Makale

KUR’AN’IN İNDİRİLDİĞİ AY: RAMAZAN

KUR’AN’IN İNDİRİLDİĞİ
AY: RAMAZAN
Mustafa MEHMETOĞLU
Din İşleri Yüksek Kurulu Uzman Yardımcısı

“Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur’an’ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun…”

(Bakara, 2/185)

Bu ayet-i kerime ramazan ayının ne kadar büyük bir önemi haiz olduğunu bizlere göstermektedir. Çünkü ramazan ayı kendisinde Kur’an’ın indirilmeye başlandığı Kadir Gecesi’ni bulunduran bir aydır. Kur’an’da ramazan ayı dışında hiçbir ay ismen anılmamaktadır. Bu da ramazan ayının farkını ortaya koymaktadır. Tefsir âlimleri ramazan ayı ve Kadir Gecesi faziletli olduğu için mi Kur’an-ı Hakîm bu ayda ve bu gecede indirilmiştir yoksa ramazan ayı ve Kadir Gecesi’ni faziletli kılan Kur’an-ı Kerim’in bu ayda ve bu gecede indirilmiş olması mıdır, konusunda görüş ayrılığına düşmüşlerdir. Ancak her iki durumda da bu ayın kıymeti göz ardı edilmemektedir. Sonuç olarak Kur’an’ı Kerim şerefli, değerli ve mukaddes bir zaman diliminde indirilerek o zamanın katbekat değerlenmesine ve şereflenmesine sebep olmuştur ve indirildiği geceyi bin aydan daha değerli bir konuma getirmiştir (Kadr, 97/3). Kur’an’ı kalbine, düşüncesine, ameline, hayatına ve yaşamının her bir parçasına hâkim kılan kimsenin de Kur’an-ı Kerim ile şeref ve değer bulacağı inkâr edilemez bir gerçektir.

Allah Teâlâ’nın kullarına hayat vermesi, onlar üzerinde rahmetinin ve inamının bir neticesi olduğu gibi onları belirli vakitlere ulaştırması da aynı şekilde rahmetinin, nimetinin ve esenliğinin bir sonucudur. İşte ramazan ayına ulaşmış olmak da çoğumuzun fark edemediği büyük bir lütuftur. Hz. Peygamber (s.a.s.), “Allah’ım! Recep ve Şaban aylarını hakkımızda mübarek eyle ve bizi Ramazan ayına ulaştır.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 259; Taberânî, el-Mu’cemü’l-evsat, IV, 189) şeklinde dua ederek bu ehemmiyeti gözler önüne sermektedir.

Bizlere düşen görev ise ramazan ayının kıymetini bilerek; Kur’an ayı, oruç ayı, mukabele ayı, teravih ayı, şükür ayı, takva ayı, doğruyu bulma ayı, Allah’ı yüceltme ayı, tevbe ayı, tefekkür ve tezekkür ayı olan ramazan-ı şerifi hakkıyla değerlendirmektir.

Ramazan ayı; Kur’an’ın kendisinde indirildiği, ve yine ilahi kelamda ismi geçen tek aydır. Hz. Peygamber’in kendisine kavuşmak için münacatta bulunmuştur. İbadet, kulluk ve itaat ile geçirilen, gündüzünde saim gecesinde kaim olunan ramazan ayı, Müslümanların gönlünde derin sevinçler uyandıran bir aydır.

Ramazan denince akla fakirin gözündeki mutluluk gelir. Ramazan denince karnını doyuracak ekmek bulamayan, içecek suyu olmayan insanların hâlinden anlamak gelir akla. Bunlardan öte ramazan demek gözleri hilalde birleşen ümmetin ittihadı demektir. Müminlerin kendi özlerine, yaratılış gayelerine döndükleri ve Rahman’ın merhametine sığındıkları aydır ramazan.

