Makale

KUR’AN PENCERESİNDEN ÇOCUK VE ÇOCUK EĞİTİMİ

KUR’AN PENCERESİNDEN ÇOCUK VE ÇOCUK EĞİTİMİ

Seracettin YILDIZ
DİB Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı

Çocuk, evliliğin meyvesi ve evlerin neşesidir. Çocuk, toplumların umudu ve geleceğidir. Çocuk temizliğin ve şeffaflığın sembolüdür. Allah (c.c.) insanı tek bir nefisten yaratmış ve ondan eşini de yaratarak her ikisinden birçok erkek ve kadın meydana getirmiştir. (Nisa, 4/1.) Ayrıca insan neslinin devamı için evlilik müessesesini oluşturmuş ve bunun için kurallar koymuştur. Neslin korunmasına önem verdiği gibi nesli bozmaya/yok etmeye çalışanları yermiş ve bunlara dikkat çekmiştir. (Bakara, 2/205.)

Kur’an-ı Kerim’e bakıldığında insanın ilk yaratılışına ve daha sonra bir anne ve babadan oluş aşamalarına birkaç yerde değinildiği görülmektedir. Kur’an’da bazı yerlerde çocukluk evresi için “tıfl” (Hac, 22/5; Mümin, 40/67.) ifadesi kullanılmış, bazı yerlerdeyse üstü kapalı bir şekilde zikredilmiştir. (Müminûn, 23/14.) Ancak neredeyse tamamında insanın kuvvetli ve olgunluk döneminin öncesi olarak nitelendirilmiştir. Kendi başına ihtiyaçlarını göremeyecek bu çocuk soy olarak babaya nispet edilmiş; emzirme, bakım gibi sorumlulukları da kurallara bağlanarak ebeveynine yüklenmiştir. (Bakara, 2/233; Ahzâb, 33/4-5; Talak, 65/6.) Ebeveynin bulunmaması hâlinde ise bu sorumluluk aile yakınlarına yüklenmiş, böylece hem çocuklar hem de malları koruma altına alınmaya çalışılmıştır. (Âl-i İmran, 3/37; Nisa, 4/2-3,6,9-10,127; Enâm, 6/152; Kehf, 18/82.)

Kur’an’da çocuklar, dünya hayatının süsü ve Allah’ın insanlara verdiği nimetlerden biri olarak sayılır. (Nahl, 16/72; Kehf, 18/46; Şuara, 26/132-134.) Çocuk sevgisinin insanın yapısında bulunduğu vurgulanırken (Âl-i İmran, 3/14.) diğer taraftan da itidalli olunması ve bu sevginin Allah ve Resulünden ve Allah yolunda cihattan daha üstün olmaması gerektiği belirtilmiştir. (Tevbe, 9/24.) Zira müminler için Allah sevgisinin her şeyden üstün olması (Bakara, 2/165.) ve Hz. Peygamber’i kendi canlarından daha önde tutmaları gerektiği ifade edilmiştir. (Ahzâb, 33/6.) Ayrıca evlat sevgisi kişiyi cihattan alıkoyacak seviyede olursa bu durumda gerektiğinde vatan savunması için kimse bulunmayacak ve Müslümanlar kâfirlere karşı güçsüz kalacaklardır.

Kur’an-ı Kerim’de çocuğun varlığının, yokluğunun (ölümü) ve çocuk sahibi olamamanın birer imtihan olduğu belirtilmiş ve bu aşamalarla ilgili çeşitli uyarılar yapılmıştır. “Mallarınız ve çocuklarınız ancak birer imtihandır; Allah katında ise büyük bir mükâfat vardır.” (Teğabun, 64/15.) ayeti varlıkla ilgili genel imtihana değinirken, “Ey iman edenler! Eşlerinizden ve çocuklarınızdan size düşman olabilecekler vardır.” (Teğâbun, 64/14.) ayetiyse bu imtihanın bazen çok çetin olabileceğini belirtmiştir. Varlıkla ilgili imtihanda, buna karşı dikkatli olunması ve çocuğun Allah’ı zikretmekten alıkoymaması gerektiği zikredilmiş (Münafikun, 63/9.), yokluğuna (ölümü) karşıysa bunun bir imtihan olduğu ve sabredilmesi gerektiği belirtilmiştir. (Bakara, 2/155.)

