Makale

TESLİMİYETİN ZİRVESİ: KURBAN

TESLİMİYETİN ZİRVESİ: KURBAN

Esra BERTAN

Kur’an-ı Kerim’de bir kıssa anlatılır. İki kavmin atası olan bir peygamberin kutlu bir rüya ile başlayan serüvenine, kıyamete kadar gelecek insanların ortak olduğu bir kıssa. İnsanlığın, o günü bayram olarak kutlayacakları bir kıssa…

Hz. İbrahim’in (a.s.) rüyasını ve bu rüyadan sonra yaşadıklarını bilmeyen yoktur. Rabbi, onu imtihan etmeyi murat etti ve ona, biricik yavrusundan ayrılma emri verdi. Bu ayrılmayı Allah (c.c.), İbrahim’in (a.s.) yavrusu İsmail’i tayin edilen zamanda yanına alarak gerçekleştirebilirdi. Bunu yapmadı çünkü ilahi takdir başka bir plana matuftu ve bu amaç bir vasıtayla gerçekleşecekti. Rüya ve sonrasında yaşananlar başlı başına bir ömre sığacak güzellikte. Binaenaleyh rüyanın bize taalluk eden kısmı, asırlardır sürecek bir ibadetin müjdecisi olması.

Peygamberler tarihine bakarsak göreceğimiz hakikatlerin ilki, peygamberlerin, gönderildiği kavimlerle sınırlı kalmayıp kendilerinden sonra gelen toplumlara yaşantıları, yaşadıkları dönemde karşılaştıkları imtihanları ve onların sonuçlarına karşı gösterdikleri tavırlarıyla örnek olmaları. Her biri, yaşadıklarıyla veya anlattıklarıyla, bu dünyaya garip bir yolcu olarak gelen insanların kıyamete kadar mihmandarı olmuştur, olacaktır. Bu açıdan her birinin hayatı bir gelecek inşa eder kıymette. Denilebilir ki peygamberler tarihi, insanlığın kaderinin ortaklaşa yazıldığı bir öğretiler bütünüdür.

Peygamberler tarihinde adından sıkça bahsedilen isim hiç kuşkusuz Hz. İbrahim (a.s.) olmuştur. Kelamullah’ta, “Allah’ın dostu” olma payesi verilen o muhteşem kul, puta tapınan ve bu inatçılıklarının her türlü ilahi hakikate karşı kendilerini kör bıraktığı bir kavimde, Allah’ı (c.c.) tefekkür ederek bulabilmesiyle tanıtılır. Bununla birlikte putların hiçbir güçlerinin olmadığını kavmine güzel bir örnekle ve cesaretle anlatması, ateşe atıldığı an Allah’a tevekkül etmesi, gözünün nuru olan eşi ve çocuğunu kuş uçmaz kervan geçmez bir beldeye bırakması, Kâbe’nin temellerini yükseltirken nesilleri için dua edip duasına icabet olunması ve nihayetinde yavrusunu Allah’ın adına kurban edecek olması…

Kurban ibadeti, Hz. İbrahim’in kıssası içinde belki de en dikkat çekeni. En nihayetinde bir insanın, kendi yavrusunun kanını akıtacak olması, kalbi rikkat sahibi olan biri için mümkün bir eylem değildir. Fakat Hz. İbrahim, emre itaatte o kadar mükemmel bir imana sahiptir ki bu emri dahi gözünü kırpmadan yerine getirecektir. Son andaki bir ihtarla kurbanının kabul edildiği ona bildirilene kadar. Rabbi, kulunun sabrını ve imanını imtihana tabi tutmuş, ondan sonra gelecek nesiller için bu kıssanın bir bayrama nasıl tebdil olunduğunu göstermiştir. Bu açıdan kurban, insanlığın ortak kaderinde önemli bir yere sahiptir.

