Makale

MÜMİNLERİ FARKLI KILAN ÖZELLİKLER

MÜMİNLERİ FARKLI
KILAN ÖZELLİKLER
Dr. Abdülkadir ERKUT
DİB Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِنْ تَتَّقُوا اللّٰهَ يَجْعَلْ لَكُمْ فُرْقَاناً وَيُكَفِّرْ عَنْكُمْ سَيِّـَٔاتِكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْۜ وَاللّٰهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظ۪يمِ
“Ey iman edenler! Eğer Allah’tan korkarsanız O, size iyi ile kötüyü ayırt edecek bir anlayış (furkan) verir, suçlarınızı örter ve sizi bağışlar. Çünkü Allah büyük lütuf sahibidir.”
(Enfal, 8/29.)
Cenab-ı Hak müminleri kendisine isyandan ve isyanın kötü akıbetinden sakındırmakta; verdikleri iman sözünü ve bu sözün gereğini onlara hatırlatmaktadır. Onların Allah’a verdikleri söz, istek ve arzularına sınır koymayı ve dünyevi hırslara teslim olmamayı gerektirmektedir. Bu zorlu mücadelede galibiyete ulaşmak, takva sayesinde mümkün olabilir. Bunun için de Allah Teâlâ, müminlere takvayı teşvik etmekte ve takva üzere daim oldukları takdirde nail olacakları büyük mazhariyeti şöyle beyan etmektedir: “Ey iman edenler! Eğer Allah’tan korkarsanız O, size iyi ile kötüyü ayırt edecek bir anlayış (furkan) verir, günahlarınızı örter ve sizi bağışlar. Çünkü Allah büyük lütuf sahibidir.” (Enfal, 8/29.)

Takva, yaratana saygıdan kaynaklanan yüksek bir sorumluluk duygusu ile hareket etmektir. Söz konusu duygu, nefsin heva ve isteklerini kontrol altına alma gücü verir. Böylece müminler dünyaya ve dünyalıklara kalben meyletmekten sakınır, kendilerine musallat olan şehevi arzulardan korunurlar. Kalplerini halis niyet ile doldurur, amellerini Allah’tan başkasına ortak kılmaktan kaçınırlar. Bu sorumluluk duygusu içinde Allah yolunda yürür, emirlerini yerine getirir, yasaklarından kaçınır, salih amellerle meşgul olurlar. Dolayısıyla takva, dinî hükümlere bağlılığı ifade eder. İman ile bir araya geldiğinde ise Allah’ın vaadi gerçekleşir. Bu da takva sahibi müminlerin dünyada iyi ile kötüyü ayırt edecek bir anlayış ile (furkan) ahirette af ve mağfiret ile ödüllendirilmeleridir.

Furkan, bütün hayırları, doğru ve faydalı olan şeyleri bir araya getiren bir kavramdır. Bu kavramın sözlük anlamı, iki şey arasını ayırmak demektir. Ancak bu ayrım sonucunda birbirinden ayrılan iki şey arasında büyük bir fark meydana gelir. Nitekim Hz. Musa’nın asasını denize vurmasıyla denizin ikiye ayrılması, bu kelime ile ifade edilmiştir. (Bakara, 2/50; Şuara, 26/63.) Ayrıma konu olan, bir topluluk (fırka) ise ayrım sonucu iki fırka arasındaki fark o kadar büyük olur ki artık her bir fırkanın ayrı bir görüşü, farklı bir yöntemi söz konusudur. (Şaravi, Tefsir, VIII, 4674.) Yüce Allah’ın takva sahibi kullarına bahşedeceği furkan nimetine dair yorumları üç başlık altında toplamak mümkündür.

Birincisi, furkan hakkı batıldan, iyiyi kötüden ayırma yeteneği demektir. Allah, takva sahibi kullarının hakkı bulmalarına yardımcı olur, yürüdükleri yolu aydınlatır. Onları, doğru ve yanlış ile faydalı ve zararlıyı belirlemek için gerekli olan bilgiye ulaştırır. Böylece basiretlerini açar, kalplerine sebat verir. Nitekim Kur’an’a “Furkan” adı verilmiştir; çünkü o hak ile batıl arasını ayıran bir kitaptır. (Furkan, 25/1.)

