kalmaktadır. Bunun üzerine hemen onu Allah ile korkutmaya çalışmaktadır:
Eğer sen benim sözümü dinlemezsen, Allah seni taş yapar." (!) Yahut:
Annelerinin sözünü dinlemeyen çocukları,
Allah cehenneminde yakar."(!) vb. gibi.
Bu şekilde bilinerek veya farkında olunmadan Allah, korkutucu bir araç veya tehdit unsuru olarak kullanılmaktadır.
Oysa çocuk, Allah’ın azabı ve cehennemi ile korkutularak değil, cennetiyle müjdelenerek, kalbine Allah sevgisi yerleştirilerek eğitilmeye çalışılmalıdır. Her anne çocuğuna:
Yavrum, Allah uslu çocukları daha çok sever. Annesinin babasının sözünü dinleyenleri Allah cennetine koyar..." gibi ifadelerle yaklaşarak onları eğitmelidir. Yani çocuğun Allah’tan korkması değil, O’nun sevgi, şefkat ve merhametinden istifade etmesi gerektiği öğütlenmelidir.
Biz Müslümanlar her işimize ’Eûzü-Besmele’ ile yani; "kovulmuş şeytanın şerrinden Allah’a sığınırım. Rahman ve rahîm olan Allah’ın adıyla..." diye başlamıyor muyuz? Rahman ve Rahim’in Türkçe karşılığı, esirgeyen ve bağışlayan demek değil midir? Allah esirgeyen yani koruyan, bağışlayan yani affeden olduğuna göre neden O’nu hep cezalandıran bir varlık olarak öne sürüyoruz? Aslında biz bunu yapmakla çocuğumuz karşısında acizliğimizi ortaya koymaktayız fakat farkında değiliz. Çocuğumuzu nasıl eğiteceğimizi bilememenin sonucu böyle bir tutum ve davranış içerisine giriyoruz.
Zaman ayırıp, bu işi bilenlerden eğitim yöntemlerini öğrenmiyoruz. Öğrendiklerimizi ise, sabır gösterip çocuğumuzun eğitiminde kullanmıyoruz veya kullanamıyoruz. Onun yerine kısa yoldan gitmeyi tercih ediyoruz. Yani, ya onları tehdit ediyor ve dövüyoruz yahut da Allah ve O’nun cehennemi ile korkutuyoruz. Bu çok yanlış bir yöntemdir.
Sevgili Peygamberimizin hiç ama hiç yapmadığı ve bizim de yapmamızı yasakladığı bir uygulama biçimidir.
Öyle ise yapılacak şey; Allah’ın insanları seven, koruyan ve bağışlayan bir varlık olduğunu öne çıkarmaktır. O’nun bütün yarattıklarını ve insanları sevdiğini, özellikle çocukları daha çok sevdiğini anlatmalıyız. Buna karşılık, bizi yaratıp, seven ve koruyan Yüce Varlığı bizim daha çok sevmemiz gerektiğini anlatmalıyız.
Eğer çocuklara sevgi ile yaklaşır, Allah’ı, peygamberi ve dinî konuları sevgi ile anlatırsak, onlar da Allah’ı ve peygamberi sever ve güven duyar. Bu duygu onların kişiliklerinin ve karakterlerinin oluşmasına ve olumlu yönde gelişmesine katkı sağlar. Daha güvenilir insanlar olarak yetişirler.
Peki Allah korkusu hiç mi verilmemelidir? Elbette o da verilmelidir ancak bu, sonraki yaş dönemlerine bırakılmalıdır. Çocukluktan çıkıp gençlik aşamasına geldikten sonra ve yetişkinlik döneminde kademe kademe verilmelidir.
c. Günümüz bilim ve teknolojisinin imkânlarından yararlanılarak geliştirilen alternatiflerden yararlanılmalıdır.
Çocukların iyi terbiye edilmelerinin yol ve vasıtalarından biri de; onlara alternatifler göstererek günümüz bilim ve teknolojisinden yararlandırmaktır. Çağımız bilgisayar ve internet çağıdır. Artık çocuklar bilgisayar ve internetle dünyanın her yerindeki bilgiye ve gelişmelere ulaşabilmektedir. Onun için, çocukların önüne birtakım engeller ve yasaklar koymanın pek anlamı yoktur. Çünkü çocuk, koyacağınız her tür engeli aşma imkânına sahiptir.
