Makale

Hizmetle Geçen Bir Ömür: ABDULBAKİ KESKİN HOCA

Hizmetle Geçen Bir Ömür: ABDULBAKİ KESKİN HOCA

N. Mehmed SOLMAZ

İmam hatip mektebinde talebe iken bir ramazan günü Kayseri’nin Çifteönü semtinde oturan ablamı ziyarete gidiyordum. Ablamın oturduğu sokakta bulunan bir camide öğle namazından sonra vaaz edildiğini işittim. O zamanlar vaazlar namazdan sonra yapılırdı. Camiye yaklaştım, içeriye baktım. Cami cemaatle dolu. On, on beş yaşlarında bir genç, kürsüde vaaz ediyor. Konuşması rahat, güzel, heyecanlı. Ayetleri sağlamca okuyordu. “Hafızdır.” dedim. Cemaat dağılırken birine “Vaaz eden kimdir?” diye sordum. “Bekir hafızdır.” dedi.

Soyadı Keskin olan Bekir Hafız, aslen Kafkasyalı Ahıska Türklerindendir. 1939 yılında Yozgat’ın Şefaat ilçesinin Kızılyar köyünde doğar. Babası, adına Abdulbaki der. Köyün hocası olan Karadenizli hafızdan Kur’an okumaya, ezberlemeye başlar ve dokuz yaşında hafızlığını tamamlar. Zaman zaman evde bulduğu bir şeyin üstüne çıkar, hocasından öğrendikleriyle evdekilere vaaz eder. Kayseri’ye okumaya gönderirler. Köyde çocukluğunu yaşayamaz. Bunun için ileride kızına oyuncaklar alırken “Ben çocukluğumu hiç yaşamadım.” diyecektir.

Kayseri’de birçok hocadan Arapça, tefsir, hadis ve fıkıh dersleri alır. Çalışkanlığı ve dersleri anlama kabiliyetinin üstünlüğü ile tanınır. Hocalarının teşviki ve müftülüğün müsaadesiyle mahalle camilerinde vaaz etmeye başlar. Bekir Hafız diye tanınır. Ablama giderken dinlediğim o vaaz, onun işte bu dönemde yaptığı vaazlarından birisiymiş.

1953 yılında imtihanla hafız olduğunu ispat ederek Taşçıoğlu Kur’an Kursu’ndan hafızlık belgesi alır. 1955 yılında hocası Ahmed Kirazzade’nin teşviki sonucu arkadaşları ile birlikte dışarıdan ilkokulu bitirme imtihanlarına girerler, ilkokuldan aldıkları diploma ile imam hatipte talebe olurlar. Aynı sene Diyanet’in Kayseri’de açtığı fahri vaizlik imtihanını kazanır, vaizlik belgesine de sahip olur.

İmam hatipte talebe iken de diğer camilerde vaaz eder, bir mahalle camisinin fahri olarak imamlığını yapar. Biz son sınıflarda iken kendisi ile tanıştık. Uzun boya yakın, ince, yakışıklı bir delikanlı idi.

1958 yılında açılan müftülük imtihanını da kazanır. İmam hatip mektebinin seçkin talebelerinden biri olarak yaptığı vaazlarıyla halkın sevgisine mazhar olur. 1962 de Kayseri İmam Hatip Lisesinden mezun olur, Niğde vaizliğine tayin edilir. Aynı yıl İstanbul Yüksek İslam Enstitüne başlar. Niğde’deki vaizlik görevi de Beşiktaş vaizliğine nakledilir. İslam Enstitüsünde de başarılı bir talebe olur, talebe derneği başkanlığı yapar, özel hocalardan İslami ilimleri öğrenmeye devam eder.

1966 yılında İslam Enstitüsünden mezun olur. Askerliğini yapar, evlenir. İstanbul’da Abdulbaki ismini kullanır. Ama Kayseri’den onu tanıyanlar hâlâ Bekir Hafız derler. 1969 yılında müfettiş yardımcısı olarak Diyanet merkezinde vazife alır. Yıllar sonra Ankara’da yine kendisi ile karşılaştığımızda şık giyimli, uzun boylu, fidan gibi bir delikanlı idi.

