Makale

Gelinliğe küsenler

Gelinliğe küsenler

Sacid Ekerim


Her genç kızın hayalidir, bahar çiçekleri gibi gelinliklere bürünmek. Dualar hayırlı bir eşedir; toprağın bahara duası gibi. Belki bir genç için gönül tahtına oturacak hayat ve ahiret arkadaşını bulmak en mukaddes sevdadır. Fakat şunu da unutmamak gerekir ki hiçbir bahar fırtınasız olmaz. Hiçbir hayatın çalkantısız olmayacağı gibi.

Ötelerden haber getiren Yüce Kelam Kur’an’a göre insan şerefle ve yüce bir fıtratta yaratılmıştır. (İsra, 70) Yani her insan asildir. Mal gibi alınıp satılamaz. Hele bir toplumu karnında büyütecek, bazen medeniyetlere analık edecek olan zarif ve billur olan bir genç kız asla!

Gönülsüz evlilikler, yaşarken bir insanı mezara sokma anlamını taşır. Önce gelinliğe küsenler, sonra hayata küserler, daha sonra, sonu ya bir hastanede ya da kabristanda biten dramlar ortaya çıkar. Bu facialara, kalp gözyaşı döker, akıl ağlar.

Rahmet ümmeti elbette her sıkıntısını Rahmet Peygamberinin hayatından bulduğu iksirlerle çözecektir. Peygamber Efendimiz’e bir gün bir genç kız gelir ve şöyle der: Babam şerefini arttırmak için beni amcamın oğluyla zorla evlendiriyor. Efendimiz bu olayı onaylamaz ve kıza babasının onu zorla evlendiremeyeceğini söyler. Genç kız tekrar söz alır ve şöyle der: Ey Allahın Peygamberi ben aslında babamın benim için seçtiği eşle evlenmek istiyorum; yaptığım bu şeyin amacı sadece babaların kızları zorla evlendirme yetkisi olup olmadığını öğrenmekti der. (Nesai, Nikah, 3269; İbnu Mace, Nikah 1874; bkz Müsned, 1, 273) İslam zorla güzellik olacağını kabul eden bir din değildir. Güzellikler güzellikle, rızayla, sevgiyle olur ve de oluşur. Peygamber Efendimizin hayatında bu gönül enginliğinin pek çok örneği vardır. Diğer bazı hadislerde zorla evlendirilen kızları koruduğu ve muhayyer bıraktığını görürüz.

O bir edep insanıdır, Muhammed Mustafa’nın hayat disiplininde her şeyin bir edebi vardır. Bu edepte asıl olan hep rahmet olmuştur. O’nun şu sözlerine bakınız. “Babalar bakire kızlarından evlilik için fikirlerini sorar, izin isterler.” (Müslim, Nikah, 64, 66, 67), “Bakire kızdan evlilik için rızası var mı? Sorulur, susması evet manası taşır.” (Müslim, Nikah, 66, 67, Ebu Dâvut, 2098) Hz. Peygamber bir gönül insanıydı, onun döneminde gönülsüz olan şeylere tensip yoktu. Gönül Kâbe’den kutsaldı. Zira Kâbe’yi taşıdığı büyük manaya rağmen bir insan bina etmişti. İnsan gönlü, yüreği ise sonsuz kudretin vasıtasız bir eseriydi.

Kumru kuşları ne güzeldir. Çöpten küçük dal parçacıklarından mamül yuvalarında ne kadar da mutludurlar. Bahar mevsiminin seher vakitlerinde, sabah ezanlarına güzel sesleriyle eşlik ederler. Yumurtalar üzerine dişi ve erkek kumru sırayla yatarlar; sonra yavruları çıkınca sırayla rızık aramaya giderler. Hayatı bölüşürler, muhabbeti paylaşırlar. Evet, akıl ve idrak sahipleri için kâinatta ibretler var. Hayatı dişisiyle erkeğiyle saygıyla sevgiyle kumrular gibi paylaşmak, işte mutluluğa giden yol.

“Hayat tarzını, dinini ve ahlakını beğendiğiniz bir kişi kızınızı istediğinde onu verin, aksi halde yeryüzünde büyük bir fitneye ve kargaşaya neden olursunuz.” (Tirmizi, Nikah, 1084, İbnu Mace, Nikah, 1967) Merhamet Peygamberinin bir başka altın düsturu çevresinden hayata bakacak olursak evlilikten amaç zenginlik, asalet değil yüce ahlakı, misal sevgiyi bulmaktır. Çınar ağacı gibi uzun ömürlü evliliklerin sırrı zikredilen bu hadisleri hayata taşımaktır. Hz Hasan efendimize bir kişi gelir; bir kızım var kime vereyim der. Hz. Hasan Allah’ı çok seven ondan çok korkan birisine ver; eğer böyle yaparsan o kişi kızını sever ve beğenirse onu yüceltir, yok eğer böyle olmazsa ona zulmetmez der.

