Makale

EVLENMENİN HÜKMÜ (ŞER’î SIFATI) VE BU KONUDA İMAM ŞÂFİÎ’YE NİSPET EDİLEN GÖRÜŞ

GENÇ, M. “Evlenmenin Hükmü (şer’î sıfatı) ve Bu Konuda İmam Şâfiî’ye Nispet Edilen Görüş” Diyanet İlmî Dergi 56 (2020): 459-492

EVLENMENİN HÜKMÜ (ŞER’î SIFATI) VE BU KONUDA İMAM ŞÂFİÎ’YE NİSPET EDİLEN GÖRÜŞ

THE LEGAL STATUS (JURIDICAL CHARACTER) OF MARRIAGE AND RELATED OPINION ATTRIBUTED TO IMAM SHAFII

Geliş Tarihi: 11.02.2020 Kabul Tarihi: 11.05.2020

MUSTAFA GENÇ

DR. ÖĞR. ÜYESİ

KAHRAMANMARAŞ SÜTÇÜ İMAM ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ

orcid.org/0000-0002-4948-8575

mgenc@ksu.edu.tr

ÖZ

Evlenme, İslâm hukukunun kurmak istediği ailenin; aile de toplumun temelini oluşturur. Evlilik, ferdî ve içtimaî huzura, dünyevî ve uhrevî saadete vesile olabilecek bir hayat tarzıdır. Bununla nesillerin huzur ve saadet ortamında dünyaya gelmesi ve yaratılış nitelik ve gayesine uygun bir şekilde terbiyesi istenmiştir. Bu sebeple evlenmeye büyük bir önem verilmiş ve evlenme Kitap, Sünnet ve icmâ ile meşru kılınmıştır. Fıkıh bilginleri de bu deliller çerçevesinde evlenmenin hükmü konusunda çeşitli değerlendirmeler yapmışlar ve onların tamamına yakın çoğunluğu, “i‘tidâl” hâlinde evlenmenin sünnet olduğu kanaatine ulaşmışlardır. Tarih boyunca büyük önem atfedilen evlilik müessesesi, son zamanlarda evlenme çağındaki gençlerimizin önemli bir kısmının evlilik yerine yalnızlığı tercih etmesi problemiyle karşı karşıya kalmıştır. Bu durum ferdî ve içtimâî hayatı yaralamaktadır. Bu makalede, evlenmenin dini hükmü çerçevesinde uhrevî sorumluluğa dikkat çekilerek, aile hayatının özendirilmesi ve böylece farkındalık oluşturularak, ilgili çalışmalara katkı sağlanması; bunun yanı sıra evliliğin hükmüne dair İmam Şafiî’ye nispet edilen görüşün araştırılması hedeflenmektedir.

Anahtar kelimeler: Evlenme, Evlenmenin Hükmü, İmam Şâfiî, İ‘tidâl, Mübah, Sünnet.

Araştırma makalesi /
Resarch article

ABSTRACT

IMarriage is the basis of the family that Islamic law wants to establish, and family is the basis of society. Marriage is a way of life that can conduceto individual and social tranquillity and bliss in the world and the hereafter. With this way of life, it was desired for generations to come into the world in an environment of peace and bliss, and to be educated here in a way that is appropriate to the nature and purpose of creation. For this reason, great importance was attached to marriage and the marriage was legitimized by the Book, Sunnah and the ijmaa (consensus). Fiqh scholars made various evaluations regarding the legal status of marriage within the framework of the basic sources, and the majority of them reached the conclusion that marriage is Sunnah in the case of “i’tidal” (moderation). Marriage, which has been attributed to great importance throughout history, has recently faced problems such as the fact that a significant proportion of our young people of marital age prefer solitude instead of marriage and the related needs are met through abnormal thinking and ways. This situation injures individual and sociallife. Within the scope ofthis article, it is aimed to encourage family life by drawingattention to the religious responsibility as part ofthe legal status of marriage according to sharia and thus contributing to related studies by raising awareness. In addition, it is aimed to investigate the cited opinion of Imam Shafii related to the on the legal status of marriage.

Key Words: Marriage, Legal Statusof Marriage, The Mode of Moderation, Imam Shafii, I’tidal” (moderation), Licit (Mubah), Tradition (Sunnah)

THE LEGAL STATUS (JURIDICAL CHARACTER) OF MARRIAGE AND RELATED OPINION ATTRIBUTED TO IMAM SHAFII

SUMMARY

Marriage is the basis of the family and family is in the place of heart as the basis of community. Within the scope of marriage law, a common life is made lawful (halal) to spouses by matrimonial action, so that the physiological needs are fulfill within the licit frame. However, significant number of our youth in marital age recently prefer solitude rather than marriage and the related needs are met through abnormal ways. This situation injures individual and social life.

This article is a study that aims to throw light on the extent of responsibility that bring by marriage within framework of the decree of obligation (hukm al-taklifi). In consequence of the research, it is seen that fiqh scholars determined some criteria as part of the people’s carnal desires, economic opportunities, psycho-social conditions and prayers and try to build their legal opinions on these criteria. In line with these criteria, some scholars have concluded that the primary judgement of marriage is obligatory (fardh), and some of them have concluded that it is recommended (mandub) including sunnah. Beside this, there have been some scholars who have said that the primary judgement was permitted (mubaah).

According to Hanafi school, the state of i’tidal basically is that a person has a desire for women, has no fear of furnication, and has the power to pay dowry (mahr) and maintanence financially. Based on the opinion accepted more authentic (sahih) in Hanafi school, marriage is sunnah al-mu’akkadah for the person who is in state of i’tidal.

According to Mâlîki School, the main judgement in marriage is “nadb”. A person who needs marriage and who is not afraid to commit fornication even if he does not marry, is consider in state of i’tidal if he also has financial power such as dowry, maintenance and garment. In this case, the marriage of that person is mandub.

In Hanbali school, the marriage of anyone who does not have the fear of fornication besides the need to marry physiologically is favoured (mustahabb), in other words, it is sunnah. In this case, there is no difference between the one who rich and the poor in terms of judgement.

Scholars of Hanafi, Mâlîki and Hanbali schools considered the marriage and the occupations required by marriage to be more virtuous than abandoning marriage for the purpose of worship/devotion. In this regard, it is said that Imam Shafii disagrees with the majority of fuqaha.

Imam Shafii did not see any harm in the abandonment of the marriage for men who did not have carnal desire for women and for men and women who did not need marriage because they have been cut off from lust due to old age or any other incidental state. However, he said that it is mandub for those who need marriage to be protected from forbidden actions and who are in a position to achieve the consummations of marriage. Considering this view, it is convenient to say that Imam Shafii is based on the state mentioned above as the state of i’tidal. Therefore, according to Imam Shafii, the most decisive criterion in the judgement of marriage is the need to marry. For this reason, the marriage of the person who is in the state of i’tidal cannot be expressed only as mubaah. For those who need to be married carnally and who can achieve the consummations of marriage, the judgement of marriage is mandub.

As a consequence, within the framework of criteria determined by the fiqh scholars on the basis of Islamic legal sources; the judgement of marriage can change as fardh, wajib, sunnah, mubaah, makruh or haraam according to the situation of people. On the other hand, there are three different views about the judgement of marriage in state of i’tidal as fardh, sunnah and mubaah.

Marriage is obligatory according to the Zahiri school and sunnah according to the majority of fiqh scholars. According to Shafii school -based on the opinion frequently referred to Imam Shafii - it is common to know that marriage is mubaah.

In this article, it was concluded that Imam Shafii did not think differently from the majority, but on the contrary, marriage can be considered sunnah/mandub in the sight of Shafii school. Therefore, it would not be wrong to say that in the state of i’tidal marriage is sunnah according to the majority of the almost all of the fuqaha. In addition, it should be kept in mind that the composition of the state of i’tidal shows some differences according to sects.

GİRİŞ

Ailenin kuruluşu ve aile hayatı ile ilgili konular kaynaklarımızda genellikle “nikâh” (النِّكَاحِ)1 kavramıyla ifade edilmiş ve bu kavramla oluşan başlıklar2 altında anlatılmıştır. Sözlükte birçok anlamı bulunan3 “nikâh”ın en çok kullanılan anlamlarından biri de “evlenme akdi”dir4 ve bu kavram “evlenme”5 anlamında da kullanılmaktadır. Bu makalenin başlığında da bu anlam tercih edilmiştir.

Kitap,6 Sünnet7 ve icmâ8 ile meşru kılınmış bir müessese9 olan evlenmenin kaynaklarımızda önemli bir yeri vardır. Bu cümleden olmak üzere aile hukuku ile ilgili yetmiş âyet-i kerîme bulunmaktadır10 ve bunların önemli bir kısmı da, evlenme ve evlilik hayatı ile ilgilidir.11 Bilindiği üzere hadis ve fıkıh kitaplarında genellikle müstakil başlıklar altında anlatılan bu konuya geniş yer verilmiş ve kaynakların hacimleriyle orantılı olarak bütün ayrıntılarıyla anlatılmaya çalışılmıştır.12 Çünkü evlenme, İslâm hukukuna göre kurulan ailenin temelidir. Temiz toplum bu anlayışa göre kurulan ailelerden oluşur. Dolayısıyla aile de toplumun temelidir; kalbi yerindedir.

Sosyal bir varlık olan insan, böyle bir kalbin “atışları”yla yaratılışına yakışır bir şekilde13 canlılık bulur; Yaratanına kulluk gayesiyle14 yaşayıp yol alarak hem dünya hem de âhirette mutlu olur. Evlilik hukuku dairesinde eşlerin birbirlerinden faydalandıkları ortak bir hayat, evlenme akdiyle her ikisine de helâl kılınır15 ve böylece fizyolojik bir ihtiyaç da meşru çerçevede karşılanmış olur. Farklı bir anlatım ile evlenmenin dünyevî ve uhrevî, fert ve cemiyete yönelik birçok gayesi vardır. Bu cümleden olmak üzere öncelikle huzurlu ve mutlu ailelerin kurulması ve bu ailelerle kıyâmete kadar, Peygamberimiz (s.a.s.)’in iftiharına vesile olacak nesillerin yetiştirilmesi zikre değer ehemmiyet taşır.16

Yukarıda anlatılmaya çalışılan önemine binâen, evlendirme velâyeti17 gibi birçok hak ve yükümlülük18 de meşru kılınmıştır. “Böylece evlenmenin faydalarının/gâyesinin en güzel bir şekilde gerçekleştirilmesi hedeflenmiş ve bunun için de İslâm hukukunda evlenmeye; hayatın aile içinde anlam kazanmasına büyük bir önem verilmiştir. Bu sebeple bu anlamda aile kurabilmeleri için eşi olmayanların evlendirilmesi ve dolayısıyla desteklenmesi istenmiş,19 ailenin kurucuları kendi hallerine terk edilmemiştir.”20

Evlenmeye bu kadar önemli bir yer veren fıkıh bilginleri onun hükmünü tespit etmek, dolayısıyla kişilerin bu konudaki ferdî mükellefiyet derecesini ortaya koymak için çok özenli ve özverili çalışmalar yapmışlardır.21 Evlenme hukukî bir muâmele sayılmasına rağmen22 bazı fıkıh bilginleri onun bir yönüyle muamele bir yönüyle de ibadet olduğunu söylemişler;23 hatta bazıları, evlenmenin ibadetlere daha yakın olduğunu açıkça ifade etmişlerdir.24

Evlenmenin hükmünden maksadın daha iyi anlaşılması için hüküm kavramının kısaca tanıtılmasının ve konumuz açısından hükmün mahiyetini açıklamanın faydalı olacağı düşünülmüştür.

Geniş bir sözlük anlam alanına sahip olan ve lehte ve aleyhte karar vermek, menetmek,25 emretmek26 ve bir şeyi başka bir şeye isnâd etmek27 gibi sözlük anlamları da bulunan hüküm, bir fıkıh usûlü terimi olarak şöyle tarif edilmiştir:

“Allah’ın iktizâ’ (الاقتضاء), tahyîr (التخيير) ve vazʿ (الوضع) bakımından mükelleflerin fiilleriyle ilgili hitabının eseridir”28 Bu tarife göre şerʿi hüküm, Şâriʿin hitabının eseridir ve bu eser de kulların fiillerinin vasfıdır.29 İşte bu sebeple makalenin başlığında “Nikâhın Hükmü” tamlamasının önüne (şerʿî sıfatı) terkibi eklendi. Bunun önemli bir yeri vardır. Zîrâ nikâhın hükmü denildiğinde konuyla ilgili başka meseleler de akla gelir.30 Nitekim Hanefîlere ait bazı kaynaklarda bu konu “nikâhın sıfatı” unvanıyla ifade edilmiştir.31 Bu isimlendirme, fıkıh usûlünün “hüküm” konusu ile ilgili bir meseleden kaynaklanmaktadır.32 Buna göre, meselâ “nikâh sünnettir” denilince, sünnet nikâhın bir sıfatı oluyor. Diğer mezheplere ait bazı kaynaklarda33 ve bazı Türkçe eserlerde34 ise bu konu “nikâhın hükmü” olarak isimlendirilmiştir. Bu makalede her iki durum da dikkate alınarak bir isim konulmuş oldu.

Şerʿî hüküm genel olarak, teklîfi hüküm ve vaz’i hüküm şeklinde iki kısma ayrılır. Teklîfi hüküm, mükelleflerden bir işin yapılmasını veya yapılmamasını talep etmeyi veya bir şeyi yapıp yapmamada muhayyer kılmayı gerektiren hükümdür. Hanefî fıkıh usûlü bilginlerine göre teklîfi hüküm, farz, vâcib, sünnet, nâfile, mubah, mekruh ve haram olmak üzere yedi kısımdır.35 Bunlardan mekruh “tahrîmen mekruh” ve “tenzîhen mekruh” olarak ikiye ayrılır.36 Usûlde “mütekellimîn mesleği”ni oluşturan diğer üç mezhebin fıkıh bilginlerine göre ise teklîfi hüküm, vâcib, mahzûr/haram, mubah, mendûb ve mekruh olmak üzere beş kısımdır.37 Teklifi hükmün bu şekilde taksiminde, onun sâbit olduğu/dayandığı delîle ve talebe göre amel etmeyen kişiye uygulanacak yaptırıma bakılmıştır.

İşte bu makale, yukarıda anılan teklifî hükümler çerçevesinde -kişilerin cinsî yönden evliliğe ihtiyaçlarına, malî ve iradî vs. durumlarına göre- evlenmenin hangi derecede sorumluluk gerektirip gerektirmediği konusunda bir çalışmadır. Özellikle son zamanlarda evlilik hayatını gereksiz ve anlamsız görüp yalnızlığı tecih eden evlenme çağındaki gençlerimizin sayısının gittikçe artması böyle bir çalışmaya ihtiyaç hissettirmiştir. Çünkü bu durum ferdî ve içtimâî hayatı yaralamakta ve yara gittikçe derinleşmektedir. Bu makalede, uhrevî sorumluluğa dikkat çekilerek, aile hayatının özendirilmesi ve böylece farkındalık oluşturularak sözü edilen yaraya da neşter vurulmasına katkı sağlanması hedeflenmiştir. Ayrıca böyle bir çalışmanın yapılmasında konuyla ilgili olarak İmam Şâfiî’ye nispet edilen görüşün araştırılmasının da payı bulunmaktadır.

