Makale

Kur’an’a Açılan Pencere: KUR’AN YOLU TEFSİRİ

Kur’an’a Açılan Pencere:
KUR’AN YOLU TEFSİRİ
“Dün dünde kaldı cancağızım,
bugün yeni şeyler söylemek lâzım.”
Mevlâna

Yunus Akkaya
Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı


Geçen zaman, değişen dünya ve gelişen teknoloji hergün yeni bir şeyler ortaya koymayı gerekli kılmaktadır. Geçmişte ortaya konulan dinî-ilmî çalışmalar elbette önemlidir, ancak yazılan eserler büyük ölçüde o günün bilgi, birikim ve anlayışını yansıtmaktadır. Zaman değişiyor, insanlar değişiyor, bilgi değişiyor, idrak değişiyor; dolayısıyla bu kadar değişimin olduğu bir hayatta geçmişin bilgisinden de istifade ederek yeni şeyler üretmek, günün insanına, idrakine hitap eden ve günümüz ihtiyaçlarına cevap veren eserler ortaya koyabilmek hayatî bir önem arz etmektedir.

Başkanlığımız yayınları arasında çıkan kaynak eserlerin bir devamı olarak nitelendirebileceğimiz, “Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsiri” de günümüz insanının Kur’an-ı Kerim’i anlamasına önemli ölçüde katkıda bulunacaktır. 2003 yılında I. baskısı, kısa sürede tükenmesi nedeniyle II. baskısı ve şu anda III. baskısı yapılan bu eser, vatandaşlarımız tarafından yoğun bir ilgi görmektedir. Eser, ülkemizin ilâhiyat alanında çalışmalarıyla bilinen dört değerli bilim adamı (Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağırıcı, Prof. Dr. İ. Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sadrettin Gümüş) tarafından kaleme alınmıştır. Bir komisyon çalışması ürünüdür. Tefsirin giriş bölümünde belirtildiği üzere; çalışmalar komisyon üyeleri tarafından kontrol edilmiş ve İslâm âleminde bu alanda ortaya konulmuş ortak bir çalışmanın ürünü olan ilk eserdir. Ayrıca bundan önceki ve şu anda görev yapan Din İşleri Yüksek Kurulu Üyeleri tarafından incelenmiş ve basımına karar verilmiştir. Bu durum, eserin çok ince bir süzgeçten geçerek okuyucuya ulaştığı anlamına gelmektedir.

Kur’an Yolu Tefsiri’nin okuyucu olarak hedef kitlesi din üzerine uzmanlık düzeyinde araştırma yapan ilim adamları değildir. Bu tefsir, öncelikle Kur’an’ı doğru anlamak ve hayatında rehber edinmek isteyen, -farklı düzeylerde de olsa- kültürel birikimi olan insanların ihtiyaç ve beklentileri dikkate alınarak hazırlanmıştır. Bir müracaat kitabı değil, baştan sona okunan ve üzerinde düşünülen, inanç, düşünce ve hayata pratik katkı sağlayan bir tefsir olması için orta hacimde tutulmuş; ayrıca anlaşılır bir dilin kullanılmasına özen gösterilmiş; bazı konularda daha fazla bilgi sahibi olmak isteyenler için, en uygun yerlerde ayrıntılı bilgi verilmesinin yanında, duruma göre ilgili kaynaklara da göndermeler yapılmıştır.

Tefsirin girişinde Kur’an-ı Kerim’in amacı ve içeriği hakkında bilgi verilmiş; neyi bildirmek, anlatmak ve yaşatmak üzere geldiği açıklanmıştır. Tefsirde ayetlerin mealleri ve yorumları verilirken, öncelikle onların indirildiği dönemdeki manalar, yani hitap ettiği ilk toplumun ilâhî mesajlardan anladıkları veya bu mesajların onlara anlatmak istedikleri tespit edilmeye çalışılmış; bunun için de imkân ölçüsünde o toplumun dili, kültürü, inançları ve telâkkileri, dünya görüşü, sosyal yapısı ve ilişkileri gibi faktörler dikkate alınmıştır. Bununla birlikte Kur’an’ın ilk muhataplarına verdiği bilgiler, açıklamalar, yönelttiği eleştiriler, uyarılar, getirdiği düzenlemeler aynı zamanda evrensel anlam, değer ve amaçlar taşıdığından, olabildiğince bunları da ortaya koyan yorumlar yapılmıştır. (Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsiri, (I-V), Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, 2003 Ankara, c. I, s. XLI)

