Makale

KUR’AN’DA GÜZEL AHLAK

KUR’AN’DA GÜZEL AHLAK

Dr. Bayram KÖSEOĞLU
DİB Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı

Ahlak kelimesi Arapça “din, tabiat, karakter” gibi anlamlara gelen “hulk” veya “huluk” kelimesinin çoğul hâlidir. Aynı kökün yaratma anlamı da düşünüldüğünde, yaratılış/halk kişinin dış görünüşünü ifade ederken ahlak insanın iç dünyasını ve nefsini ifade etmektedir. (İbn Manzûr, Lisânü’l-Arab, “hlk” md.; Mustafa Çağrıcı, DİA, “Ahlak” md.)

Ahlakın farklı tarifleri yapılmıştır. Bu tariflerden birine göre ahlak, “Nefiste iyice yerleşmiş bulunan bir özellik/bir kabiliyettir ki bu özellik sayesinde davranışlar herhangi bir zorlamaya ihtiyaç kalmaksızın kendiliğinden ve kolayca ortaya çıkar.” (Gazâlî, İhyâ, III, 125.)

Ahlakın ne olduğuna dair yapılan bu tarifte birkaç hususun dikkat çektiği görülmektedir. Birincisi, ahlakın kişinin nefsinde yerleşmiş ve âdeta onun karakterini şekillendiren bir yetenek, bir kabiliyet hâline gelmiş olmasıdır. Öyle ki bu sayede ahlak denilen bu özellik, kişinin ayrılmaz bir parçası hâlini almıştır. Tarifte dikkat çeken ikinci husus ise ahlakın davranışlara olan etkisidir. Kişinin yapmış olduğu davranışlar, işlediği fiiller onun karakteri hâline gelmiş olan
ahlak özelliği sayesinde, otomatik olarak ve kolaylıkla ortaya çıkmaktadır. Böylece ahlak, kişinin yapmış olduğu fiilleri zorlanmadan ve içinden gelerek yapmasını sağlamaktadır. Ahlak, gelip geçici bir hâl olmayıp insanın iç dünyasında yerleşen, onun bir parçası hâlini alan kabiliyetler bütünüdür.

Ahlak hayatın her alanını kapsar

İnsanın tüm yaşantısı olarak düşündüğümüzde güzel ahlak, öncelikle kişinin kendi iç dünyası ve davranışlarıyla doğrudan ilgilidir. Daha sonra kişinin içerisinde yaşadığı aile, toplum ve nihayet çevresi ile olan münasebetleri de güzel ahlakın kapsamına girmektedir.

Yüce Allah şöyle buyuruyor:
“…nefsini kötülüklerden arındıran kurtuluşa ermiş, onu kötülüklere gömen de ziyan etmiştir.” (Şems, 91/9-10.) Asıl itibarıyla insanın davranışlarını yönlendiren ve onlara şekil veren kişinin iç dünyası, duygu ve düşünceleridir. Bu irade, davranışlarımızın güzel veya çirkin olmasını belirler. Yüce Allah’ın “Allah’a temiz bir kalp ile gelmenin dışında o gün, ne mal fayda verir ne de evlat.” (Şuara, 26/88-89.) buyurduğu üzere kalp temizliği insanın Allah katında değerli olmasının da bir göstergesidir aynı zamanda.

Aile, insanın içinde huzur bulduğu yuvadır. Anne, baba, çocuklar ve dede nine gibi aile büyüklerinin bir arada yaşadığı ailede ilişkiler de karşılıklı sevgi ve saygı esasına göre olmalıdır. Aile içerisinde eşlerin birbirlerine karşı, anne babaların çocuklarına karşı, çocukların da anne babalarına karşı bazı görevleri ve sorumlulukları vardır. Eşler arasındaki ilişkiler üstünlük anlayışı üzerine değil, adalet düşüncesi üzerine kurulmalıdır. Zira Kur’an eşlerle iyi geçinmeyi emretmektedir. (Nisa, 4/19.) Yine, “Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi, ana babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti…” (İsra, 17/23-24.) buyuran Kur’an, çocukların anne babalarına karşı nasıl davranmaları gerektiğini de öğretmektedir.

