Makale

SALGININ BİREY VE AİLE HAYATI ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ

SALGININ BİREY VE AİLE HAYATI ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ

Prof. Dr. Selim ÖZARSLAN
Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

Covid-19 isimli virüsün bir ülke ya da bölgeyi aşarak bütün dünyaya yayılması, insan hayatının birçok alanına etki ettiği gibi önem ve değerini dinden kazanan aile hayatımızı da farklı açılardan etkisi altına almış bulunmaktadır. Zira bu virüs musibeti, insanın olağan yaşamını derinden etkilemiş, birey ve toplum yaşantısını sosyal, politik, siyasal, kültürel, ekonomik, psikolojik ve dinî açılardan değişime uğratmıştır. Bizleri sosyal, sosyokültürel, sosyoekonomik, ekopolitik ve toplumsal hayatımızdan ve alışkanlıklarımızdan zorunlu olarak soyutlamış, evlerimizde bizi âdeta mahsur bırakmıştır. Covid-19, yakalanan insanların bir kısmının sıkıntılı, bir soluk nefese muhtaç şekilde acı çekerek ölmelerine sebebiyet verdiği gibi yakınlarının onların cenazesine katılmalarını zorunlu olarak engellemiştir. İnsanlar rızıklarını kazanmak, geçimlerini sağlamak için iş yerlerine, çocuklar ve gençler yeni şeyler öğrenerek gelecek hayatlarına hazırlanmak için okullarına ve fakültelerine, müminler günlük ve haftalık ibadetlerini yapmak için mabetlerine gidemez olmuşlardır. İnsanların kimisi zorunlu kimisi gönüllü karantina altında yaşam mücadelesi vermektedir. Bu durum genelde ailenin günlük hayat ve alışkanlıklarını özelde aile bireylerinin iş hayatlarını, ekonomik durumlarını, aile içerisindeki hak, görev ve sorumluluklarını, eğitim öğretim model ve sistemini, psikolojik ve ruhsal durumları ile inanç ve ibadet hayatlarını derinden etkilemiştir. Çalışmamızdaki tespitlerimiz genel olarak kendi gözlem ve tecrübelerimize dayanmaktadır.

Salgının birey ve aile hayatımız üzerindeki etkileri

Okullarda eğitime ara verilmesi sebebiyle ilk, orta, lise ve üniversite öğrencileri eğitim öğretim hayatlarını evlerinde bilgisayar, televizyon, tablet, telefon gibi teknolojik araçlarla uzaktan öğretim sistemiyle sürdürmek mecburiyetinde kalmışlardır. Söz konusu teknolojik araçlarla uzaktan bağlantılı /online olarak yapılan eğitim ve öğretim, gelişme ve büyüme çağında olan çocuk ve gençlerin bilişsel, fiziksel ve ruhsal gelişimlerini olumsuz olarak etkilemiş hareketsizlik, ilgi dağınıklığı, derse yoğunlaşamama gibi psikolojik ve psiko-motor kimi sorunlara neden olmuştur. Ancak salgının yayılmasını önlemek için de uzaktan eğitim modelinden başka bir yöntem henüz bulunmuş değildir.

Birey ve toplumun sosyal hayatta birbirleriyle olan yakın (fiziki) insani ilişkileri zayıflamış, alışverişler artık mahalle market, kasap ve manavları yerine internet üzerinden sanal olarak yapılmaya başlamıştır. Bu durum yerel esnafın yaşamının zorlaşmasına neden olmuş, internet üzerinden satış yapan uluslararası şirketlerin daha da büyümesine aracılık etmiş, ekonomik yönden gelir dağılımında eşitsizliğe ve haksız rekabete yol açmıştır. Salgın sürecinde aile bireyleri zamanlarının çoğunu evlerinde geçirmek zorunda kaldığından hareketsiz bir yaşamın kapılarını aralamıştır. Beslenme alışkanlıklarının da etkisiyle bedensel yağlanma, obezite ve hareketsizlik olabildiğince artmıştır.

