Makale

ŞAM-I ŞERİF

ŞAM-I ŞERİF

F. Hilâl FERŞATOĞLU
İstanbul Kadıköy Vaizi

Rivayet odur ki, eteklerine kurulduğu Kasiyun Dağı, Âdem’in oğulları Kabil ile Habil arasındaki çekişmenin geçtiği ve arza ilk masum kanının döküldüğü yerdir; yeryüzü sahnesinde şehrin ilk müessisi Nuh peygamberin oğlu Sam yahut torunlarıdır; İbrahim Halîlullah burada açmıştır gözlerini hayata. Dahası ahir zaman Mehdisi Şam’da ortaya çıkacak ve Hz. İsa da Emeviyye Camii’nin Mi’zenetü İsa adı verilen minaresine nüzul edecektir. (Şam, İslam Ansiklopedisi, İstanbul: TDV, 2010, c.38, s.311-325.)

M.Ö. 4000’lere uzanan tarihiyle bu kadim şehir, Antilübnan dağlarıyla Suriye çölü arasında, Bereda nehrinin oluşturduğu vahada kurulmuştur. Dünya tarihinde kesintisiz yerleşimin süregeldiği en eski şehir olarak bilinir. Akkad dilinde Dimašqa, Yunanca’da Damascus, Arap dilinde ise Dımaşkuşşam, Dımaşk ve Şam diye isimlenmiştir.

Hz. Ömer devrinde Halid b. Velid tarafından fethedilmeden önce Bizans hâkimiyetindeydi Şam ve bölgenin en önemli ticaret merkezlerinden biriydi. Fetihten sonra şehre yerleşen Müslümanlar, Hristiyan Dımaşklılarla birlikte yaşadılar. Roma-Pagan Temenos Tapınağı’nın doğu kısmındaki çevresi sütunlu, yüksek duvarlı büyük salon mescide dönüştürüldü; tapınak avlusunun batı kısmı, miladi IV. asırda yapılan Aziz Yohannes Kilisesi ile birlikte Hristiyanlara bırakıldı.

Şam’ın İslam tarihinde önem kazanması şüphesiz Şam valisi Muaviye’nin, Hz. Ali’ye biat etmeyip kendi hilafetini ilan etmesinden sonra gerçekleşir. Şam, 41/661’de Emevi Devleti’nin başşehri olur ve bu dönem boyunca siyasette olduğu gibi ilmi ve kültürel hayatın da merkezi hâline gelir.

Emeviyye Camii

VI. Emevi halifesi Velid, 70 yıldır Hristiyan ahali ile ortak kullanılan Cuma Mescidi Müslümanlara yetmeyince aynı yere büyük bir cami yaptırma kararı alır. Tapınak harabesinin batı kanadında bulunan kilise yerine Hristiyan ahaliye daha büyük bir kilise yeri vererek bu sahanın tamamına devletinin sembolü olacak Emeviyye Camiini inşa ettirir.

Erken dönem İslam mimarisinin en müstesna örneği olan Ulu Camii, 1300 yıldır şehrin kalbidir. Caminin cephesinde, iç ve dış duvarlarında, avlu revaklarında altınlı zemin üzerine işlenmiş mozaikler göz kamaştırır. Farklı mimari üslupta yapılmış üç minaresinden her birinin ayrı hikâyesi vardır. İhtişamıyla asırlara meydan okuyan ulu mabedin vitraylı camlarla renklenen iç mekânında yapılan ders halkaları meşhurdur. Hariminin orta kısmında Hz. Yahya’nın türbesi vardır.

Selçuklular ve Atabegler dönemi

750 senesinde Emevi Devleti’ne son veren Abbasilerin Bağdat’ı merkez edinmesiyle Dımaşk eski önemini yitirir. 1079’da Suriye Selçuklu Devleti’ne başkent olunca yeniden yıldızı parlar. Selçuklular, bölgede uzunca bir dönem etkili olan Fatımîlerin Şii politikalarına karşılık şehri medreselerle donatarak sünni ulemayı Şam’a çekerler.

İlk Haçlı seferiyle Kudüs’ü işgal eden Haçlılar, ikincisinde Dımaşk’ı kuşatırlar. Musul ve Halep atabegleri Zengîlerin yardımıyla Haçlı kuvvetleri yenilgiye uğratılır (1148) ve Dımaşk bir süre sonra Nureddin Mahmud Zengî’nin hâkimiyetine girer. Adaletli ve kudretli yönetici Nureddin Zengî, Dımaşk kalesini burç ve kulelerle tahkim eder; şehri mescitler, medreseler, hanlar, çeşme ve sebillerle imar eder. Dünya tıp tarihinde önemli bir yer tutan Zengî Bimaristanı bugün müze olarak kullanılmaktadır.

