Makale

ERGENLİK

...ERGENLİK…

Dr. Fatma Bayraktar Karahan
Diyanet İşleri Uzmanı
Büluğdan Rüşde...

"Bir kelimeyle tarif etmeniz istense ergenlik için neler söylersiniz?” diye sorduk hem yetişkinlere hem de ergenlere. Ancak tabiri caiz ise bir dokunup bin ah işittik. Gerginliğinden tutun atar ve tribine, her tehlikeye açık olmasından anne babasına saygısızlığına varacak pek çok olumsuz tanımlama ve kelime kullanıldı ergenler için. İşin enteresan yanı, ergenlik dönemindeki ve bu dönemi geride bırakan gençler de ergenlik için pek pozitif şeyler söylemediler. Belli ki ergenlik ile ilgili olumsuz bir kanaat, ergeninden yetişkinine, yaşlısından gencine herkeste var. Gerçekten hayatın olumsuzluk ve sorumsuzluklarla dolu, hemen geçmesi, tamamlanması beklenen bir dönemi midir ergenlik? Yoksa bebeklikle başlayan yetişkinlik ve yaşlılık ile devam eden yaşam çizgisinde enerjisi, bedenî gücü, heyecanı, coşkusu ve pırıl pırıl dimağıyla her bir anının kıymeti bilinmesi icap eden pek önemli bir dönem mi?

Dinî terminolojide “ulaşmak” anlamına gelen büluğ kelimesi kullanılır bu dönem için. Hem bedenen hem de ruhen belli bir fiziki olgunluğa ulaşmıştır artık çocuk. Ulaştığı bu asgari olgunluk ile o; dinen sorumludur çünkü sorumluluk üstlenebilecek ehliyete sahiptir. Çocukluktan ötürü var olan muafiyetler, büluğ ile ortadan kalkmıştır. Bundan sonra mali ehliyet için rüşt yani olgunlaşma döneminin başlaması gerekmektedir yalnızca. Sorun üreten değil yaşadığı toplumun sorunlarının çözümüne katkıda bulunan, ailesine destek olan, temel ihtiyaçları için başkasına daha az ihtiyaç duyandır. Ancak yaşadığımız yüzyılın son on yılları, bu tarz bir ergen tanımından hayli uzak görünüyor. Üstelik gün geçtikçe daha zorlu, daha problemli bir ergen tanımı ve profili de çıkıyor karşımıza.

Bitmeyen Ergenlik

Bu yeni profil hızla yayılıyor dünyada. Farklı kültürlere, dinlere, ülkelere ait olmaları onları farklılaştırmıyor. Yedikleri, içtikleri benzeşirken konuşma tarzları, giyim biçimleri, espri anlayışları, hayran oldukları da bir o kadar aynılaşıyor. Dijital devrim, yeni bir dünya da oluşturdu ergene. Bu dünya, içinde istediği gibi hareket edebildiği, “yargılanmadığı” hatta alabildiğine “özgür” hissettiği bir hayat sunuyor ona. Henüz yeni yetkinleştiği her alanda sınırsız, kuralsız ve sorumsuz bir hayat…

Yeni dünyanın kendi kontrolünde inşa etmeyi planladığı her şey için kullanabileceği, istediği gibi yönlendirip gerektiğinde maniple edebileceği bu dünyanın yeni sakinleri ise ergenler. Üstelik bu dünyanın sakini olmak için pek çok hevesli de var. Herkes bu sorumsuz dünyada var olmak istiyor. Yetişkinler ve çocuklar bile… Ergenlik süresinin otuzlu, kırklı yaşlara kadar devam ettiğini söyleyen araştırmalar da bu dünyanın sakini olma fırsatını veriyor sanki isteyen herkese. Öyle ya bitmeyen bir ergenlik, sorun çıkarmada özgür olma, olgunlaşamama ya da olgunlaşmayı istememe hâli bir anlamda…

