Makale

HEKİMLERİN PİRİ HZ. LOKMAN

HEKİMLERİN PİRİ
HZ. LOKMAN
Prof. Dr. Âdem APAK
Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

Son ilahi mesaj olan Kur’an-ı Kerim’in ana konuları arasında itikat, ibadet, ukubat ve muamelatla birlikte eşsiz ahlaki erdemler de yer alır. Allah’ın (c.c.) son elçisi olan Hz. Muhammed (s.a.s.) de kendisinin güzel ahlakı tamamlamak için gönderildiğini beyan etmiştir. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 381.) Dolayısıyla İslam ahlakının asıl kaynağını Kur’an ve onun ışığında oluşan sünnet teşkil eder. Nitekim müminlerin annesi Hz. Aişe kendisine yöneltilen bir soru münasebetiyle Hz. Peygamber’in (s.a.s.) ahlakının Kur’an ahlakı olduğunu açıklamıştır. (Müslim, Müsâfirîn, 139.) Bu iki temel kaynak dinî ve dünyevi hayatın genel çerçevesini çizmiş, peşinden bu çerçeveyi esas alan amelî kurallarını belirlemiştir.

Kur’an-ı Kerim bütün hâlinde incelendiğinde eksiksiz bir ahlak sistemi oluşturacak zenginlikte nazari prensipler ile bunların pratik uygulamalara işaret eden örneklerinin verildiği görülür. İlahi kitapta ahlak kelimesi yer almamakla birlikte, biri âdet ve gelenek, diğeri de ahlak manasında olmak üzere iki yerde (Şuara, 26/ 137; Kalem, 68/4.) ahlakın tekili olan huluk kelimesine rastlanır. Ayrıca pek çok ayette geçen amel teriminin alanı ahlaki davranışları da içine alacak şekilde geniş tutulmuştur. Bunun yanında yine birr, takva, hidayet, sırat-ı müstakim, sıdk, amel-i salih, hayır, maruf, ihsan, hasene ve istikamet gibi iyi ahlaklılık; ism, dalâl, fahşâ, münker, bağy, seyyie, heva, israf, fısk, fücur, hatîe, zulüm gibi kötü ahlaklılık ile aynı veya yakın anlam ifade eden birçok terim mevcuttur.

Kur’an’da ifadesini bulan ahlaki prensiplerin mesajları bilhassa Allah’ın (c.c.) örnek elçileri olan peygamberlerin söz ve davranışları üzerinden verilmiştir. Bu konuda ilk akla gelen ahlaki prensip takdimlerinden birisi de Hz. Lokman’ın oğluna nasihatlerinin yer aldığı Lokman suresinde bulunur. Hz. Lokman ismi, mezkûr surede oğluna verdiği nasihatler bağlamında iki defa geçmektedir. Buna karşılık Cahiliye şiirinde ve peygamberler tarihi başta olmak üzere bazı İslami kaynaklarda Hz. Lokman’a dair çok çeşitli rivayetler yer almakta ve bu rivayetlerdeki bilgilerin aynı adı taşıyan veya benzer niteliklere sahip farklı kişilere ait olduğu ve bunların birbirine karıştırıldığı ifade edilmektedir.

İslam’dan önce Araplar arasında uzun ömrü, bilgeliği ve hikmetli sözleriyle temayüz eden Lokman, Cahiliye Dönemi şiirlerinde Hz. Hud’un kavmine adını veren Âd’a nispetle Lokman b. Âd olarak geçmektedir. Lokman b. Âd hikmetli sözler söylemesiyle meşhur olduğundan ayrıca Lokmanü’l-hakîm diye de tanınmıştır. Hz. Peygamber’in (s.a.s.) Yemen’den gelen bir heyeti karşılarken onlara, “İman Yemenli’dir, hikmet Yemenli’dir.” (Müslim, İman, 88-90.) şeklindeki iltifatıyla Lokman’ın Yemen’deki Âd kavmine mensubiyetine atıfta bulunduğu öne sürülmüştür. Diğer taraftan Lokman’a pek çok hikmetli söz atfedilmektedir. Nitekim İmruülkays b. Hucr, Nâbiga ez-Zübyânî, A‘şâ, Lebîd b. Rebîa ve Tarafe b. Abd gibi Arap edebiyatının meşhur şairleri onun hikmetli sözlerine şiirlerinde işaret etmişlerdir.

Eski Arap kıssalarında Lokman, Âd kavmine mensup bir kişi olarak takdim edildiği gibi İslami kaynaklarda İsrailoğullarından biri olarak da gösterilmektedir. Buna göre Lokman, Hz. Eyyûb’un kız kardeşinin veya teyzesinin oğlu olup Hz. Davud zamanına yetişip bizzat ondan ilim öğrenmiştir.

