Makale

TARİHE TANIKLIK EDEN ŞEHİR: ESKİŞEHİR

TARİHE
TANIKLIK
EDEN ŞEHİR:
ESKİŞEHİR
Esin TÜRKMEN

Gezi denince aklına deniz, kum ve güneşten önce tarihî mekânlar, doğal yaşam alanları, yüzyıllara meydan okuyan evler, nice seyyahlara yol gösteren köprüler gelen insanlardansanız sizin için güzel bir rota hazırladık. Tarihî mekânlarla, doğal güzellikleri harmanladığımız rotamızda ilk durağımız Eskişehir.

Ankara Polatlı yolu üzerinden geçtik Eskişehir’e. Bizi ilk olarak günebakan çiçekleri karşıladı. Bir tarafta saman balyaları, saçlarını rüzgâra savuran mısırlar diğer tarafta ayçiçeği tarlaları. Aracı müsait bir yerde sağa çekip tarlaların içine doğru yürümeye başladık. Sabahın erken saatleriydi boynu bükük günebakanlar yüzlerini doğuya çevirmiş, her dem ardından gittikleri gün ışığını takip ediyordu. Sarının binbir tonuyla hemhâl olduktan sonra Eskişehir’de ilk durağımız Odunpazarı oldu.

Kahvaltımızı yaptıktan sonra sabah erkenden yola çıkmanın bereketini gördük ve henüz ortalık kavurucu sıcaklara teslim olmadan Eskişehir’in tarihî sokaklarını arşınlamaya başladık.

Atlıhan El Sanatları Çarşısı: Zamana direnen kâgir evlerin arasında gezerken güneş de alabildiğine yükseldi ve ortalık kavurucu bir sıcağa kesti. Biz de soluğu Atlıhan’da aldık. Avlunun serinliğine sığınıp kısa bir mola verdik. Atlıhan, 1850’lerde Takattin Bey tarafından çevre köylerden ve şehirlerden Odunpazarı’na ticaret yapmak için gelen tüccarların, gezgin seyyahların konaklaması için yaptırılmış. Şimdilerde lüle taşının ince ince işlenmesiyle ortaya çıkan hediyelik eşyalara, tespihlere, biblolara, takılara ev sahipliği yapıyor.

Avluda soğuk limonatalarımızı içip hemen hanın diğer çıkışına yöneliyoruz. Bizi Ataol Behramoğlu kitaplığı karşılıyor. 268 yıllık tarihî Yağcızade Konağı’nda bulunan kitaplık, yazarın bağışladığı sekiz binin üzerinde kitap ve Behramoğlu’nun el yazısı eskizlerinden oluşuyor. Pandemi sebebiyle kitaplara uzaktan bakıyoruz. Normal zamanda insanlar buraya kitap okumak ve araştırma yapmak için geliyorlarmış.

Kurşunlu Camii ve Medresesi: Yürümeyi sevenlerdenseniz ve öyle hafif yokuşlar da gözünüzü korkutmuyorsa çarşı içinden yürüyerek Kurşunlu Camii’ne geçebilirsiniz. Tarihî evlerle âdeta birbirini tamamlayan külliye, 16. yüzyıl Osmanlı mimarisinin özelliklerini taşıyor. Osmanlı vezirlerinden Çoban Mustafa Paşa, 1517 yılında yaptırmış külliyeyi. Yapımı sekiz yıl süren külliye; cami, şadırvan, zaviye, talimhane, harem, imaret ve iki kervansaraydan oluşuyor.