Bu çalışmada evlenmenin hükmü konusu -temel kaynaklar başta olmak üzere çağdaş araştırmalardan da faydalanılarak- dört mezhep ve Zâhirî mezhebine göre şu iki başlık altında anlatılmaya çalışılacaktır:

  1. 1. Evlenmenin Aslî Hükmü
  2. 2. Kişilerin Durumlarına Göre Evlenmenin Hükmü

1. EVLENMENİN ASLÎ HÜKMÜ

Evlenmenin hükmünü soran kimseye verilecek cevabın, evlenmenin aslî hükmünün de cevabı olduğu söylenebilir. Bu soruya büyük bir ihtimam ve gayretle cevap arayan fıkıh bilginleri farklı görüşler ortaya koymuşlardır. Bunun sebebi, konu ile ilgili nasların bir kısmında bulunan emir kalıbı ile hangi teklîfi hükmün kastedildiği konusunda oluşan farklı kanaatlerdir.38 Daha açık bir anlatım ile fakihler, “… beğendiğiniz kadınlardan… nikâhlayın…”39 meâlindeki âyet-i kerime ve “…Evlenin! Çünkü ben (kıyamet günü diğer) ümmetlere karşı sizin çokluğunuzla iftihar edeceğim…”40 anlamındaki hadis ve benzerlerinde bulunan emrin; “vücub”, “nedb” ve “ibâha”dan hangisini ifade ettiği konusunda ihtilaf etmişlerdir.

Anlaşıldığı üzere evlenmenin aslî hükmü ile ilgili; farz anlamında vacib, sünneti de ifade edecek şekilde mendub ve mubah olmak üzere üç görüş bulunmaktadır.41 Bu bakımdan konunun tercih edilen görüş ile birlikte dört başlık altında incelenmesi uygun bulunmuştur. Önce üç farklı görüş, sonra tercih edilen görüş arz edilecektir. Bu inceleme yapılırken aynı zamanda “i‘tidâl” hali ve bu halde evlenmenin hükmü de anlatılmış olacaktır.

  1. 1.1. Evlenmenin Aslî Hükmü ile İlgili Cumhurun Görüşü

Burada öncelikle bazı kavramlar hakkında kısaca bilgi vererek söze başlamak faydalı olacaktır. Çünkü fıkıh bilginleri nazarında konumuzla ilgili kavramlar açısından farkı kullanımlar bulunmaktadır. Bu cümleden olmak üzere Hanefîlerin dışındaki üç mezhebe göre sünnet, mendup ve müstehap kavramları aynı anlamda kullanılırlar. Fakat Hanefîlere göre son ikisi aynı anlamda kullanılabilirse de, “sünnet”in daha genel ve üst derecede bir anlamı vardır. Sünnet, müekked ve gayr-i müekked sünnet olmak üzere iki kısma ayrılır. Gayr-i müekked sünnete mendup ve müstehap isimleri de verilir.42 Hanefîlerin dışındaki cumhûra göre -farklı görüşte olanları da bulunmakla birlikte- sünnet, mendûb ve müstehab, hatta bunlardan başka “nefl” (نفل) ve tatavvuʿ ( تطوع) gibi bazı kavramlar aynı anlamda kullanılırlar.43 Diğer mezhepler açısından aynı anlamı ifade ettikleri için bu çalışmada müstehap ve mendup yerine de genellikle sünnet kavramı kullanılacaktır.

Hanefî,44 Mâlikî45 ve Hanbelîlerden46 oluşan cumhura göre evlenmek sünnettir. Bu hüküm, aynı zamanda insanların çoğunluğunu ilgilendiren -“normal hal” diyebileceğimiz- “i‘tidâl” hâlinde evlenmenin hükmüdür. Bu hâlde evlenme ve dolayısıyla evliliğin gerektirdiği meşguliyetler, sırf ibadet maksadı ile evlenmeyi terk etmekten daha faziletlidir.47 Ashâb-ı kirâmın söz ve fiilinin zâhiri budur48 ve Hanefîler bu görüştedir.49 Hanbelîlerin ekseriyeti50 ile Mâlikî ve Şâfiîlerden bazıları da aynı kanaattedirler.51

İ‘tidâl hâlinin muhtevâsı mezheplere göre az da olsa farklılık arz ettiği için her birine göre bağımsız başlıklar altında bilgi verilmeye çalışılacaktır. Özellikle Şâfiîlerin görüşü farklı anlaşıldığı için onlara göre anılan durumda evlenmenin hükmü bundan sonraki başlıkta müstakil olarak incelenecektir.

  1. 1.1.1. Hanefîlere Göre İ‘tidâl Hâli

Hanefîlere göre i‘tidâl hâlini daha iyi tanıtabilmek için çeşitli tarifler arasından aşağıdaki iki tarifin nakli ve değerlendirilmesi uygun bulunmuştur:

Molla Hüsrev’e (ö. 885/1480) göre i‘tidâl hâli: “Cinsî münasebeti kuvvetle arzulama hâli ile hiç arzulamama hâli arasında normal (mu‘tedil) bir tabiat (mizâç)tır.”52

Anlaşıldığı üzere bu tarifte i‘tidâl hâli sadece kişinin karşı cinse duyacağı cinsî arzuya göre değerlendirilmiştir. Bu arzu birinci derecede ehemmiyet arzetmekle birlikte fıkıh bilginlerinin büyük çoğunluğu kişinin ekonomik durumunu, ruh sağlığını ve hatta ibadet hayatını da dikkate alarak sözü edilen hâli tanıtmaya çalışmışlardır. Onlardan birisi de Zeynüddîn İbn Nüceym’dir (ö. 970/1563). Adı geçen fakihe göre i‘tidâl hâli: “Zinâ ve zulüm yapma ile farz ve sünnetleri terk etme korkusu taşımamakla birlikte, cinsî münasebete, mehir ve nafakaya güç yetirme hâlidir.” Buna göre evlendiği takdirde ilk üç şeyin herhangi birinden korkan veya son üç şeyden herhangi birine güç yetiremeyen kişi mutedil sayılmaz ve onun için evlenmek sünnet olmaz.53

Yukarıdaki tariflere göre i‘tidâl hâli maddeler halinde şöylece tanıtılabilir:

  1. 1. Şehevî açıdan cinsî münasebete muktedir olmak.
  2. 2. Kadınlara karşı arzusu normal olup, zinâya düşme korkusu taşımamak.
  3. 3. Malî açıdan mehir ve nafaka ödeme gücüne sahip olmak.
  4. 4. Evlendiğinde farz ve sünnetleri terk etme endişesi bulunmamak.
  5. 5. Evlendiğinde eşine zulmedeceğinden korkmamak.

Kısaca i‘tidâl hâli: Hem Yüce Allah’ın haklarını hem de kul haklarını yerine getirme konusunda orta yolda bulunma hâlidir.

Hanefîlerde esah olan görüşe göre i‘tidâl hâlinde evlenme sünnet-i müekkededir.54 Her ne kadar Kerhî (ö. 340/952) bu durumda evlenmenin mendup ve müstehap olduğu görüşünü ileri sürmüşse de;55 çok kere müsâmaha gösterilerek sünnete de müstehap denildiği56 dikkate alınarak adı geçen fakihe göre de evlenmenin sünnet olduğu söylenebilir. Nitekim Ebû Bekir b. Mes‘ûd el-Kâsânî’nin (ö. 587/1191) ibaresinde de buna işâret vardır.57

Bu durumda evlenme sünnet-i müekkede sayılınca, evlenmemek günah olur. 58 Ancak sünnet-i müekkedeyi terk edenin günahı vâcibi terk edeninkinden daha hafiftir.59 Farklı bir ifade ile bu günâh, az bir günahtır60 ve sünnet-i müekkede bu yönüyle vacipten ayrılır.61 Ayrıca i‘tidâl hâlinde evlenme ve dolayısıyla evliliğin gerektirdiği meşguliyetler, sırf ibadet maksadı ile evlenmeyi terk etmekten daha faziletlidir.62 Çünkü sünnetler, icmâen nâfilelerden daha önce gelir/üstündür.63

Hanefî fakihleri evlenmede asıl hükmün farz ve mubah değil, sünnet olduğuna dair görüşlerini birtakım delillere dayandırmışlardır. Şemsüleimme es-Serahsî’nin (ö. 483/1090) nakil ve değerlendirmesine göre onların delilleri şöylece sıralanabilir:64

  1. 1. Rasûlullah (s.a.s.) dinin rükün ve farzlarını zikretmiş ve vaciplerini açıklamış olduğu halde evlenmeyi bunlar arasında saymamıştır.
  2. 2. Sahâbe içinde evlenmemiş olanlar vardı ve Peygamberimiz (s.a.s.) onların bu durumunu yadırgamadı. Ayrıca onlar beldeler fethedip farz adına ne varsa büyük bir titizlikle hepsini nakletmişlerdir (ve nekalû mâ celle ve dekka mine’l-ferâiz) ama o farzlar arasında nikâhtan söz etmemişlerdir.
  3. 3. Abdullah b. Mes’ûd (r.a.) demiştir ki: “Bizler Peygamber (s.a.s.)’in yanında (ev­lenmek için) hiçbir imkân bulamayan gençler idik. Rasûlullah (s.a.s.) bize şöyle hitap etti: ‘Ey gençler topluluğu! Kimin evlenmeye gücü yeterse hemen evlensin. Çünkü evlenme gözü haramlara karşı kapatmaya ve namusu korumaya daha elverişlidir. Evlenme imkânı bulamayan da oruç tutsun. Çünkü orucun, kişi için şehveti kesme özelliği vardır.”65

Rasûlullah (s.a.s.) zinâdan korunmaları için onlara öncelikle oruç tutma yolunu göstermiştir. Bu durumda olan kişiler için evlenmeyi terk etmede bir güçlük gösterilmediğine göre, bu sıfata sahip olmayanlar için evlenmek sünnettir.

  1. 4. Evlenmenin sünnet olduğunu açıkça ifade eden hadîs-i şerifler bulunmaktadır. Onlardan bazıları şöyledir:

Ebû Eyyûb (r.a.)’den rivâyete göre Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Dört şey peygamberlerin sünnetlerindendir: Utanma duygusu, güzel koku sürünmek, misvak kullanmak ve evlenmek.”66

Rasûlullah (s.a.s.) bir olay münasebetiyle kendisinin de evlendiğini (evlenmenin sünneti olduğunu) belirterek muhataplarına şöyle demiştir: “... Sünnetimden yüz çeviren benden değildir.”67

Âişe (r.a.)’nın rivayetine göre Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Nikâh benim sünnetimdir. Kim benim sünnetime uygun davranmazsa benden değildir…”68 Yani benim takip ettiğim yolda değildir.69

İşte bu sebeple -yukarıda da ifade edildiği gibi- Hanefîler evlenmenin, evlenmeyi terk edip nâfile ibadetlerle meşgul olmaktan daha üstün olduğunu söylemişlerdir.70

İ’tidâl hâlinde evlenmenin hükmü konusunda, Hanefîlerden farklı görüşler ileri sürenler de olmuştur. Bu halde evlenmek, onlardan bazılarına göre farz-ı kifâye, bazılarına göre ise vaciptir.71 Bu konuda ilgili başlıklar altında bilgi verilecektir.

  1. 1.1.2. Mâlikîlere Göre İ‘tidâl Hâli

Mâlikîlere göre, evlenmeye ihtiyaç duymakla birlikte, evlenmediği takdirde zinâya düşme korkusu taşımayıp, mehir, nafaka ve elbise gibi malî güce de sahip bulunan kimse için evlenmek menduptur.72 Adı geçen mezhebe göre bunun i‘tidâl hâli olduğu söylenebilir. Zîrâ onlara göre, evlenmede aslolan “nedb”dir. Yani evlenmenin mendup olmasıdır.73 Dolayısıyla Mâlîkîlerce i‘tidâl hâlinde evlenme mendup/sünnet/müstehaptır. Evlenmeye ihtiyaç duyup, evlenmediği takdirde zinâya düşme korkusu taşımayan bir kadın da aynı hükme tabidir.74

  1. 1.1.3. Hanbelîlere Göre İ‘tidâl Hâli

Şehveti olmakla birlikte zinâya düşme korkusu taşımayan kimsenin evlenmesi müstehap, farklı bir ifadeyle sünnettir.75 Hanbelîlere göre sahih olan görüş budur ve yine sahih olan görüşe göre bu durumda olan zengin ile fakir arasında bir fark yoktur.76 Böyle bir kimsenin evlenmesi, evlenmeyi terk edip nâfile ibadetlerle meşgul olmasından daha faziletlidir.77 Hatta İbn Kudâme (ö. 620/1223) evlenmenin, dinin en güzel bir şekilde muhafaza edilmesi, kadının haramlardan korunması, neslin üremesi, ümmetin çoğalması, Peygamber (s.a.s.)’in iftiharının gerçekleştirilmesi ve daha birçok üstün maslahatları bulunduğunu belirttikten sonra, bunlardan sadece birinin bile nâfile ibadetlerin tamamından evlâ olduğunu söylemiştir.78 Hanbelîlerin çoğunluğu bu kanaattedir.79 Onlara göre bu hâle, i‘tidâl hâli denilebilir.

Anlaşıldığı üzere fukahânın cumhuru, i‘tidâl hâlinde evlenmeyi ve dolayısıyla evliliğin gerektirdiği meşguliyetleri, sırf ibadet maksadı ile evlenmeyi terk etmekten daha faziletli görmüşlerdir. Ashâb-ı kirâmın söz ve fiilinin zâhiri budur ve Hanefîler bu görüştedir. Hanbelîlerin ekseriyeti ile Mâlikî ve Şâfiîlerden bazıları da aynı kanaattedirler.

Bu konuda İmam Şâfiî’nin (ö. 204/820) fukahânın cumhurundan farklı görüşte olduğu söylenmektedir.80 Bu sebeple onun görüşünün müstakil bir başlıkta incelenmesi uygun görülmüştür.

  1. 1.2. Evlenmenin Aslî Hükmü ile İlgili Şâfiîlere Nispet Edilen Görüş

Konuyu anlatmak üzere, böyle bir başlık konulmasının sebebi, Şâfiîlerin bu konuyla ilgili görüşlerini anlama ve tespitte oluşan tereddüttür. Tetkik edilebilen Şâfiî kaynaklara göre i‘tidâl hâlini belirlemenin ve bu halde evlenmenin hükmünü tespit etmenin oldukça zor bir iş olduğu anlaşılmıştır. Ayrıca onlara göre evlenmede aslî hükümle ilgili olarak bulunan birkaç net ifadenin de hangi anlamda kullanıldığı meselesi vardır. Bu bakımdan burada diğer kaynaklara da müracaât etmek suretiyle bir inceleme yapılacaktır.

