Makale

UZMANINA SORDUK

UZMANINA SORDUK

Dr. Hamdi Tekeli
Kurul Uzmanı

Dünya hayatı, her insan için iniş çıkışlarla doludur. İnsanın dünya hayatında karşılaştığı zorluklara, sıkıntılara nasıl anlam vermesi gerekir?

“Dünya hayatı” olarak nitelendirilen sürenin doğumdan ölüme kadar olduğu düşünülürse iniş çıkışlarla dolu olması gayet doğaldır. Bu itibarla bir Müslüman’ın dünya hayatında karşılaştığı zorluk ve sıkıntıları doğru anlamlandırması önem arz eder. Tasavvuf literatüründe "dünya" insanın ölümden önceki hayatı, bu hayattayken ilişki kurduğu varlıklar, bunlarla ilgili eğilimleri, tutum ve davranışları için kullanılan bir tasavvuf ve ahlak terimidir (TDVİA, 10/22).

Hristiyanlık ahireti, Yahudilik dünyayı öncelerken yüce dinimiz İslam denge dinidir. Ne dünya için ahiret terk edilir ne de ahiret için dünyadan yüz çevrilir. Zira dünya fani, ahiret ise bakidir. Dünya hayatı Kur’an’da genellikle ahiret hayatı ile birlikte anılmış ve bu bağlamda “Rabbimiz! Bize dünyada da ahirette de iyilik ver; bizi cehennem azabından koru.” (Bakara, 2/201) diye dua etmeleri tavsiye edilmiştir.

Kısacası ahiret yurdunda hüsrana uğramamak için dünyada karşılaşılan zorluklar ve sıkıntılar süre açısından bir geceye benzetilmeli, her gecenin bir sabahının olacağı unutulmamalıdır. Zira sağlık kadar hastalık da hayatımızdaki inişler kadar çıkışlar da hayatın bir gerçeğidir.

Bazen yokluk bazen de varlık, insan için imtihan vesilesi olabiliyor. Her türlü imtihana karşı Müslüman’ın odaklanması gereken ahlak ne olmalıdır?

İmtihan açısından konuya bakıldığı zaman bir Müslüman dünyaya sınav için geldiğini unutmamalı, Allah’a iyi bir kul, Resul’e (s.a.s.) iyi bir ümmet, ailesine, çevresine, devletine, milletine, tüm Müslümanlara hatta tüm insanlığa yararlı bir insan olmaya gayret etmeye odaklanmalıdır. Aksi takdirde dünya malı veya dünya hayatı insanı Yüce Allah’tan uzaklaştırıp şan şöhret, mal mülk, makam mevki uğruna dinî ve ahlaki değerlerin göz ardı edilmesine, insanı azdırıp yolundan sapmasına sebep olabilir. Bunun yanı sıra Müslüman’ın tembellik yapması, çalışmaması, dünyayı terk mantığı ile züht anlayışına rağbet etmesi de doğru değildir.

Dünya malının bir emanet, dünyanın ahiretin bir tarlası olduğu, ahiret yurdunun ise “daru’l-karar” olduğu gerçeği akıldan çıkarılmamalıdır. İnsan dünyada bir yolcudur. İçinde bulunduğumuz salgın hastalık sebebiyle uzun süredir evlerde kalan insanlarımız bugünlerde sıla-i rahim veya tatil amacıyla yollara çıkmaktadırlar. Şehirler/ülkeler arası yolculuklarda konaklama tesislerinde bir yolcu ne kadar kalıyorsa bir Müslüman da dünya hayatında o kadar kalacağını unutmamalı, hakiki gaye ve istikametimizin Yüce Allah’a kulluk olduğu gerçeğinden gafil olunmamalıdır.

Kur’an-ı Kerim’deki kıssalar büyük oranda geçmiş kavimlerin ve peygamberlerin imtihanlarından oluşuyor. Bu kıssalarla bize verilmek istenen mesaj nedir?

