Makale

UYKU MODUNA ALINANLAR

UYKU MODUNA ALINANLAR

Prof. Dr. Adnan Bülent BALOĞLU

Gençlerin en soylu melekelerini bir tüketim çılgınlığının kucağında uyku moduna alan, her türlü becerilerini, sahip oldukları değer ve inançlarını, besledikleri ümit ve hayallerini körelterek algıda ve eylemde pasif bir miskinliğe iten bir manipülasyon çağındayız. Kimine göre bu bir bağımlılıklar çağı, kimine göre de bir saçmalıklar çağı. Adı ne olursa olsun, bireyi ve toplumları güdümleme, hileli yönlendirme, aldatma, bağımlı kılma çağı olan bu çağ yalnızca bizim değil istisnasız tüm yeryüzü toplumlarının da baş belasıdır.

UNICEF Direktörü Henrietta H. Fore bugünün ve yarının çocuklarına hitaben yazdığı mektupta, onların geleceği adına çok üzüldüğünü söyler ve şimdiden tedbir almaları için uyarır. Dünya çocuklarının büyük çoğunluğu fakirlik, eşitsizlik, ayrımcılık, hastalık, çocuk istismarı, eğitimde fırsat eşitsizliği, aile yuvasından mahrumiyet gibi sorunlarla boğuşmaktadır. İklimler değişmekte, eşitsizlikler derinleşmekte, küresel göçler geçmişteki benzerlerini katlamaktadır. Teknoloji de dünyayı algılama biçimimizi değiştirirken çocukluk algısını, çocuklara yaklaşım tarzlarını etkilemekte ve dönüştürmektedir. Bugün her üç çocuktan biri düzenli internet kullanıcısıdır. Çocukların ve gençlerin sosyal medyada oluşturdukları profiller, haklarındaki buzul dağının yalnızca görünen kısmıdır. İnternette gezinirken arkalarında binlerce veri kırıntısından ibaret bir “dijital ayakizi” bırakıyorlar. (www.unicef.org/child-rights-convention/open-letter-to-worlds-children) İnternette atılan adımlar kaydediliyor; paylaşımlar, merak ve ilgiler, sevilen ve sevilmeyenler tek tek belirleniyor. Neticede onların ayak izlerini sinsice takip eden kapitalist pazarlamacılar için her bir çocuk ya da genç artık yalnızca bir müşteri değil, aynı zamanda ürünün kendisidir.

Zengin bir ürün kafeteryası

Dijital çağın her türlü arzu, haz ve talebi karşılayan sayısız ayartıcı ve cazip ürünle donatılmış 7/24 açık bir kafeteryası var. Burada ürünler acil bir ihtiyaçmış gibi sunulur. Ürünler geçici, bozulabilir, değiştirilebilir türdendir. Sahiplenmenize izin verilmez, çünkü bir “çöp” olması, eskimesi yakındır. Ürünü alım tarihi önemsizdir çünkü o tarih geçmiştir, bellekten silinmiştir. Yenisi hazırdır, vitrininin parlak ışıkları altından müthiş cazibesiyle size göz kırpmaktadır. “Son sistem” özellikleriyle elinizdekini ıskartaya çıkarmıştır. Onunla yenilenmeniz gerekir, aksi takdirde onunla birlikte siz de “demode” olursunuz. Bu, kıyıya, köşeye fırlatılmanız için yeterli bir sebep olabilir. Elde ediş ve ıskartaya çıkış arasındaki süre, sandığınızdan da kısadır. Yeni ürün, sizin hem yeniliklere açık ve akışkan tabiatınızı hem de erişim ve harcama gücünüzü yansıtır. Teknolojinin temposuna ayak uydurma hızınızı, tercihlerinizdeki özgürlük derecenizi de gösterir. İsraf ve tüketim çağının şanına yaraşır bir biçimde bu vitrin ve ürünler sürekli yenilenir. Gündüz konan, geceleyin çoktan kaybolmuştur bile.

Şimdi gelelim bu kafeteryanın arka yüzüne…

7/24 açık olan bu kafeteryanın karanlık yüzünde gencin hayatını şekillendiren, zihnini sürekli meşgul eden, hayatını altüst eden, denetim altına alan ve hatta onu ahlaken kirleten bir şeytani tabiat gizlidir. Bağımlılıklar yaratarak genci istediği gibi kullanır ve yönlendirir. Genci, ona sunduğu şaşaalı görsel içerikle 7/24 kendine bağlar ve tahakküm altına alır. Zaaf duyduğu ürünleri, yoğunlaşma sürelerini belirler, önüne serer ve onda erisin, yok olsun ister. Onu daha fazlasıyla âdeta bombardımana tutar. Bağlantı kurulan, bağımlı kılınan, denetim ve tahakküm altına alınan çocuk ya da genç artık uysallaşmıştır. Bedeninden ve asli ihtiyaçlarından sıyrılan, cisimsizleşen, ruhu silikleşen, duyu algıları araçsallaşan gencin beyni emir ve yönlendirmelere açıktır. Teslim bayrağını çekmiştir.