Kurban, insanlık tarihi içerisinde özel bir yere sahiptir. Kurban, insanın, bütün varlığıyla imtihan olduğu, Yaradan’a sorgusuz boyun eğmenin, kalpten adanışın, hasbiliğin, merhametin ve bütün insanların ortak olduğu bir ibadetin istiğrakla yapılabileceğinin insanlığa örnek olarak sunulduğu bir derstir. En Yüce’ye kalpten adanışın sembolüdür ki böylesi bir teslimiyetin bütün insanların muhatap olacağı bir emre konu olması, kurban ibadetinin yüzyıllardır aynı heyecanla yapılmasına vesile olmuştur.

Dilimize kurban kavramından geçen birçok terkip vardır. Kurban etmek, kurban olmak, kurban edilmek bunlardan sadece birkaçı. Kurban etmek, bir eşya ya da bir canlıyı, bir amaç uğruna sunmak, adamak, onun kendisinde kalması ya da kendisiyle olması hakkından vazgeçmek; kurban olmak, bir kimse, bir ülkü ya da bir şey için kendini feda etmek; kurban edilmekse biri tarafından bu amaçların nesnesi kılınmaktır. İlk ikisi eylemi yapan, sonuncusu ise eylemin kendisi üzerinde gerçekleştirildiği kimse ya da şeyi ifade eder. Nihayetinde “kurban” kelimesinin yanına hangi kelimeyi koyarsak koyalım anlamı değişmez. Kurban, teslimiyettir.

Kurban ibadeti, candan, maldan, bizi sarmalayan hayatın tüm katmanlarından sıyrılıp Allah’a gönülden bağlanmak, bütün varlığımızla ona yönelmektir. Bu yöneliş öyle içtendir ki adak olarak sunulan canlı bile bu ibadetin farkındadır. O da tüm teslimiyetiyle boynunu, bu görevi ifa edecek kişiye emanet eder. Artık o gün, yaratılan tüm canlıların Yaradan’a karşı sorgusuz boyun eğişine yani mükemmel bir teslimiyete şahit olur evren.

Her yıl bu günlerde, insanla diğer varlıklar arasındaki ünsiyet yeniden peyda olur. Kurban ibadeti, insanların kendileri dışındaki canlılara nasıl davranması gerektiğinin en iyi örneğidir. Yılın diğer günleri yenilen etler kurban günü anlamını yitirip bir, ibadet bir uluhiyet manası kazanır. Kurban olacak hayvanı kesmeden önce duasını yapan ve gözyaşlarını tutamayan o kişi ile kurbanlık canlı arasındaki merhamet ilişkisi kainattaki tüm canlılarla olan ilişkimizin nasıl olması gerektiğini yeniden hatırlatır. Biz, geçmiş günlerimize tövbe edip canlılarla aramızdaki o ipliği yeniden dokuruz.

Kurban eylemindeki bu merhamet, tevekkül ve teslimiyet bilinci, değişmeyen ve hep aynı heyecan aynı diriltici ruhla yapılan bir ibadet olarak anlamını kıyamete kadar yitirmeyecek. Dünya döndükçe, doğan ve doğacak olan tüm insanlar, kendileri dışındaki canlılarla arasındaki ortak paydayı yani merhameti bütün içtenliğiyle yaşayıp yaşatacak. Tüm insanlık olarak atamız İbrahim’in (a.s.) rüyasına ortak olacağız. Hepimiz bu güzel kıssanın bir kahramanı olacak, insanlığın, merhametin zirvesi olarak yaşanan o dakikalarına hep birlikte şahit olacağız.

Hepimiz bu kıssanın bir parçasıyız. Bu kutlu rüyanın asırlara değen soluğunu her yıl yüreğimizde tekrar tekrar yaşayacak, her yıl Rabbimize, bu rüyanın tecellisiyle binlerce adak sunacağız. Yüzler, renkler, isimler, şehirler ve ülkeler değişecek ama bu kıssanın kahramanları hiç bitmeyecek.