Makale

ELİ ÖPÜLESİ İHTİYARLAR

RAHMET VESİLESİ
ELİ ÖPÜLESİ İHTİYARLAR
Üzeyir YAVAŞ
Bursa İznik Müftüsü

Aileyi uzun zamandır “anne, baba ve onların çocuklarından oluşan en küçük toplumsal kurum” diye tanımlıyorlar. Toplumun temeli olan bir kurumu sadece bu şekilde “anne baba ve çocuklardan oluşan bir birliktelik” olarak tanımlarsak sanıyorum eksik bir tanım yapmış oluruz. Çünkü bu tanımda ailenin temel taşı olan büyükanne ve büyükbaba yani dede ve neneler yok. Bu sebepten uzun zaman var ki ailenin temel taşı ve omurgası olan bu yaşlı çınarlar, bu ak sakallı dedeler ve ak yaşmaklı, nur yüzlü neneler, tanımdan çıkartıldıkları gibi gerçek hayatta da öz evlatlarının yanında fazlalık kabul edilerek ailenin dışına çıkartıldılar, yalnızlığa ve kimsesizliğe mahkûm edildiler.

Oysa o ak sakallı dede ve ak örtülü, nur yüzlü nene o ailenin kurucu üyeleridir. Onlar ailenin onur ve as başkanlarıdır. Ailenin temel taşları ve aileyi ayakta tutan yaşlı çınarları olan bu ihtiyarlar, ailede rahmete ve berekete sebep elleri öpülesi insanlardır. Onlar kendilerinden bıkkınlık gösterilerek, kelimenin en hafifiyle “Öf!” bile denmeyecek, kıymetli varlıklarımızdır. Bir defa onlara Allah Teâlâ değer veriyor ve bizim de değer vermemizi istiyor. “Rabbin, sadece kendisine ibadet etmenizi, ana babaya da iyi davranmanızı kesin olarak emreder. Eğer onlardan biri ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara ‘öf’ bile deme. Onları azarlama. Onlara tatlı ve güzel söz söyle.” (İsra, 17/23.)

Anne babanın yeri

Kendisine kulluk ve ibadet etmemiz Rabbimizin emri olduğu gibi, ihtiyar anne babayı bir yük görerek öfleyip püflemeden, azarlamadan, güzel söz söyleyerek, merhametle davranmak da Rabbimizin emridir. Ayette dikkate şayan bir nokta da ayetin şu kısmıdır: “Eğer onlardan biri ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa…” Anlıyoruz ki anne ve babalar çocuklarının yanında ihtiyarlayacaklar! Veya ihtiyar anne ve babalar çocuklarının yanında olacaklar! Ayrı yerlerde ve terk edilmiş değil. Köhne yerlerde ve viranelerde değil. Yalnızlığa mahkûm edildikleri, elin ve yabancının yanında, çocuklarım gelecek diye gözleri kapılarda olan “huzurevlerinde” değil. Yanımızda, hemen yanı başımızda olacaklar/olmalılar. Çünkü anne babanın yeri evlatlarının yanıdır.

Evet, bir toplumda var olan ihtiyar dede ve neneler, o toplumun rahmet ve berekete ermesine sebep, aynı zamanda azabın inmesine engel sigortalardır. Bu hususu Sevgili Peygamberimizin lisanında şöyle buluyoruz: “Beli bükülmüş ihtiyarlar, süt emen bebekler ve otlayan hayvanlar olmasa idi üzerinize azap yağardı.” (Hadislerle İslam; D.İ.B. Yayınları, 4/282.)

Bu demektir ki köyümüzde, kentimizde ve mahallemizde bulunan nur yüzlü ihtiyarlar, bulundukları yere rahmetin inmesine vesile oldukları gibi oraya ilahi azabın inmesine de engel teşkil ediyorlar. Peki, aynı nur yüzlü ihtiyar dede ve nene bizim evimizdeyse; o zaman rahmet ve bereket bizim evimize inerken üzerimize yağacak olası azaba karşı da bir nevi paratoner vazifesi görmeyecekler mi? Sanıyorum bu soruya herkes ‘evet’ cevabını verecektir. O zaman hiç böylesi insanlar kırılır ve üzülür mü? Ailenin dışında, viranelerde yalnızlığa, bakımsızlığa ve ölüme terk edilir mi? Güya rahat edecekler ve huzur bulacaklar diye “huzurevlerine” bırakılırlar mı?