Çocuk ya da genç; hayatları bir alacakaranlığa hapseden, her şeyi bir anda yalayıp yutan, önüne geleni ıskartaya çıkarıp çöplüğe tıkan paralı bir kudretin bu görkemli kafeteryasında başka bir âleme çoktan ışınlanmıştır.

Gömülü ideoloji

Gencin hayatını sahte ve suni ihtiyaçlar etrafında her gün yeni baştan kuran ve şekillendiren bu kafeteryanın bir de görünmeyen gömülü bir ideolojisi vardır: Varoluşunun derinlerine sızıp gencin ruhunu ve benliğini ele geçirmek. Kafeterya vitrininde teşhir edilen ürün yelpazesi yalnızca teknoloji, yeme içme gibi ürünlerden oluşmaz. Akımlar, eğilimler, fikirler, ideolojiler de bu vitrindedir. Kapitalizm sadece arzu, istek ve duyguları tahrik etmek, onlara hitap etmekle yetinmez, aynı zamanda konformizme yaslanan bir kitle kültürünü yaygınlaştırmayı da amaçlar. Uyku moduna aldığı dijital kuşağın inanç dünyasını tarumar etmek için ruhu, gönülleri okşayan mesajlar, sloganlar yollar. Burada etkili strateji ve yöntemler kullanmak önemlidir.

Öncelikle şiddet ritmini giderek arttırdığı tacizlerle gencin, ona şah damarından daha yakın olan Rabbine iman ve sadakatini sarsar. Yüce Yaratıcı’ya inanma, O’na bağlanma, O’nda teselli bulma, O’ndan imdat isteme duygusunu sıfırlamak elzemdir. Zira kapitalist sistem pek bencil ve kıskançtır, kendi yarattığı bağımlılıklara rakip bağımlılıklar asla istemez. Ardından, Müslüman gencin içindeki peygamber sevgisini ve bağlılığını da gevşetir. Lütfen dikkat buyurun; Allah ve peygamber inancı söküldüğünde, Kur’an-ı Kerim, ibadet, dua, ahiret gibi din namına ne varsa tamamı ıskartaya çıkarılmış olur. Dört bir yandan kuşattığı gencin, her an her türlü tehlikenin kol gezdiği insanlık dışı bir dünyanın dehlizlerinde, genç bir mümin kalma ideal ve özlemini günbegün zayıflatır. Belleğindeki inanan bir mümin olma hâli ile inançsız bir birey olma hâlini birbirinden ayıran tüm sınır çizgilerini giderek eritir. Kendi dünyasına gömülmüş gencin, mümince yaşamanın tükenişiyle yüzleşmesine bile izin vermez. İmanın nurundan uzaklaşma, dünyeviliğin sahte parlaklığı ile kuşatılma, neticede genç adına trajik bir kopuştur. Müslüman genç, Rahman ve Rahim olan Allah’ın hamiliğinden koparılmış, tüketim putlarının rutin ve mekanik döngüsüne teslim edilmiştir. Kendisini dinin kölesi olmaktan kurtaracağını vadeden küresel propaganda, onu tecrit ve yabancılaşmanın uyku moduna alarak, doğal ve endüstriyel kaynakların bol olduğu coğrafyalarda kurallaştırılan zulüm ve adaletsizliklere “üç maymun”u oynayan (duymadım, görmedim, bilmiyorum) yığınların arasına katar. Kafeteryanın ışıklı vitrinine dizilen sayısız ürün, talan edilip yağmalanan coğrafyalardaki kaybolan hayatların, sönen ümitlerin, sömürülen emeklerin üstünü örten bir perde olur.

