Makale

KAZAN HANLIĞI’NIN KAHRAMAN ANNESİ: SÜYÜNBİKE

KAZAN HANLIĞI’NIN KAHRAMAN ANNESİ:
SÜYÜNBİKE

Koray ŞERBETÇİ

İslam beldesi siyasi bir yapı olmanın ötesinde yekpare bir iman ve medeniyet coğrafyası olarak ele alındığında günümüzde yaşanan ve iç burkan hikâyenin başlangıç noktalarını asırlar öncesine götürmek mümkündür. O günlerde haşmetli devirlerin ışıltısıyla anlaşılmasa da açılan ölümcül yaraların zamanla kangrenleşerek bugünün sancılı günlerine kapı açtıkları tarihe göz atıldığında çok berrak bir tablo olarak kendisini göstermektedir.

Bir iman ve medeniyet coğrafyası olan İslam beldesinin batı ve kuzey ucunu iki kale gibi koruyan iki yapı göze çarpar. Batıda, günümüzde İspanya olarak adlandırdığımız topraklarda Endülüs Devleti, kuzeyde Kazan Hanlığı. İşte Müslümanların günümüzü anlayabilmek için derinlemesine incelemeleri gereken şey bu iki devletin çöküşünün hikâyesi olmalıdır.

Endülüs’ün hikâyesi az çok bilinir. Avrupa’nın zihnen aydınlanmak için Endülüslü Müslümanların rahle-i tedrisinden geçtikleri, zamanla Endülüs’ün kardeş kavgasıyla siyasi anlamda paramparça olması ve bu zafiyetten yararlanan Haçlı ruhunun adım adım İslam beldesini istila etmesi bilinmeyen bir tarih değildir. Nihayetinde 1492 senesinde son kale Gırnata Emirliği’nin de düşmesiyle İslam’ın batı kalesinin yıkıldığı malumdur. Ama çok bilinmeyen bir başka trajik hikâye vardır: Kazan Hanlığı’nın yıkılışı. Elbette bu trajedinin içinde bambaşka bir trajedi de bir kişi etrafında yani Süyünbike Hatun etrafında kümelenir ki yeni nesillerin ezbere bilmesi gereken bu olaydan neredeyse hiç haberlerinin olmaması da apayrı bir trajedidir.

Kazan Hanlığı’nın kısa hikâyesi

Baştanbaşa bir tarihe tanıklık etmiş İdil (Volga) nehri, XVI. asırda Türk İslam sahasının kuzeydoğu kısmında önemli ulaşım yollarından biriydi. Zamanında Bulgar adıyla bilinen Türk devletinin kurulduğu zemindi bu coğrafya. Şaman inancından kendi istekleriyle İslam’ın aydınlığına koşan samimi insanların beldesiydi. Ahmed İbni Fadlan X. asırda burada yeni Müslüman olmuş Türklerin samimiyetini hayranlıkla seyahatnamesine yazmıştı.

Zaman geçmiş, Moğol ordularının çiğnediği bir saha olmuştu bu belde. Ama çok değil bir asır içinde taş üstünde taş koymayan Moğol süvarileri vahyin ışığıyla bambaşka insanlar olmuş, Altın Orda Hanlığı’nı kurarak İslam beldesinin kuzey sınırının imanlı bekçileri olmuşlardı.

Fakat Endülüs’ün başına geldiği gibi yine siyasi çekişmeler Hanlığı parçalamış, irili ufaklı pek çok küçük yapı ortaya çıkmıştı. Bunlardan birisi de Kazan Hanlığı idi.

1437 yılında Altın Orda Hanlığı’ndaki iç kavga sonunda Uluğ Muhammed Han tahtının elinden alınması üzerine başkent Saray’dan ayrılarak Kazan iline gelmiş ve burada Kazan Hanlığı’nı kurmuştu.

Ama asıl hikâye ilerleyen zamanda İslam dünyasını kasıp kavuran en büyük rakip devlet Rusya’nın temellerinin atılmasıyla başlamıştı. Özellikle siyasi bir varlık göstermekten uzak dağınık Rusları Moskova etrafında toplayan III. İvan, Kazan Hanlığı’na karşı düşmanca bir tutum izlemeye başlamıştı. Biliyordu ki İslam beldesinin bu sınır bekçilerini bertaraf etmeden Ruslar var olamayacaklardı.

Aslında III. İvan doğru bir okuma yapmıştı. Zira her anlamda geri olan Rusların Kazan Hanlığı’nın sahip olduğu zenginliğe göz dikmesi onun için bir varlık sorunuydu. Ne pahasına olursa olsun bu medeniyeti çiğnemeden, tüccar, sanatçı ve çok çalışkan bu kavmi ezmeden kafasındaki Rus krallığı kurulamazdı. Bu sebeple Kazan Hanlığı’na karşı sürekli bir saldırı planı yaptı ve uyguladı. Böylece Moskova ile yapılan arkası kesilmeyen savaşlar serisi başladı. Ama Kazan Hanlığı’nı Ruslarla yaptığı bu savaşta güçsüz düşüren özünde iç siyasi çekişmeler ve kardeş kavgasıydı.

