Makale

Anne babaların, çocukları oyun bağımlısıysa öncelikle evdeki diğer bağımlının kim olduğuna bir bakmaları lazım. Çünkü çocuğu oyun bağımlılığına iten ya annedir ya da babadır.

UZMANINA SORDUK

Anne babaların, çocukları oyun bağımlısıysa öncelikle evdeki diğer bağımlının kim olduğuna bir bakmaları lazım. Çünkü çocuğu oyun bağımlılığına iten ya annedir ya da babadır.


Söyleşi: Mustafa BERK

Dijital oyunların çocukların ve gençlerin bilişsel gelişimi üzerindeki etkileri nelerdir? Bellek, problem çözme ve yaratıcılık gibi becerilere katkı sağladığı söyleniyor ancak bunun bilimsel dayanağı var mı?
Oyun aslında çocukların zihinsel gelişimini çok olumlu etkileyen bir unsurdur. Örneğin saklambaç oynayan çocuklar, saklanan arkadaşlarının konumlarını aşağı yukarı tahmin etmeye çalışıyorlar. Arkadaşlarını buldukları zaman sobeleyebilmek için ondan önce yetişip yetişemeyeceğine dair zihninde bir sürü muhakeme yapıyor ve kararlar veriyorlar. Aynı zamanda verdiği kararlarla vücut koordinasyonunu geliştirmiş oluyorlar. Ya da bir ağaca tırmanırken bir sağ elini bir sol elini kullanması onun beyninin denge merkezini son derece olumlu etkiliyor. Daha büyüdükçe oyunların içine öğretmenleri, annesi, babası ona öğrenmesi gereken şeyleri katar. Sayı sayma, renkleri gösterme, hayvanları bulma gibi oyunlarla çocuk son derece çabuk öğrenir ve zihinsel gelişimi artar. Biz de bilgisayar oyunlarından aslında bunu bekleriz. Kaslarını, vücudunu, denge merkezini geliştiremese de bilgisayar oyunlarının hafıza yeteneğini, öğrenme kabiliyetini, bazı bilimsel becerilerini geliştirmesini isteriz. Buna yönelik hazırlanmış oyunlar var. Ancak bunların da çocukların zihinlerini tam istendiği gibi geliştirmediği ispatlanmış. Çünkü çocuğun zihinsel gelişimi karşılıklı bir etkileşimle daha mümkün oluyor. Çocuk, bilgisayar oyununun kendisinden beklediği şeyleri tek yönlü olarak yapıyor. Oyunlar her ne kadar etkileşime dayalı görülse de oyunun belli bir mekanizması var. Çocuk, bu mekanizmayı keşfettikten sonra sürekli kazanmak için onu kullanıyor ve bunun da beynini pek geliştirdiğini söyleyemeyiz. Bunun dışında, oyunların %90’a yakını para kazanma amaçlı üretildiği için çocuklara herhangi bir şey öğretmek yerine çocukları oyunun başında daha fazla tutabilmenin peşindeler. Dolayısıyla çok az oyun belki çocukların zihninin bir kısmını geliştirir, o da maalesef tek yönlüdür. Çocuk, o oyunlarda da hile yapmayı yani oyunun mekanizmasını çözmeyi öğrenir. Diğer kalan oyunlar da çocuğu ekrana bağlamaya, onu bağımlı kılmaya yönelik tasarlanmıştır. Kısacası bilgisayar oyunlarının faydasından çok zararı olduğunu söyleyebiliriz.
Şiddet içerikli oyunların agresyon üzerindeki etkisi uzun süredir tartışılıyor. Bu tür oyunlar gerçekten şiddet eğilimini artırıyor mu yoksa bireyin psikolojik yapısına bağlı olarak değişen bir durum mu?
Teknolojiden anlayan bazı kişiler; bir insanın stresli ya da öfkeli olduğunda şiddet içerikli oyunlarla bu stresini, öfkesini bir ölçüde bastırabileceğinden söz ediyor hatta şiddet içerikli oyunları çocuklar için bir düdüklü tencerenin basınç çıkışı gibi yorumlayabiliyorlar. Ne yazık ki bu söylem ve yorumlara bazı psikologlar da katılıyor. Bu konuyla ilgili 1967 yılında Albert Bandura tarafından Bobo Doll adı verilen bir deney yapılmış. Bu deney için iki denek grubu çocuk ayarlanıyor. Birinci grup bir odaya alınıyor ve önlerine bir hacıyatmaz konuluyor. O