Makale

TÜKETTİKÇE TÜKENECEĞİZ!

TÜKETTİKÇE TÜKENECEĞİZ!

Ayşe Nur ÖZKAN
İstanbul Kadıköy Vaizi

Sözü Dilde, Hayali Gözde kitabında İsmail Kara, Nurettin Topçu ile ilgili bir izlenimini anlatır: “Nurettin Beyi daha sonraki karşılaşmalarımızda ilk gördüğümdeki kıyafet ve eda içinde gördüm desem hilaf-ı hakikat olmaz. Sanki hep aynı elbiseyi, aynı gömleği giyiyor, aynı kravatı takıyordu. Kasd-ı mahsusla mı böyle giyiniyordu, bunu tam olarak bilmiyorum. Yalnız daha sonra öğrendiğim bir teamülün hocada da olabileceğini düşündüm. Aynı elbiseyi giymek değil ama aynı kumaştan ve aynı şekilde dikilmiş elbise giymek bazı zevatın âdeti imiş. Çünkü surette değişiklik, hele bariz değişiklik zaaf işareti kabul edilirmiş. Tıpkı siretteki değişiklik gibi!”

Alışveriş çılgınlığının ve moda saplantısının büyük bir ivme kazandığı günümüz toplumlarında neredeyse her gün farklı kıyafet giymeyi, sık sık eşya değiştirmeyi bir zorunluluk olarak görüp bunu prestij meselesi hâline getirenler için anlaşılması ve uygulaması ne kadar zor bir durum!

Günlük konuşmalarımızın “sahip olma” üzerinden gerçekleştiği, insanların statü, kıyafet ve sahip oldukları eşyalar ile kendilerini tanımladığı bir çağda yaşıyoruz. Allah Teâlâ’nın siretlerimize bakacağını unutarak tüm yatırımların suretlere yapıldığı zaman dilimlerinde.

Alışverişlerimiz artık bir ihtiyacı karşılamaktan ziyade sınırsız isteklerimizin tatmin edilmeye çalışıldığı bir alana dönüştü. Reklamlar, kampanyalar, sosyal medya aracılığı ile tanıtılan ürünler tüketim alışkanlıklarımızın seyrini değiştirmeyi başardı. Hayatın anlamının tüketilen nesneler üzerinden yapıldığı, “Hemen şimdi istiyorum!” düşüncesinin hâkim olduğu bir dönemde, üretmeden tüketmenin “tükenmek” olduğunu çok geç olmadan anlayabilmek ne büyük bir nimet.

Sade yaşam imandandır

“Gerçeği arayan bir genç, bu uğurda yolculuk yaparken bir bilgeyi ziyaret eder. Bilgenin içinde yaşadığı tek odası vardır, oda kitaplarla doludur. Genç hayretle sorar: ‘Diğer mobilyalarınız nerede?’ Bilge: ‘Sizinkiler nerede?’ diye aynı soruyu sorar gence. Genç biraz şaşkın bir hâlde: ‘Ama ben yolcuyum.’ diye karşılık verir. Bunun üzerine bilge: ‘Ben de öyleyim.’ der, ‘Ben de öyle.’”

Misafir olarak geldiğimiz bu dünyada sorumluluklarımızı hakkıyla yerine getirerek gerçek ihtiyaçlarımıza uygun bir hayat düzeni kurmak dinimizin emrettiği hususlardandır. Eşya ve para ile münasebetimizi belirleyen en önemli etken dünyaya geliş gayemizdir. Yolcu olduğumuzu unuttuğumuzda yüklerimiz ağırlaşır. Ne kadar az şeye ihtiyacımız varsa o kadar zengin ve özgürüzdür aslında.

Bu bakış açısı fakirliği temenni eden bir dünya görüşü değildir elbet. Allah Teâlâ, verdiği nimetleri kulunun üzerinde görmek ister. Peygamberimizin (s.a.s.) de duasıdır bol ve helal rızık. “Allah’ım! Günahlarımı bağışla, rızkımı genişlet ve bana verdiğin rızıkları bereketli kıl!” (İbn-i Mace, Ticaret, 2.) duasıyla Allah’tan rızık istemeyi bize tavsiye etmiştir aynı zamanda Peygamberimiz. Bu yüzden zenginlik değildir dinimizde sorgulanan. Helal kazancı dosdoğru bir şekilde temin edebilmek, nefsimizin hırsından, mala olan düşkünlüğünden kendimizi kurtarabilmek, ihtiyacımız kadarını harcayıp kalanını inançlarımız istikametinde infak edebilmektir marifet.