İnsan toplum içerisinde yaşayan bir varlıktır. Bu açıdan insan, içinde yaşadığı toplumun bir parçasıdır. Dolayısıyla, toplum içerisinde keyfî hareket edemez. Birtakım kurallara uyması gerekir. Bu bağlamda müminlerin kardeş olduğunu (Hucurat, 49/10.) belirten Kur’an, huzurlu ve ahlaklı bir toplumun sahip olması gereken temel hususlara da vurgu yapmaktadır. Aynı şekilde, “Ey iman edenler! Zannın çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerini arkasından çekiştirmesin…” (Hucurat, 49/12.) şeklindeki uyarılarıyla, insanlar hakkında kötü duygular beslemek, onların gizli ve özel hâllerini araştırmak, haset, gıybet ve dedikodu gibi insanları birbirinden uzaklaştıran ve aralarındaki bağları koparan ahlaki kusurlara dikkat çekmektedir.

İnsan doğarken iyi veya kötü olarak dünyaya gelmemektedir. İnsanın bazı kötü davranışlara veya güzel ahlaka sahip olmasında eğitim önemli bir yere sahiptir. Eğitimin başladığı yer olarak aile, güzel ahlakı kazandırmada ilk sırada yer alır. Bu yüzden anne babalar çocuklarına yeme, içme, temizlik alışkanlığı kazanma gibi temel şeyleri öğretirken dinî, bireysel ve toplumsal değerleri de öğretmelidirler. Ahlak eğitiminin en güzel yolu, örnek olmaktır. Yaşayarak öğretmek aynı zamanda peygamberlerin de eğitim metotlarından biridir. İçinde yaşadığımız toplum yanında, özellikle çocuklar için arkadaş çevresi de ahlakı etkileyen unsurların başında gelir.

Kur’an’da güzel ahlak

İslam dininin birinci kaynağı Kur’an’dır. Yüce Allah, insanlara yönelik emir ve tavsiyelerini Hz. Peygamber’e indirdiği Kur’an vasıtasıyla bildirmiştir. Allah tarafından insanların dinî ve dünyevi hayatlarını düzenlemek için gönderilmiş olan Kur’an’ın içerdiği hükümler iman, ibadet ve ahlak olmak üzere üç ana konuda toplanmaktadır. Kur’an, insanların nasıl doğru bir imana sahip olacaklarını ve Allah’a karşı yapmaları gereken ibadetlerin neler olduğunu öğretirken günlük hayatlarında sahip olmaları gereken ahlaki özelliklerin neler olduğunu da öğretmektedir.

Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de “Andolsun ki biz insanı en güzel biçimde yarattık. Sonra onu aşağıların aşağısına indirdik. Fakat iman edip salih amel işleyenler için eksilmeyen devamlı bir ecir vardır.” (Tin, 95/4-6.) buyurmaktadır. Buna göre, yaratılış itibarıyla diğer varlıklardan üstün olduğu hâlde insan, kötü huy ve davranışlara sahip olması durumunda son derece değersiz bir konuma düşebilecektir. Allah’a iman edip imanının gereğince yaşayan insanlar ise böyle bir konuma düşmeyeceklerdir. Nitekim güzel ahlak sahibi insanlar diğer insanlar tarafından sevilen kişiler olacakları gibi Allah tarafından da mükâfatlandırılacaklardır.

Kur’an, doğru ve yanlışları ortaya koymak suretiyle güzel ahlaka kaynaklık etmektedir. Mesela dürüst olmak, yalan konuşmamak, insanları aldatmamak, anne babaya karşı gelmemek, insanların arkasından konuşmamak, büyüklenmemek, insanları küçük görmemek gibi pek çok ahlaki güzelliğe doğrudan işaret etmektedir. Aynı şekilde Kur’an, ahlaki özellikleri nedeniyle kurtuluşa eren veya yok olup giden önceki toplumların yaşamlarından örnekler vermek suretiyle de güzel ahlaka kaynaklık etmektedir.

