Makale

ASADAN BASTONA ADIM ADIM TARİH

ASADAN BASTONA
ADIM ADIM TARİH

Süreyya Meriç

İster yürümek için bir dayanak, ister seyyahlar için bir korunak, köylerde çobanlar için bir ihtiyaç, şehirde beylere gösterişli bir aksesuar... Geçmişten günümüze insanlara hizmet eden bastonun tarihine kısaca göz atmaya ne dersiniz?

Kutsal kitaplarda “asa” denilince ilk akla gelen Hz. Musa’nın (a.s.) kıssasıdır. Kur’an-ı Kerim’de de Hz. Musa’nın asasından bahsedilmekte, ayetlerde onunla yaprak silkeleyerek sürüsünü beslediği belirtilmektedir (Tâhâ, 20/18). Ayrıca Hz. Musa, bu asa ile sihirbazları alt etmiş (Neml, 27/10), taştan su çıkartmış (Bakara, 2/60) ve Kızıldeniz’i ikiye bölerek İsrailoğullarına geçit açmıştır (Şuarâ, 26/63). Dolayısıyla yolcular, savaşçılar ve biniciler için çeşitli maksatlarda kullanılan asaların dinler tarihi açısından sembol olarak da önemi büyüktür. Eski Çin’de yeni yıla girerken kötülükleri bertaraf etmek, Şamanizm’de ruhları kontrol etmek gibi amaçlarda kullanılmıştır.

Antik Yunan’da mitolojik kahramanların tasvirlerine baktığımızda pek çoğunun ellerinde tuttukları bir asayla tasvir edildiğini görürüz. Yine Orta Çağ Avrupa’sında kralların sağ ellerinde gücü, sol ellerinde ise adaleti simgeleyen birer asa taşıdıkları tarihin bize sunduğu bilgiler arasında. Bu durum her ne kadar bastonun bir güç ve statü göstergesi olduğuna işaret etse de hem geçmişte hem de günümüzde baston kullanımının asli ihtiyaçlar arasında sayıldığını bilmekte fayda var. Seyyahlar, kendilerini tehlikelerden korumak ve yorulduklarında dayanak olarak kullanmak için yanlarından asalarını eksik etmezlerdi. Çobanlar sürülerini bir araya toplamak için asalarına davranırlar, kimi yabani hayvanları bu sopalar yardımıyla sürülerinden uzak tutarlardı. İhtiyar yahut yürüme güçlüğü çeken kimseler için ise asalar koltuk değneği vazifesi de gören önemli bir yardımcıydı. Bütün bu kullanım alanlarına bakıldığında bastonun atası kabul edebileceğimiz asanın bir ihtiyaçtan doğduğunu söylemek mümkün. Fakat her ne kadar bir ihtiyaçtan doğmuş olsalar da zaman içinde asalar bastona evrildiler ve oldukça büyük bir değişim yaşadılar. Üstelik bir savaş silahından, şık bir aksesuara kadar kullanım alanlarını da oldukça genişlettiler.

Bastonların en iptidai şekli, düz bir şekilde yontulmuş ağaç dallarından müteşekkildi. Zaman geldi, baston yapımı için en nadide ağaçlar, değerli taşlar, gümüş gibi değerli madenler de kullanılmaya başlandı. Hâl böyle olunca bastonlar, krallara, sultanlara, imparatorlara sunulan hediyeler arasında kendine yer buldu. Cemiyet hayatı içinde bir rütbeyi temsil eden, sahibinin mevkisinin habercisi olan bastonlar boy gösterdi.

11. yüzyıl Fransa’sında artık sadece beyler değil kadınlar da koltuklarının altına sıkıştırdıkları zarif ve ince tip bastonlarla gezinmeye başladılar. Dönemin kendinden söz ettiren kadınlarından Fransız kraliçesi - Avusturya arşidüşesi Marie Antoinette’nin elinde görülen baston, diğer soylu kadınlar için de önemli bir aksesuar olmuş; yaygınlaşmıştı.