Bankalar Arası Kart Merkezinin (BKM) 2018 Ocak ayı sonunda açıkladığı rapora göre ülkemiz Avrupa’da en fazla banka ve kredi kartına sahip ülkeler arasında yer alıyor. İlk kez 1968 yılında basılan ve günümüzde yaygın olarak kullanılmaya başlanan kredi kartları, reklamlar, krediler, cazip gözüken teklifler ve erteleme seçenekleri ile pek çok kişinin kazancından çok daha fazla harcamasında önemli bir etken.

Kur’an-ı Kerim ışığında Peygamberimizin (s.a.s.) hayat ölçülerini örnek alan kişi, paranın kendisine emanet olarak verildiği bilinci ile yaşayan kişidir. Bu bilinçten uzaklaştığımız anda nefsani arzularımızın esiri oluruz. İhtiyaçlarımız değil isteklerimiz sınırsızdır çünkü. İhtiyacımızdan fazla harcamak bizi israfa, her şeyi kendimize hasretmek ise cimriliğe götürür. “Eli sıkı olma, büsbütün eli açık da olma. Sonra kınanır ve çaresiz kalırsın!” (İsra, 17/29.) uyarısı ile bize tam bir denge içinde yaşamayı emreder Rabbimiz.

Eşyayı mı satın alıyoruz, yoksa bize hissettirdiği duyguyu mu?

Çoğu zaman üzüntü, yalnızlık, engellenme ve öfke gibi olumsuz duygular, satın alma davranışlarımızı arttırabilir. İhtiyacımıza ve gelirimize bakmaksızın her olumsuz duygu yaşadığımızda kendimizi alışveriş yaparken buluyorsak bir tehlike ile karşı karşıya kaldığımızı unutmamalıyız. Literatüre “oniomania” (onyomani) “alışveriş bağımlılığı” olarak giren bu durum, tıpkı alkol, uyuşturucu bağımlılığı gibi ciddi ve tedavi edilmesi gereken bir davranış bozukluğu olarak tanımlanır. Sınır konulmadığı zaman kişiyi ve etrafındakileri olumsuz etkiler. Uzmanlara göre evlerimiz ihtiyacımız olmayan kıyafetler, yiyecekler ve eşyalar ile doluysa, üye olduğumuz sanal alışveriş merkezleri sürekli artıyorsa, sevdiğimiz markaların yeni ürünlerini almak için engellenemez bir istek içerisindeysek, mutsuz hissettiğimiz her an soluğu alışveriş merkezlerinde alıyorsak dikkatli olmak gerek: Biz de bir alışveriş bağımlısı olabiliriz.

Ruhu doymayanın gözü doyar mı?

Mevlana, Mesnevi’de bir örnek üzerinden açgözlü olmanın sonuçlarını anlatır bize: “Allah balık için her türlü rızkı denizde yaratmıştır. Fakat o dışarıdan atılan oltadaki yeme gözünü diker. Koca bir balık, kancayı görmez de onun ucundaki yarım solucana ram olur. O solucanı alayım derken hayatını mahvediverir.”

Saatler süren sonu gelmez alışverişlerimiz, bağımlılığa dönüşen tutkularımız, açgözlülükle yaptığımız birikimler acaba gerçekte kimliğimizin kayıp bir parçası, doyurulmamış isteklerimizin tezahürü ya da anlam arayışımızın alışveriş ve sahip olma üzerinden tanımlanması olabilir mi?

Üzerime Giyecek Hiçbir Şeyim Yok isimli kitabın yazarları, çeşit çeşit kıyafete sahip insanların, gardırobun karşısına geçip nasıl giyecek bir şey bulamadıklarını anlamaya çalışır. İnsan, pek çok kıyafete sahip olmasına rağmen giyecek bir şey bulamamaktan neden şikâyet eder ki? Aslında aradıkları cevap, bu kadar zenginlik ve çeşitlilik içinde, “Üzerime giyecek kıyafetim yok.” cümlesini dile getiren bireyin kişiliğinin altında yatan eksikliği bulabilmektir.

Tekasür suresinde pek çok şeye sahip olma isteğinin ve tutkularımızın bizi nereye götüreceğini hatırlatır Allah Teâlâ. Dünya hayatının aldatıcı yönleri ile meşgul olmanın, çokluk peşinde koşmanın tatminsiz ve açgözlü bir insan inşa ettiğini ve kişiyi nasıl cehenneme götüreceğini anlatır.

Unutmayalım

Çoğaltmaya yönelik bir yaşam, nihai amacından kopmuş bir yaşamdır.