Yeni Dünyanın Sakinleri Değil Yepyeni Bir Dünyanın Kurucusu Gençler

Oysa ergenlik bir geçiş dönemi, tam olgunluk, rüşt ve yetişkinlik öncesi. Yıllarca sürecek bir süreç değil. Fiziki ve ruhi bir olgunlaşma hâli… Beynin ve bedenin gelişiminde en parlak yıllar. Bedenin hızlı gelişimine ayak uydurmaya çalışırken beynin de muhteşem bir hızla çalıştığı bir dönem. Beyin ve sinirbilim üzerine çalışmalar yapan Prof. Dr. Sinan Canan, bu dönem için “Anne karnından itibaren çok hızlı gelişen beynimiz, başka bir etaba giriyor. Düşünebilme, hazzı erteleyebilme, risk alabilme, varsayımlarda bulunma, sosyal kontrol gibi yüksek zihinsel işlevleri sağlayan beynin ön tarafı hızlı çalışmaya başlıyor.” diyor. Bu hız, önemli bir fırsat sunuyor bize. Diğer yandan bu dönem beyninin yetişkin beyninden farklılıkları da var. Bu farkı Nörobilimci Dr. Frances E. Jensen ve Amy Ellis Nutt, yazdıkları Ergen Beyni adlı kitaplarında şöyle açıklıyorlar: “Ergenlerin beyinleri yetişkinlerin beyinlerine oranla genel anlamda daha yoğun ödüllendirilme hissi tecrübe eder ve ergen beyni hem daha fazla dopamin hormonu salgılar hem de dopamin hormonuna daha fazla tepki verir. Bu yüzden heyecan peşinde koşmak, genellikle uyarılma ve ödüllendirmeyi kontrol eden sinir sistemlerinin özellikle hassas olduğu bir dönem olan ergenlik ile ilişkilendirilir. Ancak ergenlerin frontal lobları ile beyinlerinin diğer bölümlerinin arasındaki bağlantıların yetişkinlere oranla daha seyrek olması, tehlike arz etme potansiyeli olan durumlarda kontrolü ele alarak bilinçli karar vermelerini zorlaştırmaktadır.”

Gencin beyninde tehlikeye karşı bilinçli karar verme gibi pek çok meleke hızla gelişirken genç, bu yolculuğunda bambaşka sorunlarla da uğraşmak zorunda kalıyor günümüzde. Beyninin uyarılmaya karşı hassasiyeti alabildiğine tetikleniyor. Tarihin hiçbir döneminde bir ergenin karşı karşıya kalmadığı düzeyde kontrolsüz ve yoğun uyaran fazlalığı… Vücut gelişimini olumsuz etkileyecek düzeyde katkı maddeleri içeren yanlış beslenme ve insan anatomisine ters hareketsiz hayat tarzı… Dijital dünyanın uyaran fazlalığı oluşturmadaki etkisi yanında dijital bağımlılık da buna eklendiğinde ortaya çıkan tablo, çok daha korkutucu boyutlara ulaşıyor. Üstelik ergen beyninde henüz bununla baş edecek bir donanım da tam olarak gelişmiş değil.

Sosyal medya, bilgisayar oyunları, tuhaf içerikli sezonluk internet dizileri… Günün tamamını kontrol altına alabilecek bir sürü içerikle el altında bulunan, zaman planlamasına ve insanın kendisiyle baş başa kalmasına imkân vermeyen akıllı telefonlar… Hemen hiçbir olumlu özelliğinin öneminin kalmadığı, takipçisi, aldığı beğeni ve içine girdiği dijital etkileşimin çok daha değerli kabul edildiği bu yeni dünyada var olabilmeye çalışıyor ergen. Dış dünyaya göre daha kolay yanları da var bu dünyanın. İstediği kadar ve istediği biçimde görünebilecek bu mecrada, onlarca programla görüntüsü üzerinde hayal ettiği düzeltme ve değişiklikleri yapabilecek; kendini daha cesur, daha isyankâr ve daha özgür de hissedebilecek böylece. Onun tüm bu duygularını besleyecek pek çok uygulama da çoktan hazırlanmış ve üretilmiş zaten. Yetişkinlerin dahi kendini kontrol etmekte zorlandığı, saatlerce telefonu elinden düşürmeyen sosyal medyadan uzak kalamayan, takipçi ve beğeni kazanabilmek adına çocuğunu bile metaya dönüştüren ebeveynlerin olduğu bu yeni dünyada ergen, doğru yolu nasıl bulacak? Yetişkinlerin bu mecra için doğru rehberliği, gerekli düzenlemeler ve denetlemeler, çocukluktan başlayan bilinçlendirme çalışmaları ve eğitimler ile bu mümkün olabilir mi?