Her şeyden önce hemen ifade edilmeli ki, İmam Şâfiî (ö. 204/820), kadınlara karşı şehevî arzu duymayan erkekler ile yaratılış itibariyle halkın ekserisinde bulunan şehvete sahip bulunmamaları veya yaşlılık yahut başka herhangi bir ârızî halden dolayı şehvetten kesilmiş olmaları sebebiyle, evlenmeye ihtiyaç duymayan erkek ve kadınların evlenmeyi terk etmelerinde bir sakınca (beis) görmemiştir. Aksine bu durumda olan kimselerin evlenmemelerini ve Yüce Allah’a (nâfile) ibadetle meşgul olmalarını güzel bulduğunu söylemiştir.81

İmam Şâfiî bu kanaatini birkaç âyete-i kerîmeden istidlâlle temellendirme yoluna gitmiştir.82 Özellikle şu âyet-i kerimeyi delil olarak kullanması sebebiyle tenkîd edilmiştir:83

فَنَادَتْهُ الْمَلٰٓئِكَةُ وَهُوَ قَٓائِمٌ يُصَلّ۪ي فِي الْمِحْرَابِۙ اَنَّ اللّٰهَ يُبَشِّرُكَ بِيَحْيٰى مُصَدِّقاً بِكَلِمَةٍ مِنَ اللّٰهِ وَسَيِّداً وَحَصُوراً وَنَبِياًّ مِنَ الصَّالِح۪ينَ

“Zekeriyyâ mâbedde durmuş, namaz kılarken melekler ona şöyle nidâ ettiler: “Allah sana kendisi tarafından gelen bir Kelime’yi tasdîk edici, efendi, iffetli ve sâlihlerden bir peygamber olarak Yahyâ’yı müjdeler.” (Âl-i İmrân 3/39)

İmam Şafii’ye göre, Yüce Allah bu âyet-i kerîmede, ikramda bulunduğu kulu Yahya (a.s.)’ı, “efendi ve iffetli/nefsine hâkim olan kişi” (وَسَيِّداً وَحَصُوراً) ifadesiyle anmıştır.

İmam Şafii bu değerlendirmeden sonra -“Allahu aʿlem” kaydı ile- bu durumun evlilikle haramlardan korunacak konumda olup, evlilikte yer alan hasletlere ihtiyaç duyan kişiler hakkında evlenmenin mendub olduğuna delalet ettiğini söylemiştir. Ayrıca bu konuda: “Onlar ki, ırzlarını korurlar. Ancak eşleri ve ellerinin altında bulunan cariyeleri bunun dışındadır. Onlarla ilişkilerinden dolayı kınanmazlar .” (el-Mü’minun 23/5-6) anlamındaki âyet-i kerîmelerden de istidlal etmiştir. 84

Yukarıdaki açıklamalardan hareketle adı geçen müctehide göre i‘tidal halinde evlenmenin mendup sayıldığı ve böylece onun kanatinin cumhurun genel kanaatiyle uyuştuğu söylenebilir. Ancak her nasılsa bazı âlimler, ona göre evlenmenin mubah olduğunu net bir şekilde ifade etmişlerdir.85 Meselâ Mâlikîlerden Kurtubî (ö. 671/1273) bunu, i‘tidâl hâli diyebileceğimiz “mutlak hal” olarak ifade etmiş;86 Hanefîlerden İbnu’l-Hümâm (ö. 861/1457) i‘tidâl hâlinden söz ederken, bu durumda evlenmenin mubah olduğunun İmam Şafii’den nakledildiğini kaydetmiştir.87

Yirminci yüzyıl âlimlerinden Abdurrahman el-Cezîrî (ö. 1360/1941), Şâfiîlere göre evlenmede aslolanın “ibâha” olduğunu söylemiş;88 Muhammed Ebû Zehre (ö. 1974)89 ve Vehbe ez-Zuhaylî (ö. 2015)90 de i‘tidâl hâlinden söz ederlerken Şâfiîlere göre evlenmenin mubah olduğunu açıkça belirtmiştir.91 Asrımızın saygın âlimlerinden Muhammed Ali es-Sâbûnî de Şâfiîlere göre evlenmenin mubah sayıldığını ve evlenmeyi terk etmenin kişiyi günahkâr kılmayacağını açıkça söylemiş ve sonra bunun normal durumlar (hâlâtu’l-âdiye) için geçerli olduğunu bildirmiştir ki, haramlara düşme konusunda insanın nefsinden emin olduğu normal (adî) durumlar olarak ifade ettiği bu durumlara, i‘tidâl hâli denilebilir.92

Aslında bazı Şâfiî kaynaklarda, evlenmenin “câiz” olduğu ifade edilmiştir.93 Nevevî (ö. 676/1277) bunun mezhebin görüşü olduğunu da belirtmiştir.94 Bilindiği gibi “câiz”in bir anlamı da “mubah”tır.95 Ayrıca Şirbînî’nin (ö. 977/1570) evlenme tarifinde de buna işaret olabileceği söylenebilir. Sözü edilen tarif şudur: “Nikâh, inkâh veya tezvîc sözleri ile yahut bu sözlerden birinin anlamını ifade eden herhangi bir söz ile cinsî münasebetin mubah kılınmasını (ibâhat-i vat‘) içine alan bir akittir.”96

Bu tarifte “ibâhat-i vat” ifadesiyle nikâhın hem konusu, hem hükmü, hem de gayelerinden biri dile getirilmiştir.97 Ayrıca burada “İbâha” lafzı ile i‘tidâl hâlinde evlenmenin hükmüne de işaret edilmiş olabilir. Süleyman el-Büceyrimî (ö. 1221/1866) de nikahtan söz ederken “onun aslı ibâhadir” diyerek bu konuda çok net bir ifâde kullanmıştır.98

Ne var ki, Nevevî diğer bir eserinde evlenmenin mubah olup olmadığını belirtmeksizin Şâfiî’ye ve mezhebinin fakihlerinin çoğunluğuna göre, malî bakımdan evlenmeye gücü yetmekle birlikte, şehevî açıdan evlenmeye arzu duymayan bir kimsenin evlenmeyi terk ederek ibadetle meşgul olmasının daha faziletli olduğunu bildirdikten sonra, Ebû Hanîfe (ö. 150/767) ile İmam Mâlik’in (ö. 179/796) ve Şâfiî ashâbından bazılarının aksi görüşte olduklarını söylemiştir.99 Yine Şâfiîlerden İbn Hacer el-Heytemî (ö. 974/1567) malî durumdan söz etmeksizin, İmam Şâfiî’nin naklettiğimiz görüşüne benzer bir açıklamadan sonra, ibadet eden bir kimse için bu durumda evlenmeyi terk etmenin daha faziletli olduğunu ve bu konuda Hanefîlerin farklı düşündüğünü belirtmiştir.100

Yukarıda söz edildiği gibi Hanefîlere göre evlenmenin nâfile ibadetlerden daha faziletli sayıldığı hal, i‘tidâl hâlidir ve onlara göre yerinde tanıtılan bu hâl, yukarıda açıklanmaya çalışılan durumdan farklıdır. Dolayısıyla konumuzla ilgili olarak bu açıdan da bir müşkil bulunmaktadır. Şâfiîlere göre sözü geçen hâlin onlar açısından i‘tidâl hâli sayılmamasının daha doğru olacağı söylenebilir. İmam Şâfiî’nin yukarıda özü nakledilen görüşünde de buna işaret olduğu kanaati hasıl olmuştur. Çünkü, i‘tidâl hâli insanların çoğunluğunun hâlidir. Halbuki, evlenmeye ihtiyaç duymayan kişilerin toplum içindeki oranı oldukça azdır. Burada onun sözünden konunun bu tarafıyla ilgili kısmını aynen nakletmek faydalı olacaktır: 101

"وَمَنْ لَمْ تَتُقْ نَفْسُهُ وَلَمْ يَحْتَجْ إلَى النِّكَاحِ مِنْ الرِّجَالِ وَالنِّسَاءِ بِأَنْ لَمْ تُخْلَقْ فِيهِ الشَّهْوَةُ الَّتِي جُعِلَتْ فِي أَكْثَرِ الْخَلْقِ..."

Bu cümlede de açıkça ifade edildiği üzere insanların çoğunluğu yaratılıştan şehvete sahiptirler. İmam Şafii bunlar için değil, aksi durumda olanlar için evlenme yerine ibadetle meşguliyetin daha sevimli/faziletli olduğunu söylemiştir. Ayrıca o evlilikle haramlardan korunma ve evlilik hayatında bulunan hasletler sebebiyle, evlenmeye ihtiyaç duyan kişiler için evlenmenin mendub olduğunu ifade etmiştir. Herhangi bir mendup ve nâfileyi yapan kimse sevap kazanır.102 Mubah ise yapılması sevâbı, terk edilmesi azabı gerektirmeyen; farklı bir ifade ile yapılıp yapılmaması eşit olan bir hükümdür.103 Normal şartlarda evlenmek nâfile ibadetlerden daha faziletli kabul edildiğine göre onun mubah hükmüyle nitelendirilmesi doğru olamaz.

Diğer yandan, Şirbînî’nin nakline göre Nevevî, evlenmenin mubah olup olmamasını niyete bağlamıştır. Ona göre bir kimse haramlardan korunmak, salih çocuk sahibi olmak gibi itaat sayılabilecek şeylere kavuşmak için evlenirse,- ki bunlar âhiret amellerindendir- uhrevî mükâfatı vardır. Aksi durumda (böyle bir niyet taşımaksızın) evlenme mubah olur.104

Muhtemelen Abdurrahman Cezîrî (ö. 1360/1941) de Nevevî’nin bu değerlendirmesinden hareketle, Şâfiîlere göre nikâhta aslolanın “ibâha” olduğunu belirttikten sonra şöyle demektedir: “Bir şahsın lezzet alma ve faydalanma maksadıyla evlenmesi mubah olur. Evlenmekle iffetli olmaya veya çocuk sahibi olmaya niyet ederse müstehap olur”105

Bazı kaynaklarda da evlenmenin müstehap oluşuyla ilgili şu bilgi bulunmaktadır: Şehevî açıdan evlenmeye ihtiyaç duyup, mehir ve nafakaya güç yetiren bir kimsenin evlenmesi müstehaptır. Fakat -mehir ve nafakaya güç yetirse bile- evlenmeye ihtiyaç duymayanın ise evlenmemesi müstehaptır.106 Bunlardan ilkini Şâfiîlere göre göre i‘tidâl hâli saymak ve İmam Şâfiî’nin konuyla ilgili sözlerini de bu şekilde anlamlandırmak mümkündür.

Buraya kadar verilen bilgi ve yapılan değerlendirmeler ışığında -tartışmaya açık olmak kaydıyla- şunlar söylenebilir:

1. Şâfiîlere ait bazı fıkıh kitaplarında bulunan “câiz” ve “ibâha” gibi kavramlar evlenmenin konumuzun dışındaki hükümleri açısından evlenmede aslî hükümdür. Yani bu kavramlar ile anlatılmak istenen şey, evlenenlerin cinsî yönden birbirlerinden faydalanmalarının helâl oluşudur; farklı bir ifade ile mubahlığıdır.

2. İmam Şafii’ye göre evlenmenin hükmünde en belirleyici/önde gelen kriter evlenmeye ihtiyaç duymaktır. Öncelikle buna göre i‘tidâl hâlindeki kişi için evlenmek -evlenmemekle eşit derecede bir hüküm ifade etme anlamında- mubah olamaz. Aksine cinsî bakımdan evlenmeye ihtiyaç duyup, evlilikle haramlardan korunacak ve evlilik hayatında bulunan hasletlere kavuşacak kişiler için evlenmek menduptur.

3. Şâfiîlere göre göre i‘tidâl hâli: Şehevî açıdan evlenmeye ihtiyaç duymakla birlikte, mehir ve nafakaya güç yetirme hâlidir. Bu durumda olan bir kimsenin evlenmesi de müstehaptır. Dolayısıyla bu anlamda Şafiîlere göre evlenmek mubah değildir ve ana hatlarıyla bu fukahanın cumhurunun da mezhebidir.

4. Çeşitli sebeplerle yaratılıştan yahut yaşlılık veya başka ârızî bir durumdan dolayı cinsî bakımdan şehveti bulunmamaları sebebiyle evlenmeye ihtiyaç duymayan erkek ve kadınların Yüce Allah’a nâfile ibadet için evlenmeyi terk etmeleri daha faziletlidir. Evlenmeye ihtiyaç duyanların ise evlenmesi daha faziletlidir. Ancak bazı Şafiîler bu konuda farklı bir ayırım daha yapmışlardır ki onu da hatırda tutmakta fayda vardır. Meselâ Ebû’l Hasan Ali b. Muhammed el-Mâverdî (ö. 450/1058) evlenmenin hükmünden söz ederken kişileri sadace cinsi münasebete ihtiyaçlarına göre üç gruba ayırmış; mehir ve nafaka gibi evlenmenin mâlî mükellefiyetlerinden hiç söz etmemiştir. Ona göre bu üç gruptan birisi de şehevî bakımdan i‘tidal halinde bulunanlardan oluşur ve böyle kimselerin evlenme meselesi fazilet yönüyle şöyle değerlendirilir: İlim tahsili veya ibadet gibi bir taatle meşgul olan kimse açısından, ilim ve ibadetle meşgul olmaya devam edebilmek için evlenmeyi terk etmek daha faziletli ve evlâdır. Böyle bir taatle meşgul olmayıp dünyevî işlerle uğraşan kimse açısından ise evlenmek iki sebeple daha faziletlidir: Evlenmek onu dünyaya hırsla bağlanmaktan muhafaza eder ve bir de evlilikte çocuk sahibi olma isteği vardır ki bu da onun için bir dua kaynağı olabilir.107 Aslında adı geçen fakih gibi bazı Şâfiîlerin bu kanaati çerçevesinde ilim ve ibadet gibi dinî bir işle meşgul olan kimsenin evliliği açısından şöyle bir sonuca varmak mümkündür: Şayet şehevî açıdan normal durumda olan kimsenin evlenmesi kendisini böyle bir taatten alıkoyacaksa evliliği terk etmesi; taatini etkilemeyecekse evlenmesi daha faziletlidir. Fakat -yukarıda da belirtildiği üzere- bu çalışmada İmam Şafii’nin böyle düşünmediği kanaati hasıl olmuştur. Nitekim Şemseddin Remlî (ö. 1004/1596), mehir, kıyafet ve günlük nafaka gibi evlenmenin mâlî ihtiyaçlarınını karşılama gücü ile birlikte cinsi münasebet arzusuyla evlenmeye ihtiyaç duyan kimsenin evlenmesinin müstehap olduğunu ve bu konuda ibadetle meşgul olup olmamak arasında fark bulunmadığını söylemiştir.108 Elbette burada evlenmenin mâlî giderlerinin de değerlendirmeye katıldığını dikkate almak gerekir. Ama yukarıda belirtildiği üzere Mâverdî’nin bu konuda ne düşündüğü öğrenilememiş ve onun, i‘tidal halini belirlemede sadece cinsî bakımdan şehvetin derecesini esas aldığı anlaşılmıştır. Onun bu durumu iki kısıma ayırıp taat meselesiyle değerlendirerek -evlenmeye ihtiyaç duymasına rağmen- taatle meşgul olan kimsenin taatinin devamı için evlenmemeyi daha faziletli ve evlâ görmesi, İmam Şafii’nin görüşüyle uyuşmamaktadır. Çünkü -yerinde anlatıldığı üzere- adı geçen müçtehid şehevî bakımdan evlenmeye ihtiyaç duymayacak olan kişiler hakkında, evlenmeyi terkedip, nâfile ibadetle meşgul olmayı faziletli saymıştır.

1.3. Evlenmenin Aslî Hükmü ile İlgili Zâhirîlerin Görüşü

Zahirî mezhebine göre evlenme farzdır.109 Mezhebinin en büyük temsilcisi İbn Hazm’ın (ö. 456/1064), zâhirî bakış açısına göre kaleme aldığı meşhur eserinin “kitâbu’n-nikâh” ile ilgili ilk cümlesi şöyledir: “Yer/mesken bulduğu takdirde, cinsî münasebete gücü yeten herkesin evlenmesi... farzdır. Bu ikisinden birini yapması mutlaka gereklidir. Şayet bundan aciz kalırsa daha çok oruç tutar.”110 Bu cümleye göre -adı geçen mezhebin nazarında- evlenmede aslî hükmün farz olduğu rahatlıkla söylenebilir. Onların bu konudaki delilleri şöylece sıralanabilir:111

1. Abdullah b. Mesʿûd (r.a.)’ın -daha önce makalede nakledilen- rivayetine göre Peygamberimiz (s.a.s.) gençlere evlenmeyi emretmiştir.

