Makale

İLME ADANMŞ BİR ÖMÜR: AHMET HAMDİ AKSEKİ

İLME ADANMŞ BİR ÖMÜR:
AHMET HAMDİ AKSEKİ
Bünyamin ALBAYRAK
Ahmet ÜNAL

Saltanat, Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemlerine şahitlik eden öncü bir âlim. Ömrünü İslam’a adamış bir fikir ve dava adamı. Kaleme aldığı konular ne kadar çetin ve derin olursa olsun kapalı bir taraf bırakmadan yazabilen, kalemine hâkim, üslubu açık ve sade bir yazar. Son derece mütevazı ve güler yüzlü bir din görevlisi, üçüncü Diyanet İşleri Başkanı Ahmet Hamdi Akseki.

Ahmet Hamdi, Antalya’nın Akseki ilçesinin eski adıyla Sülles olarak bilinen Güzelsu nahiyesinde 1886’da dünyaya gelir. Babası ilim irfan sahibi, aynı zamanda köyünün imam hatibi olan Mahmut Efendi, annesi ise Hatice Hanım’dır. Ahmet Hamdi, ilk tahsilini babası Mahmut Efendi’de tamamlar. Küçük yaşta İslami ilimler ile tanışma imkânına sahip olur.

Mahalle mektebi ile medrese tahsilini doğup büyüdüğü, çocukluk günlerinin sessiz şahidi Güzelsu’da tamamlayan Ahmet Hamdi’nin önünde iki seçenek vardır: Ya köyünde kalıp aldığı ilimle yetinecek yahut zorluklara göğüs gerip ilim yolculuğuna devam edecektir. Ahmet Hamdi Akseki, ilim yolculuğunu tercih ettiği o günleri şöyle anlatır: “On dört yaşıma gelmiştim. Babam beni Ödemiş’e götürecekti. Tahsilime orada devam edecektim. Babam okumamı çok istiyordu. Fakat beni okutacak parası yoktu. Yazın en sıcak zamanlarında üç ay pamuk çapası yaparak kazanılan parayla okuma niyetini kurdum. Köylülerle birlikte yola çıktık, yürüyerek on üç günde Bayındır’a vardık. Bayındır ovasında en sıcak mevsimlerde çapa kazdık. Dörder sarı lira aldık. Babamla beraber Ödemiş’e geçtik. Ödemiş’in dışındaki kabristanlığın yanında benden ayrılırken elini öptüm. O da benim gözlerimden öptü ve ağlamaya başladı. Hem ağladı hem de ellerini kaldırıp Rabbime şöyle niyazda bulundu: ‘Ya Rabbi! İnşallah oğlumun evveli ve de ahiri de bu olur. Bir daha bu ağır amele işini görmez ve buna muhtaç olmaz.’”

Ahmet Hamdi, zorlukların kendisine refakat ettiği Ödemiş günlerinin ardından babası ve aynı zamanda ilk öğretmeni olan Mahmut Efendi’nin de isteği doğrultusunda iki arkadaşı ile İstanbul’a gelir ve zorlu bir mücadeleye girişir. Kendisinin kaleme aldığı hâl tercümesinde İstanbul’a geldikten sonra karşılaştığı sıkıntıları şöyle dile getirir: “Fatih’e yakın Esir Pazarı denilen bir yerde han odası bulduk. Üç kişi ayda kırk kuruşa odayı kiraladık. Yemeğimizi kendimiz yapıyor, bulaşığımızı ve çamaşırımızı kendimiz yıkıyorduk. En çok korktuğum Fatih’ten su getirmekti. Gaz tenekesine su doldurup altmış merdiveni çıkmak beni âdeta ağlatıyordu. Ya o tahtakuruları… Gece olunca tavandan âdeta dökülürlerdi. Biz de yorgan çarşafını torba gibi diktik, içine girip ağzını bağladık. Dersimizi diktiğimiz bu çarşafın içinde çalışıyorduk. Tahtakuruları çarşafın dışında gezerlerdi. Ama biz bunlara aldırmazdık.”

Evet! Ana babasının ilim elde etsin ümidiyle büyük umutlarla gurbete gönderdiği bu genç sanki kendi kendisine “Bu şehirden ilim öğrenmeden kesinlikle dönmeyeceğim!” diye söz vermişti. Ve Ahmet Hamdi, bu sözüne sadık kalarak ilim yolundan asla geri dönmedi.

1905 yılına gelindiğinde Ahmet Hamdi Akseki, Fatih dersiamlarından Bayındırlı Mehmed Şükrü Efendi’nin derslerine devam eder ve 1914’te icazet alır.

Ahmet Hamdi Akseki, Millî Mücadele yıllarında birkaç arkadaşı ile birlikte Taceddin Dergâhında ikamet etmiş, Anadolu harekâtını desteklemiş, halkı birlik ve beraberliğe teşvik etmiş, millî şuuru canlandırmak için canla başla çalışmıştır. Millî Mücadele’ye gönül veren Akseki, bütün imkânsızlık ve yoksunluklara rağmen nerdeyse durma noktasına gelmiş din tedrisatı ve din hizmetleri alanında önemli çalışmalar başlatmıştır. Sadece din alanında değil iktisadi, siyasi ve ilmî bakımdan geri kalmış İslam toplumlarının her alanda gelişme ve ilerlemeleri için hayatı boyunca gayret göstermiştir. Bu gaye için Kur’an’ı ve hadisi esas alarak İslami ilimlerin canlandırılmasını ve gelişmelerin ışığında İslami müesseselerin yeniden düzenlenmesini gerekli görmüştür.