Tefsir; vakit darlığı çeken günümüz insanının sıkılmadan, zorlanmadan okuyacağı bir ölçüde hazırlanmış, bazı eski tefsirlerde bulunan ve sağlam kaynağa dayanmayan zayıf rivayetler ve makul olmayan bilgileri içermemektedir. Bununla birlikte eski tefsirlerde bulunan ve günümüz insanına ulaşmasında fayda mülahaza edilen bilgilere de tefsirde yer verilmiştir. Ayrıca muasır tefsirlerdeki önemli yorumlar da zaman zaman kaynak gösterilmek suretiyle okuyucuya aktarılmıştır. Böylece Kur’an Yolu Tefsiri; eski ile yeni tefsirleri harmanlayan, diğer taraftan eseri bilgi ve yorum yığını hâline getirmekten uzak duran bir anlayış üzerine bina edilmiştir. Eserin müellifleri bu durumu şöyle ifade etmektedirler:

“Kur’an’ın açıklanması gibi ağır sorumluluk gerektiren bir işle meşgul olduğumuzun ve bu alanda zengin bir kültür mirasına sahip bulunduğumuzun bilinci içinde, “özgün” kelimesinin câzibesine kapılmadan, tefsirlerdeki bilgilerin ve yorumların özünü vermeye ve Kur’an’ın bizi götürdüğü yere doğru ilerlemeye çalıştık. Bir başka anlatımla, çok geniş bir kültür hazinesi olan, ama tekrarlarla ve özellikle günümüz okuyucusuna hitap etmeyen açıklamalarla yüklü bulunan klasik hatta muasır tefsirlerdeki belli başlı bilgileri ve yorumları iyi bir ayıklamaya tâbi tutup, anlaşılır biçimde ve sağlıklı olarak aktarabilmenin önemli bir iş olduğu, yapılması gerektiği ve bunun “nakilcilik” olarak nitelenemeyeceği düşüncesiyle hareket ettik. Ama bu, araştırmalarımızın ve konu üzerinde yoğunlaşmamızın bizi ulaştırdığı, kendimize ait yeni bakış ve yorumu belirtmekten alıkoyan bir faktör olmadı. Öte yandan, ülkemizde okuyucunun kültür seviyesindeki yükselme ve Kur’an’ı anlamaya olan ilgideki artış, bizi az da olsa -konunun meraklıları açısından faydalı görülen- teknik sayılabilecek ayrıntılara da yer vermeye veya ilgili kaynaklara gönderme yapmaya yöneltmiştir. Bu çerçevede okuyucu için güvenli bilgilere kolayca erişme imkânı veren Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (DİA) ve İslâm’da İnanç İbadet ve Günlük Yaşayış Ansiklopedisi (İFAV Ans.) gibi kaynaklara da atıflar yapılmıştır.” (Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsiri, s. XLII)

Eserde her ayetin tefsirini yapmak yerine, meâlindekine katkı sağlama esasına göre ve olabildiğince tekrardan kaçınarak tefsir etme yolu tutulmuş ve gereken yerlerde öncesine veya ileriye göndermeler yapılmıştır. Daha çok geçmiş dinler, peygamberler ve kavimlerle ilgili ayetler yorumlanırken, gerektikçe mukayese imkânı sağlamak ve ihtiyaç hâlinde İslâmî inançlarla ve ilkelerle çelişmeyen ek bilgiler vermek maksadıyla Kitâb-ı Mukaddes’ten de bilgiler aktarılmıştır.

Bazı özel terimler ve kavramlar hakkında konunun önemiyle orantılı olarak daha geniş bilgiler verilmiştir. Ancak bu tür bilgileri, mutlaka ilgili terimlerin ve kavramların ilk geçtiği ayetlerde vermek yerine en ağırlıklı olarak geçtiği ayetlerde verme yolu tercih edilmiştir. Bu sayede konu bilgilerinin ilk cilt ve ciltlerde yığılması da önlenmiştir.

