Makale

BAHAR GELİR BUĞDAY BAŞAĞA DURUR

BAHAR GELİR BUĞDAY BAŞAĞA DURUR

Gülşen ÜNÜVAR
Pedagog

Bahar gelir, buğdaylar başağa durur. Nasır tutmuş eller ikindi serininde harman savurur. Bereket ne güzel şey, varlık ne büyük nimet. Çalış, hakkını ver bu variyetin ve daima şükret. Sahip olamadıklarını ise dert belleme kendine. Uzaktan baktığın bağlara bahçelere sakın ha özenme. Zira her varlığın bir de kaygısı gelir ardı sıra. Zannetme ki dertsiz tasasız insanlardır varı variyeti olanlar. Kilerleri dolu, yediği önünde yemediği arkasında duranlar. Başlarını yastığa koyunca deliksiz uykulara dalarlar mı sanırsın? Gönülleri ferah, gözleri arkada kalmadan yollarını bulurlar mı sanırsın? Her kimin bağı var, yüreğinde dağı var. Benim küçücük bostanım, kanaatkâr gönlüme yar!

Olura olmaza sıkmayalım canımızı. Ara ara görmezden gelelim, her şeyin mükemmelini isteyen yanımızı. Sağlığımızı sıhhatimizi düşünelim, yok kimsenin kimseye faydası. Ufak tefek meseleler incitir bizi, hatta yorar fazlası. Alalım mesela elimize kitabımızı, çekilelim köşemize. Aheste bir ışıkla çıtırdasın soba, sıcaklığı vursun yüzümüze. Ayağımızda yün çoraplar, kafamız hafakanlardan uzak. Neydi, nasıldı, nedendi kuruntuları tam bir tuzak! Önemsiz mevzuların bizi üzmesine izin vermeyelim. Sağlığımız en değerli varlığımız, olumsuz düşünceleri önümüze sermeyelim. Daima müspet tutumlarla hareket edelim. Güzel düşünen güzel bulur diyelim. Her yolun bir çıkarı vardır nasılsa, bil ki Allah kerim! Ayağını sıcak tut, başını serin; gönlünü ferah tut düşünme derin.

Akıntıya kürek çekmek gibidir bazen bazı davranışlarımız. İnat ederiz ama bilmeyiz ki bizi zora sokar yapacaklarımız. Israrımız bazen hayrımıza değildir, bunu bilmeyiz. Uyarılara kulak asmadan hep burnumuzun dikine gideriz. Hem bizi yorar bu anlamsız inat, hem çevremizdekileri. Anladığımız vakit geç kalmış oluruz, ekseriyetle heba ederiz elimizdekileri. Hâlbuki biraz salıversek, oluruna bıraksak olayları. İşte o zaman ayan beyan fark edeceğiz zorları kolayları. Etrafımıza şöyle bir baksak mesela. Nereden gelir nereye gider bu nehirler acaba? Akıntının yönüne kendini bırakan aldanmaz. Rüzgârın önüne düşen yorulmaz.

Öyle her rüzgârın da önüne düşüp gitmemek gerek. Köklerimizi saldığımız yer bizim için sağlam bir direk. Durduğumuz, konduğumuz yerler bizi muhafaza eder. Özünden kopan kim bilir ne zaman nereye gider. Bazen içimizdedir kastettiğim o sağlam kökler. Ta atalarımıza kadar dayanan âdetler, gelenekler, görenekler. Ruhumuzun engin derinliklerinde sapasağlam durmalı değerlerimiz. Onlar bizim en kıymetli mücevherlerimiz. Sıkı sıkı tutunalım toprağımıza, en derinlere kök salalım. Dallansın budaklansın kollarımız, etrafa mis kokular yayalım. Binbir çeşit meyveye dursun çiçeklerimiz. Sürsün gitsin bu devran, boşa çıkmasın emeklerimiz. Velhasıl kelam, sıkı tutunalım özümüze. Hiçbir esinti zeval getirmesin günümüze. Toprağından ayrılan iğde rüzgârda uçar. Ziyan olur da mübarek, gittiği yerlere hüzün saçar.

Biraz da dostluktan bahsetmek isterim size. Sırtımızı güvenle yaslayacağımız bir dağdır dost bize. En kötü günün dayanağı, en güzel günümüzün ortağı. Başımızı çevirdiğimiz her yerde kuruludur vefa otağı. Ne hoştur, gözü kapalı güvenebilmek bir insana. Dost deyip de başını koyabilmek omzuna. Beraberce yemek, içmek, gülmek. Beraberce dertleşmek, üzülmek, dinlenmek. İşte budur hayatın en anlamlı kazançlarından birisi. Gönül yoldaşın varsa yanında, çok da ağır gelmez gerisi. Ancak alışveriş deyince işler değişir. Dostluk bir tarafa, bir tarafa da hak hukuk yerleşir. Adalet ince bir hesap, münasip değil mi koşulsuz yerine getirmek? Dost, ahbap dinlemez bu hâl, herkese hakkını teslim etmek gerek. Ölçü hassas, bu işte terazi usta. Dostluk dağca, hesap kılca.

Her canlı birbirinden farklıdır, uymaz biri diğerine. Kimi uzundur kimi kısa, kimi kalındır kimi ince. Bakarsın aynı gibi görünür bir yığın taş. Yaklaşınca anlarsın, biri kuru biri yaş. Büyükçe bir demet çiçeği koy karşına. Her biri ayrı yaprak, her biri ayrı rayiha. Öyle karşıdan bakıp da aldanma misal bir ağaca. Deme, hepsinin dalları var bir de kabukları kabaca! Ağaç var yüzyıl yaşar, ağaç var bir günü ömür sayar. Ağaç var meyveden dalları yerlere kadar sarkar. Ağaç var, sadece çiçeğiyle nam salar. Ağaçlardan elma, suyu çok sever mesela. Ya armut, hasrettir o kupkuru toprağa. Diyeceğim; herkesin ayrıdır huyu suyu, gel sen hazırlıklı ol. Elmanın dibi göl, armudun dibi yol.

Bir hasbihâl gayesiyle çıktık yola. Yazdık söyledik, yine geldik sona. Kâh varlıktan bahsettik kâh sağlıktan. Kâh rüzgârdan dem vurduk kâh ağaçtan. Dost meclisine vardık geldik bir ara. Eğleştik kaldık bir armut ağacının kenarında. Mademki bu kadar konuştuk söyleştik, insanlık hâli demeden geçmeyelim. Anlatıp anlatıp da talkını hep ele vermeyelim. Her şey insan için şu hayatta. Deme sakın, asla gelmez benim başıma. Elbet gelir, kusur hepimizde var. Hoş gör neslini, yarası olanın yaralarını sar. Sanır mısın ki noksanlık seni bulmaz. Bilir misin ki yel değmedik dal olmaz.