Onlar, bizim baş tacı etmemiz gereken büyüklerimiz. Onlar bizim rahmet vesilemiz. Onlar bizim cennetimiz. Bizler onların duası ile abat oluruz veya berbat oluruz. Rahmet-i ilahi üzerimize onlar sayesinde iner ve onlar sayesinde rızka mazhar oluruz. Sahabeden Ebu’d Derdâ radiyallahu anh’ın bildirdiğine göre, Allah Resulü (s.a.s.) şöyle buyurmuşlardır: “Güçsüz ve düşkünlerinizi araştırıp bana getirin (ki ihtiyaçlarını karşılayayım). Çünkü siz ancak içinizdeki güçsüzler sayesinde yardım görüyor ve rızıklandırılıyorsunuz.” (Tirmizi, Cihad, 21, (IV, 206))

Resulüllah’ın bedduası

Mevla-i Zülcelal katında bu kadar değer ve kıymeti olan insanların ihmal edilmesi durumunda sanırım bir azap olsa gerek. Bu alanda en hafifiyle Sevgili Peygamberimizin bedduasına şahit oluyoruz. Peygamberimiz (s.a.s.) bir gün: “Burnu sürtülsün, burnu sürtülsün, burnu sürtülsün!” deyince, sahabe; “Kimin burnu sürtülsün ey Allah’ın Resulü?” diye sordular. Bunun üzerine Allah Resulü şu açıklamada bulundular: “Ana babasından her ikisinin veya birinin yaşlılığına ulaştığı hâlde (onların dualarını alarak) cennete giremeyen kimsenin.” (Müslim, Birr, 45/ 9, III, 1978). İşte, anne babalarının ve Hz. Peygamber’in bedduasına uğrayan bu talihsiz kimselerin; böylelerinin işi rast gitmez, iki yakası bir araya gelmez, evinde ve işinde gücünde bereket, yüreğinde ve kalbinde huzur olmaz.”

Allah Resulü (s.a.s.)’den öyle bir şey öğreniyoruz ki yaşlılara hürmetin Allah’a hürmet olduğunu anlıyoruz. “İhtiyar bir Müslüman’a, Kur’an’ın belirlediği sınırları aşmayan ve ondan uzak kalmayan bir Kur’an hafızına ve adaletli devlet başkanına hürmet göstermek, Allah’a duyulan saygıdandır.” (Ebu Davud, Edeb, 20, 4843; Hadislerle İslam, 4/284.)

Yaşlanacağımızı unutmayalım

Ey yarının ihtiyar adayları olan bugünün gençleri! Bugün gençsiniz, güçlü kuvvetli ve sağlıklısınız. Başkasına muhtaç olmadan hayatınızı devam ettirebiliyorsunuz. Peki, bu hep böyle mi gidecek? Hayır, hayır! Biliyorsunuz ki ihtiyarlık dünyada ömrü olan herkesi geziyor ve herkese misafir oluyor. Yani eğer ömrünüz varsa siz de ihtiyarlayacaksınız. Elden ayaktan düşeceksiniz. Gözlerinizin feri kaybolacak ve dizleriniz tutmaz olacak.

Geliniz hep birlikte, şimdiden o günleri hatırlayalım. O vakte vardığımızda nasıl muamele görmek istiyorsak bugün biz de ihtiyar anne ve babamıza, yaşlı kayınvalidemize öyle davranalım. Yani o günlere şimdiden yatırım yapalım. Çünkü Allah’ın öyle adaleti var ki herkes yaptığını görüyor, söylediğini işitiyor, ektiğini biçiyor. Hz. Peygamber, kişiler gençliğinde ihtiyarlarına hürmet ve hizmet ederlerse onlara da yaşlandıklarında, Allah Teâlâ’nın kendilerine hizmet edecek gençler var edeceğini müjdeliyor: “Herhangi bir genç, bir kimseye yaşlı olduğu için ikramda bulunursa Allah o gence, yaşlılığında kendisine ikramda bulunacak birini nasip eder.” (Tirmizi, Birr, 25, IV, 372.)

Demek ki gençliğinde aksakallı ve ak yazmalı ihtiyarlara hürmet edip hizmet edenler Allah’ın garantisinde. Allah öylelerini ihtiyar günlerinde yalnız koymayacak. Aksi davranan, büyüklerine saygı duymayıp anne babalarına gereken ihtiramı göstermeyen, onları ihmal edip viranelere ve huzurevlerine terk eden evlatlar; yaşlandıklarında kendi evlatlarından, oğullarından, kızlarından ve gelinlerinden saygı ve hürmet beklemeyecekler.

Bırakalım bu nur yüzlü ihtiyarlar ahir ömürlerinde, evlatlarının merhametli kol ve kanatları altında, sıcacık yuvalarında ve torunlarının cıvıltıları arasında yaşasınlar. Onlar böylece mutlu ve huzurlu olurken, torunlar da hayatı ve yarının derslerini bu rahmet abidelerinden alsınlar. Gençlik gecesinin uykusundan, ömrün sonbaharı, dünya seyahatinin son durağı olan ihtiyarlık sabahında pişmanlık içinde uyanmamak ve ah u vah etmemek için Allah’ın bize ikramı olan ihtiyarlara bugün merhametle davranalım. Böylece onların duasını alırken Rabbimizin rızasını kazanalım ve yarınlarımıza yatırım yapmış olalım.