Makale

Kitap Parası

Kitap Parası

06.08.2018

İmam hatip lisesini bitirdiğim yaz üniversite sınavına girmiş fakat istediğim puanı alamamıştım. Şehir dışında bir üniversiteyi yazamazdım. Ne ailemi yalnız bırakmak istiyordum ne de başka bir yerde okuyabilecek maddi imkâna sahiptim. Belediyenin açtığı hazırlık kursu, ikinci el kitaplar, sabaha kadar önümde sıralanan deneme sınavları derken ertesi yıl birinci tercihim olan Bursa İlahiyat’a yerleştim. Dün gibi hatırlarım sonuçlar açıklanınca duyduğum heyecanı. Şimdi günlüğümün başında, yıllar sonra beni o günlere götüren ve bana bu satırları yazdıran nedir diye soruyorum kendime. Uludağ Üniversitesinde tanıdığım kıymetli hocalarımın yüzleri geçiyor tek tek zihnimden. Aralarında unutamadığım bir isim var ki onun nezaketini, inceliğini ne kadar anlatsam da hakkıyla yansıtamayacağım kanaatindeyim.

Yakında atandığım küçük bir kazada din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeni olarak göreve başlayacağım ve hayatımda anlamlı izler bırakan öğretmenlerimi düşünüyor, onların açtığı yolda, ayak izlerini takip ederek tıpkı onlar gibi yürümek istiyorum. Onlar gibi öğrencilerimin ihtiyaçlarını gözetmek, elimden geldiğince talebelerime maddi ve manevi konularda yardımcı olmak…

Bu defa da hatıralar hücum ediyor dört bir yandan, her biri kıymetli ve hayatıma yön veren hatıralar... Bu akşam saatlerinde, günlüğümün başında, güneş kızıl eteklerini toplayıp ufukta kaybolurken ben de düşüncelere dalıyorum. Yaptıkları iyiliklerle, öğrencilerine verdikleri değerle, ince düşünceleriyle yolumu açan öğretmenlerimi hayırla yâd ediyorum. Önümde duran şu mütevazı defter yapraklarını bu güzel hatıralarla müzeyyen kılmak istiyorum.

Hiç unutmam ikinci sınıfta çağdaş İslam düşünürlerini tek tek ele alıp konuştuğumuz bir derste öğretmenimiz Aliya İzzetbegoviç’in "Doğu Batı Arasında İslam" kitabını kimlerin okuduğunu sordu. Sınıfta birkaç arkadaş mahcubiyetle el kaldırdık. Sonra arka sıralardan biri “Hocam biz de isteriz okumayı da fiyatından haberiniz var mı?” diyerek söze karıştı. Ben cebimde fazladan beş kuruş olmadığı hâlde kütüphane kapılarını aşındırarak ulaşmıştım kitaba. Gayriihtiyari gülümsedim. Fakat maddi zorlukları okumanın önünde engel olarak görenlerden de değildim. O kıymetli hocamız arkadaşımıza kızmadı aksine ben sana hediye etsem okur musun peki, dedi. Okurum, cevabını alınca da hepinize soruyorum diye ilave etti, size bu kitabı alsam okur musunuz gençler?

Ertesi gün sınıfta birkaç koli kitapla karşılaştık, altmış kişilik sınıf mevcudunun tamamına her birinin üzerinde küçük notlarla güzel temennilerin yazıldığı onlarca kitap… Üstelik hocamız bu hediyenin ardına da düşmedi, sınavda sorarım ona göre diye kimseyi ikaz etmedi. O, isteyerek, aşkla, hevesle kitap okumamızı arzuluyordu. Sınav kaygısıyla yahut not beklentisiyle değil. Şimdi bu satırlara ismini not düşmek isterdim fakat yapmayacağım çünkü biliyorum ki hocam adının değil öğretmenlik aşkının bize miras kalmasını arzulardı.

Okulun kütüphanesinde yarı zamanlı çalıştığım bir başka gün onu kütüphane müdürünün odasında elinde kendi kitaplarıyla görmüştüm. Müdür Bey, bu kitaplar benim, sınavda birkaç konu bu kitaptan çıkacak, hızlıca kütüphane kaydını yapmanızı ve rafa koymanızı rica ediyorum, olur ki öğrencilerden edinemeyen gençler vardır, en azından kütüphaneden alıp faydalansınlar, diyordu. Bu ince davranış karşısında daha çok okumam çalışmam gerektiğini düşündüm o an. Farklı mecralarda karşılaştığımız, benim falanca kitabımı alıp okuyun, ben onu filanca kitabımda yazdım alıp bakın şeklinde üst perdeden yükselen o itici seslerden ne kadar da uzaktı hocamızın tavrı.

Birkaç hafta sonra bir sınıfa girecek kürsüye geçip öğretmenlik mesleğini icra edeceğim. Anadolu’da bir kazada kim bilir hangi imkânsızlıklar içinde okumaya çalışan o küçük yüreklere dokunacağım. Hem müthiş bir heyecan duyuyor hem de dualar ederek Rabbime sığınıyorum. Allah’ım bugün ben bu mütevazı çalışma odamda yıllar sonra nasıl hocamı hayırla anıyorsam beni de hayırla yâd edilen öğretmenlerden eyle…

Mücahit Dağ