2. Peygamberimiz (s.a.s.), evlenmek istemeyen Osman b. Mazʿûn (r.a.)’ın kadınlardan uzak durup evlenmeyi terk etmesini (tebettül)112 yasaklamıştır. Seleften bir topluluk da bu görüştedir.

Konuyla ilgili olarak kendisinden rivâyete göre, Saʿd b. Ebî Vakkâs (r.a.) şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.s.), Osman b. Maz’un (r.a.)’ın kadınlardan ilgiyi kesmek üzere aldığı evlenmeme kararını kabul etmedi. Eğer ona izin verseydi kendimizi hadım yapardık.”113

3. Saʿid b. Hişâm b. Âmir (r.a.)’ın sorusu üzerine, Aişe (r.a.) onun evlenmeyi terk etmemesini istemiştir. Bu rivayete göre adı geçen sahâbî, Aişe (r.a.)’ya evlenmeyi terk etme konusunu sormuş; o da şöyle demiştir: “Böyle yapma; sen Yüce Allah’ın ‘Andolsun senden önce de peygamberler gönderdik ve onlara da eşler ve çocuklar verdik...’ sözünü duymadın mı? Evlenmeyi terk etme.”114 Zahirilerin bunlardan başka delilleri de vardır.115

1.4. Evlenmenin Aslî Hükmü ile İlgili Genel Değerlendirme ve Tercih

Daha önce de ifade edildiği gibi fıkıh bilginleri insanların çeşitli durumlarını da dikkate alarak ilgili naslar çerçevesinde öncelikle evlenmenin aslî hükmünü tespit etmeğe çalışmışlardır. Onların cumhuru i‘tidâl halinde evlenmenin sünnet olduğu kanaatine ulaşmışlardır. Tercihe şâyan görüşde budur. Çünkü “hukuka uygun evlilik hayatının, ahlâkın güzelleştirilmesi, nefsin haramlardan korunması, fitnenin defedilmesi, çocuk terbiyesi, işlerini görmekten âciz olan Müslümanların ihtiyaçlarının karşılanması, akraba ve muhtaçlara nafaka verilmesi ve Müslümanların çoğalması gibi birçok faydası bulunmaktadır.”116

Her yönüyle uygun; evlenmenin maslahatlarının gerçekleşmesine elverişli bir evlilik hayatı için normal sayılabilen i‘tidâl halinde evlenmek ve dolayısıyla evlilik hayatının meşguliyetleri, sırf nâfile ibadet maksadı ile evlenmeyi terk etmekten daha faziletlidir. Ashâb-ı kirâmın söz ve fiilinin zâhiri bu doğrultudadır. Başta Hanefîler olmak üzere fukahânın cumhuru da bu görüştedirler.

Yukarıdaki incelemeden anlaşıldığına göre, bu konuda aksi görüşte olduğu sanılan- İmam Şâfiî (ö. 204/820) de ana hatlarıyla fukahanın cumhurundan farklı düşünmemektedir. Ancak burada bazı Şâfiîlerin -şehevî bakımdan i‘tidal halini değerlendirirken- farzlar dışındaki ibadetler ve ilimle meşgul olan kimsenin evliliğinin bu meşguliyete ket vurup vurmamasını önemli bulduklarını ve görüşlerini buna göre şekillendirdiklerini de hatırlatmak, ihtiyatlı olmaya uygun düşecektir.

Konuyla ilgili deliller bir bütün olarak değerlendirildiğinde Zâhirî mezhebinin görüşünün kabulü ve ona göre uygulama isteği bazı sakıncalı sonuçlara ve evlilikten beklenen maslahatların kaybına götürebilir.

2. KİŞİLERİN DURUMLARINA GÖRE EVLENMENİN HÜKMÜ

Yukarıda da ifade edildiği gibi fıkıh bilginleri evlenmenin hükmünü (şerʿî sıfatını) tespit etmek için kıymetli incelemeler yapmışlar ve konuda kişilerin şehevî, mâlî ve iradî vs. durumlarının dikkate alınması gerektiği sonucuna ulaşmışlardır. Buna göre evlenmenin hükmü, farz, vacip, sünnet, mubah, mekruh ve haram arasında- değişebilmektedir. Bu cümleden olmak üzere evlenmenin hükmü, Hanefîlerce önceki cümlede sayılanlardan herhangi biri olmak üzere altı;117 Mâlikî ve Şafiilerce farz anlamında vacip, müstehap (sünnet/mendup), mubah, mekruh ve haram olmak üzere beş;118 Hanbelîlerce ise farz anlamında vacip, müstehap (sünnet/mendup) ve mubah olmak üzere üç119 hükümden biridir.

2.1. Evlenmenin Farz Olma Durumu

Hanefîlere göre farz: “Kendisinde şüphe bulunmayan bir delîl ile sâbit olan şeydir.”120 Farz bir teklîf, hem itikâdî hem de amelî bakımdan bağlayıcıdır.121 Hanefîler dışındaki mezhepler genellikle farz yerine aynı anlamda vâcib kavramını kullanırlar.122 Bu makalede her ikisi için de genellikle farz kavramı kullanılacaktır.

Hanefîlere göre evlenmediği takdirde zinâya düşme korkusunun bulunduğu şiddetli iştiyak hâline “tevekân” hâli denir. Bu hâliyle birlikte mehir ve nafakaya gücü yeten kimse, kesin olarak zinâya düşme korkusu taşır da kendisini -oruç tutmak gibi- meşru yollarla sakinleştirmeye imkân bulamazsa onun evlenmesi farzdır.123 Böyle bir Müslüman evlenmeyi terk ederse günahkâr olur.124

Bazı Hanefîler “tevekân” hâlinde evlenmenin “vacip” olduğunu söylemişlerse de125 bunun “farz”a da şâmil bir vacip olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim Mevsilî (ö. 683/1284) buna işaret etmiştir.126 Kâsânî (ö. 587/1191) de bu durumda evlenmenin farziyetinde ihtilaf bulunmadığını belirttikten sonra, nefsini alıkoyamayacak derecede kadınlara karşı istek duyup, mehir ve nafaka vermeye muktedir durumda olan kimsenin, evlenmediği takdirde günahkâr olacağını söylemiştir.127

Bazı Hanefîlere göre i‘tidâl hâlinde evlenme cenâze namazı ve cihâd gibi farz-ı kifâyedir. Bazı Müslümanların evlenmesiyle, diğerlerinden mükellefîyet düşer.128

Mâlikîlere göre, evlenmeye ihtiyaç duyup, evlenmediği takdirde zinâya düşme korkusu taşıyan kimse, mehir, nafaka ve elbise gibi malî güce sahip ise, onun evlenmesi farzdır.129 Evlenmeye ihtiyaç duyup, evlenmediği takdirde zinâya düşme korkusu taşıyan kadın için de evlenmek farzdır.130

Şâfiîlere göre, mehir, kıyafet ve günlük nafaka gibi evlenmenin ekonomik giderlerini karşılamaya güç yetirmekle birlikte, cinsî münasebete iştiyakıyla evlenmeye ihtiyaç duyan ve evlenmediği takdirde de zinâ yapma korkusu taşıyıp başka meşru bir yolla bu ihtiyacını gideremeyecek durumda olan kişinin evlenmesi farzdır.131 Onlar bu konuda -daha önce makalede nakledilen- Abdullah b. Mesʿûd (r.a.)’ın rivayetini delil olarak kullanmışlardır. Şafiilerden Şihabuddin Ahmed el-Ezraî’nin (ö. 783/1381) mezhebin fıkıh bilginlerinden nakline göre cinsî arzusunu ancak evlenmek suretiyle teskin edebilecek olan kadının evlenmesi de farzdır.132

Hanbelîlere göre, evlenmediği takdirde zinâ etme korkusu taşıyan erkek ve kadının evlenmesi farzdır. Bu korkunun kesin veya zannî olması arasında fark yoktur. Çünkü kişinin iffetli olması ve nefsini haramlardan koruması için evlenme yoluna tutunması gerekir.133

2.2. Evlenmenin Vâcip Olma Durumu

Burada vacip hakkında kısaca bilgi vermek faydalı olacaktır. Hanefîlere göre terim anlamı itibâriyle vâcib: “Kendisinde şüphe bulunan/zannî bir delil ile bağlayıcı tarzda yapılması gerekli olan şeydir.”134 Onlara göre amel bakımından vâcibin hükmü farz gibidir; bağlayıcıdır.135 Bu anlamda vacip sadece Hanefîlere göre -farz ve sünnet arasındaki bir derecede bulunan- teklifi hükümdür. Dolayısıyla burada sadece onlara göre evlenmenin hükmünden söz edilecektir.

Hanefîlere göre cinsi münasebete iştiyaklı olmakla birlikte zinâya düşme korkusu taşımayıp, mehir ve nafakaya gücü yeten kimsenin evlenmesi vaciptir.136 Böyle bir kimsenin zinâya düşme konusunda, kesin değilse de az bir korku taşımasından da söz edilmiştir.137 Hatta zinâya düşme korkusu taşımadığı zaman da bu durumda olan bir kimseye evlenmenin vacip olduğunu söyleyenler de vardır.138

Bazı Hanefîler i‘tidâl hâlinde de evlenmenin vacip olduğunu söylemiş, fakat vacibin niteliğinde ihtilaf etmişlerdir. Onlardan bir kısmı bu evlenmenin, selâma karşılık vermek gibi kifâye yoluyla vacip olduğunu; bir kısmı ise fıtır sadakası, kurban kesmek ve vitir namazı gibi -tayin yoluyla- i‘tikâden değil, amelen aynî vacip olduğunu söylemişlerdir.139

2.3. Evlenmenin Sünnet Olma Durumu

Evlenmenin aslî hükmü başlığı altında aynı zamanda i‘tidâl halinde evlenmenin hükmüne de yer verilmiş ve bu halde evlenmenin sünnet olduğu belirtilmişti. Ayrıca orada sünnetin hangi anlamda kullanıldığından da söz edilmişti. Hem anılan hâl hem de ilgili ayrıntılar fukahanın cumhuru açısından orada anlatıldığı için burada sadece Şafii mezhebi ile ilgili –bir kısmı da tekrar sayılabilecek- hükümler yer alacaktır. Onlara göre evlenmenin sünnet sayıldığı durumlar maddeler halinde şöylece sunulabilir:

  1. 1. Cinsi münasebete iştiyakı sebebiyle evlenmeye ihtiyaç duyup, mehir, kıyafet ve günlük nafaka gibi evlenmenin ekonomik giderlerini karşılamaya gücü yeten kimsenin evlenmesi müstehap/sünnettir. Böyle bir kimsenin ibadetle meşgul olup olmaması arasında fark yoktur.140 Onlar bu konuda -daha önce makalede nakledilen- Abdullah b. Mesʿûd (r.a.)’ın rivayetini delil olarak kullanmışlardır.141
  2. 2. Şafiilerden Şihabuddin Ahmed el-Ezraî’nin mezhebin fıkıh bilginlerinden nakline göre evlenmeye ihtiyaç duyması halinde evlenmesi câiz olan kadının evlenmesi menduptur.142
  3. 3. Mehir ve nafakaya gücü yettiği halde cinsi münasebete iştiyak duymayan ve Yüce Allah’a nâfile ibadete de istekli olmayan bir kimse için evlenmenin müstehap olup olmayacağı konusunda iki görüş vardır. Bir görüşe göre onun için evlenmek müstehap olmaz. Çünkü ihtiyacı olmayan bir şeyle zimmetini meşgul etmiş olur. Diğer görüşe göre ise ilgili rivayetlere göre amel etmiş olmak bakımından evlenmesi müstehaptır:143
  4. 4. Cinsi münasebeti arzu etmesine rağmen, mehir ve nafakaya gücü yetmeyenin evlenmemesi müstehap/sünnettir. Bu durumda olan kimse oruç tutarak korunmaya çalışır. Zimmetini mehir ve nafaka borcu ile meşgul etmez. Cinsi münasebete iştiyak duymayıp, Yüce Allah’a ibadeti isteyen kişinin evlenmemesi müstehaptır. Çünkü bu durumda o ihtiyaç duymadığı bir konuda zevciyet hukuku ile zimmetini borçlandırmış olur.144

2.4. Evlenmenin Mubah Olma Durumu

Hanefîlere göre gelecekte zevciyet hukukunu îfâdan âciz olacağından korkan kişinin evlenmesi mubahtır.145

Mâlikîlere göre, zinâya düşme ve evlilik hukukunu ikame edememe korkusu taşımayan kimsenin evlenmesi mubahtır.146 Başka bir tarife göre evlenmeye ve nesle ihtiyaç duymayan kimsenin evlenmesi mubahtır. Bu hükümde kadınlarla erkekler eşit konumdadırlar.147

Şafiilere göre, bir kimse haramlardan korunmak, salih çocuk sahibi olmak gibi itaat sayılabilecek şeylere kavuşmak için evlenirse,- ki bunlar âhiret amellerindendir- uhrevî mükâfatı vardır. Böyle bir niyet taşımaksızın evlenme mubah olur.148

Hanbelîlere göre, cinsî bakımdan iktidarsız, hasta ve ihtiyar kimse gibi şehveti olmayan kişilerin evlenmesi mubahtır.149

2.5. Evlenmenin Mekruh Olma Durumu

Hanefîlere göre evlendiğinde eşine zulmetmek gibi zevciyet hukukunu ihlâl edeceğinden korkulan bir erkeğin evlenmesi mekruhtur.150 Hanefîler bu durumu “havfu’l-cevr” olark isimlendirmişlerdir.151

Mâlikîlere göre, zinâya düşme korkusu bulunmamakla birlikte, evlilik hukukunu ikame edememe korkusu taşıyan kimsenin evlenmesi mekruhtur.152 Başka bir tarife göre evlenmeye ihtiyaç duymayan ve evlendikleri takdirde ibadetten uzak kalacak, kadın ve erkeğin evlenmesi mekruhtur.153

Şâfiîlere göre, herhangi bir hastalığı olmadığı halde, yaratılıştan veya başka bir arızî engelden dolayı cinsî münasebeti arzu etmemesi sebebiyle evlenmeye ihtiyaç duymayıp, evliliğin ekonomik ihtiyaçlarını da karşılayamayacak durumda olan kimsenin evlenmesi -ihtiyacı olmadığı halde gücünün yetmeyeceği bir borcu yüklenmesi sebebiyle mekruhtur. Evliliğin ekonomik ihtiyaçlarını karşılayabilir durumda olmasına rağmen, ihtiyarlık, devamlı hastalık ve devamlı cinsî iktidarsızlık gibi bir kusuru bulunması sebebiyle evliliğe ihtiyacının olmamasıyla birlikte, genellikle kadını kötü yola (fesâd) sürüklenmekten koruyamayacak durumda olan kişinin evlenmesi mekruhtur. Şihabuddin Ahmed el-Ezraî’nin, mezhebin fıkıh bilginlerinden nakline göre, evlenmeye ihtiyaç duymaması halinde evlenmesi câiz olan kadının evlenmesi de mekruhtur.154