odaya daha sonra yetişkinler girip hacıyatmaza şefkat, sevgi ve ilgi gösteriyorlar. Sonrasında diğer grubun bulunduğu odaya giren yetişkinler odada bulunan hacıyatmaza kötü sözler söyleyip hakaret ediyorlar. Hatta tokat atıp ellerindeki çekiçle vuruyorlar. Sonrasında bu iki gruptaki davranış farklılıkları gözlemleniyor. Birinci gruptaki çocuklar, herhangi bir arkadaşlarının başına olumsuz bir şey geldiğinde ya da bir şey başardığında tıpkı yetişkinlerden gördükleri gibi ona şefkatle yaklaşırken diğer gruptaki çocukların arkadaşlarına şiddet gösterdikleri hatta ellerine zarar verecek bir madde verildiğinde hiç çekinmeden onu kullanma eğiliminde oldukları gözleniyor. Düşünün ki bu deney, bilgisayar icat edilmeden önce yapılmış psikolojik bir deneydir. Bu sorunun cevabı da bu deneyde saklıdır. Çocuklar, şiddet içerikli oyunları oynarlarsa bir müddet sonra bu şiddeti özümseyip normalleştirirler. Nihayetinde bu çocuklardan kimi aşırı kaygı ve korkuyla beslenerek şiddet yanlısı olur kimi de etrafındaki herhangi bir şiddete karşı duyarsız kalır.
Dijital oyun bağımlılığı günümüzde ciddi bir sorun olarak görülüyor. Bir kişinin oyun bağımlısı olup olmadığını nasıl anlayabiliriz ve aileler bu durumu önlemek için neler yapabilir?
Bağımlılık, psikolojide madde bağımlılığı ve davranışsal bağımlılık olarak ikiye ayrılır. Oyun bağımlılığı da bir davranış bağımlılığıdır. Ancak madde bağımlılığı neyse dijital oyun bağımlılığı da odur. Bir deney yapılmış ve bu deneyde günde üç saat ve fazla bilgisayar oyunu oynayan çocukların MR görüntüleri çekilmiş, madde bağımlısı kişilerin beyin emarlarıyla karşılaştırılmış. Sonuç olarak her iki emarda da beyindeki hasarın aynı olduğu görülmüş. Peki, nasıl anlarız çocuğumuzun oyun bağımlısı olduğunu? Eğer çocuk, her gün oynadığı oyunu bir önceki günden daha fazla oynamak istiyorsa diğer madde bağımlılıklarında olduğu gibi önceki gün aldığı maddenin ya da içtiği alkolün yetersiz gelmesi gibi dijital oyun bağımlısı olan kişi için de oyun süresi ona yetersiz gelmiştir ve ebeveyn bırak dediği zaman o kişi sinirli ve agresif olacaktır. Kendi öz bakımından tutun da günlük sorumluluklarını dahi yerine getirememeye başlayacaktır. Bunlar bağımlılığın gözle görülebilen, hemen tespit edilebilecek belirtileridir. Anne babaların, çocukları oyun bağımlısıysa öncelikle evdeki diğer bağımlının kim olduğuna bir bakmaları lazım. Çünkü çocuğu oyun bağımlılığına iten ya annedir ya da babadır. Ancak sıklıkla, maalesef babalar oyun ya da sosyal medya düşkünü oluyorlar. İşten gelen baba, dinlenmek adına bilgisayarın (oyunun) başına geçiyor ya da elindeki telefondan sürekli sosyal medyaya bakıyor. Çocuk, babasıyla bir iletişim kurmak istiyor, oyun oynamak istiyor ama babası tarafından her seferinde reddediliyor. Ayrıca bağımlılığın altında sadece babanın çocuğa ilgi göstermemesi değil kaygılar da yatar. Hepimiz kaygı çağında yaşıyoruz. Maalesef günümüz ortamı da çocuklara çok kaygı yüklüyor. İlkokul öncesi kurumlarda çevre bilinci vereceğiz diye çocuklara yağmurların azaldığı, gıdaların bize yetmeyeceği, bütün ağaçların öldüğü gibi bir sürü olumsuz şeyler söyleniyor. Aslında söylenmemesi gereken şeyler söyleniyor. Onun dışında, evde doğal afetler, savaşlar, politik çatışmalar, spor dünyasındaki kavgalar gibi her türlü olumsuz şey çocukların önünde izleniyor. Ayrıca günümüz eğitim sistemi de çocukların başarılı olma zorunluluğunu ortaya koyuyor. Çocuklara her geçen gün başarılı olamayacağım kaygısı yükleniyor. Kısacası bir sürü kaygının üzerine evde ilgisizlik de gelince bağımlılık çocuk için kaçınılmaz oluyor. Yani aslında, çocuklarımızın bağımlı olup olmaması onların değil biz büyüklerin elinde. O yüzden, ilk olarak biz kendimizden başlamalıyız ve onlarla ilgili davranışlarımızda dikkatli olmalıyız.
