Makale

RUHUN GIDASI ORUÇ

RUHUN GIDASI ORUÇ

Dr. Lamia LEVENT ABUL
DİB Süreli Yayınlar ve Kütüphaneler Daire Başkanı

Yüce kitabımızın orucu emreden ayetinden, orucun hikmetinin takva olduğu anlaşılıyor. (Bakara, 2/183.) Takva, müminin Yaradan’a gönülden duyduğu saygı ve sorumluluk duygusunu ifade eder. Bu gönülden bağlılık ve sorumluluk da onu günahlardan ve kötülüklerden sakınmaya sevk eder. Kulun günahlardan sakınması, günaha meyleden nefsini eğitmesi, terbiye etmesi ile mümkün olur. İnsanın nefsi yönü günah veya sevap olduğuna bakmadan heva ve hevesinin peşinde koşmak, dünyanın lezzetlerinden faydalanmak emelindedir. Nefsin terbiye edilmesinde açlık çok önemli bir yere sahiptir. Sufilere göre Rabbine karşı serkeşlik yapan nefsi yola getirip Yaradan karşısında boyun eğdiren açlık olmuştur. Zira nefis doymak bilmeyen bir yapıdadır. Arzu ve emellerinin bir nihayeti yoktur. Eğer insan, nefsinin dürtüleri istikametinde hareket edecek olursa nefsi ona hâkim olur ve arzularının esiri olur. Bu noktada nefsin gücünü kırmak ve yola getirmek için onun isteklerini dizginlemek gerekir. Nefis ancak mahrum kaldığında yola gelir. Aç kalmakla nefsani istekler körelir. İnsan maddi yönünü yani bedeni ve nefsani yönünü beslemeyi azalttığında manevi yönü yani kalbi ve ruhani yönü kuvvetlenir. Hz. Mevlana’ya göre, oruç ağzı bağlamaya karşı gönül gözünün açılmasına yarar. Can gözü beden güçlerini etkisiz hâle getirmekle aydınlanır. Kalbi ve ruhu açlıkla saflaşır, latifleşir ve nefis itminana kavuşarak Rabbine döner. (Fecr, 89/27-28.)

Oruç, nefsi Halık-ı Zülcelal’e kurban etmektir. Çünkü insanoğlu güce, servete ve makama eriştiğinde kendisini müstağni görüp varlık vehmine kapılır. Ancak oruçla ve açlıkla ne kadar zayıf, aciz ve güçsüz olduğunun farkına varabilir. Oruç sadece açların ve yoksulların ahvalini anlamak için değildir. En başta insanın kendi iç dünyasını idrak içindir. Eğer Hak Teâlâ (c.c.) lütfeylemese hiçbir şeye malik olmadığı ve tüm varlığın O’na ait olduğu şuuruna varabilmektir. İnsan varlık vehminden kurtulduğunda, kendi varlığını kurban ettiğinde Hak ile var olur. Hz. Mevlana bunun oruçla gerçekleştiğini ifade eder: “Oruç seni gün gibi gönlü aydın, canı saf bir hâle kor, sonra da padişahla buluşma gününde, bayram gününde varlığını kurban eder gider.”

Oruç, insanın manevi tekâmülünde elzem olan bir ibadettir. Zemmedilen ahlak, tıpkı yemeyi içmeyi terk etmek gibi terk edildiğinde orucun hikmeti gerçekleşir. Bu hikmetin gerçekleşmesi için orucun çeşitli derecelerinden söz eder sufiler. İmam Gazali bu aşamaları; avamın orucu, havasın orucu, havasü’l-havasın orucu olmak üzere üç derecede açıklar. Avamın orucu, yemeyi içmeyi ve cinsi münasebeti bırakmak şeklinde tutulan oruçtur. Havasın orucu bütün azalarını yakışıksız işlerden korumak şeklinde tutulan oruçtur. Mesela gözünü Allah’ı (c.c.) unutturan şeylerden korumak, dilini boş ve malayani sözler söylemekten korumak, kulağını söylenmesi yakışıksız olan gıybet, yalan gibi sözleri dinlemekten korumak, elini, ayağını ve bütün azalarını yakışıksız şeylerden korumak, iftar zamanında haram ve şüpheli şeyleri yemekten kaçınmak havasın orucudur. Ayrıca iftarda oruçlunun kalbi havf ve reca arasında asılı olmalıdır. Gazali, yalnız yemeyi bırakmakla yetinen kimsenin orucunun ruhsuz bir suret olduğunu söyler ve orucun ruhunun ve hakikatinin meleklere benzemek olduğunu ifade eder. Havasü’l-havasın orucu ise kalbi Allah’tan başka her şeyin düşüncesinden temizlemek, kendini tamamıyla Allah’a teslim ve havale etmek, zahirde ve bâtında Allah’tan başka her şeyden oruçlu olmaktır. Bu orucun en yüksek derecesi olup peygamberler ve velilerin derecesidir. (Gazali, Kimya-yı Saadet, Ataç Yayınları, İstanbul 2019, s. 157-159.)

