Makale

Fatih Koca ile Musiki Üzerine

Söyleşi: Mahir Kılınç

Fatih Koca ile Musiki Üzerine…

Fatih Koca, Amasya’da doğdu. İlkokulu ve imam-hatip lisesini Amasya’da bitirdi. 1983 yılında, Amasya Büyükağa Medresesinde hafızlığını tamamladı. 1999 yılında Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinden mezun oldu. Musikiye, dedesi Hayrullah Efendi’nin ve babası Hacı Dursun Koca’nın teşvikiyle başladı. 1992-1999 yılları arasında Ankara’da din görevlisi olarak çalıştı. Kur’an-ı Kerim’i güzel okuma yarışmalarında dereceleri olan Koca, 2000 yılında Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Türk Din Musikisi Anabilim Dalına öğretim görevlisi olarak atandı. Yurt içi ve yurt dışı pek çok programlara katılan, eğitimler veren Fatih Koca, hâlen Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesindeki görevini sürdürmekle birlikte 2014 yılından beri Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Türk Müziği Devlet Konservatuarında dersler vermektedir.

Türk tasavvuf musikisinin içerisinde yıllardır hem beste hem icra çalışmaları yapıyorsunuz. Dinî musikiye ilginiz ne zaman başladı?

Rahmetli dedem, benim musiki yaşamımda çok önemli bir yerdedir. Çünkü o, hem köyümüzdeki caminin imamıydı hem de ney yapar ve üflemesini bilirdi. Ben de dedemle birlikte sürekli camiye giderdim. Dedem bana camide müezzinliği ve ilahi okumayı öğretti. Daha ilkokula gitmeden evvel camide müezzinlik yapıyor, bazen ezan, bazı özel gün ve gecelerde de ilahiler okuyordum. İlahi okumamdan dolayı gösterilen ilgi ve alaka, musikiye daha çok yönelmemi sağladı. Dedem bana ayrıca ney üflemeyi de öğretti. Neyin o büyüleyici sesi beni çok etkiledi ve musikiye olan merakımı daha da derinleştirdi. O dönemlerde ramazan aylarında perşembe akşamları TRT Ankara Radyosunda tasavvuf müziği programları vardı. O programları hiç kaçırmaz ve birçok ünlü neyzenin ney taksimlerini dinlerdim. Hatta ilkokul sonrası hafızlık yapmaya başlayınca Amasya’da Neyzen Osman Yıldız Hocamdan dersler aldım. Dinî musikiye karşı ilgim her geçen gün arttı ve bugünlere kadar geldi.

Bir hafız ve ödül almış bir kari olarak Kur’an-ı Kerim’i güzel okuma eğitiminde musikinin katkıları hakkında neler söylersiniz?

Musiki, nağmelerin belirli bir ölçü ve düzenle kulağa hoş gelmesini sağlar. İnsanları etkisi altına alan musikide hem güzel ses hem nağme hem de makam çok önemli bir yer tutar. Çünkü Kur’an-ı Kerim’i güzel ses ve makama uygun bir şekilde okumak âdeta insanların gönlüne hitap eder. Dolayısıyla Kur’an-ı Kerim’i okurken musikinin etkisi yadsınamaz bir gerçektir.

Peygamber Efendimiz (s.a.s) de Kur’an-ı Kerim’in güzel sesle okunmasını bizlere tavsiye etmiştir. Güzel sesi idrak edip iyi kullanabilme metodu olarak musikiyi gösterebiliriz. Çünkü Hz. Âdem’den (a.s.) Hz. Peygamber’e (s.a.s) kadar bütün peygamberlerin İslam’ı, tevhidi, Allah’ı, ahireti anlatmaları hep güzel sesle olmuştur. Bir insan güzel konuşabiliyorsa sesinin tonlamalarını güzel yapabiliyor demektir. Kur’an-ı Kerim de Allah’ın mucizevi bir kelamıdır. Dolayısıyla o mucizevi kelamı gelişigüzel okumamak gerekmektedir. Hz. Peygamber döneminde tam anlamıyla bugünkü prensiplere sahip olmasa da musikinin varlığını biliyoruz. Daha sonraki yıllarda musikinin metotlarını bizlere ulaştıran büyüklerin çalışmalarıyla daha güzel bir şekilde öğrenebiliyoruz. Kur’an-ı Kerim okurken tecvit kaidelerinin dışına çıkmadan musiki metotlarını iyi kullanabiliyorsak tilavette amaç hâsıl olmuş demektir. Kur’an-ı Kerim’in bize anlatmış ve ifade etmiş olduğu o manaları temsil-i kıraat ile sesi yükselterek, alçaltarak ve o nağmeleri yerinde kullanarak anlatmak ancak musiki ile mümkün olur.