2.6. Evlenmenin Haram Olma Durumu

Hanefîlere göre evlendiğinde kesin olarak eşine zulmedeceğinden korkan kimsenin evlenmesi haramdır.155

Mâlikîlere göre, malî bakımdan evlenmeye gücü yetmeyen ve aynı zamanda zinâya düşme korkusu da taşımayan kimsenin evlenmesi haramdır.156 Farklı bir tarife göre, zinâya düşmekten korkmayıp, evlendiğinde nafaka ve cinsî münasebete güç yetirememe sebebiyle eşine zarar verebilecek veya helal olmayan bir yerde kazanç temin etmek mecburiyetinde kalabilecek olan kimsenin evlenmesi haramdır. Haraşî’nin (ö. 1101/1690) sözünden anlaşıldığına göre, evlendiğinde eşinin hukukuna riayete güç yetirememe sebebiyle eşine zarar verebilecek durumda olup, zinâya düşmekten korkmayan bir kadının evlenmesi de haramdır. 157

Şâfiîlere göre evlenmeye ihtiyaç duymaması halinde, kocasının haklarını yerine getiremeyeceğini bilen bir kadının evlenmesi haramdır.158

2.7. Kişilerin Durumlarına Göre Evlenmenin Hükmüyle İlgili Genel Değerlendirme

Burada değerlendirilmesi gereken birçok mesele bundan hemen sonra gelecek “sonuç” kısmında yer alacağı için tekrardan kaçınmak üzere sadece şunlar söylenebilir: Anlaşıldığı üzere konuyu teklifi hükümler açısından en çok ayrıntısıyla inceleyip değerlendirenler Hanefîler ve onlardan sonra yer almak üzere Mâlikî, Şafii ve Hanbelîlerdir. Zahiriler ise kısaca evlenme yeri bulup, cinsî münasebete gücü yeten herkes için evlenmenin farz olduğunu söylemiş; başka bir hükümden söz etmemişlerdir. Kişilerin durumlarına göre evlenmenin hükmüyle ilgili olarak dört mezheb içinde en çok dikkat çeken görüş Hanbelîlerin görüşüdür. Onlar hemen bir tek kriteri esas alarak kişilerin evlenmesini teşvik etmişlerdir. Böylece kişilerin mâlî durumunu hesaba katmayarak hem fakir zengin ayırımı yapmamışlar hem de evlenmeye mekruh ve haram sıfatları vermeyerek insanları aile kurmaktan sakındırmamışlardır. Bu konuda zamanın ve kişilerin şartlarına göre karar vermek daha uygun olabilirse de prensip olarak Hanbelîlerin bu anlayışını takdir etmek bir borç gibi görünüyor.

SONUÇ

Fıkıh bilginleri, evlenmenin hükmünü tespit için büyük bir ihtimâm ile gayret göstermişlerdir. Öncelikle onlar kişilerin cinsî arzuları, ekonomik imkânları, psiko-sosyal durumları ve ibâdet hayatları çerçevesinde bazı kriterler belirlemişler ve görüşlerini bu kriterler üzerine bina etmeye çalışmışlardır. Ayrıca özellikle Hanefîler tevekân, i‘tidâl ve havfu’l-cevr hâli gibi bu konuyla ilgili bazı tabirler oluşturmuşlardır. Buna göre:

1. Fıkıh bilginleri bir kimsenin evlenme mükellefiyetinde cinsi açıdan evlenme ihtiyacını ittifakla kabul etmişler ve evlenmenin hükmünü genellikle bu ihtiyacın derecesi çerçevesinde belirlemeye çalışmışlardır. Bu konuda özellikle kişinin kendisini zinâdan alıkoyamayacak derecedeki şehevî arzusuna ehemmiyet verilmiştir.

2. Fıkıh bilginlerinin büyük çoğunluğu -özellikle erkekler açısından evlenmenin hükmünü tespitte- ikinci derecede kişinin ekonomik imkânlarını; mehir ve nafaka gibi masrafları karşılayabilme durumunu dikkate almışlardır.

3. Fıkıh bilginlerinin önemli bir kısmı, evlenmenin hükmünü tespitte kişilerin karı-koca hukukuna riâyet meselesine de ehemmiyet vermişlerdir.

4. Yine fıkıh bilginlerinin önemli bir kısmı evlenmenin hükmünü tespitte kişin ibadet hayatının evlilikten etkilenip etkilemeyeceğini de mütalaalarına katmışlardır.

5. Özellikle Hanefîler erkek açısından kadına zülüm meselesini de değerlendirmişlerdir. Onlar bu konuda -evlendiğinde eşine zulmetme korkusunun bulunduğu hâl olarak karşılık verilen- “havfu’l-cevr” tabirini oluşturmuşlar ve bu korkusu kesin olan erkeğin evlenmesini haram saymışlardır.

6. Bazı fıkıh bilginleri erkek açısından evlendiği takdirde helâl olmayan kazanç yoluna mecbur kalma ihtimâlîni de değerlendirmişlerdir.

7. Evlenmenin hükmü (şerʿî sıfatı), yukarıdaki kriterler çerçevesinde şahısların durumlarına göre; farz, vacip, sünnet, mubah, mekruh veya haram hükümlerinden birisidir.

8. Çeşitli açılardan normal kriterlere sahip olma hali olarak bilinen i‘tidâl halinde evlenmenin hükmü konusunda -ana hatlarıyla- farz, sünnet ve mubah olmak üzere üç farklı görüş bulunmaktadır. Evlenmek Zahirîlere göre farz, cumhura göre sünnettir. Tespit edilebildiği kadarıyla genellikle İmam Şâfiî ve dolayısıyla Şâfiîlere göre evlenmenin mubah olduğu bilinmektedir. Bu makalede ise Şâfiîlerin aslında cumhurdan farklı düşünmediği, bir başka deyişle onlara göre de evlenmenin mubah değil, aksine sünnet kabul edilebileceği sonucuna ulaşılmıştır. Bu cümleden olmak üzere fukahânın tamamına yakın çoğunluğuna göre i‘tidâl halinde evlenmenin sünnet olduğu söylenebilir. Ancak i‘tidâl hâlinin muhtevâsı mezheplere göre az da olsa farklıdır. Özellikle diğer üç mezhebin aksine Hanbelîler bu konuda malî külfete güç yetirme şartını aramamışlardır.

9. Fıkıh bilginlerinin çoğunluğuna göre, i‘tidâl halinde evlenme, evlenmeyi terk edip nâfile ibadetlerle meşgul olmaktan daha faziletlidir. Hatta Hanbelî fakihlerinden İbn Kudâme, dinin en güzel bir şekilde muhafaza edilmesi, ümmetin çoğalması ve Peygamber (s.a.s.)’in iftiharının gerçekleştirilmesi gibi evlenmenin bazı faydalarını saydıktan sonra şöyle demiştir: “…bunlardan başka evlenmenin birçok üstün maslahatı daha vardır. Bunlardan sadece birisi bile nâfile ibadetlerin tamamından evlâdır.”

Bunun için sevgi ve rahmet duygularıyla devamı mümkün olabilecek ailelerin kurulması ve nesillerin ruh ve beden sağlığı bütünlüğü ile kıyamete kadar oradan ahenkle devamı hedeflenmiştir. Bu çerçevede gerekli tedbirler alınarak ailenin kurulup korunmasına hassasiyet gösterilmiştir. Bu cümleden olmak üzere, evlenme teşvik edilip, terkinden sakındırılmış; zinâ ve zinâya götürebilecek yollar yasaklanmış ve ilgili bir takım cezalar konulmuştur. Diğer taraftan eş seçiminde de bazı nitelikler aranmış, özellikle bu konuda dînî ve ahlâkî güzelliklerin esas alınması istenmiştir. Ayrıca başta veliler olmak üzere; yetki ve hayır sahiplerinin eşi olmayanları evlendirme işiyle ilgilenmeleri de istenmiştir.

Evlenme çağındaki gençlerimizin önemli bir kısmının evlenmek yerine yalnızlığı tercih etmelerinin sebepleri araştırılmalıdır. Mümkün olduğu kadarıyla onlar kırılıp incitilmeden o yollardan alınıp “aile sıcaklığı”nda ısıtılmalı ve cemiyete ısındırılmalıdır. Aksi takdirde o yalnızların sayısı artmakta ve bu durum, ferdî ve içtimâî hayatı yaralamakta ve yara gittikçe derinleşmektedir. Bunun en güzel yollarından biri de gerekli maddi ve manevi desteği esirgemeden onları zamanında evlendirmek olabilir. Böylece hem onlar hem kendimiz hem de cemiyet ve devletimiz korunmuş ve güçlü kılınmış olur.

KAYNAKÇA

Abdulazîz Buhârî, Alâuddîn Abdulazîz b. Ahmed b. Muhammed. Keşfu’l-esrâr an Usûli’l-Pezdevî. Beyrut: Daru’l-Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut: 1418.

Abdulhamîd, Muhammed Muhyiddîn. el-Ahvâlu’ş-şahsiyye fi’ş-şerîʿati’l-İslâmiyye. B.y.: Dâru’l-Kitâbi’l-ʿArabî, 1404/1984.

Adevî Ebu’l-Berekât Ahmed b. Muhammed b. Ahmed ed-Derdîr el-Adevî. eş-Şerḥu’l-kebîr ʿalâ Mıḫtaṣari Sîdî Ḫalîl. 2 Cilt. (meʿa Hâşiyetu’d-Desûkî ‘ale’ş-Şerhi’l-kebîr) Kahire: Matbaʿatu ʿÎsâ el-Bâbî el-Halebî, ts.

Ahsîkesî, Ebû Abdillâh Hüsâmüddîn Muhammed b. Muhammed b. Ömer. el-Münteḫab fî uṣûli’l-meẕheb (el-Vâfî ile birlikte). Mekke: Câmiʿatü Ummi’l-Kurâ, 1417.

Ahterî, Muslihuddin Mustafa. Ahterî-i kebîr. İstanbul: Dersaâdet, 1322.

Âmidi, Ebu’l-Hasen Ali b. Muhammed. el-İhkâm fi usûli’l-ahkâm. Thk. Abdurrezzak Afîfi. Riyad: Daru’s Samîıyyi, 1424.

Atar, Fahrettin. Fıkıh Usûlü. İstanbul: Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları, 1988.

Aydın, Mehmet Akif. İslâm-Osmanlı Aile Hukuku. İstanbul: Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları, 1985.

Aynî, Ebû Muhammed (Ebü’s-Senâ) Bedrüddîn Mahmûd b. Ahmed b. Mûsâ b. Ahmed. ʿUmdetu’l-kârî şerhu Sahîhi’l-Buhârî. 25 Cilt. Beyrût: y.y., ts.

Bâbertî, Ekmelüddîn Muhammed b. Mahmûd b. Ahmed. el-‘İnâye (Fethu’l-kadîr ile birlikte). 9 Cilt. Beyrût: Dâru İhyâi’t-Turâsi’l-Arabî, ts.

Bâcî, Ebu’l-Velid Süleyman b. Halef. Kitâbu’l-hudûd fi’l-usûl. Thk. Nezîh Hamâde. Beyrut: Müessese Za’bi, 1392.

Bâkıllânî, Muhammed b. Tayyib. et-Takrib ve’l- İrşad. Thk. Abdulhamîd b. Ali. b.y. : Müessesetü’r-risale, 1413.

Bilmen, Ömer Nasuhi. Hukûkı İslâmiyye ve Istılâhâtı Fıkhiyye Kâmûsu. 8 Cilt. İstanbul: Bilmen Basım ve Yayınevi, 1985.

Buhârî, Muhammed b. İsmail. el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ. 8 Cilt (üç mücellette). İstanbul: Çağrı Yayınları, 2. Basım. 1413/1992.

Buhûtî, Mansur b. Yunus b. Salahuddin b. Hasan b. İdris. Keşşâfu’l-kina‘ an metni’l-İkna‘. Beyrut: Daru’l-kutubu’l-ilmiyye, ts.

Büceyrimî, Süleyman. Tuḥfetü’l-ḥabîb ʿalâ şerḥi’l-Ḫaṭîb. B.y.: Dâru’l-Fikr, 1415/1995. 4 Cilt.

Cessâs, Ebû Bekr Ahmed b. Ali er-Râzî. Ahkâmu’l-Kur’ân. Thk. Muhammed es-Sâdık. 5 Cilt. Beyrût: 1405/1985.

Cezîrî, Abdurrahmân b. Muhammed. el-Fıḳh ʿale’l-meẕâhibi’l-erbaʿa. İstanbul: Çağrı Yayınları, 1404/1984.

Cürcânî, Seyyid eş-Şerîf el-Cürcânî. Kitâbu’t-Taʿrîfât. b.y.: y.y., ts.

Dağcı, Şamil. “İslâm Aile Hukukunda Evlenme Engelleri-I” (Sürekli Evlenme Engelleri). Ankara Üniversitesi İlahiyat fakültesi Dergisi. Ankara: Ankara Üniversitesi Basımevi, 39 (1999).

Debûsî, Ebû Zeyd Abdullāh (Ubeydullāh) b. Muhammed. Takvîmu’l-edille. Thk. Halil Muhyiddin. Beyrut: Daru’l-Kutubi’l-İlmiyye, 1421.

Döndüren, Hamdi. Delilleriyle Aile İlmihali. İstanbul: Altınoluk Yayınları, 1416/1995.

Dönmez, İbrahim Kafi. “Farz”. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. 12/184. İstanbul: TDV Yayınları, 1995.

Ebû Dâvûd, Süleymân b. el-Eş’as es-Sicistânî. Sunenu Ebî Dâvûd/es-Sunen. 5 Cilt. İstanbul: Çağrı Yayınları, 2. Basım. 1413/1992.

Ebû Zehre, Muhammed. el-Ahvâlau’ş-şahsiyye. Beyrut: y.y., 1957.

Emîr Pâdişah, Muhammed Emîn b. Mahmûd el-Hüseynî el-Buhârî el-Mekkî. Teysîrü’t-Taḥrîr.4 Cilt. Beyrut: Daru’l-Fikr, ts.

Erdoğan, Mehmet. Fıkıh ve Hukuk Terimleri Sözlüğü. İstanbul: Rağbet Yayınları, 1998.

Fahreddin er-Râzî, Muhammed b. Ömer. el-Mahsûl fi ilmi’l-usûl. Thk. Taha Câbir Feyyâz el-Alvâni. b.y.,: Müessesetü’r Risâle, 1418/1997.

Fîrûzâbâdî, Ebu’t-Tahir. el-Okyânûsü’l-basît fî tercemeti’l-Kāmûsi’l-muhît. Çev. Mütercim Âsım Efendi (İstanbul: Matbaay-i Osmaniyye, 1305)

Gamrâvî, Muhammed ez-Zührî. es-Sirâcu’l-vehhâc şerhun ʿalâ metni’l-Minhâc. İstanbul: y.y.

Gazzâlî, Ebu Hâmid Muhammed. el-Mustasfâ min ilmi’l usûl. Thk. Muhammed Abdusselâm Abduşşâfî. B.y.: Dâru’l-Kutubu’l-İlmiyye, 1413/1993

Genç, Mustafa. “İslâm Hukukunda Ailenin Önemi ve Evlilik Hayatının Faydaları”. Sosyal Bilimler Dergisi 30, (Kasım 2018)

Günay, Hacı Mehmet. “Süknâ”. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. 38/48-50. İstanbul: TDV Yayınları, 2010.

