BİR GÜN
DÖNMEK ÜZERE
Bye Bye Tiberias / Hoşça Kal Taberiye
İshak KOÇ
Kişisel tarihin görsel açıdan kayda geçişi normal şartlarda pek değer ifade etmez. Ancak Filistin ya da Filistinli söz konusu olduğunda zaman ve mekânla ilgili her şey fena halde önemlidir. Orada, köksüz işgalcinin yerinden yurdundan ettiği, ait olduğu mekândan kopardığı herkes ısrarla; inat, inanç ve sabırla filizlendiği toprağa dayanmak zorundadır. Hem de köklerine dair en olmadık unsurları, sanki sürekli devinip yeniden oluşmaktaymış gibi ibraz ederek… “Bin yıldır, iki bin yıldır, üç bin yıldır bu topraklarda” şeklinde başlayan nutuk, işgali ve işgalcinin hadsiz tutumunu değiştirmez; onun sahipliğe, mülke, yağma ve yok edişe dair tümden batıl inançlarını yıpratmaz. Yıpranan her zaman ve her yerde olduğu gibi toprağından sürülenler, Allah’ın arzında barınacak bir yer bulmakta güçlük çekenlerdir.
2023 Fransa-Filistin-Belçika-Katar ortak yapımı Bye Bye Tiberias, ünlü oyuncu Hiyam Abbas’ın topyekûn ve bütüncül hayat hikâyesi gibi olmasa da kişisel hikâyesinin belli kısımlarını anlatan bir belgeseldir. Senaryo ve yönetmenliğini Abbas’ın kızı Lina Soualem üstlenir. Limon Ağacı, Suriyeli Gelin, La Source Des Femmes, Vaat Edilen Cennet gibi pek bilinen filmlerden tanınan Hiyam Abbas, ünlü bir oyuncu olma hayaliyle yirmili yaşlarında evini terk eder. Nasıra’dan çıkıp beynelmilel bir oyuncu olur. Yıllar sonra kızıyla birlikte neyi kaybettiğini ve neyi bulduğunu sorgular mahiyette, kişisel yolculuğunu beyaz perdeye taşır. Ancak bunu yaparken nedenlerini, sonuçlarını ve bir yerden kaçıp bir yere ulaşma macerasını da anlatmaz. Sadece eski fotoğraflar, anılar, anlatılar ve şimdinin her biri birer yetişkin olmuş, dünyanın ayrı memleketlerine savrulmuş kardeşleriyle buluşmaları görsele aktarmakla iktifa eder. Dağılanlar aynı yerde toplanır, fotoğraflar bir arada tutar, kaçıp gidenler er ya da geç aynı eve gelir, yurdundan çıkarılanlar bir gün oraya dönmek hayaliyle ömür geçirir.
Bye Bye Tiberias, şimdinin değil de geçmişin Filistin köyleri, kasabaları, aileleri ve sosyal yaşam standartları üstüne ince bir resital sunar. Çoğu zaman siyah beyaz… Siyah ve beyazın çağrıştırdığı her anlam üstünde hafiften duraksayarak… Çünkü işgal edilmiş Filistin toprakları üstünde yaşamak, tıpkı görselden yansıyan gerçeklik gibi duraksamak suretiyle mümkündür. Orada mukim kalmak, insanı besleyip büyüten toprağın, aziz kılınan kara parçasının taşıdığı anlam kadar ve onun gibi bir değerdir. Hani kelimenin kökenine inerek; “Değdi mi?” diye sorulan sorunun karşılığı sayılacak bir değer… Filistinliler bu değeri bilir. Bir karşılık tasavvur edildiğinde canı pahasına savunarak, her alanda yaşanmaz hâle getirilen hayatı inadına yaşayarak, hamasi nutukların gölgesinde kalmayıp devlet falan değil bizzat insanı yaşatarak o bilinci gösterir. Bitmeyen bir savaşımdır onlarınki. Öyle bir istiklal harbidir ki asır geçer, işgali birbirine devreden düşman sair vatan topraklarında olduğu gibi çekilip gitmez. Üstüne adamakıllı yerleşir, yığınak yapar, işgal etmedik alan bırakmaz. Binaenaleyh Bye Bye Tiberias, orada yaşamak için direnenleri belgeleyen bir belgesel, zor şartlar altında yaşlananlara saygıdır.
Lina Soualem, aslında ailesinden dört nesil Filistinli kadının hikâyesiyle birlikte bütün bir halkın tarihini de yansıtır. Bunu belgesel doğallığında, hem de geri dönüş hayalini canlı tutan bütün bir millet imgesiyle yapar. Nitekim yurdundan çıkarılan her Filistinli, bir ömrü geri dönüş umuduyla geçirir. Nekbe Günü’nden itibaren boynunda evinin anahtarını taşıyanından tek tek komşularını sayana, bahçesinde yetişen çiçek numunelerini mülteci kampında yetiştirmeye çalışanından eskiden sahip olduğu zeytin ağaçları adedini hatırlayanlara bin türlü emsal bilinir. Şimdiki zamanın gençleri bu serencama daha gerçekçi iştirak eder; İstanbul, Kahire, Amman yahut bir Avrupa şehrinde eğitimini tamamlayan doktor, mühendis, muallim ve sair eğitimini alıp geç olmadan memleketine döner. Şartlar insanları sadece profesyonel bir savaşçı hâline getirmez; toplumu, toplumsalı, yaşantıyı kurtaracak her yöntemi olabildiğince gerçekçi taraflarıyla denemeye iter. Sonuçta füzelere karşı sapan taşlarıyla savunulan yaşam; silah üretimi, eğitim, sağlık, sanat, sinema ve sair alanlarda birçok memleketi geride bırakacak hâle gelir. Başka türlü Gazze’nin, Batı Şeria’nın ve işgal altındaki topraklarda yaşayan tüm Filistinlilerin çoğu zaman en ufak yardım görmeden ısrarlı direnişi nasıl bir tevekküle yorulabilir!
Bye Bye Tiberias, Londra Film Festivali, Cınemed ve Cinemania Film Festivali’nden “En İyi Belgesel” ödülüyle döner. El Gouna Film Festivali’nden de “En İyi Arap Belgeseli” ödülünü alır. Akademi ödülleri için de Filistin’in Oscar adayıdır. Ancak 2024’ün belgesel Oscar’ı yine bir Filistin yapımı olan No Other Land / Gidecek Yer Yok ya da Türkçe’ye Başka Ülke Yok ismiyle çevrilen belgesele verilir. Tüm bu belgesellerin başarısından öte bu durum, ABD’de sanat camiasının İsrail lobisi etkisi altında olduğuna dair yaygın kanının, en azından iddia düzeyinde olduğunu ve Hollywood’da hiç de azımsanmayacak oranda Filistin sempatisine rastlandığını gösterir. Darısı sanat, sinema, sosyoloji ve gerçeklik adına tüm görmek istemeyenlerin yahut görmezden gelenlerin başına diye bir temennide bulunulabilir.