Makale

İZNİK FETHİNİN BÜYÜK HEDİYESİ: AYASOFYA CAMİİ

İZNİK FETHİNİN BÜYÜK HEDİYESİ: AYASOFYA CAMİİ

Seher Meriç

Hiç düşünür müydük bir gün gelecek ve tarih kitaplarında okuduğumuz salgınlarla mücadele eden halklar gibi bizler de tarihin bir sayfasında yer alacağız? Rabbim bu süreci sağlıkla atlatmayı bizlere nasip etsin. Herkes kendi gözünden bu süreçte yaşadıklarını anlatacak kendinden sonra gelenlere. Peki bu, bizden sonrakilere anlatılacak bir hikâye mi sadece? Elbette değil. Herkes bir şey öğrendi bana kalırsa, öğrenmedi ise de öğrenmeli. Yoksa ziyandadır. Yüce Rabbimiz bizlere bir kez daha öğretti ki ölüm genç yaşlı, fakir zengin ayırt etmiyor. O yüzden bir nefes kadar yakınken sana ölüm, hiçbir şeyi ertelemeyeceksin.

Bu süreçte hazır evdeyken daha önce gezip gördüğüm yerlerin fotoğraflarına bol bol bakma fırsatı buldum. Bu senenin başında İstanbul’a gittiğim ve o sırada da Ayasofya Camii’ni içim burularak ettiğim ziyaret aklıma geldi. Ayasofya muhteşem bir cami. Bakmaya doyamadığım bir güzellik. Ülkemizde üç adet Ayasofya Camii bulunuyor. Bunlar İstanbul, Trabzon ve İznik’te. İşte ben bu ayki yazımda sizlere İznik’teki Ayasofya, diğer adıyla Orhan Camii’ni anlatacağım.

Evet, Ayasofya Camii’ne geçmeden tüm zamanların en güzel şehirlerinden biri olan İznik’ten bahsedeyim önce. İznik, son derece keyifle gezebileceğiniz ve aynı zamanda farklı keşiflerde bulunabileceğiniz huzur veren bir şehir. Genelde ismi İzmit ve İzmir ile karıştırılan bu şehrin tarihi, milattan önce 4. yüzyıla kadar dayanıyor. Ama şehirde 7 bin yıllık höyükler de bulunduğunu söylemeliyim. Birçok millet bu topraklarda savaşmış. Şehir, sürekli el değiştirmiş. Ta ki 1331’de Orhan Gazi burayı alana kadar.

Ayasofya Camii; İznik’in tam ortasında, yaklaşık 5 km’lik surlarla çevrili kentin dört kapısından gelen yolların kesiştiği yerde yapılmış. Şehre adımımı atar atmaz ilk olarak burayı ziyaret etmek istedim. Cami, yemyeşil ve oldukça geniş bir bahçenin içinde yer alıyor. Öğle namazı vakti olması sebebiyle hem cami cemaati hem de gelen ziyaretçilerden dolayı bahçe oldukça hareketli. Ben de alelacele abdest alıp hemen camiye giriyorum. İçeri girince birkaç merdivenle aşağıya iniyorsunuz. Sanırım son yıllarda yapılan restorasyonla alakalı bir durum bu. Caminin tam ortasında kırmızı cami halısı serilmiş bir alanda erkekler namaz kılıyor. Bu esnada etrafta ziyaret amacıyla gelenler de dolaşabiliyor. Ben hemen bayanlar bölümüne geçiyorum. Namazımı kılar kılmaz dolaşmaya başlıyorum camiyi.

Ayasofya Camii, ilk olarak M.S. 7. yüzyılda Romalılar tarafından inşa edilen Gymnasium üzerine Bizans Dönemi’nde bazilika olarak inşa edilmiş. Yapının adı yazılı belgelerde ilk kez 11 Ekim 787 günü Patrik Trasios yönetiminde toplanan ve 350 piskoposla çok sayıda keşişin katıldığı Yedinci Konsül dolayısıyla anılmakta. Burada çok önemli kararlar alınmış. Bunlardan en önemlilerinden biri ise yüzlerce olan İncil adedinin dört taneye indirilmesiymiş.

