Makale

ŞEKİLDEN ÖZE KURBAN İBADETİ

ŞEKİLDEN ÖZE
KURBAN İBADETİ
Dr. Abdülkadir ERKUT
DİB Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı
لَن یَنَالَ ٱللَّهَ لُحُومُهَا وَلَا دِمَاۤؤُهَا وَلَـٰكِن یَنَالُهُ ٱلتَّقۡوَىٰ مِنكُمۡۚ كَذَ ٰ⁠لِكَ سَخَّرَهَا لَكُمۡ لِتُكَبِّرُوا۟ ٱللَّهَ عَلَىٰ مَا هَدَىٰكُمۡۗ وَبَشِّرِ ٱلۡمُحۡسِنِینَ
“Onların ne etleri Allah’a ulaşır ne de kanları; O’na ulaşacak olan sadece sizin takvanızdır. İşte Allah onları sizin istifadenize verdi ki size doğru yolu göstermesinden ötürü O’nu tazimle anasınız. İyilik yolunu tutanları müjdele!”
(Hac, 22/37.)

Cahiliye döneminde kurban ibadetine şirk unsurları karıştırılmış, batıl inançlarla bu ibadetin safiyeti ihlal edilmişti. Söz konusu batıl inançlardan biri de müşriklerin kurbanı kestikten sonra onun kanını Kâbe’nin duvarına bulaştırmaları idi. (İbn Kesir, Tefsir, V, 431.) Bu uygulama ile onlar Allah’a yaklaşmayı umuyorlardı. Aşağıdaki ayet kurban ibadeti ile ilgili hurafelerden müminleri sakındırmakta ve kurban vasıtasıyla Allah’a yaklaşmanın doğru yolunu şöyle açıklamaktadır: “Onların ne etleri Allah’a ulaşır ne de kanları; O’na ulaşacak olan sadece sizin takvanızdır. İşte Allah onları sizin istifadenize verdi ki size doğru yolu göstermesinden ötürü O’nu tazimle anasınız. İyilik yolunu tutanları müjdele!” (Hac, 22/37.) Kurban ibadetinin şeklî boyutundan başka özünü teşkil eden bir boyutu daha vardır ki ayette bu boyut takva ile ifade edilmiştir. Kalbî bir özellik olan takva, ilahi emirlere uyma, yasaklardan kaçınma konusunda duyulan titizliğin ifadesidir. Takva kalbi kapladığında kul ilahi emirlere harfiyen riayet etmeye çalışır; bu özellik sayesinde Allah’ın gazabından korunmuş olur.

Takva, kurbanı Allah’ın rızasını kazanmak maksadıyla kesmeyi ifade etmektedir. Zira kurban ibadeti, ihlas ve samimiyetle yerine getirilmesi gereken bir ibadettir. Allah’ın rızasına ulaştıran, kesilen kurbanlar, akıtılan kanlar değil; müminlerin ihlasları ve samimi niyetleridir. Bu yüzden kurban kesenler ihlası gözetmelidirler ki Allah’ın rızasını kazanmış ve takvaya erişmiş olsunlar. (Müslim, İmare, 155.) Kurban kesmede, gurur, gösteriş, şöhret gibi duygulara yer verilmemeli; kurban ibadeti âdet kabilinden icra edilen bir faaliyet olarak da değerlendirilmemelidir.

