Makale

İNTERNET ÇAĞINDA SAĞLIKLI ÇOCUK YETİŞTİRMEK

İNTERNET ÇAĞINDA SAĞLIKLI ÇOCUK YETİŞTİRMEK

Asuman Düzgün
Psikolojik Danışman ve Rehber Öğretmen

Bilim ve teknolojinin her geçen gün baş döndürücü bir hızla geliştiği, adına iletişim ve internet çağı dediğimiz bir zaman dilimine şahitlik ediyoruz. Binlerce ciltlik kütüphanelerin cepte taşınacak kadar küçüldüğü, dünya üzerinde yaşayan insanların bir tuşla anında birbirlerine ulaşabildikleri, yeni buluşlarla dünün fiber hızla eskide kaldığı bir yüzyıl. Bu icatlar, onunla temas eden insanı da çok yakından ilgilendiriyor. Hayatımızın ayrılmaz bir parçası hâline gelerek bizleri de değiştirip dönüştürdüğünü, yeni bir şekle soktuğunu görüyoruz. Dijital teknolojiler ile büyüyen sanal dünyanın çocuklarına ebeveynlik yaparken bizlere de farklı tutumlar göstermemiz için yeni sekmeler açılıyor. Hayatımıza giren her yeni teknolojik aygıtı sağlam bir hayat felsefesi ile biz ve çocuklarımızın nasıl kullanması gerektiği üzerine kafa yormamız elzem görülüyor.

Bizler hiçbir teknolojik icadı baştan sanık sandalyesine oturtamayız. İnsanlığın faydasına olan her türlü teknolojik ve ilmî
gelişmeye Allah’ın birer nimeti olarak bakarız. Onlar amaca ulaştıracak araçlardan bir tanesi olur bizim için. Fakat şunu da biliyoruz ki her nimetin bir de bedeli vardır. Nimet, sorumlu davranış ister. Madem bizler böyle bir zaman diliminin çocuklarıyız ve Allah bizleri böyle bir zaman diliminde anne baba kıldı, o zaman, içinde bulunduğumuz zamanı doğru okumak gerekir. Peki, çocuklarımızı içine doğdukları çağdan koparmadan kendi değerlerimizle bezeyerek nasıl sağlıklı bir şekilde yetiştirebiliriz?

Yeni neslin dilini anlamanın yolu, onların yetiştikleri zamanı okumaktan geçer. Bizler yakın zamana kadar teknoloji ve çocuk deyince televizyonu konuşuyorduk. Fakat şimdilerde, aklımıza ilk gelen şey tablet, telefon, kısacası internet oluyor. Televizyonun ise evlerdeki kullanım şekli değişti. Eskiden her evde sadece bir tane televizyon bulunurken şimdilerde evdeki herkesin farklı odalarda kendine özgü program izlediği bilgisayarın ve internetin de içine nüfuz ettiği bir televizyonu var. Geneline baktığımızda ise çocuklarımızın sürekli ekranla muhatap oldukları ve bilinçli kullanılmadığında ise mağdur oldukları bir zemin görüyoruz. Çocuklarımızı ekranların istila etmemesi adına öncelikle ailelerin hayatlarına dâhil olan her yeni teknolojik aygıt hakkında bilgi sahibi olmaları gerekir. “Çocuğum sanal dünyanın deryasında boğulur mu?” kaygısı, bizleri deryada boğulmayacak kadar yüzme öğrenmeye götürebilmelidir. Nitelikli ve amaca uygun kullanmak için öncelikle biz anne babalar olarak
kullanacağımız şeyi yakından tanımalıyız.