Küresel salgın sürecinde kimi aile bireyleri zamanlarının neredeyse tamamını evlerinde geçirmek zorunda kaldığından boş vakitlerini nasıl değerlendireceklerini planlayamamışlar, bu nedenle aile bireyleri daha çok da karı koca arasında ailevi sorumlulukları yerine getirme konusunda geçimsizlikler ve tartışmalar ortaya çıkmıştır. Zaman bolluğu ve meşguliyetsizlik aile bireylerinin beden ve ruh sağlıklarını olumsuz etkilemiştir. Dolayısıyla karı koca arasında daha önce var olan ancak kontrol edilebilen kimi kişisel uyuşmazlıkları ve ailevi sorunları meydana çıkararak aile içi geçimsizlik ve kavgaları doruk noktasına vardırmış, birçok karı kocayı ayrılmak üzere mahkemelere müracaat ettirmiştir. Zira bir işle meşguliyet, insanın dünya hayatında beden ve ruh sağlığı için oldukça önemli bir faaliyettir. Kur’an-ı Kerim’in “açılıp genişlemek, sevinmek, iç huzuruna kavuşmak” anlamlarına gelen İnşirah suresinde de bu konuya “Feiza ferağte fensab (Önemli bir işi bitirince hemen diğerine koyul.)” (İnşirah, 94/7.) şeklinde temas edilmiştir. Bu ayetten ilhamla olacak meşhur hekim Ebu Bekr er-Razi insanın beden ve ruh sağlığının korunması hususunda “Meşguliyetten daha iyi bir tedavi yoktur.” (Ebu Bekr er-Razi, Ruh Sağlığı (et-Tıbbu’r-Ruhani). Çev. Hüseyin Karaman, (İstanbul: İz Yayınları, 2004), 45.) ifadesiyle insan hayatında meşguliyetin önemine atıfta bulunmuştur.

Salgın sürecinde ailevi sorunların özellikle karı koca arasındaki sorunların çözümü için evi aile okulu hâline getirmek gerekiyor. Bunun sağlanması için öncelikle karı koca arasındaki ilişkilerde pozitif iletişimin olması önem taşımaktadır. Eşler arasında pozitif iletişimin tesisi ise birbirlerinin hata ve kusurunu düzeltmeye çalışmamaları, güç ve hâkimiyet savaşlarına girmemeleri ve evde olumlu bir atmosfer oluşturmalarıyla sağlanabilir. Olumlu bir atmosferin bulunduğu evde çocuklar da güven içinde ve mutlu olacaklardır. Yine aile bireyleri birlikte zaman geçirmeli, birbirleriyle nitelikli beraberlikler kurabilmelidirler. Bunun için de aile bireyleri birbirini düzeltmeye değil birbirlerinin iyi ve pozitif yönlerini güçlendirmeye çalışmalıdır. Yine salgın sürecinde yaşanabilecek ailevi sorunların çözümünde ailece bir kitap okumak faydalı bir etkinlik olacaktır. Aile bireylerinin her birinin sırasıyla birer sayfa okuması, bunun her gün yarım saat şeklinde sürdürülmesi, hem anne babanın hem de çocukların kitap okuma alışkanlığı kazanmasını sağlayacaktır.

Salgın sürecinin birey, aile ve toplum hayatına olumsuz yansımaları olduğu gibi birtakım olumlu yansımaları da olmuştur. Covid-19 salgını günümüz insanını hayatın ve ölümün anlamı üzerinde düşünmeye sevk etmiştir. Koronavirüs salgınının bütün dünyada yayılması ve insanların zor ve acı çeker biçimde ölümüne sebebiyet vermesi, XXI. yüzyıl dijital çağında yaşayan insanoğlunun bilim ve teknolojide ulaştığı yüksek uygarlık düzeyine rağmen bu salgın hastalık karşısında yetersiz ve aciz kalması, insanımızı hayatın ve ölümün “ne”liği ve anlamı üzerinde düşünmeye, dinî ve metafizik sorgulamalar yapmaya yeniden ve ciddi bir şekilde yönlendirmiştir.

Salgın süreci aşırı tüketim sahiplerinin normal tüketime yönelmelerine de zorunlu olarak yol açmıştır. Modern dönemde yaşanan sıkıntı ve bunalımların en önemli sebeplerinden biri hiç kuşkusuz insani ve ahlaki değerlerin hayatın dışına itilmesi, fıtratın yani yaratılışın bozulması ve aşırı tüketim ve gösteriş eğilimidir.

Küçük bir virüs bütün insanlara sıradan bir eylem olarak düşündükleri nefes alıp vermenin ne derece önemli bir nimet olduğunu hissettirmiştir. Yapay kalpler yapacak düzeyde gelişen tıp ve mühendislik bilim ve teknolojisinin insanı bir virüs karşısında koruyamadığını göstermiş, hayata mutlak egemen olamayacağı gerçeğini insana kabul ettirmiştir. Nükleer silah teknolojisine sahip bir nevi yarı tanrılık iddiasında bulunanların da bu iddiaları bir virüs karşısında kalın bir duvara çarparak akamete uğramıştır. Bu durum birçok insanın dine dönüşüne, kendisinin ve yaşadığı evrenin dışında bunları var eden ve düzenleyen bir varlığın olduğunu yaşayarak duyumsamasına vesile olmuştur.

Koronavirüs salgınının birey ve topluma olumlu etkilerinden birisi de haz ve hız üstüne kurulu modern yaşamın akışına kendini kaptırarak ölümü unutan günümüz insanına ölümü hatırlatmış olmasıdır.

