Makale

EL HALİL’E DOĞRU

EL HALİL’E DOĞRU

Zeynep UZUN

23 Şubat 2018

Bu satırları yurdumdan çok uzakta fakat yurdum kadar içselleştirdiğim topraklarda yazıyorum. El Halil’de…

İlk durağım Ölü Deniz… Buz gibi soğuk ve cansız. Kalbimde beliren tuhaf bir hüzünle selam gönderiyorum buraların uyarıcısı Lût’a (a.s.). Nefesi kesilmeden, dur durak bilmeden Hakk’ı anlatan ve her şey nihayete erdiğinde “Keşke size yetecek bir gücüm olsaydı veya sağlam bir yere dayanabilseydim.” diyerek acıyı iliklerine kadar hisseden bir peygamber… Sarsılıyorum. Ruhumda alabora oluyor tüm ezberler. Yeni baştan dokunuyor kalbimin ücralarına hakikat rüzgârı. Buradan geçiyoruz ve içimde helak olan bir kavmin çığlıklarını duyuyorum. Sodom ve Gomore... Ürpertici, boğuk ve alabildiğine hazin bir geçmişin yankıları ruhumu lime lime ediyor. Ürdün ve Filistin arasında kalan bu yer, o gün bugündür ölü. Deniz seviyesinden 422 metre daha alçakta kaldığı için burada canlı yaşamıyor ve burası oldukça da pis kokuyor. Hikâyesi ürpertici olmasına rağmen insanlar buralara turizm amaçlı geliyorlar. Uyarıcı, hatırlatıcı bir gerçek, hislerimize hiçbir etki etmeksizin umursamazlığımıza nasıl da çarpıyor diye düşünerek irkiliyorum. Kalplerimiz nasıl da sağır, kör ve dilsiz. Kısık bir ses içimden aklıma üflüyor nisyan ile malul insan gerçeğini. Bu, acziyetimi perçinliyor yalnızca…

Kudüs’ün güneyinde bulunan El Halil şehrine gitmek için buradan geçmemiz gerekiyordu. El Halil, ne kadar da etkileyici bir isim. Şehirlerin isimleri o şehrin insanlarına kimlik veriyor olmalı. El Halil, zihnimde burada yaşayan çok sadık kulların, takva sahibi salih kimselerin sayıca fazla olduğu düşüncesini uyandırıyordu. Ve hafızamı yokladığımda şu ana kadar İbrahim isimli kimi tanıdıysam muhakkak “Halil” ile birlikte olduğunu hatırlıyorum. Halil, dost demek. El Halil şehri de ismini Halilürrahman Hz. İbrahim’den (a.s.) almakta. Allah dostu Hz. İbrahim bir süre burada yaşamış ve bir de mabet inşa etmiş. Bu sebeple burası Halil’in şehri (Medinetü’l-Halil) olarak adlandırılmış. Zamanla bu tamlama unutulmuş ve şehrin ismi El Halil olarak kalmış. Nihayet, cennet kokusu sinmiş topraklara vardık. Şehrin girişinde incir, üzüm, zeytin gibi ağaçların güneş değen dallarıyla karşılaşıyoruz. Hafiften dolaşan rüzgâr, ağaçlarla bir olup hüzünlü bir ilahi mırıldanıyor gibi. Yanaklarıma dokunan esintiyi içime çekiyorum. Sağa sola baktıkça oldukça verimli arazileri görüyorum. Ah sokaklar! Nasıl güzel sabun kokuyordu! Küçük dükkânlarda sizi rengârenk sabunlar, çamurdan eşyalar karşılıyor.

Bir dericinin önünde duruyorum. Dolaşmaya, seyretmeye ve anlamaya nereden başlasam diye düşünürken orta boylu, sakallı, mütebessim bir adam bastonuyla beni çağırdı. Dövülmüş deri kalıntıları arasından ona doğru yürüdüm. Yüzündeki kırışıklıklar buralar hakkında hatıralar dinleyeceğim müjdesini veriyordu. Birkaç cümleyle birbirimizi tanıyıp hasbihâl ettikten sonra sessizce çayımızı yudumladık. Keskin, acımtırak bir tatla bu çay, beni bilmediğim bir geçmişin dar sokaklarına sürükledi. Muhatabımın ses tonuyla yeniden döndüm kaldığım yere. İsmi Harun’muş. Ataları yıllardır bu toprakları ekip biçiyormuş. Evi sokağın biraz aşağısında. Dericilik işine eski kitap tamiriyle başlamış. Baba mesleği. Hayat hikâyelerimiz çok uzun sürmedi elbet. El Halil’i merak ediyordum. Konu konuyu açtı ve El Halil’in Hz. Davud’a (a.s.) ondan Hz. Süleyman’a geçişini konuştuk. Roma İmparatorluğu, İranlılar, Bizanslar hüküm sürmüş bir zaman. Nihayet, Hz. Ömer (r.a.) 638 yılında Kudüs’le birlikte büyük bir fetih gerçekleştirmiş. Emeviler, Abbasiler, Selçuklular ve ardından buralar 88 yıl süren Hristiyan hâkimiyetinde kalmış. Büyük savaşçı Selahattin Eyyubi geri almış şehri, sonra tekrar Hristiyanların egemenliğine girmiş. Ardından Müslüman Memlûk hâkimiyetinden sonra 400 yıl Osmanlı Devleti dönemi başlamış.

1948 tarihine gelindiğinde ise bu defa da İngilizlerin desteklediği Yahudiler yerleşmiş bu topraklara. Uzun, çalkantılı ve oldukça yorucu bir geçmiş. Ama izleri, acısı geçememiş; sokakları, eski evlerinin duvarları, Halilürrahman Camii ile mahzun bir şehir. Öyle ki camiye girmek isteyen ya da caminin bulunduğu mahallede, sokakta yaşayan herkes önce dönmeli çelik kapıdan ve hemen ardından da meşhur X-Ray cihazından geçmek zorunda. Burada yaşayan Filistinliler yediden yetmişe evlerine ya da camiye her giriş çıkışlarında havaalanlarındaki gibi kemerlerine kadar üstlerinde ötecek sinyal verecek her şeyi çıkartıyorlar. İtiraf etmeliyim, Kudüs’ten El-Halil’e gitmek için otobüse bindiğimde bir hayli tedirgindim. İsrail askerlerinin her gördükleri yerde ve daha kötüsü Mescid-i Aksa’da dahi durdurup hesap sormalarına tahammül etmek çok zor. Burası esir şehir… Harun Amca ile vedalaştım. Yarım yamalak bir Arapçayla ve koyu mu koyu bir küçük bardak çayla oldukça derinlere dalmışız. İçime Halilürrahman Camii’nin acısı doldu. Çevrede koşturan Müslüman çocuklara bakındım. Ahh! Esir şehrin küçük insanları! Kalbimi, ruhumu saran büyük bir özgürlük arzusunu sizler her gün ciğerlerinize çekiyorsunuz. Tuhaf bir hüzünle yola devam ettim, El-Halil’in asker izleri taşıyan yollarına bir iz de ben bırakarak.