Kur’an-ı Kerim’in Mekke’de nazil olan 31. suresi Lokman adını taşımaktadır. Surenin muhtevası dört kısımda değerlendirilebilir. İlk bölümde (ayet 1-11) Kur’an’ın hikmet, hidayet ve rahmet kaynağı olduğu belirtilmiş, ardından ondan istifade edenlerin temel özellikleri namazı kılmak, zekâtı vermek ve ahirete inanmak şeklinde özetlenmiştir. İkinci bölümde (12-19) Lokman’dan bahsedilmektedir. Burada onun hayatı ve kimliği hakkında bilgi verilmeyip sadece Allah’ın ona hikmet bahşettiği belirtilmekte ve oğluna hâkimane öğütleri sıralanmaktadır. Burada bahsi geçen öğütler ise Allah’a ortak koşmamak, anneye babaya iyi davranmak, namaz kılmak, iyiliği emredip kötülükten sakındırmak, sabırlı olmak, böbürlenmemek, başkalarını küçümsememek, alçak gönüllü olmak gibi dinî ve ahlaki konuları içerir. Üçüncü bölüm (ayet 20-32) Allah’ın insanlara verdiği nimetlerle O’nun yüceliğine ilişkin açıklamalardan meydana gelir. Bölümün başında Allah’ın göklerde ve yerde olan şeyleri insanların hizmetine verdiği, görünür ve görünmez nimetleri önlerine serdiği belirtilmektedir. Dördüncü bölümde (ayet 33-34) kıyamet gününde kimsenin kimseye fayda veremeyeceği belirtilerek müminlerin geçici dünya hayatının aldatıcılığına kapılmamaları gerektiği yönündeki uyarıların ardından sure, Allah’ın ilminin ve kudretinin kusursuzluğunu özetleyen, nihayet ilahi bilgiyle insan bilgisi arasındaki farka işaret eden ifadelerle sona ermektedir. (İlyas Üzüm, Lokman suresi, DİA, XXVII, 209-211.)

Adıyla anılan surede Lokman’ın kimliğine dair bilgi bulunmadığı gibi Âd kavminden ve onlara gönderilen Hud peygamberden bahseden diğer surelerde de yine onun adından söz edilmez. İslam âlimlerinin ekseriyeti ise onun peygamber değil hikmet sahibi salih bir zat olduğu kanaatindedirler. Taberi’nin tefsirinde geçen bir rivayette onun bir köle olduğu ifade edilir. Rivayete göre efendisi kendisine bir koyun kesip en iyi yerinden iki parça et getirmesini istemiş; Lokman da ona kestiği hayvanın dilini ve yüreğini getirmiş. Birkaç gün geçince efendisi bu defa hayvanın en kötü yerinden iki parça et getirmesini istemiş; o, yine dilini ve yüreğini getirmiş. Efendisinin sebebini sorması üzerine Lokman şöyle cevap vermiştir: “Bu ikisi iyi olursa bunlardan daha iyisi; kötü olursa yine bunlardan daha kötüsü olmaz.” (Taberi, Câmiu’l-Beyân, Mısır 1968, XXI, 67-68.)

Kur’an-ı Kerim’de Lokman suresinde (Lokman, 31/12-19.) Lokman’a hikmet verildiği bildirilmekte ve oğluna hitaben iman, ibadet, ahlak ve görgü kurallarına dair öğütleri aktarılmaktadır: “Andolsun biz Lokman’a ‘Allah’a şükret!’ diyerek hikmet verdik. Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur. Nankörlük eden de bilsin ki Allah hiçbir şeye muhtaç değildir, her türlü övgüye layıktır. Lokman, oğluna öğüt vererek: ‘Yavrucuğum! Allah’a ortak koşma! Doğrusu şirk, büyük bir zulümdür.’ demişti. Biz insana, ana babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Çünkü anası onu nice sıkıntılara katlanarak taşımıştır. Sütten ayrılması da iki yıl içinde olur. (İşte bunun için) önce bana, sonra da ana babana şükret diye tavsiyede bulunmuşuzdur. Dönüş ancak banadır. Eğer onlar seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi (körü körüne) bana ortak koşman için zorlarlarsa onlara itaat etme. Onlarla dünyada iyi geçin. Bana yönelenlerin yoluna uy. Sonunda dönüşünüz ancak banadır. O zaman size yapmış olduklarınızı haber veririm. (Lokman, öğütlerine devamla şöyle demişti:) ‘Yavrucuğum! Yaptığın iş (iyilik veya kötülük), bir hardal tanesi ağırlığında bile olsa ve bu, bir kayanın içinde veya göklerde yahut yerin derinliklerinde bulunsa yine de Allah onu (senin karşına) getirir. Doğrusu Allah, en ince işleri görüp bilmektedir ve her şeyden haberdardır. Yavrucuğum! Namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçirmeye çalış, başına gelenlere sabret. Doğrusu bunlar, azmedilmeye değer işlerdir. Küçümseyerek insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Zira Allah, kendini beğenmiş övünüp duran kimseleri asla sevmez. Yürüyüşünde tabii ol, sesini alçalt. Unutma ki seslerin en çirkini merkeplerin sesidir.’”

