Makale

DOĞU AVRUPA’DA BİR TÜRK İSLAM BAŞKENTİ KAZAN

DOĞU AVRUPA’DA
BİR TÜRK İSLAM BAŞKENTİ
KAZAN
F. Hilâl FERŞATOĞLU
İstanbul Kadıköy Vaizi

Kazan, Avrupa’nın en uzun ırmağı İdil (Volga) ile Kazan nehrinin birleştiği yerde kurulan eski bir şehir. Bugün Tataristan’ın başkenti. İlk Çağ’dan itibaren iskânın bulunduğu bu bereketli topraklar, miladi III. yüzyıldan itibaren farklı Türk hanlıklarına yurt olmuş. Bunlardan birisi olan İdil Bulgarları, Türk İslam tarihinde oynadıkları öncü rolün yanı sıra Kazan şehrinin de kurucusudurlar.

“Bulgar” denildiğinde çoğumuzun zihninde canlanan, kuzey batımızdaki komşu devletin halkından başkası değildir. Hâlbuki miladi 453’te Hunların dağılmasından sonra Karadeniz’in kuzeyinde, Kafkaslardan Tuna’ya kadar olan bölgelerde Bulgar Türkleri diye tanınan kavimlerin varlığı bilinir. Bunlar zaman içinde bölgede hakimiyet kurmuşlar ve özellikle VII. yüzyılın ikinci yarısında Tuna boylarına yerleşen Tuna Bulgarları ile Orta İdil boylarına yerleşen İdil Bulgarları parlak devirler yaşamışlardır.

İdil Bulgar Hanlığı

Balkanlarda ve Orta Avrupa’da varlık gösteren Tuna Bulgarları zamanla Slavlaşır ve Hristiyan olurlar. Kazan havalisine yerleşen İdil Bulgarları ise asimile olmayıp en uzun ömürlü Türk devletlerinden biri olarak tarihe geçerler.

Verimli topraklara, bereketli ormanlara sahip İdil Bulgarları, Hazar’a dökülen ve deniz taşımacılığında önemli rolü olan İdil nehri sayesinde hem İskandinav, Rus ve Baltık ülkeleriyle, hem de Türkistan, İran, Arap ülkeleriyle ticaret yaparak zenginleşirler. Kurdukları ve her biri birer ticaret merkezi olan Biler, Suvar, Bulgar, Oşal, Tetiş, Kermencük gibi şehirlere Müslüman ülkelerden gelen tüccarların etkisiyle İdil Bulgarları arasında İslam inancı ve kültürü yayılır. Bulgar Hanı Yaltavar (İlteber) oğlu Almış Han biraz da Hazar Hakanlığına karşı müttefik kazanmak arzusuyla Bağdat’taki Abbasi halifesiyle irtibat kurar. Halife Muktedir-Billah, Almış Han’ın talebi üzerine Bulgar ülkesine içinde âlimlerin de bulunduğu bir heyet gönderir. Bu ziyaret sonrasında Bulgar Hanı Müslüman olur ve İdil Bulgar Hanlığı, Abbasi hilafetine tabi Müslüman bir devlet hâline gelir (922). Heyette bulunan meşhur seyyah İbn Fadlan’ın Bulgar memleketine dair izlenimlerine yer verdiği seyahatnamesi, İdil Bulgarları hakkında yazılı bilgileri muhtevi ilk kaynaktır.

İslam’ı resmî din olarak seçen ilk Türk devleti olan İdil Bulgar Hanlığı, şehirlerinde inşa edilen camiler, medreseler, saraylar, hanlar ve hamamlarla; kadılık müessesesiyle; Abbasi halifesi ve Bulgar hanları adına basılan sikkeleriyle Doğu Avrupa’da varlık gösteren bir İslam memleketi olur. Ne var ki XIII. yüzyılda bölgede bir kasırga gibi esen Moğol istilası İdil Bulgar Hanlığını da vurur. 1236’da Bulgarlara saldıran Moğollar mamur ve müreffeh Bulgar şehirlerini yakıp yıkarlar. Bu tarihten sonra tekrar toparlanan İdil Bulgarları iki asır kadar Altın Ordu Devleti içinde siyasi varlıklarını sürdürmeye çalışsalar da 1437’de kurulan Kazan Hanlığına tabi olarak tarih sahnesinden silinirler.