1331 yılında İznik’in Orhan Gazi tarafından fethinden sonra bu bazilika camiye dönüştürülmüş. Kanuni Sultan Süleyman devrinde bir yangın sonucu harap olması üzerine, Koca Sinan tarafından büyük ölçüde mimarisi de değiştirilerek ihya edilmiş, mihrap ve minare eklenmiş. Evliya Çelebi 1648’de İznik’e uğradığında gördüğü Ayasofya’yı, “çarşı içinde üzeri kurşun örtülü, bir minareli büyük bir mabet” olarak tarif ettikten sonra buranın yandığını ve Kanuni Sultan Süleyman tarafından Mimar Sinan’a tamir ettirildiğini belirtmiş. Cami, sonrasında iki yüzyılı aşkın bir süre bakımsız kalmış, içi yabani otlar ve sarmaşıklarla kaplanmış. 2007 yılına kadar kubbesi delik ve harap bir hâlde kalmış. Bu tarihten sonra Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından restorasyon çalışmaları başlamış. 6 Kasım 2011 tarihinde Kurban Bayramı’nın ilk günü sabah namazından itibaren bir kısmı cami olarak hizmet vermeye başlamış.

Caminin içinde dolaşırken iki arkadaşın konuşmalarına kulak misafiri oldum. Biri diğerine “Vallahi atalarımız muhteşemmiş. Düşünsene Orhan Gazi 13 metre yüksekliği 5 kilometre uzunluğu olan surları aşmış ve kenti almış.” Diğeri de “Torunu Fatih Sultan Mehmet de onu örnek almış ve İstanbul’u fethetmiş...” diyordu. Bu gençlerin konuşmalarını duyan namazını yeni bitirmiş yaşlı bir amcanın gençlerin muhabbetine ortak olduğunu görünce ben de bu sohbete katıldım. Yaşlı amcanın “Doğru söylüyorsunuz gençler, hakikaten bu surlar çok güçlü ve çok derin...” dedi. Ben de “Evet amca, bildiğim kadarıyla bu surlar çift sıra yapılmış. Yani birini aşsan bile diğerini geçemiyorsun.” diyerek söze katıldım. Bu sırada etrafımıza camiyi ziyarete gelen birkaç kişi daha toplanmaya başlandı. Amca bana baktı ve gülümsedi. “Doğru kızım. Hatta ilk başta Orhan Gazi de aynı şeyi düşünmüş. Ve İznik’in savaşarak alınmasının zor olduğuna kani olmuş.” dedi.

Hepimiz öylece durduk ve “Eee pekii bu iş nasıl olmuş?” diyen gözlerle amcaya baktık. Amca anlatmaya devam etti. “Orhan Gazi, çok akıllı bir asker. Düşünmüş ve taktik savaşı yapmaya karar vermiş. Bunun için gerekli olan ise zaman ve sabır imiş. 11-12 yıl boyunca şehri ablukaya almış. “Şehrin girişlerinde bulunan köylerin ve kasabaların hepsine farklı komutanlarını yerleştirmiş. Elbeyli kasabası, Karadin ve Dırazali köyünü kontrol altına alınca şehre giriş çıkışlar kesilmiş. Sonra Rumlar bakmışlar Osmanlı’dan hiçbir şekilde zarar gelmemekte, dinlerini ibadetlerini rahatça yapabilmekteler. Böylece İznik’i Orhan Gazi’ye hediye etmişler. Ve Orhan Gazi, kan dökmeden, savaşmadan şehre giriş yapmış. Kendisine Ayasofya Kilisesi hediye edilmiş. Orhan Gazi buranın adını, Ayasofya Orhan Camii olarak isimlendirmiş ve ibadete açmış.”

Tarihi bize gerçekten bilgili büyüklerimizin anlatmasını, bunu heyecanla ve merakla dinlemeyi özlemişim. Hele bir de olay, geçtiği mekânda anlatılınca daha bir güzeloluyor. Tarihin sadece kitaplarda okuduğumuz hikâyeler ya da masallar olmadığını biliyorum. Geçmişte yaşananlar, şimdiki hayatımıza ve dünya denilen bu küçük köye bakışımızı değiştiriyor. Çocukluğundan beri tarih dergileri ve ansiklopedileri okuyan biri olarak atalarımızı daha yakından tanıdıkça kim olduğumuz ve ne için yaşadığımızı çok daha iyi anlıyorum. Cevap basit. Her şey Allah’ın rızasını kazanmak için. Hepsinin ruhu şad olsun.

Dağların ve gölün, çininin ve zeytinin, dünün, bugünün ve yarının seslerini duymak için geldiğim İznik’te daha çok anlatacak hikâyem var. İnşallah sonraki bölümlerde onlardan da bahsedeceğim. Şimdilik sağlıcakla kalın.