Eyyübiler dönemi

Nureddin’in ardından Dımaşk yönetimine, başkumandanı ve naibi Selahaddin Eyyûbî’nin geçmesiyle, Şam’da bir asırdan daha fazla sürecek Eyyûbîler dönemi başlar (1174). Kudüs’ün fethiyle sonuçlanan Haçlı mücadelesi sürecinde Şam, Selahaddin’in ana karargâhıdır. Eyyûbîler devrinde Haçlıların tamamen bertaraf edilmesiyle oluşan istikrar ortamı Şam’ı geliştirir. Pek çok medrese, hankah, zaviye ve yeni bir bimaristan ile şehir şenlendirilir. İlmi hayatın canlanmasıyla Dımaşk, Kahire ve Bağdat’ı geride bırakır.

Üç haçlı seferine göğsünü geren şarkın en sevgili sultanı Salahaddin’in türbesi Emeviyye Camii’nin avlu duvarına bitişik bahçe içinde bugün Şam’ın en önemli ziyaretgâhlarından biridir.

Memlükler dönemi

Şam 1260’ta Moğol işgaline uğrar. Aynı yıl içinde Memlükler Ayncâlût’ta Moğollar’ı mağlup ederek Dımaşk’ı kendi yönetimlerine alacaklardır. Doğu-batı ticaret yolunda önemli bir merkez olan Dımaşk Memlükler döneminde yapılan ticari anlaşmalar sayesinde zenginleşir, Batılı tüccarların uğrak yeri olur. XIV. yüzyılın ilk yarısında Şam’a gelen Avrupalı seyyahlar Şam’ı Paris gibi Floransa gibi şehirlere göre daha gelişmiş bulacaklardır.

Memlükler, başkentleri Kahire’de olduğu gibi Dımaşk’ta da imar faaliyetlerine önem verirler. Şehir pek çok anıt eserle donatılır. İlmi hayat 80 yeni medrese ile canlanır; bunların ikisi hanımlar içindir. Şam’da bu dönemde toplam sayısı 150’yi aşan medreselerde 1000 kadar müderris görev yapmaktadır.

Fakat Şam zor günlere gebedir. 1348’deki veba salgını şehri kırar geçirir. Ticaret yollarının değişmesiyle parlak günlerine veda eden Şam 1401 yılında Timur işgaliyle büsbütün sarsılır.

Sin şına girince

Mısır seferine çıkan Yavuz Sultan Selim’in Memlük ordusunu Mercidabık’ta mağlup etmesinin ardından Halep, Hama, Humus ve Şam peş peşe Osmanlı idaresine girer (1516). Rivayete göre Yavuz, Şam’da bulunduğu sırada gördüğü bir rüya üzerine İbni Arabî Hazretleri’nin zaman içinde kaybolan mezarını ortaya çıkaracak, büyük mutasavvıfın “Sin (Selim), Şın’a (Şam) girince Mim (Muhiddin) bulunur.” sözünün sırrı ayan olacaktır. Sultan, kabrin bulunduğu yere türbe, cami ve imarethaneden oluşan küçük bir külliye yaptırır.

Osmanlı dönemi boyunca Şam, Biladüşşam (Suriye, Filistin, Ürdün, Lübnan) bölgesinin her bakımdan merkez şehri olmuştur. Payitahttan görevlendirilen vilayet yöneticileri daima üst düzey bürokratlardan seçilmiştir. Başta Kanuni’nin Mimar Sinan’a inşa ettirdiği Süleymaniye Camii ve Külliyesi olmak üzere beylerbeylerinin yaptırdığı camiler, medreseler, hanlar, çarşılar ve kurdukları vakıflarla Şam tam bir Osmanlı şehri hüviyeti kazanır.

Anadolu’dan, Orta Asya’dan, İran, Irak ve Halep’ten gelen hac kervanlarının toplanma noktasıdır Şam. Hac yolcularının güvenliğini temin etmek, bir ismi de “emir-i hac” olan Şam valilerinin en önemli vazifeleri arasındadır. On binlerce hacı adayı ramazan ayını Şam’ın ibadet ikliminde geçirdikten sonra yollarına devam eder, dönüşte de alışveriş için muhakkak Şam’a uğrarlar. Şam’ın sahne olduğu en gösterişli merasimler şüphesiz İstanbul’dan yola çıkan sürre alayının şehre giriş, şehirden ayrılış ve hacdan sonra Şam’a dönüşü esnasında düzenlenenlerdir. Kutsal topraklara giden yolun en merkezi konağı olmak Şam için dinî, ticari, sosyal ve kültürel açıdan büyük bir zenginliktir.