Habbâzî, Ebû Muhammed Celâlüddîn Ömer. el-Muğnî fî usûli’l-fıkh. Thk. Muhammed Mazhar Bekâ. Mekke: Câmiatu Ummi’l-Kurâ, 1403/1983.

Haraşî (Hırşî), Ebû ʿAbdillâh Muhammed. eş-Şerḥu’l-kebîr ʿalâ Muḫtaṣarı Ḫalîl/el-Haraşî ʿalâ muhtasari Sîdî Halîl. 8 Cilt. Beyrût: Dâru Sâdır, ts.

İbn Âbidîn, Muhammed Emin. Hâşiyetu Reddi’l-muhtâr ʿale’d-Durri’l-muhtâr şerhu Tenvîru’l-ebsâr (Ḥâşiyetü Ḳurreti ʿuyûni’l-aḫyâr tekmiletü Reddi’l-muḥtâr ile). 8 Cilt İstanbul: Kahraman Yayınları, 1984.

İbn Cüzey, Ebu’l-Kâsım Muhammed b. Ahmed el-Kelbî. el-Kavânînu’l-fıkhiyye. b.y.: Dâru’l-fikr, ts.

İbn Hacer el-Heytemî. Ebu’l-ʿAbbâs Şihâbüddîn Ahmed b. Muhammed el-Heytemî. Fethu’l-cevâd bi-şerhi’l-İrşâd, 2 Cilt. Kâhire: Şirketu Mektebe ve Matbaatu Mustafa, 2. Basım, 1391/1971.

İbn Hazm, Ebû Muhammed Alî b. Ahmed b. Saîd el-Endelüsî el-Kurtubî. el-Muhallâ. thk. Ahmed Muhammed Şâkir. 11 Cilt. Kâhire: Dâru’t-turâs, ts.

İbn Kudâme, Muvaffakuddin Abdullah b. Ahmed. el-Muğni. thk. Muhammed Şerefuddîn Hattab - Seyyid Muhammed es-Seyr. 15 Cilt. Kahire: Dâru’l-hadîs 1416/1996.

İbn Mâce, Muhammed el-Kazvinî. Sünenu İbn Mâce/es-Sunen. 2 Cilt. İstanbul: Çağrı Yayınları, 2. Basım, 1413/1992.

İbn Manzûr, Ebü’l-Fazl Muhammed b. Mükerrem el-Ensârî. Lisânü’l-‘Arab. Beyrût: Dâru Sâdır, ts.

İbn Melek, İzzeddin Abdüllatif b. Abdilaziz. Şerhu Menâri’l Envâr. Beyrut: Daru’l-Kutubi’l-İlmiyye, ts.

İbn Nüceym, Zeynuddin. Bahru’r-râik şerhu Kenzi’d-dekāik. 8 Cilt. Kâhire: Matbaatu’l-ilmiyye, 1333.

İbn Nüceym, Zeynuddin. el-Eşbâh ve’n-nezâir (Gamzu uyûni’l-besâir ile birlikte). Beyrût: Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, 1405/1985.

İbn Nüceym, Zeynuddin. Fethu’l Ğaffâr bi-Şerhi’l Menâr. Mısır: Matbaa Mustafa el-Halebi, 1355.

İbn Rüşd, Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b Ahmed, Bidâyetu’l-müctehid ve nihâyetu’l-muktesıd. 2 Cilt. Beyrût: Dâru’l-Ma‘rife, 1406/1986.

İbnü’l-Esîr, Mübârek b. Muhammed. en-Nihâye fî ğarîbi’l-hadis ve’l-eser. Thk. Tâhir Ahmed ez-Zâvî - Mahmûd Muhammed et-Tanâhî. 5 Cilt. Beyrut; el-Mektebetu’l-İlmiyye, 1399/1979.

İbnü’l-Humâm, Kemâleddîn Muhammed b. Abdilvâhid. Fethu’l-kadîr li’l-ʿâcizi’l-fakîr (Netâ’icu’l-efkâr fî keşfi’r-rumûz ve’l-esrâr ile). 9 Cilt. Beyrût: Dâru İhyâi’t-Turâsi’l-Arabî, ts.

Kahveci, Nuri. İslam Aile Hukuku. İstanbul: Hikmetevi Yayınları, 2014.

Karaman, Hayreddin. Mukayeseli İslâm Hukuku. 3 Cilt. İstanbul: İrfan Yayınevi, 1982 (ilk iki cilt), İstanbul: Nesil Yayınları, 1987 (3. cilt).

Karaman, Hayreddin v.dğr. Kur’an Yolu Türkçe Meâl ve Tefsir. 5 Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, 2. Basım, 2006.

Kâsânî, Ebû Bekir b. Mes‘ûd. Bedâʾiʿu’ṣ-ṣanâʾiʿ fî tertîbi’ş-şerâʾiʿ. Beyrût: Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, 2. Basım, 1406/1986.

Kur’ân-ı Kerîm Meâli, Çev. Halil Altuntaş & Muzaffer Şahin. Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, 2009.

Kurtûbî, Ebû ʿAbdullah Muhammed b. Ahmed. el-Câmiʿ li-ahkâmi’l-Kur’ân. Beyrût: Dâru’r-Risaleti’l-İlmiyye, 1433/2016.

Leknevî, Muhammed Abdülhay. Ḳameru’l-aḳmâr ḥâşiye li-Nûri’l-envâr. Beyrut: Daru’l-Kutubi’l-İlmiyye, 1415.

Mâverdî, Ebû’l Hasan Ali b. Muhammed b. Muhammed b. Habib. el-Hâvi’l-kebîr fî fıkhi Mezheb’l-İmâmi’ş-Şâfiî. Thk. Ali Muhammed Muavvaz - Âdil Ahmed Abdülmevcûd. 18 Cilt. Beyrut: Dâru’l-Kutubu’l-İlmiye, 1999.

Merdâvî, Alâüddîn Ebu’l-Hasen Alî b. Süleymân. el-İnsâf fî maʿrifeti’r-râcihi mine’l-hilâf ʿalâ mezhebi’l-İmâmi’l-Mübeccel Ahmed b. Hanbel. Thk. Muhammed Hâmid el-Fakî. 12 Cilt. Beyrût: Dâru İhyâi’t-Turâsi’l- ʿArabî, 1376/1957.

Mevsilî, Abdullah b. Mahmud b. Mevdûd. el-İhtiyâr li- taʿlîli’l-Muhtâr. 5 Cilt (bir mücellette). İstanbul: Çağrı Yayınları, 1980, 3/82.

Miras, Kâmil. Sahih-i Buhârî Muhtasari Tecrîd-i Sarîh Tercemesi ve Şerhi. 12 Cilt. Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınlar, 1991.

Molla Hüsrev, Muhammed b. Ferâmûz. Mir’âtu’l-usûl şerhu Mirkâti’l-vusûl. İstanbul: Dersaâdet, Şirket-i Sahâfiye-i Osmâniye, 1321.

Muallim Nâcî, Lügat-i Nâcî. İstanbul: Çağrı Yayınları, 1987.

Müslim, Ebu’l-Hüseyn Müslim b. Haccâc. Sahîhu Müslim/el-Câmi‘u’s-sahîh. Thk. Muhamed Fuâd ‘Abdulbâkî. 3 Cilt. İstanbul: Çağrı Yayınları, 2. Basım, 1413/1992.

Nesâî, Ahmed b. Şu‘ayb. Sunenu Nesâî. 8 Cilt (iki mücellette). İstanbul: Çağrı Yayınları, 2. Basım, 1413/1992.

Nevevî, Yahyâ b. Şeref. el-Mecmûʿ şerhu’l-Muhezzeb. 20 Cilt. Medîne: Mektebetu’s-Selefiyye, ts.

Nevevî, Yahyâ b. Şeref. Sahîhu Müslim bi-şerhi’n-Nevevî. 18 Cilt. Beyrût: y.y., 1392/1972.

Pezdevî, Ebü’l-Hasen Ebü’l-Usr Fahrü’l-İslâm Alî b. Muhammed. Usûlu’l-Pezdevî (Karaçi: Matbaatu Câvid Berîs, y.y., ts.,), 136-137;

Râgıb el-İsfahânî, Hüseyin b. Muhammed. el-Mufredât fî ğarîbi’l-Kur’ân. Thk. Safvân Ahmed Dâvûdî. Dımaşk: Dâru’l-Kalem - Beyrût: Daru’ş-Şâmiyye, 1412 h.

Remlî, Ebû Abdillâh Şemsüddîn Muhammed b. Ahmed b. Ahmed b. Hamza. Nihâyetü’l-muḥtâc ilâ şerḥi’l-Minhâc. Beyrut: Daru’l-Fikr, 1404/1984.

Sâbûnî, Muhammed Alî. Revâi‘ul-beyân tefsîru âyâti’l-ahkâm mine’l-Kur’ân. Beyrut: el-mektebetu’l-Asriyye, 1436/2015.

Semerkandî, Alâüddîn Muhammed. Mîzânu’l Usûl fi Netâici’l Ukûl. Thk. Abdulmelik Abdurrahman Esad es-Sadi. Mekke: Câmiatu Ümmi’l-Kurâ, 1404.

Serahsî, Şemsüleimme. el-Mebsût. 30 Cilt. Beyrût: Dâru’l-Ma‘rife, 1414/1993.

Serahsî, Şemsüleimme. Uṣûlu’s-Seraḫsî. Thk. Ebu’l-Vefa el-Afgânî. 2 Cilt. Beyrut: Daru’l-Kutubi’l-İlmiyye, 1414.

Şâfiî, Muhammed b. İdrîs. el-Um. 15 Cilt. Beyrût: Dâru Kuteybe, 1416/1996.

Şeyhîzâde, Abdurrahman (Dâmâd Efendi). Mecmaʿu’l-enhur fî şerhi Multekâ’l-ebhur. Beyrût: Dâru Ihayâi’t-Turâsi’l-ʿArabî, ts.

Şîrâzî, Ebû İshâk İbrahîm b. Ali b. Yûsuf. el-Muhezzeb fî fıkhi’l-İmam eş- Şâfiʿî. Kâhire: Şirketu Mektebe ve Matbaʿatu Mustafâ, 2. Basım, 1379/1959.

Şirbînî, Şemsuddîn Muhammed b. Ahmed el-Hatîb. Muğni’l-muhtâc ilâ ma’rifeti me’ânî elfâzi’l-Minhâc . 4 Cilt. Beyrut: Daru’l-Fikr, ts.

Şürünbulâlî, Hasan b. Ammâr. Ğunyetu zevi’l-ahkâm fî buğyeti Dureri’l-hukkâm (Durer ile birlikte). 2 Cilt İstanbul: b.y., 1978.

Tehânevî, Muhammed A‘lâ b. Alî. Keşşâfu ıstılâhâti’l-funûn ve’l-‘ulûm. 2 Cilt. İstanbul: Dâru Kahraman, 1404/1984.

Tirmizî, Ebû ‘Îsâ Muhammed b. ‘Îsâ. Sunennu’t-Tirmizî/el-Câmi‘u’s-sahih. Thk. Muhammed Fuâd ‘Abdulbâkî. 6 Cilt (3 mücellette). İstanbul: Çağrı Yayınları, 2. Basım, 1413/1992.

Tûfî, Ebü’r-Rebî‘ Necmüddîn Süleymân b. Abdilkavî. Şerhu Muhtasari’r Ravda. thk. Abdullah b. Abdulmuhsin et-Türkî. Beyrut: Müessesetü’r-Risâle, 1407.

Yaman, Ahmet. İslâm Aile Hukuku. Konya: Post Matbaacılık, 1998.

Yavuz, Yunus Vehbi. Siyasal ve Sosyal Boyutlarıyla İslâm. İstanbul: Tuğrâ Neşriyât, 1992.

Zerkeşî, Bedruddin Muhammed b. Bahadır. el-Bahru’l-muhît fi usûli’l-fıkh. Kuveyt: Vezâratü’l-evkâf ve’ş-Şuûni’l-İslamiyye, 2. Basım, 1413.

Zuhaylî, Vehbe. el-Fıkhü’l-İslâmi ve Edilletuh. 10 Cilt. Dimaşk: Daru’l-fikr, 4. Basım, 418/1997.

1 Meselâ bk. Bakara 2/235, 237 [“ʿukdetu’n-nikâh” (عُقْدَةَ النِّكَاحِ) şeklinde]; Muhammed b. İsmail el-Buhârî, el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ (İstanbul: Çağrı Yayınları, 2. Basım, 1413/1992), “Nikâh”, 1.

2 Bk. Muhammed b. İdrîs eş-Şâfiî, el-Umm (Beyrût: Dâru Kuteybe, 1416/1996.), 10/7; Şemsüleimme es-Serahsî, el-Mebsût (Beyrût: Dâru’l-Ma‘rife, 1414/1993), 4/192; Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b Ahmed b Rüşd, Bidâyetu’l-müctehid ve nihâyetu’l-muktesıd (Beyrût: Dâru’l-Ma‘rife, 1406/1986), 2/2; Muvaffakuddin Abdullah b. Ahmed b. Kudâme, el-Muğnî, thk. Muhammed Şerefuddîn el-Hattâb - Seyyid Muhammed es-Seyr (Kâhire: Dâru’l-Hadîs, 1416/1996), 9/134. Son asırda yazılan Arapça eserlerde ise “nikâh” yerine genellikle “zevâc” kavramı kullanılmıştır [bk. Muhammed Muhyiddîn Abdulhamîd, el-Ahvâlu’ş-şahsiyye fi’ş-şerîʿati’l-İslâmiyye. (b.y.: Dâru’l-Kitâbi’l-ʿArabî, 1404/1984), 9].

3 Bk. Şemsuddîn Muhammed b. Ahmed el-Hatîb eş-Şirbînî, Muğni’l-muhtâc ilâ ma’rifeti me’ânî elfâzi’l-minhâc (Beyrut: Daru’l-kutubu’l-ilmiyye, 1415/1994), 3/123.

4 Bk. Hüseyin b. Muhammed b. Râgıb el-İsfahânî, el-Mufredât fî ğarîbi’l-Kur’ân, thk. Safvân Ahmed Dâvûdî (Dımaşk: Dâru’l-Kalem - Beyrut: Daru’ş-Şâmiyye, 1412 h.), 550; Fîrûzâbâdî Ebu’t-Tahir, el-Okyânûsü’l-basît fî tercemeti’l-Kāmûsi’l-muhît, çev. Mütercim Âsım Efendi (İstanbul: Matbaay-i Osmaniyye, 1305), 1/994-995.

5 Fîrûzâbâdî, Kāmus Tercümesi, 1/994. Türkçe eserlerde genellikle “evlenme” [Mehmet Akif Aydın, İslâm-Osmanlı Aile Hukuku (İstanbul: Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları, 1985), 12], “evlilik” [Hayreddin Karaman, Mukayeseli İslâm Hukuku I, (İstanbul: İrfan Yayınevi, 1982), 1/238; 1/229] ve “evlenme akdi” [Ahmet Yaman, İslâm Aile Hukuku (Konya: Post Matbaacılık, 1998), 33] gibi konu başlıkları kullanılmıştır.

6 Meselâ bk. Nûr 24/32. Tefsiri için bk. Ebû Bekr Ahmed b. Ali er-Râzî el-Cessâs, Ahkâmu’l-Kur’ân, thk. Muhammed es-Sâdık (Beyrût: y.y., 1405/1985), 5/177-180.

7 Bk. Buhârî, “Nikâh”, 3; Ayrıca bk. Ebü’l-Hüseyn Müslim b. el-Haccâc, Sahîhu Müslim (el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ), nşr. Muhammed Fuâd Abdülbâkī (İstanbul: Çağrı Yayınlar, 2. Baskı,1413/1992), “Nikâh”, 1.

