Makale

EDİTÖRDEN

EDİTÖRDEN

Her yıl yeni bir başlangıç, her dergi yeni bir heyecandır. Yeni bir soluk ve farklı bir heyecanla başladığımız yılın ilk sayısında gündemimiz “tefekkür”. Tefekkür, İslam kültür ve medeniyetinin temel unsurlarından biri, hatta can damarı mesabesindedir. Kur’an-ı Kerim pek çok ayetiyle bizi tefekküre davet eder. İnsanla, evrenle, var oluşla ilgili gerçekleri dile getirdikten sonra, “... Şüphesiz bunda tefekkür eden (düşünen) insanlar için ibretler vardır.” (Nahl, 11.) diyerek bakmanın, görmenin ve bilmenin ancak düşünen, akleden ve ibret alan için bir değer ifade ettiğini vurgular. Kur’an’ın bu çağrısı, temelde insanın, dünyasını sağlıklı değerler üzerine inşa etme, hikmet ve marifete yönelik bir hayat sürme çağrısıdır.

Müslümanın hayatında tefekkür, fikir ve eylem planında bir ahenk, iman ve ibadetlerin yüksek bir şuur ve idrak içinde yerine getirilmesi konusunda manevi bir dinamiktir. Nitekim Kur’an-ı Kerim insanı bir bilgi ve düşünce varlığı olarak kabul eder. Bilmek, akıl sahibi olmak ve bildikleri üzerinde düşünüp sonuçlar çıkarmak yalnızca insana özgü bir ayrıcalıktır. Yaşayan Kur’an olan Hz. Peygamber de ümmetini düşünmeye, ibret almaya, kâinatta olup bitenleri, Yüce Allah’ın yarattıklarını akıl ve gönül süzgecinden geçirmeye, böylece var oluşun nihai anlamını kavramaya teşvik eder. Olgun müminin bakışında ibret, konuşmasında hikmet ve susmasında da tefekkür hali hakimdir. Pek çok kültür ve medeniyete ilham verip kaynaklık eden İslam kültür ve medeniyeti de âdeta bir tefekkür medeniyetidir.

Tefekkür; zihni ve kalbi açık tutma halidir. Ne tek başına zihin, ne tek başına kalp… Ne tek başına ilim, ne tek başına iman… Ne tek başına fikir, ne de tek başına duygu… Zihnin ve kalbin sürekli bir arayış içinde olması ve aralarındaki ahengi koruması halidir.

Bizler ne zaman ki sormayı, sorgulamayı ve yeniden farklı bir nazarla bakabilmeyi unuttuk, evrendeki ve etrafımızdaki harikulade oluşlar, işleyişler gözümüze görünmez, kalbimize dokunmaz oldu; kendi can damarımızı kendi elimizle tıkadık. İşte o zaman ayaklarımız tökezlemeye başladı. Neden tökezlediğimizi anlamak için belki ayağımızdaki ayakkabıyı inceledik, belki de yolda takıldığımız taşı… Oysa can damarımız zor durumdaydı. Yeniden hayret etmeye, kalp ve zihnimizi aynı anda açmaya başladığımızda, ihtiyacımız olan kan, can damarımızdan rahatlıkla aktığında, tökezlemeden yürüyüp başkalarının da kolay yürümesini sağlayacak gelişmelere vesile olacağımız günler, bir hayal olmaktan çıkacaktır.

Bugünümüz, istikbalimiz ve ebedi mutluluğumuz için bize yeni ufuklar açacak ve yeniliklere götürecek olması itibarıyla, yeni yılın bu ilk sayısını tefekkür gündemli hazırladık. Konuyu farklı perspektiflerden ele alan birbirinden değerli yazıların, diğer konu başlıklarıyla birlikte sizlere güzel bir okuma ve tefekkür şöleni yaşatmasını dilerken, 2011 yılının hepimiz için bereketli, başarılı ve huzur dolu bir yıl olmasını diliyorum.
Dr. Yüksel Salman