Makale

ALLAH YOLUNDA HİZMETE ADANMIŞ BİR ÖMÜR: AYŞE HÜMEYRA ÖKTEN

ALLAH YOLUNDA
HİZMETE ADANMIŞ BİR ÖMÜR:
AYŞE HÜMEYRA ÖKTEN
İmam hatip okullarının kurucusu Celalettin Ökten’in kızı,
Cumhuriyet Dönemi’nin ilk başörtülü doktoru
Ayşe Hümeyra Ökten’i kardeşi Prof. Dr. Sadettin Ökten’e sorduk…

Aile olarak Osmanlı Dönemi’nin son zamanları ve Cumhuriyet’in ilk yıllarına tesadüf eden yaşamınızla önemli bir tanıklığın da içinde yer aldınız. Ablanız Hümeyra Ökten ile geçirdiğiniz çocukluk yıllarınızdan ve sizde iz bırakan hatıralarınızdan bahseder misiniz?

Merhum peder, geçtiğimiz yüzyılın başında okumak üzere İstanbul’a gelmiş. Medrese, dârulmulallimîn ve darulfünûnda eğitim almış. Merhume valide ise yine aynı dönemde İstanbul’da doğmuş, Fatih Atikali semtinde bir imam efendinin kızı olarak yetişmiş, 1923 yılının başında evlenmişler. Bu ayrıntıyı veriyorum ki şu husus iyice anlaşılsın: Peder ve valide Dersaadet’te, Fatih semtinde İslami bir muhitte yetişmişler. Bu İslami hava tabii ki ömürleri boyunca ailemizin atmosferini oluşturmuştur. Merhume ablamla aramızda on yedi yaş var. Kendimi hatırladığım zaman ailenin beni âdeta ablama emanet ettiğini idrak ediyorum. O sıralarda tıbbiye talebesi olan ablam, o yılların İstanbul’unda geçerli olan edep şartlarını da gözeterek bendenize ilk eğitimi vermiştir. Bu eğitimin ana hatlarını şöyle ifade edebilirim: Dinî değerlere ihtiram ve itaat. Ciddiyet, çalışkanlık, asla müsrif olmama, evde olanların kıymetini bilme ve her daim bir şükür duygusu içinde olma. Ablam ilkokulda benim velim idi. Eğitim hayatımın başlangıcında doğru düşünmeyi, problem çözmeyi ve sebatkâr olmayı ondan öğrendiğimi ifade etmek isterim. Sorudaki özel hatıra konusu bende gizli kalsın izin verirseniz.

Hümeyra Ökten’in ilk gençlik yıllarından ve doktorluğa yöneliş serecamından bahseder misiniz?

Bu konuyu merhum pederden birkaç defa dinlemiştim. Merhume Hümeyra Ökten çok çalışkan ve parlak bir talebe. İstanbul Kız Lisesi’ni 1943 yılında birincilikle bitiriyor. Bu muvaffakiyet ona tıp fakültesine imtihansız girme imkânını sağlıyor. Fakat aile muhitinde ve dost meclislerinde Müslüman ve genç bir hanımefendinin böyle bir eğitim alması hususunda bazı endişeler beliriyor. Merhum peder bu hususları naklettikten sonra derdi ki “Ben de o kimselere cevaben şöyle söyledim: Camiamızın Müslüman bir kadın hekime de ihtiyacı var. Dinî hassasiyetlerimize saygılı ve o hassasiyetleri hayatına rehber etmiş bir hekim kızımız olsun istemez misiniz?” Ablam tıp fakültesine böyle başlamıştır. Birkaç sene sonra pederin Darulfünündan hocası olan ve dinî hassasiyeti yüksek bir zatın refikası rahatsızlanmış. Tedavi için enjeksiyon yapılması lazım. Biraz hassas olan bu ameliyeyi ablam yerine getiriyor. Ve böylece camiamıza ait hizmetlerin başlangıcı oluyor bu hadise. Kendisi, mesleği icra ettiği sürece hizmeti daima ön planda tutmuştur. Hizmetin yanında, belki önünde, gönlü ve lisanı daima hizmete dönük dua ile meşgul idi.

Cumhuriyet Dönemi’nde hacca giden ilk hanım doktoru olan Ayşe Hümeyra Ökten’in hanımlara rehberlik eden bir yönü de vardı. Bu bağlamda günümüz gençlerine ve kadınlarına sizce hangi yönleriyle örneklik teşkil ediyor?