Şimdi Kur’an Yolu Tefsiri’nden bazı örnek yorumlar vermek istiyorum:
Takva Anlayışına getirilen Orijinal Yorum

Takva hakkındaki ayetlerin bir bütünlük içerisinde incelenmesi hâlinde açıkça görüleceği üzere (geniş bilgi için bk. Bakara, 197), Kur’an-ı Kerim’in büyük önem verdiği bu kavram, başlıca şu iki temel anlamı içermektedir: a) Takva, itikadî konularda yanlış ve bâtıl inançlara kapılmaktan, ahlâkî ve amelî konularda ruhu kirleten kötü duygulardan, fena huylardan; eksik, kusurlu, zararlı ve haksız davranışlardan, İslâm dininde esasları belirlenmiş olan hayat tarzına uymayan bir yaşayıştan sakınmak, uzak durmaktır. b) Takva, bütün faaliyetlerde, ödevlerin yerine getirilmesinde, her türlü kötülüklerin terkedilmesinde öncelikle Allah’tan ittika etmektir; yani Allah korkusunu, O’na karşı saygılı olmayı ön plâna çıkararak bu saygıyı, davranışların ve hayatın temeli yapmaktır. Takva bütün bu erdemleri kapsayan en geniş kapsamlı fazilettir. (Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsiri, c. II, s. 406)

Hucurat Suresi 13. ayetinde yer alan, “Allah katında en değerli olanınız, O’na itaatsizlikten en fazla sakınanınızdır.” cümlesi tefsir edilirken, “takva” kavramı tefsirde orijinal olarak şöyle izah edilmiştir: “Ayetteki “etka” kelimesinin içerdiği takva kavramı, evrensel değerleri, erdemleri edinme ve bunların zıtlarından titizlikle kaçınma ve sakınmayı ifade etmektedir (bk. A‘râf, 26). Hak dine iman dışındaki evrensel değerler hangi kişi ve grupta bulunursa o, diğerlerinden daha üstündür, daha değerlidir. Sıra hak dine imana gelince, özellikle ebedî kurtuluş bakımından başka hiçbir değer ve erdem imanın yerini tutmaz, imandan üstün olamaz.” (Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsiri, c. V, s. 49)

Kadının Boşama Hakkı

“Eğer karı kocanın aralarının açılmasından korkarsanız, erkeğin ailesinden bir hakem ve kadının ailesinden bir hakem gönderin. Düzeltmek isterlerse Allah aralarını bulur; şüphesiz Allah her şeyi bilen, her şeyden haberdar olandır.” (Nisa, 35)

Ayet yorumlanırken şu ifadelere yer verilmiştir: İslâm hukukunda boşama (tatlik, talâk) hakkı kocaya aittir. Bu hükmü ya anlamayan veya kötüye kullanmak isteyenler “kadın hakkına aykırı” olarak değerlendirmişler, “İslâm hukukuna göre kadın evlilik hayatında zarara uğrasa, zulüm görse, mutlu olmasa dahi kocası boşamadıkça bunlara katlanmak mecburiyetindedir” demişlerdir. Ayetin açık ifadesiyle bunun ışığında yapılmış içtihatlar bu anlayışa kesin olarak yol vermemektedir. Evlilik hayatı içinde zarar ve zulüm gören, mutlu olmayan kadın, kocası boşamak istemediği halde hâkime veya hakemlere başvurarak evlilik hayatını sona erdirebilir. Ayrıca yine kadının irade ve teşebbüsüyle devreye girecek olan muhâlaa yolu da açıktır.

Ayetin asıl muhatabı ümmet olduğundan, kocanın boşama hakkını kötüye kullanmak suretiyle kadını mağdur etmesi hâlinde, aile meclisi veya toplumun devreye girmesi, tayin edecekleri hakemler aracılığı ile anlaşmazlıkları çözüme bağlaması gerekir.