1973 yılında müfettiş olur. İngiltere’ye gönderilir. Çok başarılı çalışmalar yapar, İngilizceyi iyi şekilde öğrenir, İslam tarihi konusunda tez hazırlar. The Victora Universty of Manchester’den doktor unvanını kazanır, 1977 yılında Türkiye’ye Dr. Abdulbaki Keskin olarak döner.

1978 yılında başmüfettiş olur, aynı yıl din hizmetleri daire başkanlığına tayin edilir. O yılın aralık ayında Brüksel büyükelçiliği din işleri müşavirliğine tayin kararnamesi çıkar. Belçika’da müşavirken Fransızca öğrenir, Avrupa’da ilk Diyanet vakfını kurar. Bu vakfın kurucu başkanı olur. Vakfa çok önemli bir gayrimenkul kazandırır. Bir milyon 700 bin Frank’a satın alınıp mescide dönüştürülen bir binanın noter huzurunda yapılan bir işlemle Diyanet Vakfına bağışlanmasını ve tapulanmasını sağlar. Mescitte yaptığı vaazlar her hafta artan bir ilgiyle takip edilir. Başarılı hizmetler yapar, kalıcı eserler bırakır.

Üniversitede, Libre de Bruxelles’de misafir profesör statüsünde İslam tarihi dersleri verir. Avrupa Konseyi Yüksek Araştırma Bölümünde araştırmacı olarak çalışır. Uluslararası ilmî ve dinî konferanslara katılır, tebliğler sunar. Belçika’da müşavirken yerli ve yabancı basın organlarında çıkan makalelerini Doğu-Batı ve 21. yy. Üçgeninde İslam adlı bir kitapta toplar. Kitap Diyanet Vakfınca yayımlanır.

1985 yılında Belçika’da hizmet süresi tamamlanınca vatana döner. Diyanet İşleri Başkan Yardımcılığına tayin edilir. Belçika’dan döndükten sonra kendisini ziyaret ettiğimde uzun bir sohbetimiz oldu. Batı dünyasının, İslam dünyasının durumunu, İslam adına yapılması gerekli olan şeyleri gerekçeleri ile birlikte anlatıyordu. İslam adına bir düşünürün, eski tabirle bir mütefekkirin karşısında olduğumu anladım. Kendisine teşekkür ettim, çalışmalarında Allah’tan başarılar diledim.

Amerika’da İslam merkezi

1988 yılında Washington büyükelçiliği din müşavirliğine tayin edilir. Amerika’da kısa adı TAİF olan Turkish Amerikan İslamic Fondation’ı (Türk Amerikan İslam Vakfı) kurar. Washington’a yakın bir yerde İslam merkezi kurmak için Diyanet Vakfının gönderdiği yardımlarla, 42 dönümlük bir arsa satın alır. Arsada bulunan barakalarda gerekli değişiklikleri gerçekleştirip cami, tuvalet, abdest alacak yer yapar, çay ocağı açar. Cuma günleri vaaz eder. Pazar günleri sohbet toplantıları yapar. Her cuma ve pazar cemaat sayısı daha da artar. Uzak yerlerden gelen doktor, öğretim üyesi, iş adamı, meslek sahibi vatandaşlarla, Amerikalı Müslümanlarla, Amerika’da yaşayan İslam dünyasından tanınmış insanlarla bir İslam merkezi için gerekli olan cemaat meydana gelir. Vakıf Amerika’da bulunan Müslümanları bir araya getiren bir çatı olur.

Abdulbaki Bey gittiği yerde durmaz, daima çalışır, araştırır, ülkesi adına, dini adına hizmetlerde bulunur. Bu arada “Siyahların Dramı, Afrika Asıllı Amerikalı Müslümanlar” adlı kitabı hazırlar. Kitap Diyanet Vakfı tarafından basılır. Kitapta yer alan şu ifadeler onun çalışkanlığının da bir delili niteliğindedir: “Beş yıl (1988-1993) süre ile bulunduğumuz Amerika Birleşik Devletlerinde, ülkenin genel olarak sosyal, kültürel, ekonomik ve aile yapısını, din ve laiklik ilişkilerini, etnik problemlerini, Yahudileri ve Yahudiliği, göçmen Müslümanların dünkü ve bugünkü durumlarını, ABD’nin dış dünyaya ve özellikle İslam dünyasına bakışını, Batı dünyasının dünyamıza yaklaşımını araştırdık.”