8 Bu konuda güzel bir açıklama için bk. Ekmelüddîn Muhammed b. Mahmûd b. Ahmed Bâbertî, el-‘İnâye (Fethu’l-kadîr ile birlikte), (Beyrut: y.y., ts.),3/98-99.

9 İbn Kudâme, el-Muğnî, 9/135; Abdullāh b. Mahmûd el-Mevsılî, el-İhtiyâr li-taʿlîli’l-muhtâr (İstanbul: Çağrı Yayınları, 1980), 3/82; Bâbertî, el-İnâye, 3/98; Şirbînî, Muğni’l-muhtâc, 3/24; Hamdi Döndüren, Delilleriyle Aile İlmihali (İstanbul: Altınoluk Yayınları, 1416/1995), 152.

10 Bk. Fahrettin Atar, Fıkıh Usûlü, (İstanbul: Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları, 1988), 34; Mehmet Erdoğan, İslâm Hukukunda Ahkâmın Değişmesi, 41.

11 Meselâ bk. Bakara 2/221, 230, 232, 235; Nisâ 4/3, 22-25; Mâide 5/5; Nûr 24/3, 32.

12 Bk. Mustafa Genç, “İslâm Hukukunda Ailenin Önemi ve Evlilik Hayatının Faydaları”, Sosyal Bilimler Dergisi, 30, (Kasım 2018): 275.

13 İnsan mükerrem bir varlıktır (bk. İsrâ 17/70) ve en güzel bir biçimde yaratılmıştır (bk. Tîn, 95/4).

14 Bk. ez-Zâriyât, 51/56.

15 Döndüren, Aile İlmihali, 149; Şamil Dağcı, “İslâm Aile Hukukunda Evlenme Engelleri-I” (Sürekli Evlenme Engelleri), Ankara Üniversitesi İlahiyat fakültesi Dergisi (Ankara: Ankara Üniversitesi Basımevi, 39 (1999), 178.

16 Ayrıntılı bilgi için bk. Genç, “İslâm Hukukunda Ailenin Önemi ve Evlilik Hayatının Faydaları”, 284-287. Evlilik dışı münasebetlerle de neslin devamı mümkün olabilir. Fakat bu münasebetler zulme, kan dökülmesine, neseplerin yok olmasına, dolayısıyla insanlığın manen ve maddeten buhran ve helâkine sebep olur. Evliliğin aksine, bu münasebetlerin ferdî ve içtimaî, dünyevî ve uhrevî çok büyük zararları vardır [bk. Ömer Nasuhi Bilmen, Hukûkı İslâmiyye ve Istılâhâtı Fıkhiyye Kâmûsu (İstanbul: Bilmen Basım ve Yayınevi,1985), 2/44-45].

17 Bk. Ebû Muhammed Alî b. Ahmed b. Saîd b. Hazm, el-Muḥallâ bi’l-âs̱âr fî şerḥi’l-Mücellâ bi’l-iḫtiṣâr, thk. Ahmed Muhammed Şâkir (Kâhire: Dâru’t-turâs, ts.), 9/451 vd.; Serahsî, el-Mebsût, 4/212 vd.; 5/2 vd.; İbn Rüşd, Bidâyetu’l-muctehid, 2/4 vd.; İbn Kudâme, el-Muğnî, 9/140 vd.; Şirbînî, Muğni’l-muhtâc, 3/147 vd.

18 Bk. Döndüren, Delilleriyle Aile İlmihali, 219 vd.; Hacı Mehmet Günay, “Süknâ”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (İstanbul: TDV Yayınları, 2010), 38/48 vd.

19 Bk. Nûr 24/32.

20 Genç, “İslâm Hukukunda Ailenin Önemi ve Evlilik Hayatının Faydaları”, 275.

21 Bk. Zeynuddin İbn Nüceym, Bahru’r-râik şerhu Kenzi’d-dekāik (Kâhire: Matbaatu’l-İlmiyye, 1333), 3/84-86; Ebû Abdillâh Muhammed el-Haraşî, eş-Şerḥu’l-kebîr ʿalâ Muḫtaṣarı Ḫalîl (Beyrût: Dâru Sâdır, ts.), 3/165; Şihâbüddîn Ahmed b. Muhammed el-Heytemî, Tuhfetu’l-muhtâc bi-şerhi’l-Minhâc (Beyrût: Dâru’l-fikr, ts.), 184 vd.; Mansur b. Yunus b. Salahuddin b. Hasan b. İdris el-Buhûtî, Keşşâfu’l-kina‘ an metni’l-İkna‘ (Beyrut: Daru’l-kutubu’l-ilmiyye, ts.), 5/6-8.

22 Bâbertî, el-ʿİnâye 3/98; Muhammed Emin b. Âbidîn, Hâşiyetu Reddi’l-muhtâr ʿale’d-Durri’l-muhtâr şerhu Tenvîru’l-ebsâr (Ḥâşiyetü Ḳurreti ʿuyûni’l-aḫyâr tekmiletü Reddi’l-muḥtâr ile) (İstanbul: Kahraman Yayınları, 1984), 1/79. İbn Âbidîn (öl. 1252/1836) burada fıkhın ana bölümlerini ʿibâdât, muʿâmelât ve ʿukûbât olmak üzere üç kısma ayırmıştır. Evlenme ile ilgili konuları da muâmelâttan saymıştır. Ancak “Kitâbu’n-nikâh”ın girişinde evlenmenin bir yönüyle muamele bir yönüyle de ibadet olduğunu açıkça belirtmiş ve bir yönüyle ibadet oluşunun sebeplerinden söz etmiştir. (Bk. İbn Âbidîn, Reddu’l-muhtâr, 3/3.)

23 Meselâ bk. Şeyhîzâde, Abdurrahman (Dâmâd Efendi), Mecmaʿu’l-enhur fî şerhi Multekâ’l-ebhur (Beyrût: Dâru Ihayâi’t-Turâsi’l-ʿArabî, ts.) 1/315; İbn Âbidîn, Reddu’l-muhtâr, 3/3; Kâmil Miras, Sahih-i Buhârî Muhtasari Tecrîd-i Sarîh Tercemesi ve Şerhi (Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınlar, 1991), 11/ 251.

24 Bk. Kemâleddîn Muhammed b. Abdilvâhid b. Hümâm, Fethu’l-kadîr li’l-ʿâcizi’l-fakîr (Beyrût: Dâru ihyâi’t-turâsi’l-Arabî, ts.), 3/98; İbn Nüceym, el-Bahru’r-râik, 3/82; İbn Âbidîn, Reddu’l-muhtâr, 3/3.

25 İbn Manzûr Ebü’l-Fazl Muhammed b. Mükerrem el-Ensârî, Lisânü’l-‘Arab (Beyrût: Dâru Sâdır, ts.), 12/140-141; Muslihuddin Mustafa (Ahterî), Ahterî-i kebîr (İstanbul: Dersaâdet, 1322), 196.

26 Ahterî, Ahterî-i kebîr, 196.

27 Bilmen, Kâmûs, 1/30, 215.

28 Molla Hüsrev Muhammed b. Ferâmûz, Mir’âtu’l-usûl şerhu Mirkâti’l-vusûl, (İstanbul: Dersaâdet, Şirket-i Sahâfiye-i Osmâniye, 1321), 276. Başta Şâfiîler olmak üzere Hanefîlerin dışındaki fıkıh usûlü bilginlerinin ekseriyetine göre ise hüküm mükelleflerin fiiliyle ilgili şer‘î hitâbın kendisidir. [Bk. Ebu Hâmid Muhammed el-Gazzâlî, el-Mustasfâ min ilmi’l usûl, thk. Muhammed Abdusselâm Abduşşâfî (b.y.: Dâru’l-Kutubu’l-İlmiyye, 1413/1993), 1/45; Muhammed b. Ömer er-Râzî, el-Mahsûl fi ilmi’l-usûl, thk. Taha Câbir Feyyâz el-Alvânî (b.y.,: Müessesetü’r Risâle, 1418/1997), 1/89].

29 Meselâ, “Namazı dosdoğru kılınız …” (el-Bakara, 2/43) meâlindeki âyet-i kerîme Şâriʿin namazın kılınmasını isteyen hitabıdır. İşte hüküm, bu hitabın kendisi değil, kulların fiilleri üzerindeki eseri olan namazın vücûbu yani farz oluşudur. Bu bakımdan namazın hükmü sorulduğunda; “namaz farzdır” denilir. Bunun gibi, “Zinâya yaklaşmayın! Çünkü o hayâsızlıktır, çok kötü bir yoldur.” (el-İsrâ, 17/32) meâlindeki ayet-i kerîme Şâriʿin zinâya yaklaşılmamasını isteyen hitabıdır. Burada hüküm, zinânın hürmeti yani haram oluşudur. Bu bakımdan zinânın hükmü sorulduğunda; “zinâ haramdır” denilir (Atar, Fıkıh Usûlü, 114).

30 Bk. Ebû Bekir b. Mes‘ûd el-Kâsânî, Bedâʾiʿu’ṣ-ṣanâʾiʿ fî tertîbi’ş-şerâʾiʿ (Beyrût: Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, 2. Baskı, 1406/1986), 2/330; Nuri Kahveci, İslâm Aile Hukuku, (İstanbul: Hikmetevi, 2014), 122.

31 Meselâ bk. Kâsânî, Bedâi‘, 2/228; Mehmed Zihnî, Ni‘met-i İslâm, (İstanbul: b.y., 1398), 1192; Bilmen, Kâmus, 2/41 (“nikâhın sıfat-ı şeriyyesi” şeklinde).

32 Bk. Atar, Fahrettin, Fıkıh Usûlü, 117-119.

33 Meselâ bk. Ebû İshâk İbrahîm b. Ali b. Yûsuf eş-Şîrâzî, el-Muhezzeb fî fıkhi’l-İmam eş- Şâfiʿî (Kâhire: Şirketu Mektebe ve Matbaʿatu Mustafâ, 2. Basım, 1379/1959), 2/34; İbn Rüşd, Bidâyetu’l-muctehid, 2/2; İbn Cüzey Ebu’l-Kâsım Muhammed b. Ahmed, el-Kavânînu’l-fıkhiyye (Dâru’l-fikr, ts.), 16/8; Abdurrahmân b. Muhammed el-Cezîrî, el-Fıḳh ʿale’l-meẕâhibi’l-erbaʿa, (İstanbul: Çağrı Yayınları, 1404/1984), 4/4.

34 Meselâ bk. Döndüren, Hamdi, Aile İlmihali, 153.

35 Alâuddîn ʿAbdulazîz b. Ahmed b. Muhammed el-Buhârî, Keşfu’l-esrâr an Usûli’l-Pezdevî (Beyrut: Dâru’l-kutubi’l-ʿilmiyye, 1418), 2/436. Ayrıca bk. İzzeddin Abdüllatif b. Abdilaziz (İbn Melek), Şerhu Menâri’l Envâr, (Beyrut: Daru’l-Kutubi’l-İlmiyye, ts.), 195; Muhammed Abdülhay el-Leknevî, Ḳameru’l-aḳmâr ḥâşiye li-Nûri’l-envâr (Beyrut: Daru’l-Kutubi’l-İlmiyye, 1415), 1/335. Ayrıca bk. Zeynüddin İbn Nüceym, Fethu’l-Ğaffâr bi-Şerhi’l Menâr (Mısır: Matbaa Mustafa el-Halebi, 1355), 2/68.

36 Seyyid eş-Şerîf el-Cürcânî, Kitâbu’t-Taʿrîfât, (Beyrût: y.y., ts.), 228; Kemâleddîn Muhammed b. Abdilvâhid b. Hümâm, et-Taḥrîr fî ʿilmi’l-uṣûl (et-Taḳrîr ve’t-taḥbîr ile birlikte), (Beyrut: y.y., 1403/1983), 2/80.

37 Bk. Ebu’l-Meâlî Abdulmelik b. Abdullah el-Cüveynî, el-Burhân fi usûli’l-fıkh, thk. Salah b. Muhammed b. Uveyda (Beyrut-Lübnan: Daru’l-Kutubi’l-İlmiyye, 1418/1997), 1/106-108; Ebu Hâmid Muhammed el-Gazzâlî, el-Mustasfa min ilmi’l-usûl, thk. Hamza b. Züheyr Hâfız (Medine: y.y., ts), 1/52-53; Muvaffakuddin Abdullah b. Ahmed b. Kudâme, Ravżatü’n-nâẓır ve cünnetü’l-münâẓır fî uṣûli’l-fıḳh ʿalâ meẕhebi’l-İmâm Aḥmed, (Beyrut: Daru’l-Kutubi’l-İlmiyye, 1401), 16. Görüldüğü gibi “haram” yerine “mahzûr” kelimesi de kullanılmıştır

38 Bk. İbn Hazm, el-Muḥallâ, 9/440; Serahsî, el-Mebsût, 4/193; Kâsânî, Bedâʾiʿ, 2/228-229; İbn Rüşd, Bidâyetu’l-muctehid, 2/2; İbn Kudâme, el-Muğnî, 9/135-140; İbn Hacer el-Heytemî, Tuhfetu’l-muhtâc, 183-188; Şirbînî, Muğni’l-muhtâc, 3/125-126.

39 Bu âyet-i kerimenin tam metninin meali şöyledir: “Yetimlerin hakkına riayet edemeyeceğinizden korkarsanız, beğendiğiniz kadınlardan ikişer, üçer, dörder nikâhlayın. Haksızlık etmekten korkarsanız tek kadın veya mülkiyetinizde bulunan câriye ile yetinin; bu, adaletten ayrılmamanız için en uygun olanıdır” (en-Nisâ 4/3).

40 Muhammed b. Yezîd Mâce el-Kazvinî, Sünenu İbn Mâce/es-Sunen (İstanbul: Çağrı Yayınları, 1413/1992), “Nikâh”, 1.

41 Bk. İbn Rüşd, Bidâyetu’l-muctehid, 2/2.

42 Bk. İbn Âbidîn, Reddu’l-muhtâr, 1/123; Atar, Fıkıh Usûlü, 126. Nitekim İbn Âbidîn (öl.1252/1836) “...mendup, müstehap, nâfile ve tatavu arasında fark yoktur” diyerek, ”sünnet” dışındaki bazı terimlerin aynı anlamda kullanılabileceğini açıkça belirtmiştir (bk. İbn Âbidîn, Reddu’l-muhtâr, 1/123).

43 Muhammed b. Ömer er-Râzî, el-Mahsûl fi ilmi’l-usûl, thk. Taha Câbir Feyyâz el-Alvâni (Beyrut: Müessesetü’r-Risâle, ts.), 1/103; Yahyâ b. Şeref en-Nevevî, el-Mecmûʿ şerhu’l-Muhezzeb (Medîne: Mektebetu’s-Selefiyye, ts.), 4/2. Ayrıca bk. Ebü’r-Rebî‘ Necmüddîn Süleymân b. Abdilkavî, Şerhu Muhtasari’r-ravda. thk. Abdullah b. Abdulmuhsin et-Türkî, (Beyrut: Müessesetü’r-Risâle, 1407), 1/354; Bedruddin Muhammed b. Bahadır ez-Zerkeşî, el-Bahru’l-muhît fi usûli’l-fıkh, 2. Baskı (Kuveyt: Vezâratü’l-Evkâf ve’ş-Şuûni’l-İslamiyye,1413), 1/285; Şirbînî, Muğni’l-muhtâc, 1/219.