Yaşantısı bizler için uyulacak güzel bir örnek olarak sunulan Hz. Peygamber’in ahlakını anlatan: “O’nun (Hz. Peygamber’in) ahlakı Kur’an’dı.” (Müslim, Müsâfirîn,139.) şeklindeki Hz. Aişe’nin beyanı Kur’an’ın, Hz. Peygamber’in şahsında örnekliğe dökülmüş bir ahlaki rehber olduğunu da göstermektedir aynı zamanda.

Önceki ilahi kitaplar gibi Kur’an’ın da öncelikli hedefi insanların bir olan Allah’a iman etmelerini sağlamaktır. Kur’an’da, imanla birlikte özellikle vurgulanan bir diğer husus ise güzel işler olarak da anlayabileceğimiz ‘salih amel’dir. (Nisa, 4/173.) Zira iman ile davranış arasında sıkı bir ilişki vardır. En genel anlamıyla imanı, Yaratıcıya verilen bir söz olarak değerlendirdiğimizde Yaratıcıya iman etmek aynı zamanda O’nun istediği gibi davranmayı da gerektirecektir. Bu anlamda güzel ahlak sahibi olmak da iman etmenin bir gereği olmaktadır. Kişinin Allah’a olan imanının bir göstergesi olan namaz, oruç ve zekât gibi ibadetlerin de güzel ahlakla sıkı bir ilişkisi vardır.

Müslüman’da bulunması gereken başlıca ahlaki güzellikler

Hiç şüphesiz güzel ahlak, bir müminde bulunması gereken temel vasıflardandır. Buna göre, Kur’an’dan hareketle söyleyecek olursak kâmil bir mümin şu hasletlere sahip olmalıdır:

Dürüsttür, sadakat ehlidir; zira sadakat ve dürüstlük hem Kur’an’ın hem de Hz. Peygamber’in tavsiye ettiği en önemli ahlaki güzelliklerdendir. Kur’an’da “O hâlde seninle beraber tövbe edenlerle birlikte emrolunduğun gibi dosdoğru ol…” (Hud, 11/112.) buyrulur. İnsanları aldatmamak, her işinde dürüst olmak, verdiği sözde durmak, emanete sahip çıkmak ve benzeri özellikler güzel ahlak sahibi bir Müslüman’da bulunan güzel huylardandır.

Tevazu sahibidir; alçak gönüllüdür, insanlara karşı kibirli ve gururlu olmaz, büyüklenmez. Zira Allah’ın iyi kullarından söz eden bir ayette en başta tevazuya işaret edilmektedir: “Rahman’ın (has) kulları onlardır ki yeryüzünde tevazu ile yürürler...” (Furkan, 25/63.)

Sabırlıdır; başa gelen sıkıntılardan dolayı Allah’tan başka kimseye şikâyetçi olmaz, yakınmaz, sızlanmaz; insana ağır gelen ve hoşa gitmeyen şeyler karşısında dayanma gücü gösterir. Kur’an’da müminlere ısrarla sabırlı olmaları emredilmiştir. (Kehf, 18/28.) Hz. Lokman da oğluna; “Yavrucuğum! Namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçirmeye çalış, başına gelenlere sabret. Doğrusu bunlar, azim ve kararlılık göstermeye değer şeylerdir.” (Lokman, 31/17.) diyerek öğütte bulunmuş, yine Yüce Allah, başına gelen belalara sabırla katlandığı için Hz. Eyyub’u, “O ne güzel kuldu.” (Sad, 38/44.) buyurarak övmüştür.

Hoşgörülüdür; başkalarının kusurlarını görmezlikten gelir, kendisine karşı yapılan hataları affetmeyi bilir, müsamaha gösterir. Çünkü Kur’an; “O takva sahipleri ki bollukta da darlıkta da Allah rızası için harcarlar; öfkelerini yenerler ve insanları affederler. Allah da (böyle) güzel davranışta bulunanları sever.” (Al-i İmran, 3/134.) buyurur. Bir toplumda yaşayan insanların düşünceleri, hedefleri ve yaşam biçimleri birbirinden farklı olabilir. Bu farklılıkları anlayış ve hoşgörü ile karşılamak aynı zamanda toplumsal huzur ve birlikteliği de sağlayacaktır.