Zikredilen ayetlerde de ifadesini bulduğu gibi tefsirlerde Hz. Lokman’a verilen hikmetin ilim, üstün kavrama yeteneği, isabetli söz ve davranış, ilim-amel uygunluğu, din konusunda derin bilgisi olduğu belirtilmektedir.

Hz. Lokman’ın özellikle Cahiliye şiirinde efsaneleştirilmiş kişiliği zamanla başkalarına ait pek çok sözün ona nispet edilmesine, özellikle onun sözleriyle Ezop’un (Aesop) sözleri arasında alaka kurulmasına sebep olmuş, Batı’da neşredilen bazı eserlerde Ezop’a atfedilenler gibi Lokman’a da çeşitli kıssa ve rivayetler mal edilmiştir. Türk edebiyatında ise Lokman, Arap edebiyatında öne çıkan özellikleri yanında hakim/filozof kimliğinden çok daha ziyade hekim/tabip hüviyetindedir. Dolayısıyla Türk divan, tasavvuf ve halk edebiyatlarıyla Türk folklorunda “Lokman Hekim, Lokman-ı hâzık, tabip Lokman, dert Lokman’ı, şifa Lokman’ı” gibi ad ve sıfatlarla anılmış, kendisi bilhassa bu özelliğini vurgulayacak kelimelerle tavsif edilmiştir. Bilhassa “Şifa-yı Lokman, deva-yı Lokman, yed-i Lokman, Lokman eli, ilac-ı Lokman, merhem-i Lokman, bab-ı Lokman, muhtac-ı Lokman, yara saran Lokman” bunlardan en yaygın olanlardır.

Türk-İslam edebiyat ve kültüründe Lokman’ın tabip özelliğinin öne çıkması, hakim kelimesinin halk ağzında hekime dönüşmesi ve eski dönemde felsefenin tıp dâhil olmak üzere devrin belli başlı ilimlerini de içine almasıyla olmuştur. Kaldı ki büyük İslam hakimi/filozofu İbn Sina da hekim/tabip olarak tanınmış, üstelik her iki alanda da çağını aşan eserler vermiştir. Osman Şems’in, “Bu Şems gibi var ise her kanda Huda’ya / Bîmâr-ı gam-ı aşk ona Lokman bağışla” ve Süleyman Zâtî’nin “Hikmet olur sözleri hastedil olanlara / İllet ü emrazına mani-i Lokman olur” beyitlerinden onun sadece bir hekim değil, aşk derdinin devasını bilen tabip olarak da benimsendiği görülmektedir. Karacaoğlan’ın, “Şu dertli gönlümün Lokman’ı sensin”; “Derdimin Lokman’ı gel yavaş yavaş” mısraları ile Feymânî’nin, “Her doktora Lokman diye sarıldım” mısraı bu anlayışı halk şiiri içinde ortaya koyan örneklerdir. Dolayısıyla halk muhayyilesinde Lokman hem görünen dertlerin hekimi, hem de görünmez ancak bilinen ve yaşanan manevi dertlerin hakimidir.

Lokman’ın hem hakim, hem de hekim olma özelliği Eflatun, Calinus (Galenos), Bukrat (Hipokrat) gibi aynı yolda şöhret yapmış diğer isimleri de çağrıştırarak birlikte kullanılmasına vesile olmuştur: “Gözlerin Eflatun ellerin Lokman” (Âşık Ali İzzet); “Bir dem cehaletle kalır hiç nesneyi bilmez olur / Bir dem dalar hikmetlere Calinus u Lokman olur”; “Nice bir Calinus u Bukrat olam Lokman olam” (Yunus Emre)

Lokman Hekim’in tabip kimliği tabii olarak onun şifalı bitkiler hususunda uzman kabul edilmesini gerektirdiğinden bu alanda kaleme alınan kitaplarda, kitap adından başlayarak çeşitli hastalıklar için sunduğu reçetelere kadar pek çok konuda ismi kullanılmış, onun adı insanlık muhayyilesinde neredeyse şifa kelimesinin bir çağrışımı olarak kabul edilmiştir. (bk. Ömer Faruk Harman & Mustafa İsmet Uzun, Lokman, DİA, XXVII, 205-208.)