Makale

YENİ KÜLTÜRE YOLCULUK

YENİ KÜLTÜRE YOLCULUK

Hatice Yavuz Urmanov

İlk defa yurt dışına çıkmanın heyecanı ile eşimin doğup büyüdüğü topraklara ayak basmanın sevinci birleşmişti. Eşim Kırgızistan’da yaşayan Özbek Türklerinden. Farklı bir kültürden biriyle evlenmeye dair hiçbir fikrim yoktu. Daha önce bunu deneyimlemiş biriyle karşılaşmamıştım. Allah nasip etmişti işte… Türkiye’de evlendik ve artık eşimin memleketine gitmemiz gerekiyordu. Gidelim gitmesine ama ben dil bilmiyorum. Nasıl anlaşırım, ne söylerim bana bir şey sorduklarında diye kafamda büyüttüğüm endişelerimi de es geçemeyeceğim.

Tüm hazırlıkları bitirip yola çıktığımızda içimde öyle büyük bir heyecan vardı ki eşim bana bir şeyler söylüyordu ama bir kısmını duyamıyordum bile. Beş saatlik uçak yolculuğunun ardından başkent Bişkek’e iniş yaptık. Buradan eşimin ailesinin yaşadığı şehre komşu olan Oş’a uçacak oradan da yaşadıkları Celalabad şehrine araba ile ulaşacaktık.

Uzun bir yolculuktan sonra eşimin doğup büyüdüğü eve gelmiştik. Kayınvalidem ve kayınbabam bizi karşıladı. Kucaklaştık, sarıldık. Sıcak bir karşılamaydı ve heyecanım biraz yatışmıştı bu karşılama karşısında. Yine de ne yapacağımı ne söyleyeceğimi düşünüyordum. Evde beni görmek için gelen birkaç akraba ve kayınvalidemin komşuları vardı. İşte şimdi ne konuşacağım derken onlar benimle Türkçe konuşmaya çalıştılar. Bir şeyler soruyorlardı dilleri döndüğünce, bir iki kelimeyi seçiyor ama gerisini hiç anlamıyordum. Kayınvalidem benim yerime onlara cevap veriyordu. Bir süre oturduktan sonra gittiler. Kayınvalidem mis gibi kokusuyla samsa ismi verilen börekten ikram etti bana.

Sonra da dinlenelim diye bir oda gösterdiler bize . Biraz dinlendikten sonra akşam yemeğine çağırdılar. Aslında yemekler bizim yemeklere benziyordu ama ilk başlarda damağımda farklı bir tat hissediyordum. Eşim, ailesi ile sohbet ediyor, ben ise bir köşede sadece dinlemekle yetiniyordum. Bilmediğim bir dildi ve kitaplarda kendimce telaffuz ettiğim kelimelerden çok başka kelimeleri duyuyordum.

Ertesi gün yine misafirler beni görmeye geldi. Onlara nasıl ikramlarda bulunacağımı eşimi ve kayınvalidemi izleyerek öğreniyor ve artık misafirlere ikramı ben yapmaya çalışıyordum. Konuşulan her sözde ismim geçer mi diye can kulağıyla dinliyordum. Bana bir şey söylerlerse anlamamış olmak istemiyordum.

İlk günlerim böyle geçti. Gelelim bugüne… Bugün beni memleketimden yüzlerce kilometre uzakta memleketimdeymişçesine duygulandıran, alıp bağrına basan bir mekândan bahsedeceğim. Daha tabelada zar zor seçtiğim o ismin ruhumu nasıl coşturduğundan. Eşimle çevreyi biraz dolaşmaya çıktık. Kırgızistan, doğası ile meşhur bir ülkeymiş. Öyle olunca etrafı biraz gezmek istedim. Celalabad’da şifalı suyuyla meşhur bir yer var dediler. Merak ettim, görmeye gittik. Dağın tepesinde inanılmaz havadar, güzel bir konumdaydı. Yürüyüş alanında biraz yürüdük, etrafı seyrettim, Celalabad şehrine tepeden baktım. Büyük bir yer inşa edilip oraya dört farklı şifalı suyun aktığı çeşmeler yapılmış. Bir çeşmenin başına geçtim, musluğu açtım. Bir yudum suyu ağzıma aldım ama o da ne, bu nasıl bir tat aman Allah’ım. Sanırım yutamayacağım diye düşündüm. İklimi başka, suyu başka, dili başka diye düşündüm… Sadece fotoğraf çekmeye devam ettim.

Gezerken küçük bir türbe dikkatimi çekti. Orada kimin yattığını merak ettim. Türbeye yaklaşıp yazıları okumaya çalıştım. Fakat Kırgızca anlamam pek mümkün değildi. Tek anlayabildiğim Eyüp peygamberin adının geçtiğiydi. Buranın Hz. Eyüp’ün hastalığına şifa bulduğu ve defnedildiği yer olduğuna inanılıyormuş. Konu hakkında bilgimiz olmasa da ruhuna Fatiha okuduk. Bir an kendimi Eyüp Sultan’da düşündüm. Haliç’in kokusunu hissettim. O an, dilimiz, iklimimiz, suyumuz farklı olsa da bizi birleştiren kadim bir kültüre sahip olduğumuzu anladım.

Kırgızistan’da görülecek daha çok yerin olduğundan bahsederler. İnşallah her seferinde bir yeri görmek nasip olur diye dua ediyorum. Endişe, korku ve heyecanla dolu olan bu ziyaretim beni ziyadesiyle mutlu ve memnun etti. Artık Kırgızistan’a, eşimin memleketine giderken endişe duymayacağım. Çünkü biliyorum ki dinimiz bir, milletimiz bir, kutsal değerlerimiz bir…