1953 yılında hac kafilesine Kızılay’dan bir sağlık ekibi de refakat etti. Bu ekip, Türk hacıların ve şüphesiz orada ihtiyacı olan diğer hacıların sağlık hizmetleri için görevlendirilmişti. Ablam da o ekipte hekim olarak görev almıştı. Gerek o hac farizasında gerek daha sonraki haclarında şu husus hep öne çıkmış ve vurgulanmıştır: Hizmet, gayret ve sabır. Özellikle 50’li yıllar ve devamında hac farizası günümüze göre çok zor şartlar altında gerçekleşen bir ibadetti. Merhume ablam, hatırladıklarımdan ve hakkında anlatılanlardan çıkarabildiğim neticeye göre; hizmette hiç kusur olmamasına gayret eden, bu süreç zarfında büyük bir çaba gösteren ve bu çabayı sabırla sürdüren bir hekim imiş. Günümüzün insanında bazı kesimlerde hizmet, gayret ve sabır üçlüsüne karşın bir lakaydi hissediyorum. İnsanlar tarafından aranmak ve sevilmek istiyorsanız hizmet, gayret ve sabır üçlüsünü asla ihmal etmemelisiniz. İnsanların en hayırlısının insanlara hizmet eden olduğunu da akıldan çıkarmamak gerekiyor.

“Anneciğim, hayatta bağlandığım tek yer orası. Oradan koparsam hasta olur, yıkılırım.” dediği Medine’ye ve Peygamber Efendimiz’e (s.a.s.) bağlılığını bize anlatır mısınız?

Merhume ablamın bu ifadesi, merhume valideye karşı birkaç kez tekrarlanmıştır. Annem evine ve çevresine bağlı, bu muhite hizmet eden, bu muhitte sayılan ve sevilen bir hanım olarak kızının da yanında bulunmasını istiyordu. Diğer yandan Hz. Peygamber’e (s.a.s.) olan ihtiramı ve muhabbeti de kalbinde taşımaktaydı. Onun dünyasında İstanbul’da mütevazı bir Müslüman hayatı sürmek ve bu hayat içerisinde Resulüllah’a ihtiram ve muhabbetle bağlanmak mümkün idi. Hayatında bir kez hac yapmıştı. O, kutsal beldeleri hasret ve muhabbetle yâd ederdi ama onun dünyadaki mekânı İstanbul idi. Ablam ise 1953 yılındaki ilk haccında Ravza-i Mutahhara’da derin bir muhabbete bürünmüş ve oradan ayrılamaz olmuştu. O dönemdeki Ravza-i Mutahhara ve çevresi Osmanlı’dan kalan izleri hâlâ taşımaktaydı. Annem için kızının isteği ilk zamanlarda oldukça zor kabul edilir görünse de Resulüllah’a olan ihtiram ve muhabbetleri bu ana kızı belli bir uzlaşmaya götürmüştür. Ablam, annemin rızası olmadan hiçbir iş yapmazdı. Rahmetli valide belli zamanlarda gidip gelmek şartıyla Medine yolculuklarına gönül rahatlığıyla muvafakat etmiştir.

Babanız imam hatip okullarının açılmasında öncü, siz İslam’a hizmet eden bir fikir adamısınız ve Hümeyra Ökten’in Müslüman bir doktor olarak durmaksızın insanlara verdiği hizmet hepimizin malumu. Buradan yola çıkarak ailenizin ilme verdiği önemden ve size kazandırdıklarından bahseder misiniz?

Çocukluk yıllarımdan başlayayım isterseniz. 1940’lı yılların sonu. Babam Vefa Lisesinde edebiyat muallimi. Büyük ablam İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencisi. Küçük ablam ise aynı kurumda Fen Fakültesi öğrencisi. Annemle ben evdeyiz. İkindi vakti önce ablamlar sonra peder eve geliyorlar. Kısa bir dinlenmeden sonra herkes masasının başına geçiyor ve derin bir sessizlik içinde günlük çalışmasını yapıyor. Annem ev işlerinin kalanını ve akşam yemeğini hazırlıyor, ben ise fevkalade sessiz bir şekilde ona yardım ediyorum. Böyle başlayan çocukluk yılları. Sofrada merhum peder günlük bir hadiseden söz açarak konuyu ilmî bir meseleye getiriyor, ablalarımla fakülte eğitimleri hakkında konuşuyor. Bu, bizim kışın âdeta her günkü olağan hayatımız. Yemek sonrası ise genellikle İslami bir mesele üzerinde kısa bir tembihi olurdu babamın. Ben mektebe başlayınca bu yemek sohbetlerine dâhil oldum. İlkokul, ortaokul, lise ve üniversite yıllarımda babam mekteple ve derslerle alakalı sorularla ilgisini ortaya koyar ve bir muallim olarak ufuk açıcı istikamet gösterirdi. Bu, sadece aile muhitinde gelişen ve o muhitle sınırlı olan bir hadise de değildi. Pederin ahbapları da ilmî meselelerle meşgul kimselerdi. Özellikle liseye devam ettiğim yıllarda onların da eğitim hayatım ile ilgili sorularına muhatap olmuştum. Böyle bir muhitte yetişen bir çocuğun hayatını ilimle meşgul olarak geçirmesi hayret edilecek bir husus değildir diye düşünüyorum. Üniversite üçüncü sınıfta iken peder ahirete irtihal etti ama onun ailede vazettiği ilmî hassasiyet hayatiyetini sürdürdü. Kader bana bir ilim yolu çizmiş. 1964 senesinde üniversiteden mezun olduğum yaz bir asistanlık teklifi aldım. Maddi şartları piyasadaki emsallerime göre fevkalade mütevazı idi. Anneme danıştım, büyük bir memnuniyet ve şükürle kabul etmem gerektiğini söyledi. Akademik hayata intisabım Eylül 1964 tarihidir. Bu intisab hâlen devam ediyor.