Yahya Kemal: “Çok insan anlayamaz eski musikimizden /Ve ondan anlayamayan bir şey anlamaz bizden.” diyor bir şiirinde. Bizim kültür ve medeniyetimizde musiki ne anlam ifade ediyor?

Musiki, hem eğlence kültüründe hem de dinî duyguların aktarımında önemli bir yere sahiptir. Bizim kültür ve medeniyetimizde ise musiki bir eğlence kültürü olarak değil, ulvi ve hissî duyguların ortaya çıkması için bir vesiledir, diyebiliriz. O yüzden derin manalar ve yüce duyguların yüklü olduğu eski musikimizi anlayan, Yahya Kemal’in deyimiyle bizi ve bizim medeniyetimizi anlar. Ulvi duyguları harekete geçiren o musikiyi bizim medeniyetimiz, cami içerisine taşımış. Ezanlarımızla, selalarımızla, Kur’an tilavetlerimizle musikinin her bir tınısını camide icra edilen formların içerisinde görürüz.

İslam sanatını Kur’an’ın vahyi ile başlatabiliriz. Bu, musikiyle olmuştur çünkü Kur’an-ı Kerim’in güzel okunması da bir sanattır. Ayrıca Hz. Peygamber’in (s.a.s.) ezan ve Kur’an okunurken güzel sesle okunmasını tavsiye etmiştir.

Mevlana’nın “Musiki, ârif-i billâh olanlar için ruhun gıdasıdır.” sözünden hareketle musikinin ruha tesirinden söz eder misiniz?

Mevlana’nın bu sözündeki ârif-i billah, her şeyde Allah’ın tecellisini görebilen makamdaki kişidir. Öyle bir kimse ya da o yoldaki bir kimse için musiki, ruhun gıdasıdır. Yani onda manevi anlamda ruhlara tesir eden, duyguları besleyen veya insanın içerisindeki duyguların ortaya çıkarılmasına vesile olan bir sanatsa ruhun gıdasıdır. Dolayısıyla bizim medeniyetimizde musiki, Kur’an’ın güzel okunması yanında tedavi maksadıyla yani ruhların iyileştirilmesinin yanında bedenî rahatsızlıkların tedavi edilmesinde de kullanılmıştır. Bunu biz Anadolu’daki inşa edilen bimarhanelerde, şifahanelerde görmekteyiz. Yapılan ameliyatlarda bile musikinin kullanıldığını biliyoruz. Ama çoğunlukla ruh hastalıklarının tedavi edilmesinde musikimiz kullanılmıştır ve kullanılmaya devam etmektedir.

İslam’ı anlatma amacındaki Türk tasavvuf musikisi ilahilerinin geleneğimizdeki yeri ve öneminden bahsedebilir misiniz?

İslam’ı anlatma ve yayma hususunda Türk Tasavvuf musikisinin yeri çok büyüktür. Anadolu’nun İslamlaşmasında en büyük rollerden birisi de Ahmet Yesevi Hazretlerinin müridanının, ona intisap eden Alperenlerin Anadolu’ya ellerindeki bağlama ve kopuzlarıyla gelerek Divan-ı Hikmet’ten musiki ile İslam’ı anlatmalarıdır. Dolayısıyla Türk Tasavvuf musikisinin başlangıcı Ahmet Yesevi Hazretlerinin tekkesinde başlayıp Anadolu’ya yayılmıştır. Anadolu’da Hacı Bektaşi Veli ve Mevlana Hazretlerinin elinde belli bir prensibe ve müesseseye büründürülmüştür. Tasavvuf musikisi ilahi vahiy Kur’an’ın ve Hz. Peygamber’in sözlerinin insanların kendi müktesebatınca anlayışlarıyla ve melodiler de katarak insanlara anlatmasıyla, okumalarıyla İslam’a davette çok büyük role sahip olarak karşımıza çıkmıştır.