Çocuk sahibi olamama konusunda ise şu ayette Cenab-ı Hakk’ın mutlak kudretine vurgu yapılmakta ve çocuk sahibi olamayanların bu bilinçle hareket etmesi gerektiğine işaret edilmektedir; “Göklerin ve yerin egemenliği Allah’a aittir. O dilediğini yaratır: dilediğine kız çocukları, dilediğine de erkek çocukları bahşeder. Yahut erkek ve kız çocuklarını birlikte verir. Dilediğini de çocuksuz bırakır. Şüphesiz O her şeyi bilir, her şeye gücü yeter.” (Şura, 42/49-50.)

Bir tarafta çocuğu olamayanların imtihanı var iken diğer tarafta çocuğu olan bazı ebeveynlerin çocuklarını sokağa atması ve ölüme terk etmesi acı verici bir tablo teşkil etmektedir. Hz. Peygamber’in (s.a.s.) yaşadığı dönemde de bu tür olaylar meydana geldiği için Kur’an’da buna yönelik bazı ayetler inmiştir. Bu ayetlerde çocuğun cinsiyetinden utanılması eleştirilmekte (Nahl, 16/58-59.) ve geçim korkusu sebebiyle çocukların öldürülmesi/ölüme terk edilmesi yasaklanmaktadır. (İsra, 17/31.) İslam âlimleri sadece doğmuş çocukları değil, anne rahminde oluşmaya başladığı ilk günden itibaren ceninin de hayat hakkına sahip olduğunu ve annenin hayati tehlikesi olmadığı sürece can dokunulmazlığının bulunduğunu söylemişlerdir. Bu sebeple zaruret dışında kürtaj haram kabul edilmiştir. Bu noktada Hz. Peygamber’e biat edecek kadınlardan çocuklarını öldürmemeye dair söz alınması dikkat çekicidir. (Mümtehine, 60/12.)

Kur’an’da çocukların zikredildiği ayetlerde inanmayanlar açısından çocuklar güç olarak görülmektedir. Allah (c.c.) münafıklar hakkında Hz. Peygamber’e (ve dolayısıyla bize) “O hâlde onların malları da evlatları da seni imrendirmesin.” (Tevbe, 9/55.) şeklinde buyururken münafıklara yönelik olarak da “(Ey münafıklar!), siz de tıpkı, sizden öncekiler gibisiniz: Onlar sizden daha güçlü, malları ve çocukları daha fazlaydı.” (Tevbe, 9/69.) şeklinde şiddetli bir uyarıda bulunmuştur. Bir başka yerde de kâfirlerin dilinden şu aktarılmıştır; “Bizim mallarımız ve çocuklarımız daha çoktur. Bize azap edilmeyecektir.” (Sebe, 34/35.) Buna benzer başka ayetlerde de kâfirlere mal ve evlat verildiği ancak bu çoklukla şımardıkları ve sapıttıkları zikredilmiştir. (Kehf, 18/39-40; Meryem, 19/77; Hadid, 57/20; Nuh, 71/21; Tekasür, 102/1.)

Kur’an’ın ifadesiyle sayısal üstünlüğün her zaman fayda vermediği ve Allah’ın yardımıyla nice azların çokluğa galip geldiği (Bakara, 2/249.) gerçeği bir yana koyulacak olursa, bu sayısal çokluğun Allah katında bir değer ifade etmediği (Şuara, 26/88; Sebe, 34/37.) ve hatta bazen güç sahiplerinin hayrına olmadığı vurgulanmıştır. (Müminun, 23/55-56; Nuh, 71/21.) Dolayısıyla sadece sayısal çoğunluğa aldanmamalı ama bu da ihmal edilmemelidir.