Kurban ibadetinin takva ile ilişkisine Hz. Âdem’in iki oğlunun kurban takdim etmesi olayında da değinilmektedir. (Maide, 5/27.) Bu olaydan da kurbanın makbul olmasının takvaya bağlı olduğu anlaşılmaktadır. Buna göre iki kardeşten birinin kurbanı kabul edilince kurbanı kabul edilmeyen ötekini öldürmekle tehdit etmiş; bunun üzerine kurbanı kabul edilen kardeş “Allah ancak takva sahiplerinden kabul eder.” diye ona karşılık vermiştir. (Maide, 5/27.) Ayette geçen takva sahiplerinin özellikleri; kurban ibadetini hakkıyla yerine getirmeleri, şirkten uzak durmaları, Allah’ın rızasını gaye edinmeleridir. (Razi, Mefatihu’l-Ğayb, XI, 339.) Ayette geçen takva kavramı iki konuyu daha içermektedir ki bunlardan biri kurbanlık hayvandan ihtiyaç sahiplerine tasadduk etmek; ikincisi de hayvanların üstüne Allah’ın ismini anmaktır. (İbn Aşur, et-Tahrir ve’t-Tenvir, XVII, 269.) Kurban kesmekteki amaç kan akıtmak değildir. Çünkü kurban insanların faydalanması, ihtiyaçlarının giderilmesi için meşru kılınmıştır. Allah’a, kesilen hayvanlardan bir şey ulaşmaz. Çünkü O hiçbir şeye muhtaç değildir. O’na ulaşacak olan, rızasını kazanmak için yapılan infaktır. Çünkü Allah fakirlik ve zenginlik bakımından insanları farklı seviyelerde yaratmış, bu farklılık sebebiyle toplumda bir denge var etmeyi murat etmiştir. Bu denge, varlıklı olanların ihtiyaç sahiplerine el uzatması ile gerçekleşebilecektir. Zengin fakire el uzattığında karşı tarafta kendisine karşı kin, öfke ve haset gibi olumsuz duygular yok olur. Hatta fakir, mallarının artması için zengine dua etmeye başlar. Böylece toplumun farklı kesimlerinin kalpleri telif edilmiş olur. Hz Peygamberin, inananların “birbirine sımsıkı kenetlenmiş tuğlalardan oluşan bir bina” gibi olduğuna dair kavli (Buhari, Edep, 36.) tahakkuk etmeye başlar.

Takva kavramının içerdiği diğer konu olan Allah’ın ismini anmaya gelince; Müslümanlar hayvanları sadece Allah için ve O’nun adına kurban ettiklerini göstermek üzere Allah’ın adını anarlar. Böylece hayvanlarını Allah’ın adını anmaksızın veya Allah’tan başka adlar anarak boğazlayan kâfirlerden ayrılmış olurlar. (Mevdudi, Tefhimü’l-Kur’an, III, 360.) Ayrıca kurban kesimi esnasında Allah’ı tazim ederek anma söz konusudur. Çünkü Yüce Allah, cüssesi büyük, kameti uzun olanları dâhil hayvanları insanların hizmetine vermiştir. Hayvanlar üzerinde tasarrufta bulunabilmeleri, onlardan faydalanmaları, rızıklarını elde etmeleri, Allah’ın azametinin delillerindendir. Bu manaları ifade için kurban keserken “Bismillahi Allahu ekber” diyerek Allah’ı zikrederler. Nitekim Hz. Peygamber kurban keserken hayvanı kıbleye doğru yatırdıktan sonra besmele çekmiş ve tekbir getirmiştir. (Buhari, Edahi, 9.) Diğer taraftan müminlerin Allah’ı tazim etmelerinin bir diğer sebebi de kendilerine hidayetini ihsan etmesi, doğru ile yanlışı öğretip itaate muvaffak kılması, kurbanlık hayvanlar vesilesi ile kendisine yaklaşmanın yolunu öğretmesidir. Ve nihayet Allah’ı zikir, O’na şükretmeyi de içerir. Zira Allah’ın, hayvanları insanların istifadesine vermesi önceki ayetten sonra bu ayette de tekrar edilmiştir. Böylece insanlara bahşedilen nimetler hatırlatılmış, şükrün gerekliliğine işaret edilmiştir.

Dinimizde ibadetler sadece şekilden ibaret görülmemektedir. İbadetlerin makbuliyetini belirleyen bir şey vardır ki o da ibadetin özüdür. (Bakara, 2/177.) Ayette kurban ibadetinin özü, takva kavramı ile ifade edilmiştir. Bu demektir ki kurban ibadeti takvadan; yani ihlas, infak, zikir, şükür gibi manevi değerlerden yoksun olmamalıdır. Manevi değerlerden bağımsız, şekilden ibaret telakki edilir, adet olarak görülürse bu onun meşru kılınış gayesine aykırı olacaktır. Diğer taraftan kurbanın manevi değerlerle örülü bir ibadet olduğunu görmek, onun manevi ağırlığını hissetmeyi sağlayacak; bizi kurbanın telkin ettiği değerlere yönlendirecektir. Kurban bizi; Allah’ın rızasını ibadetlerimizin merkezine koymaya, ikramını ihtiyaç sahipleri ile paylaşmaya, tasarruflarındaki azametini hatırda tutmaya, şükür ile minnettarlığımızı ifade etmeye yönlendirmektedir. Bütün bu değerleri benimsemek kurban ibadetinde ihsan/iyilik mertebesine ulaşmak anlamına gelir. İhsan/iyilik sahipleri ise dünya ve ahiret saadeti ile müjdelenen kullardır. Zira iyiliğin karşılığı iyilikten başka bir şey değildir. (Rahman, 55/60.)