Rusların hanlığa ilk darbesi onu öldüremedi ama âdeta siyaseten felç etti. 1487’de başkent Kazan şehri düştü. Fakat Ruslar henüz Kazan Hanlığı’nı tamamıyla ortadan kaldıracak güçte olmadığı için kendilerine bağlı bir devlet hâline getirmeyi tercih ettiler. Artık Kazanlılar Ruslara karşı savaşmayacak ve Moskova Büyük Knezinin yani prensinin izni olmadan kendilerine han seçemeyeceklerdi. Bu tarihten itibaren Kazan’da Moskova’nın nüfuz devri başlamış oldu.

Süyünbike tarih sahnesine çıkıyor

Tam bu noktada tarih, iki karakteri birbirinin karşısına dikmişti. Birisi aldığı siyasi mirası bir adım daha öteye taşımak isteyen ve dünya tarihinde “korkunç” lakabı ile tanınan IV. İvan idi. Korkunç İvan, Rusların küstahlıklarını daha da artırdı ve Kazan Hanlığı’nın başkentini almak için saldırıları sıklaştırdı. Öyle ki 1547-1550 yılları arasında Rus Çarı Korkunç İvan tek hedefe kitlenmiş bir şekilde Kazan’a ardı arkası kesilmeyen hücumlarda bulundu.

Diğer karakter ise İslam beldesinin âdeta bu sınır karakolu olan Kazan Hanlığı’nın başına geçen Hanbike ünvanlı Süyünbike Hatun idi. Peki kimdi Süyünbike?

Nogay Hanı Yusuf Mirza’nın kızı olan Süyünbike, Kazan Hanlığı’na gelin olarak gelmişti. Nogay Hanlığı’nın güzelliği ve aklı ile ünlenmiş bu han kızı, 1532 yılında Kazan tahtına geçen Cangali ile 1533 yılında evlendirilmişti. Cangali, dışarıdan Kazan Hanı olarak görünse de gerçekte bağımsız bir devlet yönetimini yerine getirememekteydi. Devlet üzerinde gittikçe artan Rus Knezi Vasiliy’in talimatlarına uyarak devleti yönetiyordu. Ruslar tarafından kullanılan, millî şuurdan yoksun bir emanetçiydi kısacası.

Ama yüce bir hanlığın torunları olan bozkırın çocukları için bu durum gittikçe tahammül edilemez bir hâl alıyordu. Cangali’nin başında bulunduğu “kukla” yönetime karşı birkaç yıl sonra bağımsızlık yanlısı bir ayaklanma çıktı, kukla yönetici tahttan indirildi ve idam edildi. Bağımsızlık isteyenlerce eski hanlardan Safa Giray, Kırım’dan Kazan’a davet edildi.

Ama tarih bu esnada Süyünbike’yi öne çıkarmaya başlamıştı. Dört eşi olan Safa Giray, eşlerinden birinin ölümünden sonra Süyünbike ile evlendi. Fakat Süyünbike kocasını paylaşmak istemediği için diğer eşlerinden boşanmasını istedi. Eşlerinden biri Sibirya Hanlığı’ndan, diğeri ise Astrahan Hanlığı’ndan olan Safa Giray’ı bu istek zor durumda bıraksa da durumu kabul etti.

Kazan Hanlığı’nın başına bir efsane gibi geçen ve bağımsızlık bayrağını yükselten Safa Giray Han elbette Rusları öfkelendirmişti. Ama açıktan harekete geçmektense kapalı kapılar ardında bir oyun kuruldu ve han “bilinmeyen” nedenlerden dolayı öldü. Süyünbike Hatun yine dul kaldı. Hanlık, yasa gereği Safa Giray’ın oğlu Ötemiş Giray’a verilmeliydi. Fakat küçük olduğu için yönetime annesi geçti. Artık hanlığın başında Süyünbike vardı. O, başı dik bir Müslüman Türk, bozkırın zapt edilmez hürriyet duygusunun insanıydı. Bu nedenle vefat eden eşi Safa Giray’ın çizdiği bağımsızlık yolundan gitmeye devam etti. Devleti Rus tahakkümünden uzak, bağımsız olarak idare etmeye ve egemenliği korumaya çalıştı.

Öldürücü darbe

Süyünbike’nin millî bir şuurla Kazan Hanlığı’nı tekrar ayakları üzerine kaldırmasından rahatsız olan Rus Çarı İvan, Kazan’ı işgal için hazırlıklarını tamamladı. Onun en büyük gücü ordusu ve bunun yanında Kazan’daki iç karışıklıklar ile siyasi rekabeti kullanabilmesiydi.

