Makale

DÜNYA HAYATI BİR OYUN VE EĞLENCEDİR

DÜNYA HAYATI
BİR OYUN VE
EĞLENCEDİR

Dr. Hüseyin ARI
DİB Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı


وَمَا الْحَيٰوةُ الدُّنْيَٓا اِلَّا لَعِبٌ وَلَهْوٌؕ وَلَلدَّارُ الْاٰخِرَةُ خَيْرٌ لِلَّذٖينَ يَتَّقُونَؕ اَفَلَا تَعْقِلُونَ


“Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka şey değildir. Müttaki olanlar için şüphesiz ki ahiret yurdu daha hayırlıdır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız? ”
(Enam, 6/32)


Kur’an-ı Kerim’de birbirinin aynı veya benzer ayetlerin yahut ayetlerde yer alan cümlelerin aynı şekilde veya küçük farklılıklarla tekrar edilmesi, onun edebî üsluplarından birini teşkil etmektedir. Özellikle inanç konuları ve kıssalarla ilgili ayetlerin farklı surelerde tekrar edilmesinin birçok hikmeti vardır. Bunlardan biri de ilk okuyuşta hemen idrak edilemeyen, ancak üzerinde düşünüldüğünde anlaşılan bazı hakikatlerin zihinlere ve gönüllere nakşedilmesidir. Öte yandan farklı zaman dilimlerinde inen ayetlerin tekrar edilmesi, bazı hakikatlerin gösterilmesi ve Müslümanca bir bakış açısının kazandırılması için kullanılan önemli bir eğitim ve öğretim metodudur. (Konuyla ilgili geniş bilgi için bkz. Ali Erbaş, Kur’an’daki Tekrarlar ve Hikmetleri, TDV Yayınları, Ankara: 2020, s. 33-75; 113-117)
Serlevha yaptığımız ayetin ilk cümlesi de Kur’an-ı Kerim’de tekrarlanan hakikatlerden birini anlatmaktadır. (Diğer ayetler için bkz. Ankebut, 29/64; Muhammed, 47/36; Hadid, 57/20) Bu ayetlerde ifade edilen “dünya hayatının oyun ve eğlenceden ibaret olduğu” hakikati Kur’an’la ilk tanışan kimse için ilk bakışta garip ve anlaşılması zor olabilir. Ancak Kur’an’la hemhâl olan kişi, bunu tekrar tekrar okuyup onun anlam dünyasına girdikçe ve İslam’ın dünyaya ve ahirete verdiği değeri ayetlerin satır aralarında anlamaya başladıkça bu hakikat onda netlik kazanır ve dünya hayatına Müslümanca bakmaya başlar.
Bu ayetler sadedinde dikkat çekilmesi gereken bir diğer husus da, fesahati ve belagati ile en yüksek edipleri dahi aciz bırakan Kur’an’ın Arap dilindeki bütün edebî sanatların en üst düzeyde kullanıldığı mucizevi bir kitap oluşudur. Bu bağlamda, Kur’an’ın en çok başvurduğu sanatlardan biri teşbih sanatıdır. Teşbih sanatı, bir şeyi başka bir şeye benzetmek suretiyle benzeyen unsuru çeşitli yönlerinden açıklayarak muhatabı etkilemek için yapılır. Bu sanatta, bir şeyin başka bir şeye hangi yönden/yönlerden benzediği (vech-i şebeh) hususu, cümlenin vermek istediği mesajın doğru anlaşılması açısından çok önemlidir. Öncelikle dünya hayatı, fâniliği yönüyle oyun ve eğlenceye benzetilmiştir. Nasıl ki her oyun ve eğlence bir gün son buluyorsa dünya hayatı da bir gün son bulacaktır. İkinci olarak oyun ve eğlence, genellikle kişiye faydası olmayan, önemli işleri yapmaktan alıkoyan ve sadece hoşça ve belki de boşa vakit geçirmeyi sağlayan işlerdir. Dünya hayatı da şayet ahirete yönelik bir amaç taşımıyorsa boşa geçirilen bir zaman dilimi olmaktan öte gitmez. Diğer taraftan, oyun ve eğlence insanlara vaktin nasıl geçtiğini unutturur. Eğlenirken insan vaktin nasıl geçtiğini anlamaz. Şayet insan, çocuğun oyuna daldığı gibi dünya hayatına dalıp asıl yapması gereken işleri ihmal ederse hem dünyasını hem de ahiretini zayi etmiş olur.