Cumhuriyetin ilanından kısa bir süre sonra, 3 Mart 1924 tarihinde Şer’iyye ve Evkaf Vekâleti kaldırılıp yerine “Diyanet İşleri Riyaseti” kurulur. Diyanet İşleri Reisliğinin kuruluşunun akabinde Ankara Müftüsü Rifat Efendi ilk Diyanet İşleri Reisi olur. Rifat Efendi, Diyanet Reisliği çatısı altında güçlü bir kadro oluşturma düşüncesiyle Akseki’ye, Heyeti Müşavere Azalığı vazifesini teklif eder. Ahmet Hamdi, Müşavere heyetinin en genç üyesi olarak teklifi kabul eder. İlmine, ferasetine ve kalemine güvenilen Ahmet Akseki, gazete mecmua sütunlarındaki yazılardan müftülüklere gönderilen tamimlere ve reisliğe sorulan sorulara cevapların çoğunu bizzat kendisi yazar.

Ahmet Hamdi Akseki Hoca, Erkânı Harbiye-i Umumiyye Reisi Fevzi Çakmak’ın Diyanet İşlerine yazdığı resmî yazıya binaen “Askerin Din Dersleri” adlı eseri kaleme almış ve Genelkurmay Başkanlığı tarafından tüm askerî kıtalara bu kitap dağıtılmıştır. Ayrıca Akseki, Elmalılı Hamdi Yazır’ın Hak Dini Kur’an Dili tefsiri ile Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi ve Şerhi’nin yayıma hazırlanması için gayret göstermiştir. Ayrıca o, itikat ibadet ve ahlak bahislerini ihtiva eden ve ülkemizde en çok okunan dinî kitaplardan biri olan İslam Dini adlı eseri yazmıştır. Kur’an-ı Kerim’in Türkçe tercümesiyle namaz kılınması yönündeki temayüllere karşı gelen Akseki, bu uygulamanın dinî ve ilmî hiçbir dayanağı bulunmadığını “Namaz ve Kur’an” eserinde ortaya koymuştur. Akseki, cezaevlerindeki mahkûmların bulundukları ortamdan ibret almalarını ve kötü hâllerini düzeltmelerini arzu ederek “Cezaevlerinde Verilecek Vaazlar” isimli çalışmayı kaleme almıştır.

Ahmet Hamdi Akseki, başkan yardımcılığı görevini yürütürken Diyanet İşleri Reisi Şerafettin Yaltkaya’nın vefat etmesi üzerine 29 Nisan 1947 tarihinde üçüncü Diyanet İşleri Reisi olarak reislik makamına atanır. Akseki, ülkedeki din hizmetleri ve din eğitimi açısından önemli icraatların gerçekleştirilmesine öncülük eder. Evkaf Umum Müdürlüğüne devredilen Hademe-i Hayrat kadrolarının, yeniden Diyanet İşleri Başkanlığına bağlanması, din hizmetleri konusunda ikiliğe son verilmesi, dinî ilimler ile müspet bilimlerin birlikte okutulması, çağın ilimleriyle donatılmış imamlar, hatipler, vaizler ve müftüler yetişmesi, dinî yayın faaliyetleri ile Batı dünyasında İslam aleyhindeki yayınlara cevaplar verilmesi, Akseki Hoca’nın öncelikli hedefleri arasındadır.

Ahmet Hamdi Akseki’nin reislik görevine başladığı yıllar, din hizmetleri ve din eğitimi alanında önemli gelişmelerin yaşandığı bir dönemdir. Bu dönemde, imam hatip okullarına temel teşkil edecek Millî Eğitim Bakanlığına bağlı imam hatip kurslarının açılması, 1947’de uzun bir aradan sonra Türkiye’den 7000 kişilik bir grubun hacca gitmesi, Kıbrıs’ta Başkanlığa bağlı bir müftülüğün kurulması, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Basın Yayın Umum Müdürlüğünce gerekli hazırlıklar yapılarak 1950 yılında ilk defa radyoda Kur’an-ı Kerim’in okunması, bu önemli gelişmelerden birkaç tanesidir.

Ahmet Hamdi Akseki, kuruluşundan beri içinde yer aldığı ve ülkemiz için büyük hizmetlere vesile olacağını bildiği Diyanet İşleri Başkanlığını tabir yerindeyse gözü gibi koruyan ve canından aziz bilen bir âlimdi. O, Resulüllah’ın (s.a.s.) makamında bulunan, din-i mübin-i İslam’ı temsil eden ve bu sebeple de toplum nezdinde özgül ağırlığı bulunan din görevlilerinin özlük haklarının da iyileşmesi için canla başla mücadele etmiştir.

Üçüncü Diyanet İşleri Başkanı, din eğitimi ve din hizmetlerinde önemli katkıları olan, yetmişe yakın eser kaleme alan Ahmet Hamdi Akseki, 9 Ocak 1951 tarihde vazifesi başında vefat etti ve Cebeci Asri Mezarlığı’na defnedildi.

Bu vesileyle başta Ahmet Hamdi Akseki olmak üzere, yüce dinimiz İslam’ın nesilden nesile aktarılmasına gayret gösteren tüm hocalarımıza Cenab-ı Hak’tan rahmet diliyoruz.

Prof. Dr. İsmail Kara, Rabia K. Gündoğdu, Diyanet İşleri Başkanı Ahmet Hamdi Akseki Açıklamalı Bibliyografya ve Albüm, DİB yay. C.I-II, İstanbul 2019 kitabından derlenmiştir.