Tarih 24 Kasım 1549’u gösterirken Moskova’dan yola çıkan Rus ordusu 14 Şubat 1550 tarihinde Kazan şehrini kuşattı. Mevcudunun yüz elli bin civarında olduğu tahmin edilen Rus ordusu Kazan’ın üstüne toplarla saldırmış ancak Kazanlıların azimli direnişi ile karşılaşınca geri çekilmişlerdi. Ama bu geri çekilmede gayretli ve akıllı bir idareci olan Süyünbike’nin kalenin üstüne çıkarak savaşı yönetmesi mutlak belirleyici bir unsurdu.

Korkunç İvan pes etmemişti. 1551 tarihinde Kazan bir kez daha Rus askerleri tarafından abluka altına alındı. Şimdi Korkunç İvan ikinci silahını kullanacaktı; Kazan’daki iç çekişmeleri.

O dönem Kazan’ın iç vaziyeti savaş şartları nedeniyle karışmış, zaten var olan Kırım mirzaları ile Kazan mirzaları arasında anlaşmazlık daha da şiddetlenmişti. Kazan mirzaları Ruslarla barış, Kırım mirzaları ise savaş istemekteydiler. Kazanlılar çoğunlukta olduğundan, Kırımlılar sözlerini geçirememiş ve üç yüz Kırımlı şehirden ayrılmıştı. Ama kentten ayrılanlar Ruslarla karşılaşmış büyük çoğunluğu öldürülmüştü.

Kırımlıları tasfiye eden teslimiyetçi gruptakiler IV. İvan’a barış isteğiyle elçi göndermişlerdi. Kazanlılar, Rus yanlısı Şah Ali’nin Kazan Hanı olmasına razı olmuşlar böylece Moskova itaatine girmesini kabul etmişlerdi.

Büyük ihanet ve Süyünbike’nin trajedisi

Kazan Hanlığının iş birlikçileri Korkunç İvan ile anlaşınca Süyünbike ve oğlu Ötemiş Giray’in trajedisi de başlamış oluyordu. Aslında bu trajedi sadece ikisi için değil yakın zamanda Tatarlar için, uzun vadede ise tüm İslam dünyası için bir başlangıç olacaktı.

İş birlikçi grup Kazan ile birlikte Süyünbike ve Ötemiş Giray’ı da Korkunç İvan’a teslim etmişlerdi. Rus Çarı İvan, hemen işe koyulmuş Kazan şehrini elli kilometrelik çevresindeki bütün toprakları Rus Knezleri ve toprak ağalarına vermek üzere buradaki halkı tarihin en kanlı katliamlarından birini gerçekleştirerek kılıçtan geçirmeye başlamıştı. Hayatta kalma şansını yakalayanlarsa sürgünle cezalandırılmıştı. Halka dönük cebrî bir Hristiyanlaştırma politikası da cabasıydı. Korkunç İvan bir silindir gibi Müslüman Tatar toplumunu eziyordu. Ruslara karşı gelen mirzaların beylik unvanları ve tüm mal varlıkları ellerinden alınıyor, İslami bütün kurumlar yıkılıyor ve Müslüman âlimler katlediliyordu.

Bu sırada esir edilen Süyünbike ve oğlu da Moskova’ya götürülmüştü. Moskova’ya getirilen anne oğul burada bir acıyla daha karşılaştı. Annesinden zorla ayrılan Ötemiş, Çudovo Manastırı’nda vaftiz edilmiş ve adı Aleksandr olarak değiştirilmişti.

Hayata Müslüman bir hanzade olarak başlayan Ötemiş uzun yaşamamış yirmi yaşında ölmüş ve hükümdar ailesinin üyeleri yanında Arhangelsk Katedrali’nde bir Hristiyan olarak toprağa verilmişti. Annesi Süyünbike ise sekiz ay sonra bir esir gibi iş birlikçi Şah Ali’ye verilmişti.

Ömrünün kalan kısmını hiç sevmediği hatta nefret ettiği birisi ile geçirmek zorunda kalan Süyünbike bağımsızlığını ve evladını kaybetmiş acılı bir insan olarak 1557 yılında hayatını kaybetti.

Bu kahraman Müslüman Türk kadının bugün mezarının nerede olduğu dahi tam olarak bilinmemektedir. Kimi tarihçiler Şah Ali mezarının bulunduğu yerde isimsiz bir kabrin ona ait olduğunu tahmin etmektedirler.

Fakat mezarı bilinmese de günümüzde Tataristan’ın başkenti Kazan’da, Kazan Hanlığı’nı andıran bir yapıda kahraman hanbike Süyünbike’nin adını taşıyan bir minare vardır. Süyünbike Minaresi denilen bu minarenin ne zaman yapıldığı, adını kimin verdiği tam olarak bilinmez. Bilinen bir şey var ki Kazan Tatarları çok sevdikleri hanbikelerinin adını ebedîleştirmek istemişlerdir.

Bugün; gerek Endülüs’ün gerek Kazan’ın varlık mücadelesini, bu mücadelenin kahraman isimlerini ve mücadelenin neden kaybedildiğini anlamadan sanırım Müslüman dünyasının ıstıraplarını da anlamak mümkün olmayacaktır.