Bölgede altı asır hüküm süren İdil Bulgarlarının o parlak günlerinden geriye kalan Kazan’a 45 km mesafede yer alan Bulgar şehrindeki cami, saray ve hamam kalıntılarıyla, mezar taşları ve kitabelerden başka bir şey değildir. XIII. yüzyıla tarihlenen bir mezar taşında değişmez hakikat, Arap harfleriyle taşlara kazınmıştır: “Ölüm bir kapıdır ve her insan o kapıdan girecektir. (Yalnız) O diridir, ölümsüzdür ve O’nun dışında herkes ölecektir.”

Kazan Hanlığı

İdil Bulgar Hanlığının çöküşünün ardından Abdullah Han’ın iki oğlu Âlimbek ve Altınbek, kuzeye, Kazan nehri boyuna çekilerek Kazan şehrini kurarlar. Şehir daha sonra İdil ırmağının ağzına taşınacak ve bugünkü Kazan ortaya çıkacaktır. Zamanla Moğol ve Timur istilasıyla dağılan bölge halklarından Kuman, Kıpçak ve Bulgar Türkleri Kazan civarında toplanırlar. 1437 yılında Altın Ordu hanlarından Uluğ Muhammed Han tahtının elinden alınması üzerine Kazan’a gelerek Kazan Hanlığı diye anılacak olan devleti kurar.

Kısa zamanda siyasi ve ekonomik açıdan güçlenen Kazan Hanlığı, Orta İdil bölgesinde asayişi temin eder. Kazan, camiler, medreseler ve saraylarla mamur bir İslam başşehri olduğu gibi bölgenin en önemli ticaret merkezlerinden biri hâline gelir. Eski Bulgar ve Saray (Altın Ordu başkenti) şehirlerinin yerini alır. Bir zaman sonra hanlıkta baş gösteren taht kavgaları, Moskova Knezliğinin düşmanca tutum ve tahrikleri sebebiyle Kazan Hanlığı istikrarını kaybeder. Kırım ve Kazan hanlıkları arasında gerçekleştirilen ittifak bölgedeki Rus nüfuzunu bir dönem kırar. Ne var ki 1552’deki Rus işgaline mani olunamaz. IV. İvan tarafından ele geçirilen Kazan büyük bir katliama şahitlik eder. Han Sarayı, Han mezarlığı, Kul Şerif ve Nur Ali Camileri gibi pek çok eser yakılıp yıkılır.

Eski İdil Bulgar Devleti sahası üzerinde kurulan Kazan Hanlığının düşüşü Orta İdil boylarında miladi VI. yüzyıldan beri varlık gösteren Türk hâkimiyetinin de sona ermesi demektir. Ayrıca bundan böyle önünde bir engel kalmayan Moskova Rusyası doğuya, Karadeniz ve Kuzey Kafkasya yönüne ilerleyecek; asırlardır Türk nehri olan “İdil”, o tarihten sonra “Volga” olacak, Rusların gücüne güç katacaktır.

Rus hâkimiyetinde Kazan

Rus istilasından önce Kazan, kültür seviyesi gelişmiş bir İslam şehri idi. Bölge insanının erken dönemde yerleşik hayata geçmesi, tarım ve hayvancılık yanında ticaretle ve zanaatkârlıkla uğraşması ve daha da önemlisi şehrin İslam medeniyeti kurumlarına sahip olması bu seviyenin zeminini oluşturur. XVI. yüzyıl ortalarında Safa Giray Han’ın karısı Süyüm Bike Hatun’un kurduğu bilinen kütüphane bu kültürel ortamın bir meyvesidir. Ancak işgalle birlikte İslami dokunun tüm izleri silinmiştir. Memleketine âşık, kahramanlığı dillere destan Süyüm Bike’nin Korkunç İvan tarafından esir alınmadan evvel şehri için söylediği ağıt ne kadar yürektendir: “Kazan! Ey kanlı, kaygulu şehir! Başından tacın düştü, kul oldun şimdi!”

