Makale

EN GÜÇLÜ ZIRH: İHLAS

EN GÜÇLÜ ZIRH:
İHLAS

Arş. Gör. Ayşe Sağlam
Amasya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

“Ey Rabbimiz ve her şeyin Rabbi olan Allah’ım! Beni ve ailemi dünya ve ahirette her an sana ihlasla bağlı kıl. Ey yücelik ve ikram sahibi!”

(Ebû Dâvûd, Vitr, 25)

“Biz bu kitabı sana gerçeğin bilgisi olarak indirdik. Öyleyse samimi bir inanç ve bağlılık göstererek sadece Allah’a kulluk et.” (Zümer, 39/2) Yüce Allah kitabında kendisine olan kulluğun muhlis bir şekilde yani ihlas üzere olmasını emreder. “Arınmak, saflaşmak, kurtulmak” manalarına gelen hulûs/halâs kelimelerinden türeyen ihlas kelimesi “bir şeyi, kendisine karışmış veya bulaşmış olan şeylerden arındırmak, kurtarmak ve sadece kendisi olmasını sağlamak” anlamına gelir.

İhlas, söz ve davranışlarda yalnızca Allah’ın rızasının gözetilmesi, kişinin tüm benliğiyle Rabbine kulluk etmesidir. Kur’an-ı Kerim’de “Dini yalnızca Allah’a has kılarak ibadet edilmesi” (Beyyine, 98/5) defaatle tekrarlanmıştır. Dini yalnız Allah’a halis kılmak, dinin sahibinin Allah Teâlâ olduğuna inanıp bu dine ihlasla iman etmeyi gerekli kılar. Tevhid anlamına gelen “dini Allah’a has kılmak”; Allah’ı birlemek, uluhiyeti, rububiyeti, din koyma yetkisini sadece Allah’a tanımak demektir. İnsanın Yaradan’ıyla kurduğu bu içten ve halis bağ, kendinden başlamak üzere topluma ve evrene dalga dalga yayılan bir samimiyet halesine dönüşür.

En yüce ahlak üzere olan ve insanlığa muhlis olmayı öğreten Hz. Peygamber (s.a.s.) namazlarının sonunda şöyle dua ederdi: “Ey Rabbimiz ve her şeyin Rabbi olan Allah’ım! Senin yegâne Rab olduğuna, ortağının olmadığına ben şahidim. Ey Rabbimiz ve her şeyin Rabbi olan Allah’ım! Muhammed’in senin kulun ve resulün olduğuna ben şahidim. Ey Rabbimiz ve her şeyin Rabbi olan Allah’ım! Bütün kullarının kardeş olduğuna ben şahidim. Ey Rabbimiz ve her şeyin Rabbi olan Allah’ım! Beni ve ailemi dünya ve ahirette her an ihlasla sana bağlı kıl.” (Ebû Dâvûd, Vitr, 25). Namazlarının akabinde ettiği bu duada Allah’ın bir ve kendisinin de Resulü olduğuna tanıklık ederek başlayan Hz. Peygamber (s.a.s.), her şeyin Rabbi olan Allah’a kendisi ve ailesi için muhlis bir bağlılık adına dua etmektedir. Ayrıca bu ruh hâlinin canlılığı ve her an devamı için de dua etmek öğütlenir. Zira dua; yalvarma, yakarma, zikretme ve nihayet varoluş sebebini hatırlayarak kendini temize çekme anıdır.

Söz ve fiillerimizin değer kazanması ihlaslı bir niyete bağlıdır. Samimiyet bütün varlıklara karşı iyi niyet beslemektir. Hz. Peygamber (s.a.s.) dinin bizzat samimiyet olduğunu, “kime karşı” diye sorulduğunda “Allah’a, kitabına, Resulüne, Müslümanların önderlerine ve bütün Müslümanlara karşı” olduğunu ifade eder (Müslim, Îmân, 95). Müslüman toplumun en mümeyyiz vasıflarından birisi Rabbi ile olan anlaşmasına bağlı olarak bulunduğu toplum için barışı ve esenliği tesis etmeye çalışmasıdır. Bunun ilk aşaması ise samimiyet ve içtenlikle insanlara, doğaya ve eşyaya yöneliştir. Bu hâlin devamı için edilen duanın canlılığıyla kendiliğinden filizlenir barış toplumunun nüveleri. Kendiliğinden olanın doğal akışı durdurulamaz; bilakis kültürü oluşturur. İslam toplumlarının tarihin tanıklığını ettiği barış yurtları işbu kültürün topraklarıdır.

Kişinin bütün yapıp ettikleri samimiyetine göre karşılık görür. Samimiyetin zıddı riya, yalan, ikiyüzlülük, aldatma ve kandırma gibi nitelikler muhlis kulun sıfatları ile bağdaşmaz. Hz. Peygamber (s.a.s.) iki yüzlüler hakkında bir hadis-i şerifinde şöyle buyurmuştur: “Kıyamet gününde, Allah nazarında en kötü olanlardan bir kısmını da iki yüzlülerin teşkil ettiğini göreceksiniz. Bunlar bazılarına bir yüzle diğer bazılarına da başka bir yüzle giden insanlardır” (Buhârî, Edeb, 52). Yine başka bir hadiste “Bizi aldatan bizden değildir.” (Müslim, Îmân, 164) buyurmaktadır. Allah’ın (c.c.) kitabında ve pek çok hadiste Müslümanların bu türlü kötü ahlakı barındıran hasletlerden korunmasına yönelik öğütler bulunmaktadır. Kötü ahlakın kökleri kalpten neşet eder; güzel ahlakın kök saldığı yer yine gönül olmaktadır. Bu itibarla ihlasın merkezi de kalptir. Nitekim Allah’ın Resulü (s.a.s.) “Dikkat edin! Vücutta öyle bir et parçası vardır ki o iyi olursa bütün vücut iyi olur; o bozulursa bütün vücut bozulur. Dikkat edin! O kalptir.” (Buhârî, Îmân, 39) buyurmaktadır.

Yüce Allah’ın kitabında muhlis kullar üzerinde şeytanın bir hakimiyetinin olamayacağı geçmektedir. “İblis: ‘Rabbim! Beni azdırmana karşılık, ant olsun ki kötülükleri onlara güzel göstereceğim, içlerinde ihlasa erdirilmiş kulların hariç, onların hepsini azdıracağım.’ dedi.” (Hicr, 15/39-40). Allah’a ihlasla bağlılığın mükafatı, şeytanın muhlis kullar üzerinde bir tesirinin olmayacağı gerçeğidir. Ayette de görüleceği üzere şeytanın iğvasına karşı en güçlü koruma zırhı ihlas ve muhlisane bir bağlılık olup bizzat şeytanın kendisi bu durumu itiraf etmektedir. Hz. Peygamber (s.a.s.) bu bağlılığın devamı için namazlarının akabinde daima kendisi ve ailesi için dua etmiştir.

Bu duru hâlin kalpte hissedilmesi ibadetlerde ihlası, sosyal ilişkilerde de samimiyeti gözetmekle mümkündür. Zira huzurun sırrı odur ki Rabbiyle barışık olan kendisiyle barışık, kendisiyle barışık olan da insanlarla barışıktır. O hâlde ihlas, içtenlik ve katıksız niyet hâlidir. Muhlis de ihlas sahibi kula denir ki, gönülden Yaratıcısına bağlı kul; kendisi, toplumu ve içinde yaşadığı evren için sürekli hayır, barış, esenlik üreten ve dahi yayan kimsedir.