Milyoner ve meşhur olma kandırmacası

Kapitalizmin günümüzde en çok işe yarayan taktiklerinden biri de herkesi ya milyoner ya da meşhur olabileceğine inandırmasıdır. “Oysa” der, Kuzey İrlandalı yazar Michael Foley, “…zirvede sadece birkaç kişiye yer vardır ve zirvede yer alabilecek beceriye çok az kişi sahiptir.” (M. Foley, Saçmalıklar Çağı, Çev. Algan Sezgintüredi, 2019, İstanbul: Domingo Yay., s. 7.) Foley şunu da ekler: “Kapitalizmin en büyük güçlerinden biri herkesi mülk sahibi, girişimci ve hissedar olmaya teşvik ederek projesine dâhil etmektir.” (s. 38.) Diğer taraftan kapitalizm aynı zamanda bir saçmalıklar, bir bağımlılıklar çağıdır. Bağımlılıktan maksat “…zorlayıcı, şartlı, nüksetme eğilimli ve zararlı davranış modelidir.” (David T. Courtwright, Bağımlılıklar Çağı, Çev. F. Cem Arı, 2021, İstanbul: alBaraka Yay., s. 14.) Bağımlılık, kişinin müptela olduğu şey tarafından bazen yavaşça bazen hızlıca ele geçirilmesidir. Uyuşturucular tarihi üzerine uzman Profesör Courtwright, yeni hazlar, kötü alışkanlıklar ve bağımlılıklar üzerinden iş gören, kazancını desteleyen kapitalizm türüne, beynin düşünmeksizin duygularla hızlı tepki veren limbik sistemine atıfla “limbik” kapitalizm der. (s. 17.) Limbik kapitalizmin çarkı tüm hazlar, kötü alışkanlıklar ve bağımlılıklar ile dönüyor. Zararlı şeylere direnen beynin uysallaştırılması anlamına gelen bağımlılık kavramı bugün internet, video oyunları, şeker, alışveriş, karbonhidrat, kola, internet pornografisi, çevrim içi kumar ve benzeri pek çok şeyi kapsıyor. Bugün bağımlılık yaratan ürünlerin ve zevklerin tasarlanması, üretilmesi ve pazarlanması milyar dolarlara hükmeden dev bir sektördür. Sürekli büyüyen, kana hızla yayılan zehir misali insanlığı kuşatan dev bir haz ve zevk çarkıdır bu.

Bu çarkın durmaması için elzem olan şeylerden biri de uykusuz, uykuya dirençli ve fakat tüketmeye bağımlı, tutkulu bir insan tipinin oluşturulmasıdır. Pazarın 7/24 ritminde iletişim hâlinde olacak ve sürekli tüketecek bir tip! Anlayacağınız kapitalist zekâ, vücudun uykuya olan ihtiyacını azaltarak onu mümkün mertebe uyur-uyanık modda tutup bir hazdan diğerine uçurmak için gecesini gündüzüne katıyor. Uykuyu tamamen yok etmek belki mümkün olmayabilir ama onu talan edip parçalamak pekâlâ mümkün. (J. Crary, 7/24 Geç Kapitalizm ve Uykuların Sonu, Çev. Nedim Çatlı, 2015, İstanbul: Metis Yay., s. 15, 27.) Bunlar gerçekten çok zeki, zira uyku yoksunluğu sizi acze ve itaate mecbur eder. Reklamlar yoluyla size tüketmeniz için dayatılan şeyleri tüketmeye kendinizi mecbur hissedersiniz. İnce ayarlar, ince hesaplar var ortada…

Sonuç olarak

Dünyamızın nereye gittiğini merak etmek yetmiyor. Bizi aklın çılgın rehberliğine mahkûm etmeyen vahiy ve vicdan gibi uyarıcılara da mutlak surette ihtiyacımız var. Hayatları teknolojinin nesnesine dönüştüren bir kapitalist dünyada ve onun 7/24 amansız temposunda varlığımızı, kimliğimizi ve toplumsal gerçekliğimizi korumak için bu kaçınılmaz. Kalemle yazmayı bize öğreten, aklın idrak sınırları içinde eşya ve hadiselerle münasebetimizi fıtri temellere oturtmada bizi türlü yeteneklerle donatan, kaderimizi tayinde bize özgürlük ve sorumluluk bahşeden Allah inancını kalplerimizden ve zihinlerimizden söküp atmak isteyen bir zorba kuvvete karşı direniyoruz. Gasp, zulüm ve haksızlıklarına başkaldıran vicdanları susturmak isteyen, bellekleri sıfırlayıp kendi lüzumsuz malumatıyla doldurmayı hedefleyen bir küresel güce tüm varlığımızla itiraz ediyoruz. Gençlerimizi 7/24 bir iletişim ve tüketim ağına hapsederek önlerine sayısız ama kısa ömürlü, sanal bir görsel-işitsel içerik sofrası kuran bu güç, kendisine küresel çapta bir itaatkârlar ordusu kurmak istiyor. Bu ordu, 7/24 dönen küresel tüketim ve sömürü çarkını çevirecektir. Jonathan Creary’nin de dediği gibi bu ordu, her türlü sapma ve pürüzden arınmış, “evcil” bireylerden oluşmuş olmalıdır. Gelin, bir bilgisayar kavramı kullanarak yazımızın başlığı ile de uyumlu kılalım: “Uyku moduna alınanlar ordusu!”

Aman dikkat!