Makale

KUDÜS’ÜN KADIN MUHAFIZLARI: MURABITLAR

KUDÜS’ÜN KADIN MUHAFIZLARI: MURABITLAR

Zeynep DEMİR

Kadınlar dünyayı merhametli elleriyle besleyip büyütseler de dünya, insanlık tarihi boyunca en korkunç yüzünü kadınlara gösterdi. Savaşlar, hastalıklar, kıtlıklar onların merhamet dolu yüreklerini yaraladı. An geldi kıtlık zamanlarında tarlalardan topladıkları otlarla ailelerinin karnını doyurdular, an geldi yıkıntıların arasında sofra kurdular, an geldi vatanları için bebeklerini beşikte bırakıp cepheye mermi taşıdılar. Tarih, vatan sevgisini de merhameti de en kara günde sebat etmeyi de koca yürekli kadınlardan öğrendi.

Anadolu’da Nene Hatun oldu adları, Doğu Türkistan’da Gülbahar, Filistin’de Hüveys… Ayşe, Fatma, Hatice ya da Meryem, İslam coğrafyasında adları gibi kaderleri de ortaktı. Onlar hayat yükünü sırtlandılar. Eşlerine yoldaş, mescitlerine muhafız, evlatlarına siper oldular. Bugün Filistin’de adları “Murabıt”. 2011 yılında başladı direnişleri. Bu kutlu direniş halka halka genişledi. Mescid-i Aksa’nın muhafızlığını yüklendiler ince omuzlarına. Dilleri Kur’an okudu, canları mabede kalkan oldu.

İsrail’in işgal güçleri tarafından defalarca tutuklandılar; hakarete, şiddete maruz kaldılar ama hiçbir şey onları yıldırmadı. Onlar Kudüs’ün kadın muhafızlarıydı. Gönüllü ve haklı bir direnişin temsilcileriydiler. Mescit’in gölgesinde kimi Kur’an okuyor, kimi tefsir, akait, hadis dersleri yapıyor. Her gün koşar adım geçiyorlar Kudüs’ün sokaklarını, şehrin semalarında yükselen ezan sesiyle yürekleri coşuyor. Yaklaşıyor nöbet vakti. Mescit’e gidip iman dolu, korkusuz yürekleriyle nöbete duracaklar. Sadece bir kapı kalıyor aşmaları gereken. Eli silahlı askerler bekliyor kapıda. Bir elinde kimlikleri, diğer ellerinde ilahi kelam, o kapının önünde bekliyor Kudüs’ün muhafızları. Dakikalar süren kontrolün ardından geçebiliyorlar kapıdan. Kimi zaman geri çevriliyorlar, o zaman başka kapılardan girmek için Mescit’e canhıraş uğraşıyorlar. Kimi zaman gözaltına alınıyor, itilip kakılıyorlar. Vazgeçmiyorlar yine de. Çünkü Mescid-i Aksa onları bekliyor.

Bir kadın geliyor yine Silsile Kapısı’na. Kadının vakarlı duruşu tehdit olarak gözüküyor işgal güçlerine. Onun narin ellerinden değil koca yüreğinden korkuyorlar çünkü. Hayatının baharında canını hiçe sayarak mescit nöbetine gelen o iman dolu yürek korkutuyor işgalcileri. Kapılar kapanıyor o zaman. Yine de bekliyor kadın, o sebat ettikçe geriliyor işgalcinin yüzü. Bir arbede yaşanıyor. Ardından kelepçe ve sorgulama belki de hapis. O kadınlardan biri de Hüveys. Kırk dört yaşında bir Kur’an-ı Kerim öğretmeni. 2014 yılından bu yana Kudüs’ün gönüllü savunucularından. Yirmi sekiz defa gözaltına alınmış, hapis yatmış bir kadın. "Bizi ne kadar uzaklaştırırlarsa Mescid-i Aksa’ya olan bağlılığımız o kadar artıyor; üzerimizde ne kadar baskı oluştururlarsa doğru yolda olduğumuzdan o kadar emin oluyoruz. Uzaklaştırmalar, büyük bir etkimiz olduğunun kanıtı." diyerek sesleniyor insanlığa. Vakarından hiçbir şey kaybetmemiş. Gözyaşlarını içine akıtmış. Sadece bir kez ağlamış Hüveys. Hapiste kaldığı günlerde mabedine uzanan o namahrem el onun örtüsüne de uzandığında tutamamış gözyaşlarını. Orada sicim gibi boşalmış gözlerinden damlalar. İşgalcilere karşı dimdik ayakta durduğunu göstermek için her gün Mescit’e açılan o kapıların önlerinde beklemeye devam ediyor.

Genç yaşlı onlarca kadın murabıtlara katılıyor. Zillet içinde yaşamaktansa izzetli bir ölüm yeğdir diyor bakışları. Murabıt kelimesi tam da onları anlatıyor. İki farklı anlamı var bu kelimenin. İlki "ibadete çok düşkün, Allah’a gönülden bağlı kimse” ikinci anlamı ise “düşman saldırılarına karşı sınır boylarını korumakla görevli nöbetçi asker”. Her iki anlamı kendinde mündemiç kılıyor Kudüs’ün kadınları. Onlar hem düşmanın sınır çektiği o hatta nöbet tutan asker gibi bekliyor hem de nöbetlerini ilahi kelamla müzeyyen kılıyorlar. Ne bir silahları ne de saldırılara karşı kendilerini koruyacak bir kalkanları var. Onların silahı varlıkları. Orada bekleyerek bütün dünyaya “Biz buradayız, gitmeyeceğiz.” diye haykırıyorlar aslında.

Onlar 28 Eylül 2000 tarihinde işgal kuvvetinin Mescid-i Aksa’ya girmesi ve yüzlerce Filistinli erkeği tutuklamasının ardından gönüllü oldular bu kutlu göreve. Zira tutuklamalar, gözaltılar ve işkenceler öylesine korkunç boyutlara varmıştı ki, Mescid-i Aksa’da safları dolduracak erkek kalmamış, eşine destek vermek için Filistinli kadın ayağa kalkmıştı. Evleri yıkıldı, ocakları dağıldı, bütün zorluklara göğüs gerdiler, yine de Mescit’in muhafızlığından imtina etmediler.

Amaçları Mescid-i Aksa’yı sahipsiz bırakmamaktı. Onu işgalcilerin insafına terk edemezlerdi. 2009 yılında Mescid-i Aksa’da oluşturulacak ilim halkaları hayata geçirildi. Birkaç yıl içerisinde sayıları katlandı. Yazın Mescit’in bahçesinde, ağaçların gölgesinde, kışın avluda bu ilim halkaları sekteye uğramadan devam etti. 2011 yılında ilim halkalarında kadınlar ön plana çıkmaya başladı. Kendilerine murabıt dediler. İşgal güçleri 2013-2014 yıllarında murabıtlar üzerinde büyük bir baskı kurmaya çalıştı. Onları ses ve gaz bombalarıyla dağıtmaya çalıştı. Ardından tutuklamalar ve hapis cezaları geldi. Bugün Filistin’de bir kez daha nöbette murabıtlar. Yine şiddet ve arbede kol geziyor. Yine gaz bombalarına maruz kalıyorlar. Onlar bütün dünyaya Müslüman kadının izzet ve şerefini haykırmak için oradalar.