Hicaz demiryolu

Yemen’den Mısır’a uzanan Osmanlı coğrafyasında kilit noktada yer alan Şam, her dönemde önemini korumuş, son dönemde dahi yatırımlar hız kesmemiştir. Şam, Beyrut ve Halep üzerinden telgraf hattıyla İstanbul’a bağlandığı gibi büyük demiryolu projesinin de merkez şehridir.

Şam’dan Müzeyrib, Hayfa, Beyrut ve Medine’ye ulaşan demiryollarının en uzunu Hicaz Demiryolu’dur. Bu hat ile iki aya yakın süren meşakkatli hac yolculuklarını kolaylaştırmak; Hicaz ve Yemen bölgesine bir saldırı olduğunda devletin müdahalesini seri bir şekilde gerçekleştirmek hedeflenmişti. II. Abdülhamid’in Şam ile Mekke arasını 3 günlük mesafeye indiren iddialı projesi İslam âleminde büyük yankı ve destek buldu. Ancak Hicaz Demiryolu, Şerif Hüseyin ve onun kışkırttığı bedevi şeyhlerinin itirazları sebebiyle Mekke’ye ulaşamadı. Son istasyonu Medine olan demiryolu 1908’de telgraf hattıyla birlikte tamamlandı.

Hicaz hattından geriye kalan, kutlu yolcuların heyecanlarına şahitlik eden Şam Tren İstasyonu. Kapısında sergilenen lokomotifse son seferini kutsal emanetleri taşıyarak gerçekleştiren Hicaz treninin lokomotifi belki de.

Osmanlı’nın “Şam-ı Şerif”i

Sur içinde ve civarında tarihi dokusunu koruyan eski şehrin kemerli dar sokakları, çarşıları bugün de hayat dolu. Hamidiye Çarşısı’nın doğu çıkışında Jupiter Tapınağı’nın en az 2000 yıllık sütunları boy gösteriyor. Renkleri, kokuları baş döndüren baharatların, türlü yemişlerin en bilinen adresi Mithatpaşa Çarşısı cıvıl cıvıl. Şam’ın en görkemli hanı olan Esatpaşa Hanı ve Azm Köşkü Şam’da uzun yıllar valilik yapan Azmzâde ailesinden bugüne kalan hatıralar.

II. Abdülhamid zamanında yapılan hükümet konağı, telgrafhane, guraba hastanesi, Hamidiye kışlası gibi resmî binalar Şam’a Avrupai bir görünüm veriyor. “Hicaz telgraf hattının hatıra-i fahirası” olan telgraf anıtı, Abdülhamit Han’ın şehre armağanlarının bir sembolü olarak Merce Meydanı’nda duruyor. Sarayın İtalyan mimarı d’Aronco tarafından tasarlanan bronz sütunun tepesinde Yıldız Hamidiye Camii maketi İstanbul’a selam ediyor.

Asil bir edayla şehri süsleyen Süleymaniye Külliyesi’nin haziresi son Osmanlı padişahı Sultan Vahdettin’i ağırlıyor. 1926’da İtalya’da vefat eden padişahın cenazesi payitahta götürülemeyince Şam-ı Şerif’e defnediliyor. Bu şerefli toprak Bilal-i Habeşi, Nureddin Zengî, Salahaddin Eyyübî, İbni Arabî gibi niceleriyle birlikte onu da bağrına basıyor.

Osmanlı sonrası

Osmanlı, Cihan Harbi sonrası İngilizler tarafından işgal edilen Şam’dan çekilmek durumunda kaldı. Bölge 1920’de Fransız mandasına girdi. Şam halkı bu karara direnişle karşılık verdi. Boykot ve isyan hareketleri Fransızlar Şam’ı terk edene kadar devam etti (1946). Fransızların havadan ve karadan bombardımana tutarak bastırmaya çalıştığı isyanlar sırasında binlerce sivil katledildi ve şehir büyük zarar gördü.

Bundan sonra Şam, bağımsız Suriye Arap Cumhuriyeti’nin başşehri olsa da 1970’te Hafız Esed’in iktidarı ele geçirmesine kadar siyasi istikrarsızlık ve askeri ihtilâllerle çalkalandı. 30 sene olağanüstü hâl şartlarında yönetilen ülke 2000 yılında Beşşar Esed yönetimine girdi. 2011’de patlak veren Arap baharı hareketlerinden bu yana Suriye’de devam eden iç savaş bütün bölgeyi sarstı. Silahlı vekâlet savaşları bugün büyük ölçüde durulmuş gibi. Şükür ki Şam bu hengâmeden büyük bir yara almadan kurtuldu. Duamız kadim şehir ve insanlarının bir an evvel huzurlu günlere kavuşması.