Makale

HANÇERİN TARİHİ

HANÇERİN TARİHİ

Süreyya MERİÇ

Şiirlere, deyimlere, atasözlerine konu olan hançer, gücünü sadece hasmında değil edebiyatın çeşitli formlarında da göstermiş, kimi zaman mezar taşlarını süslemiş kimi zaman yiğitliğin remzi olmuştur. Tarihi, bıçak yahut kılıç kadar eski olmamakla birlikte, sahneye çıktığı andan itibaren diğer kardeşlerinin ışığını söndüren bu silah, zarif süslemeleriyle de sanata konu olmayı başarmıştır.

Arapça asıllı bir kelime olan hançer, eğri uçlu kısa bıçakları nitelendirmek için kullanılır. Çift veya tek ağızlı olup uzunluğu da 30-35 cm kadardır. Savaş alanlarından ziyade teke tek dövüşlerde tercih edilmesi ona yiğitlik payesinin verilmesinin başlıca sebebi olsa da deyimlerle başı derttedir. Dövüşlerin yiğit bekçisi, deyimlerde kabahat yüklüdür. Beklenmedik anda peyda olan bir kötülük hançer gibi sırta saplanır, kem söz hançer misali kalbi deler yahut hançer, kara haber olur da duyanları hüzne gark eder.

Hançerin tarihi kama ve bıçaklar kadar eskiye gitmez. Zira o, asıl itibarıyla kamanın geliştirilmiş bir formudur. Tunçtan yapılmış eğri namlulu kesici silahlara M.Ö iki bin yılında Mezopotamya’da rastlanır. Sami uygarlıklarına ait olduğu düşünülen kalıntılardan çıkan bu silahlar daha sonra Araplar tarafından geliştirilmiş, hem bir savaş silahı hem de aksesuar olarak kullanılmıştır. Belde ve yanda taşınması sebebiyle “cenbiyye” de denilir.

Demirci ustalarının ellerinde farklı biçimlere kavuşsa da hançer denilince ilk akla gelen Yemen hançerleridir. Kısa namlulu ve emsallerine göre daha kavisli bu hançerler oldukça da geniş yapıdadır. Kabzası ve kını ayrı süslenir. Üzerinde taşıdığı değerli taşlarla göz kamaştırır. Sahibinin hem statüsüne hem de zenginliğine atıf yapan hançerler, kolay kolay kınından çıkmasa da çevresindekilere görsel bir şölen sunar.

İslamiyet’in Orta Asya’ya girişinden sonra Türkmen hançerleri ün kazanmıştır. Tek ağızlı ve hafif kavisli bu hançerler, belde bıçak gibi taşınırdı. Göçebe Türkler için avcılığın vazgeçilmez enstrümanı olan hançer, Türk milletinin savaşçı karakterini de gösteriyordu. Dîvân-u Lügâti’t-Türk, “Düşmandan yana dik gözle bak, hançerini bile” diyerek savaşçıları uyarırdı. Mezarlara kılıç, hançer, bıçak motiflerinin işlenmesi de bir gelenekti. Ölen kişinin kahramanlığını simgeleyen bu motifler, daha çok savaş meydanında şehit olmuş yiğit askerlerin mezar taşlarına hakkaklar eliyle nakşolunurdu. Anadolu’da üzerinde kılıç ve hançer motifleri bulunan çeşitli mezar taşlarının ekserisinin şehitler için düzenlenmiş oldukları kitabelerinden de anlaşılmaktaydı.

Osmanlı döneminde ise daha çok gücün remzi olan hançerler, törenlerde kullanılıyor, selefinden halefine armağan ediliyor, kimi zaman da elçilik vazifesi görüyordu. Tarihin sessiz tanığı hançerler, uzun ve gösterişli bir yaşamın ardından şimdilerde sadece belli bölgelerde rağbet görüyor. Daha çok müzelerde sergilenen hançerlerin taklitleri ise hediyelik eşya dükkânlarını süslüyor.

Hançerli Şahide: Kılıç ve hançer motifli mezar taşlarının Anadolu’daki en eski örneği l336-37 tarihli, Erzurum’da Ahi Fahreddin İbn Mehmet Şah’a ait şahideli mezar taşı. Taşın kitabesinde ise şunlar yazıyor: “Allah’ım şu kabrin sakini said, şehid, gazi ve maktul Ahi Fahreddin ibn-i Mehmed Şah... (Bilgur)ı mağfiret et ve ona acı. 736 yılı Kadir Gecesi Allah’ın rahmetine göçtü.”

Saltanat Göstergesi Hançerler: Osmanlı saray geleneğinde hançerler saltanatın, gücün ve statünün göstergesiydi. ayrıca kıymetli bir hediye olarak saray erkânına değerli taşlarla bezeli hançerler gönderiliyordu. göstergesiydi.

Vakti Tutan Silah: 16. yüzyılda Fransa Kralı I. François’in kabzasında saat olan hançerleri kendinden söz ettirmeyi başarınca Osmanlı hanedan üyeleri de hançerlerinin kabzalarını el işçiliğinin eşsiz örneği saatlerle bezemişti.

Hançer Barı: Savaş meydanlarında, avcılıkta, törenlerde boy gösteren hançerin düğünlere konuk olduğu geleneksel halk oyunlarından biridir Hançer Barı. İki yiğidin hançerleriyle bar oynadığı bu oyun, Erzurum, Bayburt yöresinde düğünlerin vazgeçilmez gösterilerinden biridir.

Ustanın İmzası: Uzak Doğu da hançer geleneğinden uzak kalmamıştı. Üstelik kılıçlarıyla ünlü Japon demirci ustaları ürettikleri hançerlere de imzasını atıyor, maharetlerini gelecek kuşaklara taşıyordu. 16. yüzyılda Japon zanaatkâr I. Kanefusa’nın imzasını taşıyan hançer oldukça mütevazıydı fakat keskinliği ile göz alıyordu.