21. yüzyılın ilk kuşağı olarak kaynaklara geçen Z kuşağı, dijital dünyanın içine doğan ve oranın yerlisi hükmünde görülen bir nesil. Bu nesille aynı dilden konuşmamız ve kendileri ile sağlıklı bir iletişim kurmamız için onların mecralarını bilmemiz gerekiyor. Ailelerin teknoloji dünyasına senkronu zaman alabiliyor. Bu durum da teknoloji adına bilgi akışını kuşaklar arasında tersine döndürüyor diyebiliriz. Her konuda olduğu gibi teknolojinin kullanılması ile ilgili de çocuklarımıza model olmalıyız. Bilinçli kullanım konusunda kılavuzluk etmek ya da zararlarından korumak ve korunmak için kendimizi yetiştirmeliyiz.

Çocuklara gerçek hayatta nasıl kurallar koyuyorsak bunu ekran için de koymalıyız. Çocuklarımızın yaş ve gelişimlerine göre kullandıkları teknolojik aletleri, içerik ve süre konusunda denetleyebilmeliyiz. Ekran karşısında geçirdikleri süreye sınır getirmeliyiz. Amerikan Pediatri Derneği iki yaşında bir çocuğun tablet, cep telefonu, bilgisayar ve televizyon gibi cihazların (hepsi dâhil olmak üzere) parça parça, toplamda iki saati geçmeyecek şekilde kullanabileceğini söylüyor. Bu konuda teknoloji dünyasındaki birçok CEO’nun çocuklarının teknoloji kullanımını sıkı bir şekilde denetlediklerini biliyoruz. Apple Computer Inc.’ın kurucu ortaklarından Steven Paul Jobs’a çocuklarının iPad’i sevip sevmediğinin sorulması üzerine: “Kullanmadılar daha, çocukların teknolojik aygıtları sınırlı bizim evde.” şeklinde cevap vermiştir. Teknolojiyi üreten kişilerin, ürettikleri şeylerden çocuklarını uzak tutmaları düşünmemiz gereken bir durum. Çünkü erken yaştan itibaren dijital teknoloji ile tanışan çocukların dikkat ve konsantrasyon problemleri de dâhil olmak üzere birçok sorunla karşı karşıya oldukları uzman kişilerce dile getirilmektedir.

Çocuklarımızın teknolojik cihazlarla fazla vakit geçirmeleri, onların, sosyal çevreleri ile temas kuramamalarına neden olabilmektedir. Bu durum ise sosyal gelişimlerini olumsuz etkilediği gibi aynı zamanda onları edilgen kılarak zihinsel faaliyetlerini de pasifleştirebilmektedir. Yine iki yaş altı çocukların aşırı televizyon izlemeleri, dil gelişimlerini olumsuz etkileyebilmektedir. Bunun için biz ebeveynler, çocuklarımızın ekranla oynamalarından ziyade akranları ve oyuncakları ile oynamalarını teşvik edip bunun için ortam hazırlamalıyız.

Çocuklar, ahlaki birçok değeri ekranlardan âdeta sünger gibi emerek alıyorlar. Ekranlar ise maalesef çoğunlukla istenilen hijyene sahip değildir. Necip Fazıl’ın: “Her şey akar; su, tarih, yıldız, insan ve fikir. Oluklar çift, birinden nur akar, birinden kir.” mısralarını sosyal medya ve diğer ekranlar için de düşünebiliriz. Zira kirli yerlerde çocuklarımıza necis şeylerin bulaşmaması adına tedbir, temkin ve takip işini devreye sokmalıyız. Çocuklarımızı internetteki tehlikelerden korumak için bilgisayarlarına güncel antivirüs, filtre, güvenlik duvarı gibi programları kurmak faydalı olacaktır. Bunlar, zararlı içeriklerin ebeveynler tarafından denetlenmesini sağlayan uygulamalardır. Yine çocuklar için özel hazırlanmış veya ebeveyn denetimi olan arama motorlarını kullanmak daha isabetli olacaktır.

Çocuklarımıza interneti kullanırken kendilerine özel olan bilgilerin gizli kalması gerektiğini anlatmalıyız. Normal hayatta dikkat ettiğimiz mahremiyetin sanal dünyada da gerekli olduğunu onlara izah etmeliyiz. Mahremiyetin onların faydalarına olan bir bariyer olduğunu bilmeye ihtiyaçları var. Nasıl ki tanımadıkları kişilere evimizin kapısını açmalarını istemiyorsak bilmedikleri kişilere de kişisel bilgilerini vermemeleri, web kamerasını açmamaları gerektiğini bilmeliler. İfşa, sınırların ve sırların yok edilmesidir.