Kur’an-ı Kerim’de çocukların eğitimiyle alakalı birçok temel ilke bulunmaktadır. Bunların çoğu da kıssalarda geçmektedir. Çocuk eğitiminde yapılması gerekenlere yani fiili aşamasına geçmeden önce ihmal edilmemesi gereken en önemli nokta duadır. Kur’an’da birçok dua örneği geçmektedir.

Kur’an’da “usve-i hasene” (güzel örnek) olarak zikredilen (Mümtehine, 60/4.) Hz. İbrahim’den (a.s.), çocukları ve kendisinden meydana gelecek nesiller için yaptığı dualar önemli bir yer teşkil etmektedir. Allah (c.c.) tarafından birçok imtihanla denenmesinin ardından “Seni insanlara önder yaptık.” ifadesine hemen “Soyumdan da (yap).” niyazıyla karşılık vermiştir. (Bakara, 2/124.) Yine oğlu İsmail ile Kâbe’yi inşa sürecinde: “Ey rabbimiz! Bizi sana teslim olanlardan eyle, soyumuzdan da sana teslim olacak bir ümmet çıkar… Soyumuz içinden, onlara senin ayetlerini okuyacak, kitabı ve hikmeti öğretecek, onları temizleyecek bir elçi çıkar rabbimiz!” (Bakara, 2/128-129.) şeklinde dualar yapmıştır.

Çocukların eğitimi

Ebeveynin en önemli görevlerinden biri çocuklarını eğitmektir. Zira eğitim olmaksızın hayatı idame ettirmek imkânsızdır. Buradaki eğitimden kasıt sadece okuma yazma olmayıp belki de insanın hayatını sürdürebilmesi için gereken bütün bilgilerdir. Bu bilgilerin öğrenileceği ilk yer de ailedir.

Kur’an’da kadın için “tarla” benzetmesinin kullanılması (Bakara, 2/223.) tesadüfi ve salt maddi anlamda değildir. Evet, fiziksel açıdan bir tohumun filizlenmesi için tarla ne kadar gerekliyse tohum mesabesinde olan “nutfe”nin insana dönüşmesi için de kadın o kadar gereklidir. Aynı şekilde toprağı yarıp ortaya çıkan ürünün büyümesi ve olgunlaşması için çiftçinin ilgilenmesi ne kadar önemliyse bebeğin büyümesi ve sağlıklı bir düşünce yapısıyla olgunlaşabilmesi için ebeveynin ilgilenmesi de bir o kadar önemlidir. Hz. Meryem’in yetişmesinde bitkilere ait ifadenin kullanılması da buna işaret olabilir. (Âl-i İmran, 3/37.) Ayetteki “Enbete nebâten” ifadesiyle ilgili, Meryem’in eğitim açısından sağlıklı bir muhitte iyi bir biçimde yetiştirildiğini ve ahlaki erdemlerle donatıldığını belirten mecazi bir ifade olduğu görüşüyle (Zemahşerî, I, 187.) gerek eğitimi gerekse rızkının temini açısından iyi bir ortamda büyüdüğü yani hem ruh hem beden sağlığı bakımından özenle yetiştirildiği yorumu (Reşîd Rızâ, III, 292.) söylediğimiz görüşü destekleyen yaklaşımlardır.

Çocuğa verilecek en önemli eğitim tevhit eğitimidir. Zira insanın önce kul olduğunu bilmesi ve Rabbini tanıması gerekir. Sonrasında hayatının geri kalan kısmını da bu doğrultuda düzenlemeli ve yaşamalıdır. Hz. Peygamber’in bu konudaki şu uyarısı bizler için önemlidir: “Her doğan çocuk fıtrat üzere doğar. Sonra anne babası onu Yahudi, Hristiyan veya Mecusi yapar.” (Buhari, Cenâiz, 92.) Dolayısıyla her ebeveyn gecikmeden bu eğitimi vermelidir.