Ayetin devamında dinin emir ve tavsiyelerine uyma, haram ve günahlardan kaçınma hususunda titiz davrananlar (müttakiler) için ahiret yurdunun daha hayırlı olduğuna dikkat çekilerek dünya hayatı ahiret hayatıyla mukayese edilmiş ve ahiret hayatı yanında dünya hayatının geçiciliği ve aldatıcılığına dikkat çekilmiştir. Nitekim başka bir ayette, dünya hayatının “sadece aldatıcı bir yararlanmadan başka bir şey olmadığı” ifade edilmiştir. (Hadid, 57/20) Aslında dünya hayatı amaç değil bir araçtır. Dünyayı kendisine izin verildiği ve emredildiği şekilde değerlendiren insan, ahiret için azık edinmiş ve ebediyete ulaşmak için onu vasıta kılmış olur. Bu hakikati bilince Allah’ın huzurunda arz etmek için ondan çok yararlanmaya çalışır. İşte bu kimseler için, dünya aldatıcı bir meta değil ahiretin kazanılacağı bir imtihan yurdu olur. Dolayısıyla dünyayı yegane gaye olarak görüp yaptığı işlerde ahireti hesaba katmayan kişi, daha ciddi işler dururken oyun ve eğlenceye dalan insan gibi ziyandadır. Ancak dünyada ahiret için yapılan işler oyun ve oyalanma kabilinden sayılmazlar. Bu sebeple, dünya hayatı mutlak manada yerilen bir şey olarak görülmez. Bu bağlamda dünyayı yeren bir kimse hakkında Hz. Ali’nin (r.a.) verdiği cevap manidardır: “Dünya, ona karşı doğru davrananlar için doğruluk yurdudur. Ondan anlaması gerekeni anlayan için kurtuluş yurdudur. Oradan azık edinen kimseler için de zenginlik yurdudur.” (Kurtubi, el-Câmi‘ li ahkâmi’l-Kur’an, 6/414)
Dünya-ahiret dengesi noktasında ölçü şudur: Dünya ahiretin tarlasıdır. Bu dünyada kişi ne ektiyse ahirette onu bulacaktır. Bunu şöyle bir temsille anlatabiliriz: Dünya göz alıcı bağların, bahçelerin, uçsuz bucaksız tarlaların olduğu, her türlü sebze, meyve ve hububatın kolaylıkla yetiştiği, nehirlerin aktığı, pınarların kaynadığı bereketli bir diyardır. Kendisine bu diyarın bahşedildiği kişi, şayet bu güzel manzaranın büyüsüne kapılıp giderse elbet bunlar zail olacak ve bağ, bahçe bozulup tarlalar çoraklaşacaktır. Ancak, zamanını boş geçirmez de çalışarak toprağı işlerse hem kazançlı çıkacak hem de kendisinden sonraki nesiller için bunlar baki kalacaktır. Dolayısıyla bu hayatın eğlencesi ve göz alıcılığı, aslında bizim için sadece bir imtihandan ibarettir. Oyunu kuralına göre oynayan imtihanı kazanacaktır. “Biz, kimlerin daha güzel amel edeceğini deneyelim diye yeryüzündeki her şeyi oranın süsü yaptık.” (Kehf, 18/7) ayeti de bu hakikati ifade etmektedir.
Ayetin sonunda ifade edilen “Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?” sorusu ise Kur’an’ın sıkça kullandığı bir hitap olarak aslında akla verilen değeri gözler önüne seren ve inananları düşünmeye ve bilinçli tercihler yapmaya yönlendiren bir çağrı niteliğinde olup insanların bu hakikate akıllarını kullanarak ulaşabileceğine işaret etmektedir.