Yine çocuklarımızın sağlıklı bir uyku için uyku öncesi en az bir saat ekrandan uzak kalmaları gerekir. Zira ekranların yaydığı mavi ışık, uyku için gerekli olan melatonin hormonunun salgılanmasını engelliyor. Ayrıca bu cihazların elektromanyetik bir alan yarattığı ve bunun da çocukların beden ve ruh sağlıklarına zarar verdiği uzmanlar tarafından dile getiriliyor. Jean M. Twenge, i-Nesli kitabında i neslinin depresyon eğiliminin fazla olmasının bir nedenini de uyku eksikliğine bağlıyor. Yine yazar, ekran başında daha fazla zaman harcayan bu kuşağın dünya geneline hâkim olan kültürel istilaya uğrama oranının arttığından bahseder. Hayatı çevrimiçi yaşayan çocuk ve gençlerin sanal dünyadaki şiddet diline belli bir süre sonra alıştıkları ve kendi sorunlarını çözerken de bu dili kullandıklarını gözlemliyoruz.

İnternetin kaygan zemininde çocuklarımızın zarar görmemesi adına bilgisayarı evimizin ortak kullanım alanında tutmamız gerekir. Yine 2-6 yaş aralığında çocuklarımızın ekran karşısında yalnız bırakılmamaları, onların sağlıklı kişilik gelişimleri için önemli görülüyor. Çocuklar, özellikle yedi yaşına kadar henüz soyut düşünme becerisi gelişmediği için izlediği şeylerin gerçek olup olmadığını ayırt edemezler. İnternetteki şiddet içerikli oyunlar, çocukları duyarsızlaştırabilmektedir. Yine orada gördükleri oyun kahramanlarını model alarak agresif davranışlar gösterme eğilimleri görülebilmektedir. Bilgisayardaki şiddet içeren oyunların çocukları nasıl etkilediğine dair bir araştırma yapılmış: Bir grup çocuğa tek başlarınayken şiddet içeren görüntüler izlettirilmiş. Aynı görüntüler, başka bir grup çocuğa ise ailelerinin yanında gösterilmiş. Tek başlarına bu görüntüleri izleyen çocukların, onları izlerken eğlendikleri ve bundan zevk aldıkları görülürken ailesi ile birlikte izleyen
çocukların bu durumdan rahatsız olduğu gözlemlenmiş. Çünkü rahatsız olan çocukların aileleri izledikleri olayların kötülüğünü anlatmanın yanı sıra, şiddete maruz kalan kişinin hislerinden bahsederek empati yeteneklerinin gelişmesini sağlamışlar.

Son olarak şunu diyebiliriz: Temel duygusal ihtiyaçları karşılanmayan çocuklar, bu gereksinimlerini telafi etmek için teknolojik aletler ile daha fazla zaman geçirme eğilimi gösteriyor. Televizyon, tablet ve telefonun ekranlarına teslim ettiğimiz çocuklarımız, bizlerden giderek uzaklaşıp yabancılaşmaktalar. Çocuklarımızı elektronik imgelerle değil sevdiklerinin yüzüyle, gözüyle ve sözüyle doyuralım. Hayatımıza dâhil olan her yeni bilimsel ve teknolojik gelişmenin bize getirdikleri için şükrederken bizden götürebilecekleri konusunda ihtiyatlı davranalım. Ekranlarımızın karşısına kendi değerlerimizin filtresini takarak oturalım. Bu değer filtresini çocuklarımızın da kullanabilmeleri için ilgi ve sevgimizi üzerlerinden hiç eksik etmeyelim. Belki yeni bir dünya inşa etmeye hemen buradan başlayabiliriz.