Ramazan ayı şükür vesilesidir. Zira bu ay kişinin kulluğunu hatırladığı, tevbede bulunduğu, dünyayı ikinci plana atıp ahiret yurdu için çalıştığı, kulluğunun ve acziyetinin farkına vardıkça Rabbine yönelerek özüne döndüğü aydır. Bu aya erişmeyi fırsat bilip yaratılış gayesini hatırlamak ve buna uygun bir şekilde hareket etmek gerekir.

Ramazan ayını oruç, namaz ve sadaka gibi ibadetlerle değerlendiren bir kul, bunun bir yıllık işlemiş olduğu küçük günahlarına kefaret olacağını bilir. Ramazan ayı bu yönüyle de yani rahmet kapılarının ardına kadar açılmasıyla da inananlar için büyük bir müjdedir. Nitekim âlemlere rahmet olarak gönderilen Efendimiz (s.a.s.) “Büyük günahlardan kaçınıldığı takdirde, beş vakit namaz ile cuma, bir sonraki cumaya kadar ve ramazan diğer ramazana kadar, aralarında işlenen günahların bağışlanmasına vesiledir.” (Müslim, Tahâret, 16) buyurmuştur. Hatta bunun da ötesinde samimi ve ihlaslı bir şekilde ramazan ayını ihya eden kimseler için Ebû Hüreyre’nin rivayet ettiği bir hadiste Resulüllah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Kim inanarak ve karşılığını Allah’tan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa geçmiş günahları bağışlanır.” (Buhârî, Îmân, 28).

Ramazan ayı yine öyle bir aydır ki kendisinde yapılan ibadetlerin mükâfatı kat kat verilecektir. Bunun yanı sıra farz olan ramazan orucunun başka bir zaman diliminde kaza edilmesi hâlinde ise bu ayda elde edilecek sevabın benzerine ulaşılmasının imkânı yoktur. Hz. Peygamber (s.a.s.) bu konuda, ramazanda mazeretsiz olarak tutulmayan bir günü, bir sene boyu tutulan orucun karşılamayacağını belirtmiştir (Ebu Dâvûd, Savm, 38; bkz. Buhârî, Savm, 29). Yine bir gün kasıtlı olarak ramazan orucunu bozan kimsenin bu günahına tevbe etmesi ve kefaretini ödemesi emredilmiştir. Bütün bunlar cennet kapılarının ardına kadar açıldığı, cehennem kapılarının kapatıldığı ve şeytanların zincire vurulduğu (Buhârî, Savm, 7) bu rahmet ikliminde kulluğu ön plana çıkarmanın ne kadar mühim olduğunu net bir şekilde ortaya koymaktadır.

Ele aldığımız ayet-i kerimede de insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur’an’ın indirildiği bu ayda oruç emredilmektedir. Bu aya erişen, sağlık ve sefer açısından bir problemi olmayan Müslümanlardan bu ibadet istenmektedir. Allah’ın biz kulları için kolaylık isteyip zorluk istememesi de ayette vurgulanan hususlardandır.

Sonuç olarak bu mübarek aya erişen Müslümanlar, farz olan ibadetlerini eksiksiz bir şekilde yerine getirmeli ve nafile ibadetlerle özellikle sadakalar ile amel defterlerini güçlendirmeye gayret etmelidirler. Bununla birlikte bu ayı, bir iç muhasebe fırsatı olarak görmek, tefekkür ve tezekkürle nefsi kötülüklerden arındırmak suretiyle kişinin kendi özüne dönmesine bir fırsat bilmesi gerekir. Dünyanın fani, ahiretin ise daha hayırlı ve baki olduğunu hatırlayan ve hayatını Allah’ın istediği şekilde yaşayan insan, özünü yakalayan ve doğru yolda olan insandır. Cenab-ı Hak ramazan-ı şerif’i bizlere hayırlı ve mübarek eylesin ve bizi özünde sabit kalan kullarından eylesin!