Bireysel düzeyde anne baba olarak yapabileceğimiz neler var? Çocuğunu dünyaya hazırlamak görevini üstlenmiş anne babalar olarak acaba bu yeni dünyaya gencimizi hazırlayabiliyor, bu dünyanın tehlike ve varsa fırsatlarına karşı onları donanımlı hâle getirebiliyor muyuz? Yoksa onlar henüz hiç hazır değilken toplumsal baskı, çocukların istekleri vb. dinamiklerle ellerine verdiğimiz akıllı telefonlarla onları bu dünyanın içine savunmasız ve korunmasız mı yolluyoruz?

Nasıl Davranmalı?

Bir geçiş dönemi, gelişme hâlidir ergenlik. Öncesinde ne kadar donanımlı ve hazırsa hayata, o kadar hızlı gelişir ve dönüşür bu süreçte genç. Ebeveyniyle sağlıklı ve yakın bir ilişkisi olan, sorumluluk duygusu gelişmiş ve güçlü bir vicdan eğitimi almış çocuk için bu dönem daha rahat geçecektir. Bu sebeple çocukluk döneminde gerekli gayret gösterilmelidir. Ancak yeterince özenin gösterilmediği bir çocukluk dönemi olsa bile yine de ergenlik dönemindeki çocuğu ile ilişkisinde ebeveynlerin dikkat etmesi icap eden hususlar vardır. Sizler için birkaç öneriyle bu dönemi nasıl kolaylaştırabiliriz, ortaya koymaya çalışalım.

EBEVEYNLER İÇİN BİRKAÇ ÖNERİ

Yakın olmaya çalışın: Ortak zaman dilimleri, ortak deneyimler oluşturmaya özen gösterin. Bu zaman dilimlerinde nasihat etmek, öğüt vermek yerine onu ve içinde bulunduğu duygu durumu, arkadaş ortamı ve hayat görüşü (sizden çok farklı bir hayat görüşü oluşturma çabasında olabilir) hakkında fikir sahibi olmaya çalışın.

Öz saygı ve öz güvenini zedelemeyin: “Ben kimim?” sorusuyla karşı karşıya olan gencin öz saygısı korunmalıdır. Tahkir eden, onurunu zedeleyen ifadelerle gençle konuşulmamalıdır. Öz güven vermek adına aşırı övücü ifadeler de doğru değildir.

Kural ve sözlerinizde dürüst, tutarlı ve samimi olun: Ebeveyn olmak, yüce Allah’ın insana bahşettiği bir nimettir. Çocuğumuzun örnek almasını istediğimiz kişi olmak bize düşendir. Ancak hata yaptığımızda bunu fark etmek, yanlışımızdan dönmek, gerektiğinde özür dilemek sanıldığının aksine gençlerin bize saygı ve güvenini artıracaktır. İçten ve samimi olmak ise bu dönemde özellikle ihtiyacımız olan yakınlığı sağlayacaktır.

Bağınızı koparmayın: Ergenlik, kendini keşfetme ve var etme çabasının yoğun olduğu bir dönemdir. Özellikle aileden kopma ve bağımsızlaşma çabası olabilir. Gençle bağımlılıktan bağlılığa geçen bir iletişim kurulmalıdır.

Çatışmaya girmeyin: Karşılıklı otorite savaşına girilmemelidir. Çatışmadan uzak kalmak, karşılıklı saygı kaybını önlemek için gereklidir. Sözlü sataşma, imalı konuşma vb. kavga ve çatışmaya sebep olacak davranışlardan uzak durulmalıdır. Ebeveyn saygınlığı, kullanılan dil ve tutarlı, olgun davranışlar ile korunmalıdır.

Sorumluluk verin: “Sorumluluk almak büyümenin en önemli göstergesidir.” Bu anlayışla yaşlarına uygun sorumlulukları almalarına izin verin. Çocukluk dönemlerinde sorumluluk verilmeyen çocukların, buna direnç gösterseler de uygun işleri, sevebilecekleri, kendilerini önemli hissedecekleri görevleri üstlenmeleri öncelikli olarak sağlanabilir.

Dijital cihazlar konusunda dikkatli olun, kurallarınız olsun: İçinde bulunduğumuz çağın ergenleri ve hatta yetişkinleri için de dikkat edilmesi gereken önemli bir konu, dijital dünyadır. Onlarla ortak mutabakat geliştirerek kullanım sıklığı, zamanı vb. konularda kurallarınızı netleştirin ve kararlılıkla uygulayın. Ortak mutabakat burada kilit noktadır.

Çocuğunuzdan vazgeçmeyin, umutsuzluğa düşmeyin: İletişiminiz ne tür yaralar almış olursa olsun çocuğunuzla olan bağınızdan ve onun geleceğinden umudunuzu kesmeyin. Ergenlikle ilgili olumsuz klişeleri bir yana bırakın ve çocuğunuzun bu en hızlı büyüme çağına onun en güvendiği yetişkin olarak eşlik edin.

Hayır dualarınız da eksik olmasın.

Uzmanına Sorduk

Ebeveynler ve ergen çocukları arasındaki ilişki, özellikle son dönemlerde hiç olmadığı kadar zorlaştı. Bu nedenle Aile Dergisi olarak ergenlik döneminin en az hata ile nasıl geçirilebileceği konusunu Uzman Psikolog Esra Oras’a sorduk.

Çocuklukla yetişkinlik arasında sıkışan ergen, hem ebeveynleri hem de akranları tarafından isteklerine uyulması için baskı görüyor. Bu nedenle ebeveynleriyle çatışma yaşıyor. Ebeveynlerin bu noktada nasıl bir yaklaşım sergilemeleri gerekiyor?

Bu dönem illa ki içinde krizler barındıracak. Siz de zaman zaman kendinizi tahammül olarak zayıf hissedeceksiniz. Öfkelenmek, kızmak, kırılmak, kaygılanmak ve nice zorlayıcı duygunun ilişkide yaşanmasına tamamen engel olamayız fakat bu duygular ortaya çıktığında ebeveyn tarafından bunları sakinleştirmeye dönük adımlar atılırsa sürecin yıpratıcı etkisi anlamlı derecede azalacaktır. Her ilişkide olduğu gibi ebeveyn çocuk ilişkisinde de denge hâli gözetilmeli. Arkadaşlarına ve onların takdirine çok fazla önem veren ergen için onlara "Hayır." demek çok da kolay bir tecrübe değil. Bunu bilerek çocuğa kendisini anladığımızı ifade ettikten sonra kendi taleplerimizi dile getirebiliriz.

Ek olarak ebeveynlerin kendi hayatlarında, değer odaklı bir anlayışla yaşamlarını sürmeye özen göstermeleri önemlidir. Çocuğumuza isteklerimizi sıralarken kendi hayatlarımızda nasıl olduğumuzu muhakkak sorgulamalıyız.

Ailelerin çoğu “Çocuğumuz bizimle hiçbir şeyi paylaşmıyor.” derken gençlerin çoğu da “Aileme anlattığım zaman hemen tepki veriyor, kızıyor ya da nasihat ediyorlar.” diyor. Bu durum, çocuğumuzla iletişim kurma tarzımızda belirli değişikler yapmamız gerektiğini mi gösteriyor?

Ebeveynlerin iletişim kurarken şu hususlara dikkat etmesini öneriyorum:

Konuşurken duygu ifadesine sık sık yer verin. “Geç kalınca çok endişelendim.”, “Bu davranışından dolayı çok sevindim.” gibi.

Göz kontağı kurarak ve uygun bir ses tonuyla konuşun.

Onu anladığınızı her hâlinizle hissettirin

Ara sıra yalnız kalmak onun da hakkı, ona alan sağlamayı ihmal etmeyin.

Tehdit etmemeye, eleştiriden çok olumlu mesaj vermeye özen gösterin.

Ergenlik, aynı zamanda kimlik arayışının da gerçekleştiği bir dönem. Ergenin sağlıklı bir kimlik edinebilmesi için neler yapılmalı?

Bebeklikten yetişkinliğe tüm gelişim evrelerinde ebeveyne düşen en önemli vazife, çocuğunun duygusuna empatiyle eşlik edebilmek ve duygularını kapsayabilmektir. Duyguyu kapsayabilmek, ergenin duygusuna yargısız, anlayışla, sakinlik dolu bir tavırla alan sağlamaktır. “Böyle düşünmen çok saçma!”, “Ne biçim sorular bunlar!” gibi ifadelerden kaçınılması gerekirken “Sana yardımcı olmamı ister misin?”, “Aslında ben de zamanında bunlara çok takılmıştım.” gibi ifadeler, bu sürecin daha az iletişim kazası ile geçmesini sağlayacaktır.

Nitekim ergen, içinde bulunduğu dönemin özellikleri itibarıyla ilgi odağını ailesinden arkadaşlarına doğru çevirmiştir. Ergenin kimlik arayışı ve kendini konumlandırma ihtiyacına ebeveynler, yargılayıcı ve anlayışsız bir tavırla yanıt verdiğinde bu defa ergen hem bu arayışın gerilimlerini hem destek göremeyişinin sancısını ebeveynlerine karşı daha büyük duvarlar örerek hafifletebilir. Yahut bu ihtiyaçlarını ve arayışlarını, ebeveyn onayını kaybetmemek adına bastırır ve erteler, nitekim bu durum ilerleyen zamanlarda kimliksiz ve bağımlı bir tavrın en net tetikleyicisi olur. Dolayısıyla ebeveynlerin bu dönemde çocuklarının mantıklı ya da mantıksız sorgulamalarına, karmaşık duygularına, yer yer kışkırtıcı nitelikteki itirazlarına olgunlukla yaklaşması ve göğüs germesi hayati önem arz eder.

Ebeveynler, doğrudan baskıcı ve yönlendirmeci bir tutumla çocuklarını bir kimliğin içine sığdırmaya çalışmamalıdır. Bunun yerine kitap ve yayın önerileri, faaliyet alanları, sorumluluk verilebilecek konular noktasında çocuklarının bu arayışlarını daha dolaylı şekilde yönlendirebilirler. Böylece hem doğrudan bir çatışma yaşanması ihtimali azalır hem de ergen kendine daha fazla alan açılmış gibi hisseder.

Olumlu davranışların kazanılması için en ideal zamanın çocukluk ve gençlik dönemi olduğunu biliyoruz. Bu açıdan ebeveynler olarak bize düşen görevler nelerdir?

Bu dönem, çocuğunuzun sizden uzaklaşması, sizi eleştirebilmesi, arkadaşlarının onayını aşırı önemsemesi, duygusal iniş çıkışları, başkaldırışları ile gelip geçici bir süreç. Çocuğunuz anormal olduğundan değil, sağlıklı bir birey olma yolculuğundan dolayı tüm bunları yaşıyor. Elbette ki asla tepki göstermeyin, olumsuz duygularınızı ifade etmeyin, sınır çizmeyin demiyorum ama tüm bunları yaptığınız ölçüde olumlu duygularınızı, şefkatinizi, sabrınızı ve ilginizi de belli edin. Eğer ilki ikincisinden çoksa, ilişkiniz hep daha gerilimli bir hâle bürünecektir.

Ebeveyn olarak ergen çocuğunuza yönelik ilginiz çok değerli, asla eksik etmeyin. İşgalci bir tavırla, sorguya çeker bir hâlle çocuğunuzu gözetlemeyin, dedektiflik etmeyin. Böylece o da başkalarının hayatını işgal etmemeyi, didiklememeyi, sınırlara saygı duymayı alışkanlık hâline getirsin.

Açık ve dürüst olun. Unutmayın ki uysa da uymasa da çocuğunuzun bu dönemde de rol modeli sizlersiniz. Günü geldiğinde doğru örnek olmanın katkılarını mutlaka göreceksiniz.

Öğretmenleri ve arkadaşları ile iletişimi güçlü tutun. Fakat bunu yaparken çocuğunuzu mahcup etmemeye özen gösterin. Unutmayın ki -onun hislerine göre- “O, artık çocuk değil.”. Geleceğe yönelik ortak planlar yapın ve onu ciddiye aldığınızı gösterin. Onun fikrini alın ve saygınızı belli edin. Saygı duyulduğunu hissetsin ki saygı göstermeyi de öğrensin.

Aile bireyleri olarak birlikteyken eğlenceli zamanlar geçirmeye çalışın. Çocuğunuza sürekli akıl veren, eleştiren, komut yağdıran ve görev hatırlatan bir konumla onun hayatında var olmak yerine tüm bunları mutedil ölçüde yapıp keyifli deneyimlere de alan yaratın.