Makale

O MAHZUN BAKIŞ!

O MAHZUN BAKIŞ!
Aydanur İMAT
Amasya Merkez Kur’an Kursu Öğreticisi

Sıcak bir yaz gününde bahçedeki dut ağacına konmuş kuşları ve nağmelerini dinledi. “Hey gidi günler!” diye içini çekti. Başına düşen dut meyvesinin hangi daldan düştüğünü takip ederek ağaçta göz gezdirdi. Dutlar olgunlaşmış ve tatlanmıştı. Bahçede sırıkta asılı salatalık çiçeklerine ve meyvelerine baktı. Toplanacak kadar büyümemişlerdi.

Sonra evine girdi. Evde yalnızdı. Abdestini aldı ve öğle namazını kıldı. Tespih çekti, dua etti. Kitaplıktaki Kur’an-ı Kerim’i alarak kaldığı yerden okumaya başladı. Bu zamana kadar kaç hatim yaptığını hatırlamıyordu bile.

Kur’an okumayı çok seviyor, okumadığı günler üzülüyordu. Kur’an’a geçtiği ilk kitabını saklıyor ve çocuklarına anlatıyordu. Kitaplığında Kur’an meali ve tefsiri de vardı. Artık meali ile birlikte okumaya başlamıştı.

Zehra, ablası Şeyma ile çocukluktan beri çok iyi anlaşıyordu. Birlikte yer içer, aynı odada uyurlardı. Ablasını çok sever ve onun her şeyini takip ederdi. Onun gibi konuşur ve yürürdü. Hatta onun kıyafetlerini giyer ve ona özenirdi.

Şeyma ikinci sınıfa geçti. Artık yaz Kur’an kurslarına devam ediyordu. Elifba kitabını okuyor, harflerin isimlerini söylüyordu. Geçen yıl şeddeye kadar gelmiş fakat kurs bitmişti. Bu yıl baştan başlayacaktı. Yeni elifba ile kursa gidecekti. Çok sevinçli ve heyecanlıydı. Arkadaşları ile birlikte koro hâlinde eûzü besmele okuyacak, duaları tekrar edecek, camiyi dolduran sesleri tekrar duyacak ve caminin bahçesinde oyunlar oynayacaktı. Duygularını kardeşi Zehra’ya ballandıra ballandıra anlatıyor fakat ona birlikte gidelim diye teklif etmiyordu.

Zehra içini çekti. “Ben de giderim, bana da elifba verirler, ben de okurum.” diye düşündü. Acaba olur muydu? Kurs hocası onu kabul eder miydi? Ablası ile birlikte kolunun altında kitabı ile kursa gittiğini hayal etti. Çok mutlu oldu. Sevincinden hoplaya zıplaya ablasının yanına koştu.

Ertesi gün kurs başlayacaktı. Annesine, “Ben de kursa gitmek istiyorum ama kitabım yok.” dedi. Annesi “Bakarız.” deyip geçiştirdi. Fakat Zehra ısrarcıydı. İlle de “Kursa gideceğim.” diye ağlamaya başladı. Ablası geçen seneki elifba kitabını ona verdi ve hazırlıklar tamamlandı.

Sabahleyin Zehra, ablası Şeyma’dan önce uyanmış ve kıyafetlerini giymişti. Kitabını da alarak kahvaltı sofrasına oturdu. Birlikte kahvaltı yaptılar. Anneleri Şeyma’ya kardeşi ile ilgili bazı tembihlerde bulundu. Ona yardımcı olmasını, kursa gelip giderken kardeşini yanından ayırmamasını söyledi. Erkenden kursa gitmek üzere yola koyuldular.

Kursa erkenden ulaştılar. Birkaç çocuk gelmişti. Onları görünce bir araya geldiler ve birlikte hocayı beklemeye başladılar. Gelenler on kişiden fazlaydı. Bazıları babasıyla bazıları da annesiyle gelmişti.

“Hoca geliyor!” dedi öğrenciler. Herkes ayağa kalktı ve kursun kapısına doğru yaklaştı. Hoca kapıyı açtı ve “Hepiniz hoş geldiniz. Bu sene yedi yaşından büyükleri alıyoruz. Yedi yaşından küçük olanlar kursa devam edemeyecek.” dedi.

Zehra, gürültüden ne olduğunu anlamadı. Ablasına baktı, göz göze geldiler. Ablası üzgündü. Bazı öğrenciler içeri girdi. Bir kısmı dönüp gitti. Zehra, ablasına “Haydi girelim.” diye seslendi. Ancak Şeyma, ona bu sene kursa gelemeyeceğini söyleyince donup kaldı. Bir anlam veremedi. Dudakları büzüldü ve gözleri sel olup aktı. Ablası ona eve gitmesini söyledi. Zehra, bir hocaya bir kitabına baktı, kurstan gözünü ayıramadı.

Kurs hocası içeri girmeden ona doğru yaklaşarak durumu anlatmaya çalıştı. Hocasına, bu tavrından dolayı öyle bir bakışla baktı ki hoca duygulanarak sınıfa girdi. Bu yasak, minik gözlerden mahzun gözyaşı olarak aktı.

Zehra, bu kararı kabul edememiş, içine sindirememişti. Koltuğunun altındaki kitabına sımsıkı sarıldı. Dimdik ayaktaydı; kararlı, azimli ve hazırdı.

Zehra, hemen eve gidemedi. Bu yasak ona çok dokundu. Acaba onu neden kursa kabul etmemişlerdi? Hâlbuki ablası içerideydi. Bu sene beş yaşındaydı. “Ben de büyüdüm.” diye düşündü. Ayak parmaklarının ucuna basarak boyunu uzattı. Kendince yeterliydi. Karışık duygular içinde sağa sola bakarak bir çıkış yolu aradı.

Zehra hemen eve koştu. Annesini de alarak kursa geldi ve tekrar hocanın karşısına dikildi. Artık annesi yanında olduğu için daha güçlüydü. Mutlaka sınıfa girecekti. Kur’an öğrenecek, ablası gibi ders çalışacaktı.

Hoca, Zehra’nın annesine durumu tekrar anlattı. Ancak Zehra’nın bu olanları anlaması beklenemezdi. Kalbindeki Kur’an öğrenme aşkı, hocasını çok etkiledi. Onu hiçbir güç geri gönderemezdi. Artık kursun kapıları sonuna kadar açılmıştı.

Zehra, kısa zamanda Kur’an öğrendi. Arkadaşları onu çok sevdi. Anne babası da ona ve ablasına hediyeler aldı. O, artık amacına ulaşmıştı.

Hocası, onun bu azim ve kararlılığına hayran oldu. Gözleri doldu, “Ey Allah’ım! Bütün çocukların minik kalplerine Kur’an sevgisini yerleştir ve sayılarını artır!” diye dua etti.