Makale

ARAYIŞ VE REHBERLİK

ARAYIŞ VE REHBERLİK

Dr. Abdurrahim BİLİK

Trakya Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi

Otobanda arabayla Sakarya’dan İstanbul’a doğru ilerliyorum. Her zaman yaptığım gibi Yakacık’a Kartal çıkışından gitmek yerine, Orhanlı-Sabiha Gökçen çıkışından çıkıp, Aydos Ormanı yolundan Yakacık’a ineceğim. Aydos Ormanı yolu, zaman zaman çok daralan, yol kenarlarında aralıklarla tek tük evlerin olduğu, her iki yakasının da ağaçlarla kaplı olduğu bir yol. Sakin sakin ilerliyorum, önümde hiç araç yok. Güzel bir yaz günü…

Aydos yolunun ortalarında bir yerde yol kapatılmış. Acaba ne yapsam diye düşünürken “Herhâlde köşeli u şeklinde ilerlersem, yani ilk sağdan girip sonra ilk soldan dönüp sonra tekrar ilk sola girersem yol çalışmasını geçer, yine kendi yolum üzerine çıkmış olurum.” diye düşündüm. Geometri doğruydu, ben de hemen sağda gördüğüm ilk çıkışa daldım. O sırada arkamda arabalar da birikmişti ve hepsi beni takip etmeye başladı. Tam bir dağ yolu; iki yanda ağaçlar, ara sıra beliren tek tük evler ve tabii ki hiç levha konulmamış dar yollar…

Bir taraftan ilerliyorum ama bir taraftan da beni takip eden ve gittikçe çoğalan arabaları, “Ben de bu yolu bilmiyorum, deneme yanılma yoluyla bulmaya çalışacağım.” diye acaba nasıl uyarabilirim diye düşünüyorum. Yol dar olduğundan yavaşladığımda arkamdaki araçlar da yol dar olduğu için yavaşladığımı sanıp yavaşlıyor, hiçbir araç beni sollayıp öne geçmiyordu. Uyaramadım tabii kimseyi, ben önde beni takip eden diğer arabalar arkamda ilerliyoruz. Bir hayli ilerledikten sonra yol bitti, evet, yolun sonunda bir iki evin olduğu çıkmaz bir yola girmiştim ve peşimdeki arabalar da benimle birlikte bu çıkmaz yola girmişti. Beni takip etmelerini ben istememişsem de mahcup oldum, ne yapsam diye düşünmeye başladım. Acaba arabayı park edip buradaki evlerden birinde oturuyor gibi evlerden birine doğru yürüsem ve “Sizin ne işiniz var bizim evin orada?” ifadesiyle şaşkın biçimde dönüp arkamdaki arabalara mı baksam diye düşündüm. Sonra vazgeçtim ve usulca dörtlülerimi yakıp o dar yolda arabayı döndürmek için yolu dikey biçimde kesecek şekilde ileri geri hamle yapmaya başladım. Peşimdeki arabalar da benim ilk hamlemle birlikte dönmeye çalışmaya başlamışlardı. Bir taraftan “Benim hakkımda hiç de hoş sözler etmiyorlardı şimdi” diye söylenirken bir taraftan da keşke onları “Ben bu yolları bilmiyorum, deneme yanılma yoluyla doğru yolu arayacağım, bilen biri varsa o öne geçsin.” diye uyarabilseydim diye düşündüm.

Sağa çekip beklemeye başladım, zihnim beni yoldan alıkoydu ve başka mecralarda gezintiye çıkardı. Yolu bulmak, menzile varmak için bir bilenin izinden yürümeli ama nasıl? Klasik eğitim sistemimizde hem aklî ilimlerde hem batınî ilimlerde icazet sistemi vardı. Talep edilen ilim her ne ise onun hocasına gidilir, ondan ilim tahsil edilirdi. Hoca, ders verdiği ilimdeki amaçları, konuları, ilkeleri ve meseleleri çok iyi özümseyen, hangi yollardan ilerleneceğini hangi yollara da girilmemesi gerektiğini bilen biri olurdu ve doğru yolda talebeyi ilerleterek onun maksuda erişmesine rehberlik/öncülük ederdi. Bu sayede insanlar çiğlikten kurtulup pişme, hamlıktan kurtulup olma fırsatı bulurlar ve ancak pişip olduktan sonra kendilerine hamları olgunlaştırma, çiğleri pişirme icazeti verilirdi. Günümüzde bunun yerine üniversiteler ve diplomalar var. Mesela bir hastanın canının kişiye emanet edilebilmesi için o kişinin tıp fakültesini bitirmiş ve belirli donanımlara/birikime sahip olduğunu ispatlamış olması gerekir.

Arayış içerisinde olmak, çiğken olmayı, hamken yanmayı istemek; birçok ilmin sırrına vakıf olabilmeyi, diğer insanlara rehberlik edebilmeyi istemek ve bu uğurda çabalamak tabii ki saygı duyulması gereken bir haslet. Fakat henüz arayış içerisindeyken ve girilen yolun doğru mu yoksa yanlış mı olduğu henüz test edilmemişken, bu arayış fikirlerini -denklerle istişare amacı olmaksızın- tüm insanlara açmak, insanları çıkmaz yola sürüklemek olacaktır. İstemeden düştüğüm durum bana bu hakikati hatırlattı.

Peygamber Efendimiz (s.a.s.) bir hadis-i şerifinde “Allah (c.c.) insanlar arasından ilmi çekip almaz, fakat âlimleri almak suretiyle ilmi insanlar arasından alır. Böylelikle insanlar cahilleri rehber edinirler ve onlara akıl danışırlar, bu cahiller de bilmedikleri hâlde konuşarak hem kendileri dalalete düşer hem de insanları dalalete düşürürler.” buyuruyor.

Rabbim cümlemizi inananlardan ve istikamet üzere doğru yolda olanlardan eylesin. Bizleri tereddüt bataklığına düşmekten ve yanlış yollara sapmaktan korusun. Bilmediğimiz hâlde konuşarak insanların yanlış yollara girmesine sebep olmaktan ve böylelikle ahiret gününde hem kendi yükümüz hem de kendi yükümüzün üzerine eklenmiş başka yüklerle huzura çıkmaktan muhafaza buyursun.