Ablanız Ayşe Hümeyra Ökten, elinde dünyalığı bir bavuluyla Mekke-İstanbul arasında sürdürdüğü örnek yaşamını nasıl yorumluyorsunuz?

Merhume ablam Hicaz arzında devamlı kalabilmek için oradaki otoritelerden çalışma ve ikamet izni almıştı. Hanım bir doktor olduğu için bu izin ona farklı bir boyut kazandırmıştı. Özellikle Medine-i Münevvere’de mücavir olan Türklerin çok büyük bir kısmı 20. yüzyılın başında ülkemizden o arza hicret etmişlerdi. Ablam onlara hem sağlık hizmeti veriyor hem de vatandan sevgi ve haber getiriyor. Burada da oralara gitmek isteyen fakat o günün şartlarında buna güç yetiremeyen ya da cesaret edemeyen bir kitle vardı. Ablam orayı ve burayı bildiği için buradaki insanları Medine’ye götürmek, isteyenlere hac yaptırmak, orada yerleşmelerini sağlamak gibi hizmetlerde bulundu uzun yıllar. Şimdi dönüp geriye baktığım zaman Allah’ın onu böyle bir hizmetle vazifelendirdiğini görüyorum. Oradaki mücavir Türklerle buradaki Medine hasreti çeken kimseler arasında özellikle bir saadet ve muhabbet köprüsü kurmuştur. Bu hizmeti, yaşı iyice ilerleyip fiziksel olarak zorlanıncaya kadar devam etti. Ondan sonraki dönemde ise bu hizmet duası, nasihatleri ve yol göstermesi ile ta vefatına kadar sürmüştür.

Celalettin Ökten görevinden ayrılıp artık Hümeyra Hanım’ın yanında yaşamak üzere Medine’ye geliyor ve çok kısa bir süre sonra gördüğü bir rüya üzerine tekrar İstanbul’a dönüyor. Bu dönüşünün sebebini anlatır mısınız?

Merhum peder imam hatip okulları belli bir noktaya geldikten sonra kendisinde bidayetten beri var olan Resulüllah muhabbeti sebebiyle Medine-i Münevvere’de mücavir olmayı tercih etmiştir ve ablamla birlikte Medine’de ikamet etmeye başlamışlardı. Sonra İstanbul’da annemle birlikte kaldığımız eve bir haber geldi. Babam Medine’den İstanbul’a dönme kararı almış. Bir süre sonra kendisi İstanbul’a geldi ve biz daha bir şey sormadan çok kısa bir şekilde dönüşünün sebebini söyledi. Rüyada bana İstanbul’a dönmem emredildi. Herhâlde bunun hayırlı bir sebebi vardır. Aradan birkaç hafta geçti, merhum Ord. Prof. Dr. Ali Fuat Başgil bize geldi ve pedere o zaman yeni kurulmuş olan İstanbul Yüksek İslam Enstitüsünde hocalık yapması hususunda bir teklif getirdi. Babam zaten böyle bir teklife hazırdı ve bunu beklemekteydi. Böylece adı geçen kurumda hocalığa başlamıştır. Bu hususu biz hiç yadırgamamıştık. Çünkü ailemizde rüya çok önemli bir olgu olarak yer almaktaydı. Çocukluğumdan beri birçok hadisede rüyanın etkili olduğunu tecrübe etmiştim. Bu hadise de bu tecrübemi bir kat daha teyit etmiştir.

Dr. Ayşe Hümeyra Ökten Kimdir?

1925 yılında İstanbul Fatih’te dünyaya geldi. Babası Mahmud Celaleddin Ökten, Osmanlı ulema sınıfından müderris ve felsefe hocasıdır. Mahmud Celaleddin Ökten, ülkemizde imam hatip mekteplerinin açılması hususunda büyük çaba göstermiştir. Ayşe Hümeyra Ökten, yüksek tahsilini İstanbul Çapa Tıp Fakültesinde tamamladı ve hekimlik hizmetine başladı. Mesleki hayatı boyunca adanmış bir ruhla insana hizmet eden Dr. Ökten, garip gurebanın, kimsesiz ve yoksulların "doktor anne"si olarak anıldı. 30 Ağustos 2020 tarihinde ikamet ettiği Medine’de vefat etti.