Kur’an-ı Kerim’de Hz. Lokman’ın çocuğuna yaptığı nasihatler tevhit eğitimi ile başlar. Bu eğitimde kullanılan “Yavrum! Allah’a ortak koşma!” ifadesi de iki şekilde anlaşılabilir:

1. Oğluna ilk defa tevhit eğitimi veriyordur. Bu durumda tevhidin zaten fıtrattan geldiği ve çocuğa sadece bunun üstüne ekleme yapmaması yönünde tavsiye yapıldığı söylenebilir. Konuyla ilgili bazı ayet (Rum, 30/30.) ve hadisler de (Buhari, Cenâiz, 92.) bu anlamı destekler mahiyettedir.

2. Daha önce bir eğitim verilmiş olup bu da onun tekrarıdır. Bu durumda tevhit eğitiminde bir defayla yetinilmemesi ve çocukta iyice yerleşene kadar buna devam edilmesi gerektiği şeklinde yorumlanabilir. Bu da vakıaya uygun düşen bir yorumdur. Özellikle günümüz şartlarında her taraftan gelen yoğun bilgi kirliliğine karşı bu yöntemin uygulanması önem arz etmektedir.

Hz. Lokman’ın devamında söylediği “Çünkü ortak koşmak elbette büyük bir zulümdür.” ifadesi ise bu eğitimde gerekçenin de açıklanarak çocuğun meseleyi iyice kavramasının önemine işaret etmektedir.

Tevhit eğitiminden sonra en önemli eğitim ibadet eğitimidir. Hz. Lokman’ın tavsiyelerinde ibadetlerin temeli olan namazın zikredilmesi, Hz. İsmail’den bahsedilirken “Ailesine namaz ve zekâtı emrederdi.” (Meryem, 19/55.) şeklinde buyurulması ve Hz. Peygamber’e yönelik olarak da benzer bir ifadenin kullanılması (Tâhâ, 20/132.) ebeveynin bu konuda nasıl davranması gerektiğine işaret etmektedir. Bu konuda sözlü eğitimin yanı sıra ebeveynin fiilî anlamda örnek olması da eğitimin en etkili yönüdür.

Çocuğun öğrenmesi gereken temel hususlardan biri de mahremiyet eğitimidir. Kur’an’da ergenlik çağına gelmemiş çocukların, ebeveynin istirahat saatlerinde yatak odalarına girmeleri için izin istemeleri gerektiği belirtilmekte, ergenliğe girmiş olanlar için de bu kapsam biraz daha genişletilmektedir. (Nur, 24/58-59.) Dolayısıyla çocuğun yaşına göre aşama aşama mahremiyet eğitimi verilmelidir. Bu noktada Hz. Peygamber’in, 10 yaşına gelmiş çocukların yataklarının ayrılması yönündeki emri de önem arz etmektedir. (Ebu Davud, Salât, 495.)

Ailede birden fazla çocuk olduğunda kardeşler arasında kıskançlık kaçınılmaz bir durumdur. Özellikle ebeveynin yenidoğan çocuğa daha fazla yönelmesi büyük çocuklarda kıskançlığa yol açmaktadır.

Kur’an’da bu olayın en çarpıcı örneği Yusuf kıssasıdır. Babası tarafından çok sevilen Hz. Yusuf’u diğer kardeşleri kıskanmaktadır. Hz. Yakup bunu fark eder ve oğlu Yusuf’a dikkatli olmasını emrederek gördüğü rüyayı diğer kardeşlerine anlatmamasını ister. (Yusuf, 12/4-5,8-9) Hz. Yakup böyle davranarak kardeşler arasındaki kıskançlık krizini önlemeye çalışmıştır. Dolayısıyla ebeveynin bu konuda dikkatli davranması ve çocuklar arasında kıskançlığa yol açacak davranışlardan ve kayırmalardan geri durması gerekir.

Ana hatlarıyla sadece birkaç tanesine değindiğimiz çocuk eğitimiyle alakalı olarak Hz. Peygamberi’n en büyük örneğimiz olduğunu ifade etmeliyiz. Zira Hz. Aişe annemizin ifadesiyle o (s.a.s.), yaşayan Kur’an idi. Dolayısıyla onun uyguladığı yöntem, Kur’an’ın hayat bulmuş hâlidir.