İkincisi, furkan hak ehli ile batıl ehlini ayıracak zaferi ifade eder. Allah takva sahiplerine ihsan ettiği, hak ehli ile batıl ehlinin birbirinden ayırt edileceği zafer sayesinde inananları ise aziz kılar. Onların tesirlerini dört bir tarafa yayar, iyi bir nam ile anılmalarını sağlar. Kur’an’da müminlerin müşriklere galip geldiği Bedir günü “Furkan günü” olarak nitelenmiştir. (Enfal, 8/41.) Furkan kelimesi ayette mutlak olarak geldiğinden, inananlarla inkârcılar arasındaki tüm farklara hamledilebilmektedir. Buna göre Allah müminleri hem dış hem iç âlemleri itibari ile farklı kılar. Dış âlemlerinde düşmanlarının hile ve tuzaklarından onları korur, inkârcılara karşı fetih ve zaferlerle üstünlük ihsan eder. (Münafikun, 63/8; Tevbe, 9/33.) İç âlemlerinde ise onlara hidayet ve marifet ihsan eder. Aralarındaki kin ve hasedi yok eder, gönüllerine muhabbet ve inşirah lütfeder. (Zümer, 39/22.) Çünkü kalpler Allah’a itaat ile aydınlanınca kötü huylar yok olur. Zira marifetullah aydınlığın, kötü huylar ise karanlığın ifadesidir. Aydınlık ortaya çıktığında karanlığa yer kalmaz.

Üçüncüsü, furkan çıkış yolu demektir. Allah takva sahiplerine karşı karşıya kaldıkları zorluklarda bir çıkış yolu gösterir. Onları korktuklarından emin kılar, murad ettikleri hayra ulaştırır. “Kim Allah’tan korkarsa, Allah ona bir çıkış yolu ihsan eder. Ve ona beklemediği yerden rızık verir.” (Talak, 65/2.) ayeti bu anlamı ifade etmektedir. Onlara gösterilecek bu çıkış yolu, sadece dünyevi zorluklarla ilgili değil, din konusunda sapmak, şüpheye düşüp şaşırmak gibi ahirete müteallik durumlar için de söz konusudur.

Takva sahibi müminlerin ahirette nail olacakları nimet ise günahlarının örtülmesi ve mağfirete mazhar olmalarıdır. Takva sahibi kulların nail olduğu bu nimetler Allah’ın lütfunun sonucudur. O’nun lütfu ayette “büyük” olarak nitelenmiştir. Zira insanın hemcinsine ettiği her lütfun arkasında başka birinin kendisine olan lütfu vardır. Her lütuf, sonunda Allah’a dönmektedir. Allah’ın lütfunun büyük olmasının sırrı da budur. (Şaravi, a.g.e., VIII, 4677.)

Yukarıdaki ayet, inananları farklı kılan dünya ve ahiret özelliklerden söz etmektedir. Zira İslam dini, inananların gerek duygu ve düşüncelerinde gerekse şahsi ve sosyal hayatlarında esaslı bir değişim gerçekleştirir. Ancak bu değişim, söylemle sınırlı bir iman, şekle hapsedilmiş bir amel ile gerçekleşebilecek bir değişim değildir. Böyle bir yaklaşımla İslam’ın güzellikleri hayata yansımamakta, hatta Müslüman olmakla olmamak arasındaki fark sorgulanır hâle gelebilmektedir. Daha da ötesi, bazılarınca peşin bir hükümle, ortaya çıkan yanlışların İslam’a mal edilerek İslam hakkında olumsuz yargıların dillendirilmesi bile söz konusu olabilmektedir. İslam dininin insanların hayatında gerçekleştireceği değişim, imanın kalplerde neşvünema bulup yüksek bir sorumluluk duygusuyla davranışlara yansıması sayesinde mümkün olmaktadır. Kur’an-ı Kerim bu değişim sonucunda meydana gelecek farklılığın, görmeyen ile gören, karanlık ile aydınlık, gölge ile sıcak, diri ile ölü kadar bariz olacağını ifade etmektedir. (Fatır, 35/19-22; Hud, 11/24.)