Önce camiye doğru yöneliyor ve öğlen namazını kılıyoruz. Kesme taşların serinliği içimizi ferahlatıyor. Ardından meraklı gözlerle her bir ayrıntıyı incelemeye başlıyoruz. Cami, kubbesinin kurşunla kaplı olmasından dolayı Kurşunlu Camii olarak anılmış. Kurşun kaplama tekniği kubbelerde yaygın olarak kullanıldığından Ankara’dan Diyarbakır’a kadar Anadolu’nun pek çok şehrinde Kurşunlu Camii görmek mümkün. Eskişehir Odunpazarı’nda yer cami, külliye içinde kare planlı inşa edilmiş. Kubbesi kalem işleriyle bezenmiş. Külliyede kitabesi olan tek yapı, cami. Diğer yapılar camiyi âdeta üç koldan sarıyor. Külliyede Mevlevi şeyhlerine ait türbe mevcut. Bu sebeple aslında külliyenin İstanbul’daki Galata, Yenikapı yahut Bahariye Mevlevihaneleri gibi bir Mevlevihane olduğu görüşü de var. Hatta caminin yanında yer alan tabhanenin, Mevlevihane’nin harem kısmı olarak kullanıldığı söyleniyor. Camiye girdiğimizde diğer Mevlevihanelere benzer bir yapı görüyoruz. Üst kattaki mutriban kısmı da bize geçmişte buranın bir Mevlevihane olabileceği izlenimini veriyor doğrusu.

L biçimindeki medresenin kubbeli kısmı hâlen daha semahane olarak kullanılıyor. Ayrıca mekân, günümüzde dünyanın ilk lüle taşı müzesini bünyesinde barındırıyor. Geçmişte talebelerin konakladıkları hücre biçimli küçük odalar ise şimdilerde el sanatları atölyelerine ve hediyelik eşya dükkânlarına ev sahipliği yapmakta. Siz gezinizi yaparken bir hattatın, köşesine çekilmiş, sessiz sedasız hokkasını divite batırıp aharlı kâğıt üzerinde sanatını icra ettiğini görebilirsiniz.

Külliyede ayrıca aşevi, imarethane, kervansaray, sıbyan mektebi, tabhane gibi bölümler bulunuyor. Geçmişin izlerini taşısalar da bu bölümler artık farklı şekilde işlevsel hâle getirilmiş. Örneğin külliye içerisinde Osman Yaşar Tanaçan Fotoğraf Müzesi yer alıyor. Müzede Tanaçan’ın bağışladığı fotoğraf makineleri, fotoğrafçılık sanatında kullanılan çeşitli aletler bulunuyor. Dijitalleşmenin alıp başını yürüdüğü çağımızda biraz nostalji için fotoğraf müzesini ziyaret etmenizde fayda var.

Kırım Tatar Kültür Evi: İkindi saatlerinin yaklaşmasıyla acıktığımızı fark ediyoruz. Eskişehir’e gitmişken çiğ börek yemeden olmaz deyip hemen karnımızı doyuruyoruz. Biz külliyenin yakınında yer alan Kırım Tatar Kültür Evini tercih ettik ama siz hemen çarşı içindeki çiğ börekçileri de deneyebilirsiniz. Sıcakta da gider mi demeyin, yanında millî içeceğimiz ayranla çiğ böreklerin tadı enfes doğrusu. Üstelik enerji toplamalıyız, biraz daha yolumuz var… Bu arada Kırım Tatar Kültür Evinde bol bol fotoğraf çekmeyi de unutmayın. Ev, belediye tarafından restore edilmiş ve Kırım Türklerinin kullanımına sunulmuş.

Kırım Tatar Kültür Evi aynı zamanda müze olarak da faaliyet gösteriyor. Biz, ikindi serinliği sokakları ferahlatınca gezimize kaldığı yerden devam ettik. Müze demişken vaktinizi tasarruflu kullanırsanız Dede mahallesinde Şamoğlu Konağı’nda yer alan Tayfun Talipoğlu Daktilo Müzesini de es geçmeyin derim. Eskişehir âdeta butik müze şehri diyebilirim. Çoğu, bağışçıların yardımıyla kurulan müzeler her sokakta karşınıza çıkabiliyor.