İslam Medeniyetinde Salâ ve Salavat adlı kitabınızda sela ve salavatın tarihsel süreç içerisinde nasıl ve ne şekilde uygulandığına, farklılıklarına dair bilgiler veriyorsunuz. Medeniyetimiz açısından sela ve salavatın ehemmiyetine yönelik neler söylemek istersiniz?

Sela ve salavat meselesi her şeyden evvel yüce Rabbimizin bizlere bir emridir. Efendimiz’e (a.s.) salavat edin, onu övün, ona dua edin diyerek bizlere emirde bulunmuştur. Bir defa evvelemirde salavatın bizim için Allah’ın bir emri olduğunu bilmemiz gerekmektedir. Efendimiz’in (a.s.) Hz. Bilal’e ezan okutması ve daha sonra “Sabah ezanını okumadan evvel beni uyandır.” emrine Hz. Bilal’in onu uyandırırken farklı ifadelerle değil Efendimize salavat getirerek uyandırması bizim için önem arz etmektedir. İşte bugünkü anladığımız manada sela, bir şeyi haber vermeden evvel insanların dikkatlerini celbetmek adına okunan bir dua olarak karşımıza çıkmıştır. Dolayısıyla minarelerden bugünkü okuduğumuz selalar ve salavatlar, Hz. Bilal’in sabah ezanının vaktinin geldiğini haber vermek ve Peygamberimizi uyandırmak için ona bu haberi ilan etmek maksadıyla kullandığı bir metottur. Dolayısıyla sela ve salavat, Allah’ın bizlere emrinin yanında müminlere bir şeyleri haber vermeden evvel okuyacağımız bir duadır. Peygamberimize bir övgüdür ve bu İslam medeniyetinde Peygamberimizden bu yana bütün Müslümanlar, sadece Selçuklular, Osmanlılar değil diğer devletler de selayı kullanmışlardır. Bir yerleri fethettikleri zaman ezanın yanı sıra selayı da okumuşlardır. Sela ve salavat aslında psikolojik olarak insanın Efendimiz (s.a.s.) ile manevi bağlılığını ifade etmektedir.

Din hizmetinde bulunan görevlilerimize yönelik mesleklerini icra ederken musikinin mesleki gelişimindeki katkılarından ve musikiden nasıl faydalanmaları gerektiğinden söz eder misiniz?

Diyanet İşleri Başkanlığımız din hizmetinde bulunan din görevlilerimize yönelik musiki kursları vermektedir ki bu kursların oluşumunda naçizane benim de katkım olmuştur. Camide ya da herhangi bir mecliste icra edilen Kur’an-ı Kerim’in usul ve kaidelerine uygun bir şekilde okunması, ezanın güzel okunması ve imametin, müezzinliğin, temcidin, münacatın, hutbenin düzgün okunması, insanlara etki etmesi açısından dinî musikinin kullanılmasının şart olduğu apaçık meydandadır. Diyanet İşleri Başkanlığımız bu konuda gerekli önlemleri almıştır. Sesi güzel ve musikiye yatkın din görevlilerimize yıllarca onların daha da iyi öğrenmeleri ve görevli olduğu mahaldeki diğer din görevlilerine öğretmeleri hususunda din hizmetleri bünyesinde çeşitli eğitim ve seminerler düzenlenmiştir.

Din görevlilerinin, musikinin Allah’ın bir lütfu ve İslam’ı anlatmada önemli bir yere sahip olduğunu düşünmeleri gerekir. Dolayısıyla her bir din görevlimizin mutlak surette musiki eğitimi alma yönünde bir bilince erişmesi gerektiğini düşünmekteyim. Sadece din görevlilerinin değil, Müslüman olan herkesin musikiyi yine bu amaç doğrultusunda kullanabilecek düzeyde öğrenmesinin gerekli olduğu kanaatindeyim.