Orucu tüm azalarıyla tutanlar orucun hakikatini yaşarlar. Çünkü ruhu inkişaf ettiren, yemekten içmekten kesilmek gibi kötü ahlaktan da kesilmektir. Peygamber Efendimizin (s.a.s.) de ifade ettiği üzere oruçla birlikte ahlaklarını düzeltmeyenlerin oruçları kabul görmez. (İbn Mace, Sıyam, 21.) Çünkü oruçtan maksat Hakk’a yakın olmaktır. Her türlü nefsi davadan Hak için vazgeçebilmektir. Efendimizin oruçlu kimsenin kendisine sataşanlara cevap vermeyip “oruçluyum” demesini tavsiye etmesi (Buhari, Savm, 2.) orucun bu hakikatine işaret eder. Çünkü oruç sadece Hak içindir. Bu ise ibadetin özü olan ihlastır. Tam bir ihlas ve samimiyetle oruç tutanların mükâfatını Rabbimiz tayin etmemiş ve bizzat kendisinin bunu vereceğini vadetmiştir. (Buhari, Tevhid, 35.) Kudsi hadiste geçen “Oruç benim içindir.” (Buhari, Savm, 2.) sözünün anlamı “Samediyyet (Hak Teâlâ’nın hiçbir şeye muhtaç olmaması ama tüm varlıkların O’na muhtaç olması) bana aittir.” demektir. Allah Teâlâ sanki, “Kim benim ahlakımla ahlaklanırsa ben onu hiçbir beşerin hayal edemeyeceği biçimde ödüllendiririm.” demek ister. (Mehmet Demirci, İbadetlerin İç Anlamı, Mavi Yayıncılık, İstanbul 2004, s. 66.)

Sufiler çok yemenin, çok konuşmanın ve çok uyumanın gaflete ve kalp katılığına sebep olduğunu söylerler. Topraktan yaratılan insanın bedeni, topraktan gelen gıdalarla beslenir. Bedenin aşırı beslenmesi manevi latifelerimiz olan kalbin ve ruhun sıkışmasına neden olur. Aşırı yemekle insan rehavete düşer ve ibadetlerini yapmakta zorlanır. Ölçülü yemek ise insanı sağlıklı ve zinde tutar. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.s.), hayatını idame ettirecek ölçüde yemiş ve yemek konusunda bizleri de uyarmıştır: “İnsanoğlu, midesinden daha kötü bir kap doldurmamıştır. Aslında, insanın hayatını devam ettirecek kadar lokmayı yemesi kâfidir. Bunu yapamıyorsa hiç olmazsa midesinin üçte birini yemeye, üçte birini suya, üçte birini nefes almaya ayırsın.” (Tirmizi, Zühd, 47.)

Bedenin rızkı kadar aklın ve ruhun rızkını da aramak gerekir. Gönül ehli aklın ve ruhun rızkının oruçta olduğunu söylemişlerdir. Onlara göre aklın, ruhun ve bedenin orucu olmak üzere üç nevi oruç vardır. Ruhun orucu, aşırı ihtiraslardan uzak bulunmak ve kanaat sahibi olmaktır. Aklın orucu, heva ve heveslere aykırı hareket etmektir. Nefsin orucu yeme içme ve harama karşı perhizkâr olmaktır. (Kuşeyri, Risale terc. Süleyman Uludağ, Dergâh Yay. İstanbul 2003, s. 136.)

Bedeni ve ruhu arındıran oruç Hz. Mevlana’ya göre insanı miraca götüren burak mesabesindedir. Çünkü insanların arzu ve nefisleriyle yaptıkları bir savaştır oruç ve onunla insan olgunlaşır, Hak Teâlâ’nın (c.c.) hoşnut olduğu ahlakla ahlaklanmış olur.