Dilerseniz programınızı sıkıştırıp akşam olmadan yine yola düşebilir, dilerseniz de Eskişehir’de geceleyerek Eti Arkeoloji Müzesinden Eskişehir Sualtı Dünyasına, Kurtuluş müzesinden Yılmaz Büyükerşen Balmumu Heykeller Müzesine, Çağdaş Cam Sanatları Müzesinden, Tülomsaş Müzesine kadar pek çok yeri de gezinize ekleyebilirsiniz. Önceden rezervasyon yaptırdığınız takdirde Eskişehir Öğretmenevi, konaklama için uygun bir seçenek.

Biz konaklamayı tercih ettik. Ertesi gün yine erken saatlerde yola düştük ve ilk olarak Tülomsaş Müzesini ziyaret ettik.

Tülomsaş Müzesi: Porsuk Çayı’nın üzerinden geçip müzeye vardık. Tülomsaş, Türkiye Lokomotif ve Motor Sanayi A.Ş.’nin kısaltılması. 1894’ten bu yana şehrin üretim ve kalkınma öyküsü Tülomsaş fabrikalarında yazıldı. Bu öykülerden belki de en hüzünlüsü Devrim otomobilinin öyküsü oldu. Devrim, Türkiye’nin ilk otomobili. Adı gibi sanayi alanında devrim yapacak, ülke otomotiv sanayinde âdeta çağ atlayacaktı. Büyük hayallerle, umutlarla çıkılan yolda Devrim’in kaderi müzede sergilenmek oldu. Geniş bir alanda kurulan müzede gözlerimiz ilk onu aradı. Işıl ışıl farları, güneş altında parıldayan kaportasıyla sanki hâlâ ona bağlanan umutların pırıltılarını taşıyordu. Devrim, aslında bir mucizenin de kanıtıydı. Zira 16 Haziran 1961’de Devlet Demiryolları fabrikaları ve cer dairelerinin yönetici ve mühendislerinden bir grup Ankara’ya çağrılmış, kendilerinden ordunun cadde binek ihtiyacını karşılamak üzere bir otomobil yapmaları istenmişti. Her biri yurt dışında eğitim gören yüksek mühendislere ise 29 Ekim 1961’ e kadar yani yaklaşık 4,5 ay gibi çok kısa bir süre tanınmıştı. Canla başla çalışan mühendisler, ustabaşları, elektrik teknisyenleri bu kısa sürede otomobili yapmayı başardılar fakat ertesi gün manşetlerde şu haber vardı: Devrim Yolda Kaldı.

Müzeyi gezerken yitik bir hayalin izinde olduğumuzu biliyorduk. O günlerden bugünlere çok şey değişmişti, Türkiye artık sanayi alanında dev atılımlar yapan bir ülkeydi. Bu gururla hüznümüzü az da olsa yatıştırarak gezimize devam ettik.

Reşadiye Camii: Öğle namazı için rotamızı Reşadiye Camii’ne çevirdik. Yapımına 1916 yılında başlanan cami, Sultan Reşad’ın isteği üzerine yapıldığından bu ismi almış. Camiyi ziyaret ettiğinizde Osmanlı mimarisinden izler taşıdığını görebiliyorsunuz.

Alaaddin Camii: Eskişehir’deki gezimizi noktalamadan önce görmek istediğimiz tarihî eserlerden biri de Alaaddin Camii. III. Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında yaptırılan bu cami Anadolu Selçuklu eserlerinden. 1267’den bu yana şehrin tarihine tanıklık eden bu ibadethane, Eskişehir’deki en eski cami olma özelliğini de taşıyor.

Alaaddin Camii’ni ziyaretimizin ardından tekrar Porsuk Çayı’na doğru yola düşüyoruz. Biraz zikzak çizdiğimiz doğru ancak akşam güneşinin kızıllığı altında Porsuk Çayı’nda sandalla gezme niyetindeyseniz siz de bizim gibi aynı hat üzerinde birkaç defa git gel yapacaksınız demektir.

Bu arada gezinize sevimli minikler eşlik edecekse Eskişehir’de onlar için de çok güzel mekânlar var. Masal Şatosu ve Korsan Gemisi bunlardan birkaçı. Tabii buraları görmek için turu biraz hızlandırmanız gerekecek.