Kâinatın Yaratılışı

“Yeryüzünde ne varsa tamamını sizin için yaratan, sonra göğe yönelerek onları, yedi gök olarak tamamlayıp düzene koyan O’dur ve O, her şeyi hakkıyla bilmektedir.” (Bakara, 29) ayeti yorumlanırken şu ifadelere yer verilmiştir: Yerin ve göklerin bir başlangıcının bulunduğu, bundan önce yer ve göklerin mevcut olmadığı matematik, astronomi, güneş fiziği gibi ilgili bilim dallarınca da tesbit edilmiştir. “Yapılan araştırma, gözlem ve hesaplar, ilk evren maddesinin çıplak atomlardan oluşan kocaman bir küre hâlinde olduğunu, bu çıplak atomlar arasındaki karşılıklı şiddetli itme ile bu ilk evren maddesinin açılarak patlayan bir bomba gibi evrene yayıldığını göstermektedir. Ancak bu ilk evren maddesinin nasıl meydana geldiği bugün, araştırmalara rağmen tam olarak bilinmemektedir. Başlangıçta uzay ve zaman yoktu. Bir teoriye göre maddenin ve mekânın olmadığı, ışık ve enerji mefhumlarından söz edilmediği, boşluğun bile mevcut olmadığı bir devirde her şey, dehşetli bir patlama ile ortaya çıktı. Korkunç bir sıcaklıkta atomlar yaratıldı. Fizik ve kimya kanunları hükümlerini yerine getirdiler. Proton, nötron ve elektronlardan ağır elementler husule geldi. Yıldızlar doğdu, güneş ortaya çıktı, galaksiler meydana geldi.” (Taşkın Tuna, Uzay ve Dünya, s. 22, 27) Bilim adamları bu büyük patlamanın tarihini milyarlarca yıl geriye götürmektedirler. Şu halde dünyanın ve güneşin içinde bulunduğu samanyolu galaksisi gibi sayısız galaksi, milyarlarca yıl öncesinden yaratılmaya başlanmıştır, daha öncesinde ise bunlar mevcut değildi. İlk evren maddesinin nasıl var olduğu bilimin meçhulüdür. Bütün semavî dinler bunun bir yaratıcısının olduğu, sonraki gelişmeleri de ilmi sonsuz, hikmeti, kudreti ve sanatı eşsiz olan yaratıcının sağladığı konusunda ittifak etmişlerdir. Bu ve başka ayetlerde yerküreyi Allah yarattığı gibi, ayette “yedi sema” diye anılan gökleri de yedi gök olarak yaratıp düzenleyenin Allah olduğu bildirilmektedir. Bu yedi göğü dünyanın gökleri veya uzayın gökleri olarak kabul eden tefsirciler, eski Aristo ve Batlamyus nazariyesine göre Ortaçağ’dan sonra da Kopernik, Galile, Kepler, Newton, Einstein, S. Hawking çizgisinde gelişen güneş ve kâinat sistemleriyle ilgili bilgilere göre açıklamalar yapmışlardır. Ancak bu yedi gökten maksadın ne olduğu konusunda kesin bir bilgi yoktur. Arap dilindeki kullanıma göre bunun çokluktan kinaye olarak düşünülüp birçok gök şeklinde anlaşılması da mümkündür. (Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsiri, c. I, s. 40)

Kadın Hakkındaki Olumsuz Telâkkî Kur’an’ın Ruhuna Uygun Değildir

Yahudi ve Hristiyan kaynaklarından İslâmî geleneğe geçmiş bulunan kadın hakkındaki olumsuz telâkkî, yani “kadının şeytanlığı, fettanlığı, Âdem’in şeytana kanmasına ve cennetten çıkarılmasına sebep oluşu, bu yüzden ‘aslî günahın’ asıl sebebinin kadın olduğu, dünyada ondan uzak kalınması gerektiği...” inanç ve anlayışı da Kur’an’ın lâfız ve ruhuna aykırıdır. Kur’an-ı Kerim bu macerada, Hz. Âdem’le eşini birlikte (tekil değil, ikil olarak) anmakta, gerek Allah’ın uyarısına ve gerekse şeytanın saptırmasına birlikte muhatap olduklarını; ayak kaydıranın da kadın değil, şeytan olduğunu açıklamaktadır. Bir insan ve Allah’ın bir kulu olarak kadının erkekten farkının bulunmadığı, kemal yolculuğu ve yarışında erkek ile eşit fırsata sahip bulunduğu ise pek çok ayette açık ve kesin olarak ortaya konmuştur. (Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsiri, c. I, s. 48)

Sonuç olarak şunu söylemek mümkündür. Kur’an Yolu Tefsiri, vatandaşlarımızın gayet rahat bir şekilde okuyup anlayabileceği ve istifade edebileceği bir eserdir. Aktüel olarak tartışılan pek çok dinî konunun cevabını da bu eserde bulabileceklerdir. Tabiî kusursuzluktan söz etmek mümkün değildir, ancak eser ortak aklın ürünü olması, günümüzde yazılmış ve günümüz insanının idrakine hitap ediyor olmasıyla ayrı bir önem arz etmektedir.