Makale

Eşler evde neden konuşmaz

Eşler evde neden konuşmaz?


Nazlı Özburun
Psikolog

İşlerin birbirleriyle konuşamaması çok sık rastlanan bir durum. Bir tarafın anlatmak için yanıp tutuştuğu, diğerinin ise biteviye dilsizleştiği, kendi içinde kaybolduğu ilişkiler her geçen gün artıyor. Bu durumun birçok nedeni olduğu muhakkak ama, bir neden var ki bu yazıda onun üzerinde durmak istiyorum.

Bir danışanım unlu mamuller üzerine çalışıyor. Bir cümlesi beni çok etkiledi. Tamam dedim işte budur. Nazlı Hanım, dedi. Eğer ben, bugünden kalan bir şeyi yarın yine vitrine koysam müşteri kaybetmeye başlarım. Müşteri bir bir kaybedilir. Bir bakarsın sinek avlamaya başlamışsındır. Bu sefer daha fazla bayat ürünü vitrine koyarsın ve kaçınılmaz son; iflas...

Söyledikleri kendi işi ve birçok iş için doğruydu. Bizim konumuz olan ilişkiler için de durum aynen böyle. Bir kişi için bir konu çok önemliyse ne zaman konuşmaya başlasa hemen, o konuyu gündeme getiriyor. Konu yerli yersiz her konuşmanın girizgâhını oluşturduğu halde bir türlü hakkını vererek konuşulamadığı için, karşı taraf bir süre sonra kendisi için bayatlamış olanı artık dinlemek istemiyor.

Dinlese de dişini sıkarak dinlediği için anlatanın duygusu iyi olmuyor. Konu bir türlü gündemden düşmüyor. Eşler istedikleri bir şeyin yapılması için ısıtıp ısıtıp temcit pilavı gibi aynı şeyleri konuşmaya başladıklarında ilişkilerin tadı kaçıyor. Taraflar dışarıda bülbül kesilirken evde dut yemiş bülbüle dönüyorlar.

Eğer hayatın sürekli bir değişme ve yenilenme olduğunu kabul ediyorsak -ki öyle- biz ayak uyduramadığımızda bayatlıyoruz. Kimse ne bizi ne söylemeye çalıştıklarımızı anlıyor. Sevdiklerimize yine de bir teşekkür borçluyuz. Yıllardır bizim bayatlamış söylemimizi yeniden yeniye sessizleşerek de olsa duymaya devam ettikleri için...

İnsanın kendini güncellemesi hayat amaçlarının farkında oluşuyla yakından ilgilidir. Dünyayı bir vakit öldürme yeri olarak algılıyorsak, denecek bir şey yok, bayatlamak kaçınılmaz.

Dünyayı gelişeceğimiz, değişeceğimiz, öğrenerek yenileneceğimiz bir yer; gerektiğinde törpüleneceğimiz bir mecra olarak görüyorsak, söylemlerimizin aynı kalması, vitrine her gün aynı konuları taşımamız mümkün olmaz.

Hayat her an -her gün demiyorum- her an kendini yenileyerek önümüze fırsatlar, güzellikler sunarken biz eski olana takılmışlığımızla, bayat olanı anlatmaya diretişimizle müşterilerimizi kaçırmaya devam ediyoruz.

Değerli olduğumuzu daha bir derinden hissetmeliyiz. Dinlenir olmanın lezzeti dinleyen olmanın yenileyiciliği şevkimizi arttıracak. Her şeyin ilacı kendimizde olduğu gibi, bu derdimizin ilacı da kendimizde… Kendi iç dünyamızı yenilemekle birçok şikâyet ettiğimiz durumun değiştiğini göreceğiz.

Ne varsa bizde var. Tek sermaye kendimiz ve bize verilmiş olan hayatımız. Hayatı tüketerek yaşamak yerine; hayatı değişime ve anlayarak anlamlandırmaya yönelik yaşayabiliriz.