Sahabeden Sabit bin Kays (r.a.) karısı Peygamber Efendimiz’e gelir ve şöyle der: Ey Allahın Rasulü ben Sabit’in ahlakını da dinini de beğenmiyorum diyemem. Fakat ona bir türlü ısınamadım, İslam da çirkin bir günaha düşmekten de korkuyorum. Boşanmak istiyorum. Peygamber Efendimiz kadının kararlı oluşunu görür ve ona şöyle der: Mehir olarak aldığın bahçeyi Sabit’e geri verir misin? Kadın evet der. Sabit’i yanına çağıran Efendimiz bahçeyi kabul et ve eşini boşa der. (Buhari, Talak, 2; Nesai, Talak, 34) Yani İslam da ya benimsin ya toprağın anlayışı yoktur. İşin aslında bu anlayış şeytani bir düşüncedir. İslam aile saadetini sağlamak için her şeyi yapmayı tavsiye ve emreder. Ama her şeye rağmen istenilen sevgi bulunamadıysa o zaman en çirkin helal olarak isimlendirilen boşanmada bir yol olur.

Evlilik istişareyle beraber bir özgür irade meselesidir. Bu acıdan bakınca zorla kız kaçırmak veya evlendirmek, insan iradesine bir tecavüz olduğundan Kur’an’a göre en lanetli fiillerden sayılır. Böyle bir olay cahiliye döneminde yaşanmış Efendimizin de üyeleri arasında bulunduğu hilfu’l-fudul cemiyeti bu zulme fırsat vermemiştir. Hasam kabilesinden bir tüccar kızıyla beraber Mekke’ye gelir. Kız cazip bir güzelliğe sahiptir. Mekke’nin nüfuz sahiplerinden Nübeyh bin Haccac kızı kaçırır zorla evine götürür. Mağdur baba, hakka gönül vermiş yiğitlerin kapısını çalar. Tereddütsüz Nübeyh’in evi kuşatılır, kız zalimin elinden kurtarılır ve babasına teslim edilir. (İbni Habib, el-Münemmak, s. 55)

Çoğu zaman gençlerin dünyasını karartan asalet, soy sop gibi kavramlar olur. Gerçek asaletin ve soyluluğun, dinde, kültürde ve güzel ahlakta aranması gerektiği unutulur. Peygamber Efendimiz Kureyş soylu, selvi boylu kuzenini Hz. Zeyd’le evlendiriyordu. Belki bu evlilik kültür farklılığı sebebiyle ileride yürümeyecekti ama kafalarda pek çok put bu izdivaçla yıkılacaktı. Herkes, demek bir zenci de soylu bir kişiyle evlenebilir diye düşünecekti. Yine zenci asıllı Hz. Bilal, Abdurrahman bin Avf’ın kız kardeşiyle Peygamber Efendimiz’in şefaatiyle evleniyordu. (Seyyid Sabık, Fıkhu’s Sünne 2/321) Verilen mesaj büyüktü, gerçek asalet güzel ahlakta ve edeptedir.
Düşünmemiz lazım nefsanî kaprislerimiz sebebiyle toprağa gömdüğümüz genç kızları, yiğitleri. Samimi sevgilerinin hicran gözyaşlarını yüreğine akıtanları. “Toprağa gömülen masum kız çocuğuna sorulduğunda, günahsız olduğu halde neden öldürüldüğü.” (Tekvir, 8-9) Arap müşrikleri zalimane bu günahı işliyorlardı. Kız evlattan utanıyorlardı. Kur’an onların acınası halini yerden yere vurdu. Ya bugün! Zorla evlendirildiği için depresyona girip canına kıyan bir kardeşimizde diri diri ölüme terk edilmemiş midir? Kendisine verilmesi gereken milli ve manevi değerler terbiyesini almadığından uyuşturucu ve fuhuş batağına düşen bir kızımızın durumu diri diri toprağa gömülen, ayette bahsedilen masum kızlardan daha mı iyidir?

Efendimiz (s.a.s.) buyurdular: “Veli olmaksızın nikâh kıyılmaz.” (Tirmizi, Nikah,14; Ebu Dâvud, Nikah, 20) İmam Şafii’den gelen bir rivayette Peygamber Efendimiz’in rüşt ehli veli olmaksızın nikâh kıyılmaz dediği rivayet edilmiştir. (Ali Ahmed Guleysi, Ahkamu’l-Üsra, 1/110) İslam ne genç kızın ve delikanlının ne de anne babanın haklarının zayi olmasını ister. En doğru yol maslahatlı olan orta yoldur. Anne ve baba kendilerine verilen emanetin bilincinde olacaklar ve diyecekler ki: Biz çocuğumuzun velisiyiz, onu istemediği kişilerle evlendirirsek bu bir zulüm olur, Allah’tan korkarız. Genç kız da diyecek ki annemin ve babamın bana ödenmez ve tükenmez emekleri var, onların istemediği bir kişiyle evlenirsem onlara zulmetmiş olurum Allah’tan korkarım. Evet, hayatta verilen en iyi kararlar ortak istişare sonucu alınan kararlardır. Herkesin gönlünden sevgi alarak kurulan bir yuva elbette, en büyük manevi depremlerde bile yıkılmayacaktır. İşte bu yuva kumruların yuvası gibi sıcak ve sade; bülbüllerin yuvası gibi şakrak ve renkli olacaktır. Rahman bize nasip eylesin...