Dijital oyunlar sosyalleşme sürecini nasıl etkiliyor? Online oyunlar sosyal becerileri geliştirirken aynı zamanda bireyleri yüz yüze iletişimden uzaklaştırıyor olabilir mi?
Bir oyun güzel tasarlandıysa, içeriği temizse bu oyun sayesinde çocuklar dünyanın her yerinden farklı çocuklarla karşılaşıp hem yabancı dillerini hem iletişim becerilerini geliştirebilirler. Ancak oyun temiz olsa da sohbet edilebilen oyunlarda karşıdaki kişi temiz olmayabiliyor. Bu kişi, farklı amaçları olan yetişkinler olabiliyor. Çocuklarımıza oyun içi çeşitli hediyeler teklif edip kandırabiliyor, onlardan başka şeyler de isteyebiliyor. Oyun içindeki sosyalleşme, istediğimiz gibi ideal olsaydı güzel olurdu. Fakat artık, oyun içindeki sosyalleşmeler pek ideal pek masum değil. Hatta oyunlarda artık, sadece çıkar için sohbet eden sadece oyunu kazanmak için oluşturulmuş ekipler ve bu oyunu yeteri kadar iyi oynayamayan çocukların dışlanmasına yönelik gerçek hayatta da olan sosyalleşmeler görülebiliyor. Bir de burada, suç işleyecek birey sayısının fazlalığı ve dijital dünyada anlaşılmalarının zor olduğu gerçeğinden hareketle bence oyunda sosyalleşmenin çok bir artısı yok. Ayrıca her oyunda bir rekabet var; yani herkes oyunu kazanmak istiyor. Ekip oluştururken de birbirlerini sevdikleri için değil en iyi oyuncularla (birbirlerini sevmeseler de birbirlerine uygun insanlar olmasa da) sadece bir çıkar çevresinde birleşiyorlar. Bu da çocuk gelişimi açısından doğru değil. Çünkü çocuk, gerçek hayatta da sadece çıkar için bir çevre oluşturma tutumuna girebilir. Elbette çocukların yüz yüze iletişimden uzaklaşmasının tek nedeni sohbet edilen oyunlar değil. Ebeveynler tarafından başka çocuklarla kıyaslanması ya da ebeveynlerin yanlış tutumları da onları yalnızlaştırabiliyor. Ayrıca anne babaların aşırı korumacı dürtüleriyle de insanlardan ve dolayısıyla yüz yüze iletişimden uzaklaşabiliyorlar. Dolaysıyla sohbet edilen oyunlar, çocukların dünyasında bazen gerçek hayattaki iletişimden daha güvenli/çekici gelebiliyor.
Eğitim amaçlı oyunlar giderek yaygınlaşıyor. Dijital oyunlar gerçekten öğrenmeyi destekleyen etkili bir araç olabilir mi yoksa bu sadece bir pazarlama stratejisi mi?
Bazı oyunların gerçekten çocukların zihinsel ve bilişsel yeteneklerine birtakım etkileri olabilir. Hatta bazı oyunlar, çocuğun bilişsel düzeyini ölçmede de kullanılıyor. Gayet de başarılı sonuçlar alınıyor. Mesela otizmli çocuklara, odaklanma sorunu olan, hiperaktivite sorunu olan çocuklara iyi gelen oyunlar var ama bunlar çok az. Çünkü bunların pazarı da yok. Çok iyi para da kazanamıyorlar ve otomatik olarak bu oyunlar para kazanabilecek gelir modellerine dönüşmek zorunda kalıyorlar. Sandık açılışıymış, oyun elması satmakmış, tıkandığı yerde çözen bir eşya satmakmış; buna dönüşmeye başlıyorlar. Ama tamamen ticari amaçlı, çocukları eğittiğini iddia eden oyunlar da var. Normal olarak çocuklara faydalı olan oyunlar da var. Bunları kesin bir çizgiyle ayırmak için anne babaların bu konuda daha fazla bilinçlenmesine ihtiyaç olduğu kesin.