Peki o zaman yapılması gereken nedir? Yapılması gereken onlara daha cazip ve farklı alternatifler sunmaktır. Bakınız bu konuda Sevgili Peygamberimizden bize nasıl bir örnek ulaşmıştır:
Bir gün Ensar’dan (Medineli Müslümanlardan) birinin bahçesindeki hurma ağaçlarını taşlayan Ra- fi b. Amr isimli çocuğu, bahçe sahibi yakalayarak Peygamberimizin huzuruna getirmişti. Peygamberimiz Rafi’ye:
"- Yavrucuğum, niçin ağaçları taşlıyorsun?" diye sorunca Rafi:
"- Aç idim Ya Rasûlallah, karnımı doyurmak için taşladım!" diye cevap verdi. Bunun üzerine Peygamberimiz:
"- Yavrum, bir daha acıkırsan, ağaçları taşlama, altına düşenlerden al, ye!.." buyurdu. Sonra da Rafi’nin başını okşayarak:
Allah’ım, bu yavrunun karnını doyur!" diye dua etti ve çocuğu salıverdi. (Ibn Mâce, Ticârât, Bab, 67)
Çocukluğumuzda belki de birçoğumuz komşumuzun bahçesinden erik, elma, armut, şeftali, kaysı gibi meyveleri taşlayarak benzerini yaptığımız gibi, görünüşte basit ve olağan şekilde cereyan eden olay neticesinde, Peygamberimiz bize çok önemli bir metot, bir yol göstermektedir. Şöyle ki:
Rafi henüz bir çocuktur. Günahı-sevabı, helâli- haramı pek kavrayacak yaşta değildir. Onun için Sevgili Peygamberimiz, Rafi’ye olumsuz bir şey söylemiyor, doğrudan yasak da koymuyor. Dolaylı bir yasak koyuyor. Yani Rafi’ye, yapmaması gerekeni değil, yapması gerekeni öğretiyor. Bir başka ifade ile bir yasağa karşılık bir alternatif getiriyor.
Öyle ise biz de Sevgili Peygamberimizin bu yönteminden yararlanmalıyız. Çocuğumuza bir konuda yasaklama getireceksek, ona karşılık bir de serbestlik tanımalıyız. Bir şeyi yapmamasını, bir şeyle oynamamasını isteyeceksek, yapabileceği veya oynayabileceği, meşgul olabileceği bir şeyler vermeli veya göstermeliyiz.
"-Şuraya gidersen karışmam ha!" "Şunu yaparsan seni döverim ha!" "Sakın şu CD’yi, bu filmi seyretme, o kötü ve ahlâksız!" gibi tehditler savurmakla, çocuğumuzu iyi terbiye edemeyiz. Bunun çözüm yolu, Peygamberimizin yaptığı gibi onlar için koyacağımız bir yasağa karşılık, en az onun kadar güzel veya cazip bir alternatif göstermek, iyi, güzel, doğru şeylerle meşgul etmektir.
Sonuç
Ailede çocukların dinî ve ahlâkî eğitimlerinde kullanabilecekleri yol ve yöntemlerle ilgili Sevgili Peygamberimizden nakledilen çok sayıda örnek vardır. Öyle ise, çocuk eğitimi konusunda öncelikle ve özellikle Sevgili Peygamberimizin uygulamalarından yararlanmalıyız. Bunun için de onun hayatını tekrar tekrar okuyup, yapıp-ettiği her bir uygulama üzerinde genişçe düşünmeli ve kendimize bir hisse çıkarmalıyız. Bu konuda Diyanet işleri Başkanlığı ve T. Diyanet Vakfı Yayınları arasından çıkan çocuk kitapları başta olmak üzere, alanında uzmanlaşmış yazarlarımızın muhtelif yayınevleri tarafından yayınlanmakta olan kitaplarından alıp çocuklarımıza okutmalı, eğitim amaçlı olarak hazırlanmış CD, VCD vb.den istifade etmelerini sağlamalıyız.