Makale

EMEKSİZ AŞ OLMAZ

EMEKSİZ AŞ OLMAZ

Gülşen Ünüvar
Pedagog

Güzel temennilerle çıkarız en güzel yollara. Niyetimiz halistir, kucak açarız mutlu sonlara. İsteriz ki bizi anlayanlar eşlik etsin bize. Hâletiruhiyemizi bilip neşe katsın neşemize. Konuşmaya bile hacet olmadan bakışımızdan anlasınlar içimizi. Bilsinler de düşsünler peşimize, ne incitir kalbimizi… İşte böyle yol arkadaşlığı hiç yormaz seni, saatlerce düz gidersin. Günlerce yük taşısan da tüy gibi hafif hissedersin. Yeter ki anlasın, dost dediğimiz gönlümüzü. En zora bile katlanır, dostluğumuza harcarız ömrümüzü. Peki ya anlamaz ise? Ya yeterince dokunamazsa gönül telimize? İşte o zaman işkence olur paylaşmak. Böyle bir insanla, bir konuda uzlaşmak! Dünyanın en kolay işi bile olsa, zül gelir sana. Tatlı dille söylemeden, yüreğini açsa ne fayda. Seni sen gibi göremedikten sonra, birlikte geçirilen vakit boş! Attığın adımı senden önce sezenle, şartlar zor bile olsa, yan yana olmak ne hoş. Dedim ya, seni senin gözünle göremeyenin ne işe yarar gözü kaşı. Anlayanla taş taşı, anlamazla yeme aşı. Bizi bizim gözümüzle gören buyurup gelsin soframıza. Bizim gönlümüz, bizi anlayan dosttan yana.

Kusursuz hiçbir varlık yoktur yeryüzünde. Kiminin ben, kiminin yara vardır gözünde. Kimi ağacın gürdür, parlaktır yaprakları. Kimininse kuru odundan ibarettir dalları. Kimi gül, kadifeden hâllicedir, bakmalara doyamazsın. Ama koklayayım desen, dikeninden yanına varamazsın. Gümüş misali parlar dere, bataklığa ulaşırsın insen dibine. Altın gibi gülümser güneş, biraz yaklaşayım desen, alev düşer tenine. Velhasıl kelam, her nesnede vardır bir olumsuz yön. Güzel taraflarını al değerlendir, kötüleri toprağa göm. Deme hiç, elma iyidir ama çekirdeği olmasa! Serin havaları severim, keşke kar yağmasa. Kabullen dünyayı, artı ve eksileriyle. İnsan böyle pişer, memnuniyetsizlikleri ve şükürleriyle. Horlama hiç cevizi, çetinlik var diye kabuğunda. Nasıl da mutlu olursun, ulaşınca kabuğun altındaki hoş tada. Ceviz kabuğuyla, üzüm koruğuyla. Arpa samanıyla, kömür dumanıyla. Her şeyin var bir zahmeti. Zahmetsiz iş, alır götürür rahmeti.

Her şeyin en güzeline en mükemmeline meylettik daima. Yazlığım, kışlığım bir de istedik ki arabam olsun kapımda. Son moda kıyafetler süslesin dolabımı. En leziz yemekler donatsın tabağımı. En nadide tatil beldelerine ben gideyim. En pahalı gözlükleri takıp en narin giysileri ben giyeyim. Harcayayım harcayayım ama bitmesin param. Oldu da düştüm, hiç kanamasın yaram. Bulunduğum her mecliste benim sohbetim edilsin. Ben konuşunca, sadece benim sözüm dinlensin… Ama yok böyle bir yaşamın ne eşi ne benzeri. Verilen emektir, değerli kılan her işi. Çalış çabala, elinden geleni yap elbette. Ama yetinmeyi de bil, gözün kalmasın fazla yüksekte. Başkalarına özentiyle geçmesin günün. Herkesin nasibi ayrı, bence doymakla yetinsin özün. Ne bir dirhem fazla ne de eksiktir kısmet. Rızkın bulur seni, bu böylece bir hikmet. Bütünüyle başarıp bütünüyle yapamıyorsan bir işi. Kararında bırakıp yeter demeyi bilmeli kişi. Erişilmez noktaları bırak, bir kenara at! Yetişemediğin köyün beri yanında yat. Hâline şükret, köyün biraz dışında olmak da güzel. Gereksiz çabalar, seni bir gün elindekinden de eder.

Elma, en yüksekteyim diye öylece tek başına gururla sallanır. Kiraz, güzelliğine kibirlendiği için kurtlanır. Peki ya insan, onda yok mudur böylesi kibir? Vardır elbette, bunu en iyi yine insan bilir. Kimi saçıyla gurur duyar, kendini bir adım önde sayar. Kimi gözlerine güvenir, renkten renge boyar. Küçük dağları ben yarattım der gibi yürür yolda. Ahkâm keser kendince, saz onda söz onda. Her şeyi ben bilirim der insanoğlu, cürüm ekler cürmüne. Doğru değildir bu tavır, böyle güven olmaz kendine. Büyüklenmek kötü! Kötüdür kibrin hem kendisi hem sözü… Neyse, biz dönelim meyvelerin dünyasına. Bakalım neler neler gelmiş kibirlenen şu başa? Süzüm süzüm süzülür dalında kiraz. Allığına güvenir de bekleyeyim der biraz. Ama zaman geçer, olgunlaşır tüm meyveler dalında. Kiraz öylece durur, ne tazelik ne de fer kalır alında. Kurtların kuşların uğrak yeri olur böylece. Ne dalından ne yaprağından, kibrinden kaybeder sadece.

Ye iç yat, nereye kadar bu miskinlik? Kimden medet umarsın, nedir bu bezginlik. Kimileri canını dişine takar, sabahlara kadar çalışır. Kimileri odasına kapanıp yan gelir yatar, rüyalara karışır. Her ikisinde de aynı vücut, aynı can. Peki, neden emek harcamaz da başkasından umar insan? Huyların en kötüsüdür, daima başkalarından yardım beklemek. Kendi gücü kuvveti varken, hep karşıdakinin elindekini istemek. Böyle insanlara geliş gidişlerin sık olmasın. Dikkat et kurnazlığı seni bulmasın. Başta sadece iyi niyetliymiş gibi yaklaşır. Sonra tüm sorumluluklarını bir bir senin üzerine taşır. Yemesi, içmesi, yatması, uyuması. Ardından; kalkması, yürümesi, gezmesi, tozması… Bil ki ardı arkası kesilmeyecek bu isteklerin. Zamanla iyice arsızlaşacak, yetmemeye başlayacak desteklerin… Kendini bilen der ki; çok çalışayım gayret edeyim, çoluğum çocuğum kimseye muhtaç olmasın. Tembel der ki; ver yiyeyim, ört yatayım, gözle canım çıkmasın. İşte budur aradaki fark, iyice bir anla örneği. Çalışan kazanır, tembel biraz zor giyer emekten gömleği.