1993’te Amerika’da hizmet müddeti tamamlandığı için Türkiye’ye döner. Başkanlık başdanışmanlığına getirilir. Amerika’daki Müslümanlar, Abdulbaki Bey’in hizmete devamını isterler. 1996’da tekrar Washington Büyükelçiliği din müşavirliğine tayin edilir.

İkinci müşavir oluşunda 22 dönümlük bitişik bir arsayı da satın alır. Vakfın 64 dönümlük bir arazisi olur. 64 dönümlük arsa üzerine gözlere ve gönüllere sürur verecek muhteşem bir cami, kütüphane, ihtiyaçlara cevap verecek sosyal tesislerle İslam merkezi kurulmak üzere çalışmalara hız verirken hastalanır. Kan kanserine yakalanır. Hastalığı iki buçuk yıl sürer. Hastaneye yatar, çıkar, kemoterapi olur. Evde tedaviye devam eder. Cemaat dağılmasın diye hasta iken de cuma günleri vaaza devam eder.

Hastaneye son yatışı bir aydan fazla sürer. Hastalığı daha da artar. Abdulbaki Bey, hastalığı tevekkülle, zikirle, tesbihle, Allah’a sığınmakla, Allah’tan hayır ve şifa dilemekle karşılar. 6 Nisan 2001’de fâni âlemden ebedî âleme göçer. Cenazesi Amerika’dan getirilir. Kocatepe Camii’nde kılınan cenaze namazının ardından Ankara Karşıyaka Mezarlığına defnedilir. Öldüğü zaman Chicago’da, New York’ta, Washington’da, Yozgat’ta ve Ankara’da gıyabi cenaze namazları kılınır.

2003 yılında Kayseri İlahiyat Fakültesinden Ayşe Ünal adlı bir öğrencinin Abdulbaki Bey hakkında hazırladığı lisans tezi onun aile efradı, dostları ve mesai arkadaşlarının duygu ve düşüncelerini ihtiva eder. Tezde mesai arkadaşı Mehmed Kervancı, merhum hakkında şu ifadeleri kullanır: “Sayın Keskin dini doğru anlayabilmek için önemli bir bilgi tabanının olması gerektiğine inanırdı. Bunun için dinî kaynaklardaki bazı bilgilere sahip olmak yeterli değildi. Bunun yanında fikrî gelişmeleri de yakından takip etmemizin gerekli şart olduğuna inanırdı. Dinî bilgi ve kanaatlerini hayatında yaşayan bir kişi idi. Sayın Keskin gerek yurt içi gerek yurt dışı görevlerinde dinî kurallardan taviz vermeden yaşamıştır. Bu yaşantısı onun toplum içinde ve çevresinde herkes tarafından sevilen biri olmasına yol açmıştır.” Aynı tezde sınıf arkadaşı Mehmet Özcan’ın onun hakkında yorumları şöyle olur: “Merhum Abdulbaki Bey, soyadı gibi keskin bir insandı. Nasıl keskindi derseniz, hayatı boyunca ilmi, bilgi ve görgüsü ile keskindi. İnancında, dinî anlayışında ve yaşantısında tavizsizdi. Ciddi ve olgun kişiliği yanında Allah korkusunu, ahiret sorumluluğunu sık sık çevresi ve dostlarıyla paylaşmak ve birlikte hatırlamak gereğini duyardı. Hoşsohbetliydi. Gereksiz ve boş şeylerden bahsedilmesinden daima kaçınırdı. Sınıfta hem arkadaşımız hem hocamız gibiydi. Kendisi hafızdı, Arapçası mükemmeldi. Dinî bilgilerden, fıkıh, hadis, akaid, kelam, tefsir, İslam felsefesi gibi bilimlerden derse gelen hocalarımıza denkti.”

Hatırlanacağı üzere Amerika Diyanet Merkezinin temeli 2013 yılında atılmış, 2016 yılında da Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın katıldığı bir törenle hizmete açılmıştı. Abdulbaki Bey, bu merasimi göremedi. Ama sadaka-i cariye hükmünce o merkezde yapılan her ibadetten, her hayırdan, her duadan kendisine sevap yazılmaktadır.

Hocamıza Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum.