Makale

ESKİ BİR HİKÂYE

ESKİ BİR HİKÂYE

Abdurrahman Alkan

15.06.2019

Sevgili Defterim,

Bugün üniversite sınavında görevliydim. Beni hüzünlendiren durum da orada yaşandı. Hayatlarının önemli bir dönüm noktasında soruları çözen öğrencilere bakarken hafızam, unuttuğumu sandığım çok uzak bir hatırayı getirip önüme koydu. Belleğimin tozlu köşelerinde saklı kalmış üzücü bir hatırayı...

Bir daha hatırlamak istemediğimiz olayları unutmak keşke bizim elimizde olsaydı. Gönlümüzün hasar kayıtlarından tamamen siliversek ve onları ebediyen bir daha hatırımıza getirmesek... Ama maalesef öyle rahatlatıcı bir imkânımız yok. Hiç aklımızda yokken bir anda, bazen bir ses bazen bir resim kimileyin bir kişi, hatırlamak istemediğimiz olayı zihnimizin en uzak köşesinden alıp gün yüzüne çıkarıveriyor. Önümüze bütün berraklığıyla seriyor. Bize hükmedenin biz olmadığını acıyla görüyoruz. Hafızamıza karşı olan o acizliğimizi bugün bir kez daha görmüş oldum. Seneler önce bir öğrencimin başından geçen acı bir olaydı hatırladığım.

Bir güney şehrimizde, üniversite hazırlık dershanesinde bir öğrenci... Aradan uzun yıllar geçti. İsmini hatırlayamıyorum. Tertemiz bir yüzü vardı. Varlığıyla iyiliğe bir çağrı gibi duruyordu aramızda. Çok zeki ve gayretliydi. Konuyu hemen kavrıyor, soruları gayet güzel çözüyordu. Hayalen üniversite sıralarında gördüğüm öğrencilerimden biriydi. Onun, öyle bir insanın, sınavı kazanmasını hayata karışmasını ve insanların onu tanımasını çok istiyordum.

Öyle insanlar vardır ki, onların şöyle bir görünmeleri, insan içinde dolaşmaları bile toplum adına hayırlı bir iştir. Çünkü güzel örnektir onlar. Hâlâ böyle melek misali insanların olduğunu görür sevinirsiniz. Çocuklarınıza örnek gösterebilecek birilerinin olması mutlu eder sizi. İşte onlardan biriydi.

Türkçe öğretmenleriydim. Sınava bir hafta kala vatani görev için zorunlu olarak dershaneden ayrılmıştım. Bir ay sonra kısacık saçlar ve esmere çalan bir yüzle dağıtım iznine geldiğimde dershaneye koştum. Arkadaşlarla çocukların sınavlarını konuştuk. Onun sınavı nasıl geçmiş, bunun sınavı nasılmış derken nihayet yüzünde melek bir masumiyet gezdiren öğrencime sıra geldi. Arkadaşım birkaç saniye sustu ve sonra “Sınava girmedi” dedi. “Neden?” dedim gayriihtiyari bir şaşkınlıkla. Arkadaşım, buruk bir ifadeyle “Sınava gireceği okula gitmiş. Başını açman gerekiyor, demişler. Ama bir türlü başını açamamış ve geriye dönmüş.” dedi.

O an gerçekten ne kadar üzüldüğümü anlatamam. Söyleyecek bir tek söz bulamadım. Her yanımı kaplayan koyu bir şaşkınlık ve hüznün içinde öylece kalakaldım. Bir yıl boyu süren bir emek, gayret, uykusuz geceler ve umut… Hepsi boşa gitmişti…

Fatma Barbarosoğlu’nun İki Kişilik Rüyalar adlı kitabının “Eksik Kalan” öyküsünde sınava gireceği okulun kapısında eli ayağı dolaşıp bir türlü başını açamayan ya da açtığı zaman kalbini, başından çıkarttığı örtüsünde bırakan ve dört seferdir sınavı kazanamayan kız gibi… Hikâye, gerçek oluyordu.

Elbette her şeyin telafisi vardı; gayretin, çalışmanın. Peki ya umudun? Kırılan, hoyratça budanan umutlar, bir daha yeşerebilir miydi? Bir genç kızın yüreğinde açılan amansız yaralar... Hangi merhem bu yaraya derman olurdu? Hiç sorumlusu olmadıkları bir kavganın bedelini ağır bir biçimde ödüyorlardı bu çocuklar. Hayat devam ediyor ama gencecik kızların kalbi kan ağlıyordu.

Aradan uzun yıllar geçti. Şükür ki bu acı hikâyeler mazide kaldı. Bu özgürlük, biliyorum o gencimizin geçip giden yıllarını, günler ve geceler boyu süren ama heba olup giden emeklerini geri getirmeyecek. Bunlar için hepimiz bîzarız.

Masum öğrencimizin kalbinde açılan yara iyileşti mi bilemiyorum. Şimdilerde rahatça başörtüsü ile okuluna giden, işyerinde çalışan hemcinslerini gördükçe neler hissediyordur acaba? Kendisinin çektiği acıları başkalarının artık yaşamadığına kalbinin bütün saflığıyla çok seviniyordur; buna inanıyorum. Ama geriye dönüp baktığında bir pazar sabahı üniversite sınavı için gittiği okulda içeri alınmadığı gün aklına gelince hangi duygular gelip sarıyor kalbini? Bunu hiç kimse bilemeyecek. Sadece kendisi bilecek bir de aynı kadere kurban olan arkadaşları…

Dedim ya sevgili sır dostum. Bu gece eski bir hüzün çaldı kapımızı. Dileriz bu acı hikâyeler bir daha hayat bulmasın ve hiçbir genç kızın kalbi kırılmasın.