Cömerttir, cimrilik yapmaz; imkân sahibi olan bir müminin kendisine verilmiş olan bu imkânlardan fakir olan kardeşlerine de vermesi cömertlik olarak adlandırılır. Ancak başkalarına yapılan bu yardım zekât vermek gibi zorunlu olarak yapılması gereken bir yardım değildir. Allah’ın rızasını kazanmak için isteyerek ve gönülden yapılan yardımlar cömertlik olarak adlandırılır. Bunun karşılığı ise şöyle müjdelenir Kur’an’da: “Allah’ın rızasını kazanmak ve kalplerindeki cömertliği kuvvetlendirmek için mallarını hayır yolunda harcayanların durumu, bir tepede kurulmuş güzel bir bahçeye benzer ki üzerine bol yağmur yağmış da iki kat ürün vermiştir. Bol yağmur yağmasa bile bir çiseleme düşer (de yine ürün verir). Allah, yaptıklarınızı görmektedir.” (Bakara, 2/265.) Ayrıca, cömertliği bir karşılık beklemeden sadece Allah rızası için yapmak (İnsan, 76/9.), muhtaç insanlara kötü ve değersiz şeyleri vermemek (Bakara, 2/267.), gösteriş olsun diye vermemek ve yapılan yardım ve iyiliği başa kakmamak da (Bakara, 2/262.) güzel ahlakın gereğidir.

İffetlidir; haramdan uzak durur, helâl ve güzel olmayan söz ve davranışlardan sakınır. Çünkü iffet, insanın arzularını, tutkularını aklının ve inancının kontrolünde tutarak hem Allah hem de insanlar yanında kendisini küçük düşürecek davranışlardan sakınmasını sağlayan ahlaki bir değerdir. (Komisyon, İlmihal, TDV Yay., Ankara, 2004, II, s. 515.) Bu yüzdendir ki Kur’an’da iffetli davrananlar övülmektedir. (Bakara, 2/273.)

Adildir; daima hakkın ve haklının yanında yer alır, kimseye haksızlık yapmaz, başkalarına haksızlık yapılmasına da göz yummaz. Yüce Allah’ın: “Ey iman edenler! Adaleti titizlikle ayakta tutan, kendiniz, ana babanız ve akrabanız aleyhinde de olsa Allah için şahitlik eden kimseler olun…” (Nisa, 4/135.) buyruğunu kendine şiar edinir. Çünkü güzel ahlak sahibi bir mümin daima ölçülü hareket eder, bir kişiye, bir topluma karşı hissettiği nefret onu aşırı gitmeye ve haksızlık yapmaya götürmez. (Maide, 5/2.) Böylece adaletin yerleştiği bir toplumda haksızlıklar ortadan kalkacak, insanlar arasında güven duygusu yerleşecektir.

Merhametlidir; acır, esirger, korur, bağışlar. Yüce Allah Kur’an’da Hz. Peygamber’in “müminlere karşı çok şefkatli ve merhametli” (Tevbe, 9/128.) olduğu gibi “müminlerin de birbirlerine karşı merhametli” (Fetih, 48/29.) olduklarını bildirir. Eşler arasına sevgi ve merhamet duygularını yerleştirdiği gibi (Rum, 30/21.) çocuklara da anne babalarına karşı merhamet duygularıyla yaklaşmalarını emreder. (İsra, 17/24.)

Elbette ki Kur’an’da yer alan ahlaki güzellikler bunlardan ibaret değildir. Başlıcalarını saydığımız bu güzelliklere ilaveten Kur’an’da müminlere rehberlik edecek pek çok ahlaki erdem vardır. Buna göre güzel ahlak hayatımızın her alanını öylesine kaplamalıdır ki bir Müslüman daima “Allah, hanginizin daha güzel davranacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır…” (Mülk, 67/2.) ayetine uygun olarak yaşamaya gayret etmelidir. Bir Müslüman “İstediğim gibi yaşarım, her istediğimi yaparım.” anlayışıyla hareket edemez. Çünkü bilir ki insan başıboş bırakılmış değildir. (Kıyamet, 75/36.)