Türklerde ise asa kullanımı orta Asya’dan beri süregelmiş fakat 19. yüzyılda, ıslahatlarıyla adını tarihe yazdıran II. Mahmud devrinde yerini şık Avrupai bastonlara bırakmıştı. Asalar genellikle omuz hizasına kadar yükselen, gül yahut abanoz ağacından imal edilmiş, oldukça mütevazı yol arkadaşlarıydı. Gezgin dervişlerin yoldaşı olan asalar ayrıca Yeniçeri ocağında Çorbacı Ağa’dan başlayarak diğer üst rütbelerde görevli kişilerin mevkilerinin birer alameti olarak kullanılıyordu. II. Mahmut’un başlattığı Batılılaşma hareketiyle saray erkânının kılık kıyafeti değişikliğe uğrarken asalar da toplum hayatından giderek uzaklaşmış, yerini bastonlar almıştı. Vezirlerin, paşaların elinden birbirinden şık, işlemeli ve her biri el işçiliğinin nadide örneklerini sunan bastonlar eksik olmamıştı. Üstelik bu bastonlar yürümeye yardımcı bir aksesuardan ziyade devlet erkânının emirlerini taşıyan ve kimi zaman da altını çizen bir enstrüman görevindeydi. El ile göstermek yerine bastonla işaret etmek, talimatları koltuk altında taşınan kısa bastonla vermek âdet hâline gelmişti. Asadan daha kısa ve ince bastonlar göbek hizasında olup başları da topuz yahut “L” şeklindeydi. Hatta bu bastonlara halk arasında “Frenk değneği” deniliyor, Batılılaşmanın sembollerinden biri hâline geldiği için kimi çevrelerce pek de hoş karşılanmıyordu.

19. yüzyılda ise bastonlar hakiki ünlerine kavuşarak saltanatlarını ilan ettiler. Kimileri herhangi bir ihtiyaç duymaksızın baston taşımaya başladılar. Gösteriş alameti olan bu bastonlar, orta oyunlarından tiyatrolara kadar sanatın pek çok dalında da konu oldu. Günümüzde bastonların şaşaalı dönemleri geride kaldı. İhtiyar bedenlerin yol arkadaşı bastonlara bir de görme engelliler için tasarlanan ergonomik beyaz bastonlar eklendi. İlerleyen teknolojiyle birlikte yaşlı nüfusunun yoğun olduğu ülkelerde nabız ölçen, vücut ısısını kontrol eden bastonlar da insanların beğenisine sunuldu.

Zarif Bir Yoldaş:

Latincede “bastum”, Fransızcada “baton” ve İtalyancada “bastone”... Elimizin altındaki vefalı dost baston isminin kökeni Latince. Baston, çoğu Avrupa dillerinde de benzer ses yapısıyla adlandırılmış.

Baston mu Silah mı?:

Ahşap işçiliğinin en zarif örnekleriyle sap kısmına silah işleme yapılan bastonlar, göz alıcı bir aksesuar olarak beylerin elinde arzıendam ettiler.

Devrek Bastonları:

Baston meraklılarının vazgeçilmezlerinden biri de at başı işlemeli Devrek bastonlarıdır. Hem ortopedik hem de estetik görünümüyle geleneği günümüze taşıyan bastonların kullanımı oldukça yaygın.

Gece Görüşü Sağlayan Bastonlar:

Estetik kaygıları bir yana bırakıp tamamen faydacı bir icatla tanışmak isterseniz gece görüşü sağlayan bastonlar buna iyi bir örnek olabilir. Özellikle trekking tutkunlarının kullandığı bu bastonlar bir fenerle bastonun basit bir mekanizmayla birleşiminden oluşuyor.

Bastonu Kınına Sokmak mı Dediniz?:

Dışarıdan bakıldığında pirinç üzerine yapılmış sedef işlemeleriyle göz dolduran bastonlar, kınından çıkarıldığı anda bir savaş aracına dönüşerek yürekleri ağza getiriyordu.