Koronavirüs salgın musibeti, birey ve toplum hayatında insanlara saygı, şefkat ve nezaketle muamele etme isteği uyandırmıştır. Çünkü bu tür musibetler, birey ve toplumu aşırılığa ve merhametsizliğe meylettiren kendisiyle yetinme, kendini beğenme duygusundan yani istiğnadan kurtarmaktadır. “Gerçek şu ki insan kendini kendine yeterli görerek azar.” (Alak, 96/6-7.) ayetinde belirtildiği gibi sağlık, sıhhat ve afiyetten dolayı kendini her şeyden üstün gören birey ve toplumlar, hürmet ve şefkate layık olan diğer birey ve toplumlara saygı ve hürmet beslemez. İşte bu tür musibetlere maruz kalanlar, kendilerinin acizliğinin farkına varıp kendilerini büyük görmekten vazgeçerek diğer insanlara göstermeleri gereken saygı ve hürmeti gösterirler.

Normal zamanlarda sevgiye, ilgiye, yardımlaşmaya, merhamete, selamlaşmaya, paylaşmaya ve diğerkâmlığa gereksinim duyan insanlar, salgın sebebiyle ev veya iş yerinde yalnız yaşamak zorunda kaldıklarında söz konusu bu değerlere daha fazla muhtaç olduklarının idrakine varmışlardır.

Oruç tutmanın aç insanların hâlini oruç tutana hissettirdiği gibi salgının bulaşmasından korunmak için evde kaldığından bazı gıda maddelerine ulaşamayan kimi bireyler, zayıf ve yoksulların hâlini hissetmeye başlamıştır. Salgın gelir düzeyi yüksek bireylerin, bu imkânlardan yoksun kimselerin ihtiyaçlarını gidermelerine aracılık etmiştir. Bununla ilgili olarak Hz. Peygamber (s.a.s.) de şöyle buyurmuştur: “Size ancak zayıflarınız vesilesiyle yardım ediliyor ve rızık veriliyor.” (Buhari, Cihad, 76.)

Tespitler ve çözüm önerileri

Günümüzde ortaya çıkan Covid-19 isimli koronavirüs salgını birey ve toplum hayatını salgın öncesi hayatıyla mukayese edilemeyecek biçimde derinden etkilemiştir. İstisnasız bütün dünya insanı korku, şaşkınlık ve çaresizlik içerisinde ne olacağını düşünmeye başlamıştır. Salgın dönemleri insanların analitik düşüncelerini kaybettiği zamanlardır. Komplo teorileri yaygınlık kazanmaya başlamıştır. İnsanlar bu salgının ne olduğunu, neden olduğunu ve niçin meydana geldiğini anlamaya ve bundan anlamlar çıkarmaya yönelmişlerdir.

Salgın ve musibet anlarında insanlar kendilerine yetmediklerinin idrakine vararak, bu zor süreçte kendilerinin yardımına koşacak aile bireylerinin, eş, dost ve akrabanın kısacası sosyal çevrenin insan için ne denli önemli olduğunu duyumsamış ve ilişkilerini kuvvetlendirmeye başlamıştır. Sevgili Peygamberimiz de insan hayatında eş, dost ve akrabanın önemine “Akraba ile ilişkisini kesen cennete giremez.” (Müslim, Birr, 19.) sözüyle değinmiştir.

Pandemi sürecinde çalışmak zorunda olanlar çocuklarını evde kime bırakacakları sorunuyla karşılaşmışlar, en güvenilir kişiler olarak dede ve nineyi tespit etmişlerdir. Bu da büyük anne ve babanın, ailenin sıhhat ve selameti için öneminin kavranmasına yol açmıştır.

Salgının ölümcül olması insanlara ölümü hatırlatmış, insana nereden gelip nereye gideceği sorusunu sordurarak hayatını bu soruya anlamlı cevap vereceği biçimde düzenlemesine yol açmıştır.

Modern yaşamın dayattığı bireysel ve benmerkezli yaşam biçiminin insanı beden ve ruh sağlığından mahrum ettiğinin farkına varılmıştır. Aile kurumunun önemi bir kez daha anlaşılmıştır.

Salgın süreci boyunca kamu kurumları, bazı sivil toplum kuruluşları birey, aile ve toplumun beden ve ruh sağlığının korunmasında, temel ihtiyaçlarının karşılanmasında aktif rol oynamaktadırlar. Diyanet İşleri Başkanlığı da bir taraftan oluşturduğu Vefa Destek Grupları vasıtasıyla toplumun temel ihtiyaçlarını karşılarken diğer taraftan da camilerden okunan selalar ve yapılan dualarla birey ve toplumun moral gücünü desteklemeye çalışmıştır ve benzer faaliyetleri devam ettirmektedir. Devlet kamu kurumlarıyla ve STK’larla salgın devam ettiği sürece sosyal destek programlarına yoğun bir şekilde devam etmelidir.