Rus idaresi, şehre Rus nüfusu yerleştirmekten başka, Müslüman nüfusu önce vaatlerle sonra zor kullanarak Hristiyanlaştırma faaliyetlerine girişir. Kendilerini “Bulgarlı”, “Kazanlı” ve “Müslüman” olarak isimlendiren Kazan Türkleri -yabancıların ve daha ziyade Rusların isimlendirmesiyle Tatarlar- isyan bayrağı çekerler. İsyan sonrası sur içinde yaşamaları yasaklanan Müslüman Türkler XIX. yüzyılın sonuna dek sur dışında kurdukları ayrı mahalle ve köylerde hayat sürerler. Çariçe II. Katerina’nın Kazan’ı ziyaret ettiği 1767 yılına kadar bir mabetleri de yoktur. II. Katerina’dan alınan izinle iki asır aradan sonra inşa edilen ilk cami Mercânî Camii’dir. Peşi sıra yapılan Apanayev Camii ve Medresesi ile Ahundov Medresesi Müslüman halkın mahrumiyetine çare olan ilk müesseselerdir.

XX. yüzyıla gelindiğinde Rus İmparatorluğu’nun önemli ticaret ve kültür merkezlerinden biri hâline gelen Kazan’da 1917 Bolşevik İhtilali öncesi otuza yakın Arap harfli gazete ve dergi çıkması Müslüman toplumun kültürel seviyesi noktasında fikir vermektedir.

Tatar ülkesinin altı asırlık başşehri

Çarlık Rusyası’nın yıkılmasından sonra Tataristan Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin yönetim merkezi olur Kazan. 90’ların başında Sovyet birliğinin dağılmasından bu yana ise Rusya Federasyonu’na bağlı Tataristan Cumhuriyeti’nin başşehridir (1992). Bugün Tataristan, diğer Türkî Cumhuriyetlerden farklı olarak kendi içinde muhtar fakat Rusya Federasyonu’na bağlı bir devlettir. Coğrafi olarak Moskova’ya yakınlığı, ticaret yolları üzerindeki merkezî konumu, XX. yüzyılda yerleşime açılan Sibirya’ya giden yol üzerinde oluşu ve belki her şeyden önemlisi Rusya petrollerinin yüzde 20’sinin Tataristan’dan elde ediliyor oluşu Tatar topraklarını Rusya için vazgeçilemez kılmıştır.

Eski Kazan’ın askerî ve idari merkezi olan Kazan Kalesi’nin bulunduğu yüksek mevki, bugün de ülkenin yönetim merkezidir ve Kazan Kremlini olarak adlandırılmaktadır. Hanlık döneminden kalan tek numune, kırmızı tuğlalardan örülü bedeniyle heybetle yükselen yedi katlı Süyüm-Bike Minaresi’dir. Rusların gözetleme kulesi olarak kullanmak için yıkmadıkları bu yapı, Hanlık tarihine ismini yazdıran Süyüm Bike Hatun’un hazin hikâyesini Kazanlılara hiç unutturmayacak gibidir.

Rus işgalinde yıkılan Kul Şerif Camii yerine son dönemde inşa edilen dört minareli, mavi kubbeli cami, modern Kazan’ın önemli mimari yapılarından biridir (2005). Kul Şerif, işgalci Rus ordularına karşı talebeleriyle şehri savunurken şehit düşen Kazan imamıdır. İşgal sırasında yıkılan caminin taşları Korkunç İvan’ın emriyle taşınarak Moskova St. Basil Katedrali’nin yapımında kullanılmıştır. Kul Şerif Camii’nin hemen yakınına inşa edilen Kutsal Müjde Kilisesi ise şehir nüfusunun yüzde 51’ini (!) oluşturan Rus halkına hizmet vermektedir.

Bu coğrafya, yönetimi kaybedilmiş olsa da İdil Bulgar Devleti’nden bu yana on üç asırdır Türklere yurt olmakla birlikte, İslam’ın erken dönemi diyebileceğimiz üçüncü asrında Müslümanlaşan ve bugüne dek her şeye rağmen Müslüman kalan bir kardeş coğrafyadır. Kazan’ın en yüksek tepesinde arzıendam eden Süyüm-Bike Minaresi’nin ucunda parlayan hilal, bu kardeşliğin beş yüz yıllık alemidir.