Kıssalarla verilmek istenen mesaj, geçmiş kavimlerin başından geçenleri düşünüp aklımızı başımıza almamız, geçmişten ders/ibret alarak geleceğe güven ve ümitle bakmamızdır. Peygamberler de dâhil olmak üzere Allah herkesi denemektedir. Belanın en şiddetlisi peygamberlere, sonra da manevi açıdan onlara en yakın olanlaradır (Buhârî, Merdâ,3). Kişinin şahsiyeti denenince belli olur. Kazanılacak sevabın büyüklüğü, belanın büyüklüğüne göredir. Sıkıntıya sabretme günahlardan arınmaya veya manevi olarak yükselmeye vesile olur.

Kur’an kıssalarına aile bağlamında bakıldığı zaman Hz. İbrahim (a.s.) ve Hz. İsmail (a.s.) örneğinde bir açıdan baba-oğul uyumu, diğer açıdan bakıldığı zaman da salih bir evladın atasına yaklaşımı görülmektedir. Hz. Musa (a.s.) ve Hz. Harun (a.s.) kıssasında bir açıdan tevhit mücadelesinde iki kardeşin birlikte çalışması ve gayreti görülürken Habil ve Kabil örneğinde biri diğerini kıskanan iki kardeşin durumu ve akibeti görülür. Hz. Nuh (a.s.) ve Hz. Lut (a.s.) kıssalarında peygamber eşi olan iki kadının kocasının tevhit mücadelesine ilgisiz kalması ve inanmaması, peygamberin oğlu iki gencin peygamber olan babasının tebliğ ettiği hak dini kabul etmeyişi ne kadar ibretlidir. Diğer taraftan Firavun’un hanesinde iman eden bir Asiye’nin bulunması, Hz. Musa’nın Firavun’un hanesinde büyütülmesi de ne kadar anlamlıdır.

Kur’an’da geçen kıssa ayetlerinin bir kısmı Medine’de nazil olmuş ise de daha ziyade Mekke döneminde indiği düşünülürse o dönemdeki sıkıntılar karşısında inananların yılmadan azim, sebat ve kararlılık ile iman ve tevhit mücadelesine devam etmesi hatırlatılır. Ayrıca sıkıntı hâlindeki kişilerin tevekkül kavramını doğru anlaması ve gereğini yapmasına işaret vardır.

Modern dünyada imtihanların da değiştiğini, belki çoğaldığını görüyoruz. Çocukların, ebeveynlerin ve yaşlıların imtihanı farklılaştı. Müslümanların modern dünyayla imtihanına dair neler söyleyebilirsiniz?

Dünyanın sabit kalmayıp dönmesi, zamanın değişmesi sünnetullah/âdetullah gereği normal olduğu için imtihanların şeklinin değişmesi, çoğalması da yadırganmamalı, bu durum karşısında Müslümanlar nasıl davranması gerektiğini düşünerek konuya çözüm odaklı yaklaşmalıdır.

Soruda zikredilen “modern dünya” ifadesi de yeniden gözden geçirilebilir. Zira Kur’an’da kötülenen “dünya” ve dünyaya rağbetten maksat süfli arzular, maddi ve şahsi çıkardır. Bu eğilimler kınanırken manevi değerlere ve uhrevi hayata bağlılık vurgulanmak istenmektedir. Kur’an’a göre, ahiret için amelleri engellemeyen dünya hayatı meşru bir nimettir. Bu açıdan Batı’nın teknolojisini alıp kültürünü bırakma anlayışındaki en problemli kısım da “güç” kelimesine yüklenen anlamdadır. Bugün pek çok ailenin çocuklarını yetiştirirken birincil sıradaki önceliklerinin (iyi Müslüman ve iyi insan olmak) yerini, iyi kazanç, yüksek yaşam standardı ve saygın bir mesleki kariyerin aldığı bir gerçektir. Bu durumdan kurtulmak için de fabrika ayarlarımıza dönmeliyiz.