44 Bk. Serahsî, el-Mebsût, 4/193; İbnu’l-Hümâm, Fethu’l-kadîr, 3/101; Şeyhîzâde Abdurrahman b. Muhammed b. Süleyman, Mecma‘u’l-enhûr fî şerhi multeka’l-ebhûr (Beyrut: Daru İhyai’t-Turâs, ts.), 1/316; İbn Nüceym, Bahru’r-râik , 3/85-86. Ömer Nasuhi Bilmen (öl.1381/1971) çok açık bir şekilde i‘tidâl hâlinde nikâhın sünnet-i müekkede olduğunu söylemiştir (bk. Bilmen, Kâmus, 2/41).

45 Bk. İbn Rüşd, Bidâyetu’l-muctehid, 2/2; İbn Cüzey, el-Kavânînu’l-fıkhıyye, 168. Ebu’l-Berekât Ahmed b. Muhammed b. Ahmed ed-Derdîr el-Adevî. eş-Şerḥu’l-kebîr ʿalâ Mıḫtaṣari Sîdî Ḫalîl, (meʿa Hâşiyetu’d-Desûkî ‘ale’ş-Şerhi’l-kebîr) (Kahire: Matbaʿatu ʿÎsâ el-Bâbî el-Halebî, ts), 2/34.

46 Bk. Alâüddîn Ebu’l-Hasen Alî b. Süleymân el-Merdâvî, el-İnsâf fî maʿrifeti’r-râcihi mine’l-hilâf ʿalâ mezhebi’l-İmâmi’l-Mübeccel Ahmed b. Hanbel, thk. Muhammed Hâmid el-Fakî (Beyrût: Dâru İhyâi’t-Turâsi’l-ʿArabî, 1376/1957), 8/7; Buhûtî, Keşşâfu’l-kınâʿ, 5/6.

47 Bk. İbnü’l-Hümâm, Fethu’l-kadîr, 3/98; Zeynüddin İbn Nüceym, el-Eşbâh ve’n-nezâir (Ġamzü ʿuyûni’l-beṣâʾir ile birlikte) (Beyrût: Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, 1405/1985), 1/76; Şeyhîzâde, Mecmaʿu’l-enhur, 1/315, (Bazı kaynaklarda açıkça belirtildiği üzere. buradaki ibadetlerden maksat nâfile ibadetlerdir. (Bk. İbn Kudâme, el-Muğnî, 9/136, 139; Merdâvî, el-İnsâf, 8/15; İbn Âbidîn, Reddu’l-muhtâr, 3/3.

48 Bk. İbn Kudâme, el-Muğnî, 9/137-138.

49 Serahsî, el-Mebsût, 4/193-194; İbnü’l-Hümâm, Fethu’l-kadîr, 3/101. Çünkü sahih görüşe göre, i’tidâl hâlinde evlenme sünnet-i müekkededir. Bk. İbn Nüceym, el-Eşbâh ve’n-nezâir (Ġamzü ʿuyûni’l-beṣâʾir ile birlikte), 1/76.

50 Bk. Merdâvî, el-İnsâf, 8/15.

51 Bk. Yahyâ b. Şeref en-Nevevî, Sahîhu Müslim bi-şerhi’n-Nevevî (Beyrût: y.y., 1392/1972), 9/174. Meselâ çok açık olmayan bir ifadesinden anlaşıldığı kadarıyla Mâlikîlerden Adevî (öl. 1189/1775) bu kanaattedir. (Bk. Adevî, Hâşiyetu’l-ʿAdevî, 2/34).

52 Molla Hüsrev, Durer, 1/326.

53 İbn Nüceym, el-Bahru’r-râik, 3/86.

54 İbnu’l-Hümâm, Fethu’l-kadîr, 3/101; Şeyhîzâde, Mecmaʿu’l-enhûr, 1/316; İbn Nüceym, Bahru’r-râik , 3/85-86. Abdullâh b. Mahmûd el-Mevsılî (ö.683/1284) ve Ömer Nasuhi Bilmen (öl.1381/1971) çok açık bir şekilde i‘tidâl hâlinde, nikâhın sünnet-i müekkede olduğunu söylemişlerdir (bk. (bk. Mevsılî, el-İhtiyâr, 3/82; Bilmen, Kâmus, 2/41).

55 Bk. Kâsânî, Bedâʾiʿ, 2/228.

56 Bk. İbnu’l-Hümâm, Fethu’l-kadîr, 3/101; İbn Nüceym, el-Bahru’r-râik, 3/85-86; İbn Âbidîn, Reddu’l-muhtâr, 3/7.

57 Kâsânî, Bedâʾiʿ, 2/229.

58 İbn Nüceym, el-Bahru’r-râik, 3/86 (وَمُقْتَضَاهُ الْإِثْمُ لَوْ لَمْ يَتَزَوَّجْ؛ لِأَنَّ الصَّحِيحَ أَنَّ تَرْكَ الْمُؤَكَّدَةِ مُؤَثِّمٌ كَمَا عُلِمَ فِي الصَّلَاةِ); İbn Âbidîn, Reddu’l-muhtâr, 3/7. Emîr Pâdişah (ö. 987/1579) da cematle namazın sünnet-i müekkede olduğunu ifade vesisilesiyle bu sünneti terk edenin günahkâr olacağını söylemiştir [bk. Emîr Pâdişah Muhammed Emîn b. Mahmûd el-Hüseynî el-Buhârî el-Mekkî, Teysîrü’t-Taḥrîr (Beyrut, Daru’l-Fikr, ts.), 4/90.]

59 İbn Nüceym, Bahru’r-râik , 1/24, 319 (فَالْإِثْمُ لِتَارِكِ السُّنَّةِ الْمُؤَكَّدَةِ أَخَفُّ مِنْ الْإِثْمِ لِتَارِكِ الْوَاجِبِ).

60 İbn Nüceym, el-Bahru’r-râik, 1/319 (الْمُرَادُ بِالْإِثْمِ عَلَى هَذَا إثْمٌ يَسِيرٌ); İbn Âbidîn, Reddu’l-muhtâr, 3/7.

61 İbn Âbidîn, Reddu’l-muhtâr, 3/7.

62 Bk. İbnü’l-Hümâm, Fethu’l-kadîr, 3/98; İbn Nüceym, el-Eşbâh ve’n-nezâir (Ġamzü ʿuyûni’l-beṣâʾir ile birlikte), I/76; Şeyhîzâde, Mecmaʿu’l-enhur, 1/315. Bazı kaynaklarda açıkça belirtildiği üzere; buradaki ibadetlerden maksat nâfile ibadetlerdir (bk. İbn Âbidîn, Reddu’l-muhtâr, 3/3).

63 Bk. Kâsânî, Bedâiʿ, 2/228 (وَالسُّنَنُ مُقَدَّمَةٌ عَلَى النَّوَافِلِ بِالْإِجْمَاع).

64 Bk. Serahsî, el-Mebsût, 4/193-194. Bu kaynakta nakledilen rivayetler hadis kaynaklarındaki kayıtlarına göre nakledilecektir. Zira adı geçen kaynakta bazı rivayetler aynı anlamda farklı lafızlarla kısaltılarak veya kısmen “manen rivayet” yoluyla nakledilmiştir. Ayrıca el-Mebsût’taki delil ve değerlendirmelerin bir kısmı ve/veya başkaları için bk. Kâsânî, Bedâʾiʿ, 2/228-229; İbnu’l-Hümâm, Fethu’l-kadîr, 3/100-101

65 Buhârî, “Nikâh”, 3. Ayrıca bk. Müslim, “Nikâh”, 1; Ebû Dâvûd Süleymân b. el-Eş’as b. İshâk es-Sicistânî (İstanbul: Çağrı Yayınları, 1413/1992), “Nikâh”, “Nikâh”, 1; Muhammed b. ‘Îsâ et-Tirmizî, Sunennu’t-Tirmizî/el-Câmi‘u’s-sahih, thk. Muhammed Fuâd ‘Abdulbâkî (İstanbul: Çağrı Yayınları, 1413/1992), “Nikâh”, 1; Ahmed b. Şu‘ayb en-Nesâî, Sunenu Nesâî (İstanbul: Çağrı Yayınları, 2. Basım, 1413/1992), “Nikâh”, 3; İbn Mâce, “Nikâh”, 1. Bu rivayet Buhârî’deki şekline göre anlamlandırılmıştır.

66 Bk. Tirmizî, “Nikâh”, 1 (hasen-garib kaydıyla). Bu rivayet el-Mebsut’ta şu anlamda bir metin ile nakledilmiştir. “Üç şey peygamberlerin sünnetlerindendir: Evlenmek, güzel koku sürünmek ve güzel ahlâk” (Serahsî, el-Mebsût, 4/193).

67 Buhârî, “Nikâh”, 1. Ayrıca bk. Müslim, “Nikâh”, 5; Nesâî, “Nikâh”, 4. Metindeki ifade şu olay üzerine söylenmiştir: Enes b. Mâlik (r.a.)’ın anlattığına göre üç kişi peygamberimiz (s.a.s.)’in gizli ibadetini öğrenince birisi geceleri daima namaz kılmaya; diğeri yıl boyunca devamlı oruç tutmaya bir diğeri ise hiç evlenmemeye karar vermişler. Bu durumdan haberdar olan Rasûlullah (s.a.s.) gelerek şöyle buyurmuştur: “Şöyle şöyle söyleyenler sizler misiniz? Allah’a yemin olsun ki, ben sizin Allah’tan en çok korkanınız ve muttakî olanınızım. Fakat ben hem oruç tutar, hem yerim. Hem namaz kılar, hem uyurum. Kadınlarla da evlenirim. Kim benim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir.” (Tercüme Buhârî rivâyetine göredir.).

68 İbn Mâce, “Nikâh”, 1

69 (أَيْ لَيْسَ عَلَى طَرِيقَتِي) şeklinde (Serahsî, el-Mebsût, 4/193).

70 Bk. Serahsî, el-Mebsût, 4/193 (وَلِهَذَا قَالَ عُلَمَاؤُنَا - رَحِمَهُمْ اللَّهُ تَعَالَى -: النِّكَاحُ أَفْضَلُ مِنْ التَّخَلِّي لِعِبَادَةِ اللَّهِ فِي النَّوَافِلِ); İbnu’l-Hümâm, Fethu’l-kadîr, 3/98; İbn Nüceym, el-Eşbâh (Ğamzu uyûni’l-besâir ile birlikte), 1/76; Şeyhîzâde, Mecmaʿu’l-enhûr, 1/315.

71 Bk. Kâsânî, Bedâi‘, 2/228. Bunların îzâhı için bk. Kâsânî, Bedâʾiʿ, 2/228-229, İbnu’l-Hümâm, Fethu’l-kadîr, 3/100-101. Kâsânî (öl. 587/1191) burada açıkça ifade etmemiştir ama açıklamasından anlaşılan bu durun “i‘tidâl” hâldir. Nitekim İbnu’l-Hümâm’ın (öl. 861/1457) da öyle anladığı anlaşılmaktadır (bk. Fethu’l-kadîr, 3/100-101).

72 Haraşî, eş-Şerḥu’l-kebîr, 3/165. Ayrıca bk. İbn Cüzey, el-Kavânînu’l-fıkhıyye, 168; Bilmen, Kâmus, 1/42. İbn Cüzey’e (ö. 741/1340) “sünnet” yerine -onlara göre ikisi de aynı anlamı ifade eden- “müstehap” kavramını kullanmıştır.

73 Haraşî, eş-Şerḥu’l-kebîr, 3/165; Adevî, Hâşiyetü’l-ʿAdevî, 2/34.

74 Haraşî, eş-Şerḥu’l-kebîr, 3/65.

75 Merdâvî, el-İnsâf, 8/7; Buhûtî, Keşşâfu’l-kınâʿ, 5/6.

76 Merdâvî, el-İnsâf, 8/7. (İnfâktan âciz bir fakir olsa bile, evlenmesi sünnettir. Bk. Buhûtî, Keşşâfu’l-kina‘, 5/6).

77 İbn Kudâme, el-Muğnî, 9/136; Merdâvî, el-İnsâf, 8/15, Buhûtî, Keşşâfu’l-kina‘, 5/6. Ayrıca bk. Bilmen, Kâmus, 1/43.

78 Bk. İbn Kudâme, el-Muğnî, 9/139.

79 Merdâvî, el-İnsâf, 8/15.

80 Bk. Serahsî, el-Mebsût, 4/193-194; İbn Kudâme, el-Muğnî, 9/137; İbnü’l-Hümâm, Fethu’l-kadîr, 3/101. Aynî ʿUmdetu’l-kârî, 20/66.

81 Bk. Şâfiî, el-Um, 10/492.

82 Meselâ, Âl-i İmrân 3/39, 14; en-Nûr 24/60.

83 Bk. İbn Hazm, el-Muḥallâ, 9/440-441(isim verilmeden); Serahsî, el-Mebsût, 4/193-194; İbn Kudâme, el-Muğnî, 9/137; İbnü’l-Hümâm, Fethu’l-kadîr, 3/101. Aynî ʿUmdetu’l-kârî, 20/66.

84 Şâfiî, el-Um, 10/493. Bu eserin orijinal metninde bulunan “والمعاني التى في النكاح” ibaresi “evlilikte yer alan hasletler” şeklinde anlaşılmıştır. Daha farklı ve güzel bir şekilde de ifade edilebilir.

85 Meselâ bk. Kâsânî, Bedâi‘, 2/228; Muhammed b. Ahmed b. Ebû Bekr el-Kurtûbî, el-Câmiʿ li-ahkâmi’l-Kur’ân (Beyrût: Dâru’r-Risaleti’l-İlmiyye, 1433/2016), 12/239; İbnu’l-Hümâm, Fethu’l-kadîr , 3/101.

86 Kurtûbî, el-Câmiʿ, 12/ 239.

87 Bk. İbnu’l-Hümâm, Fethu’l-kadîr , 3/100-101.

88 Bk. Cezîrî, el-Mezâhibu’l-erba‘a, 4/7.

89 Bk. Muhammed Ebû Zehre, el-Ahvâlau’ş-şahsiyye, 3. Baskı (Beyrut: Dâru’l-fikr, 1957), 23-24.

90 Vehbe ez-Zuhaylî, el-Fıkhü’l-İslâmi ve Edilletuh, (Dimaşk: Daru’l-fikr, 4. Basım, 1418/1997), 9/6518.

91 Bk. Ebû Zehra, el-Ahvâlu’ş-şahsiyye, 23-24.

92 Bk. Muhammed Alî es-Sâbûnî, Revâi‘ul-beyân tefsîru âyâti’l-ahkâm mine’l-Kur’ân (Beyrut: el-Mektebetu’l-Asriyye, 1436/2015), 2/174-175.

93 Meselâ, bk. Şîrâzî, el-Muhezzeb, 2/33 (النكاح جائز لقوله تعالى...); Yahyâ b. Şeref en-Nevevî, el-Mecmûʿ şerhu’l-Muhezzeb (Medîne: Mektebetu’s-Selefiyye, ts.), 16/125.

94 Bk. Nevevî, el-Mecmû‘, 16/129.

95 Bk. Muhammed A‘lâ b. Alî et-Tehânevî, Keşşâfu ıstılâhâti’l-funûn ve’l-‘ulûm (İstanbul: Dâru Kahraman, 1404/1984), 1/207.

96 Şirbînî, Muğni’l-muhtâc, 3/123; Aynı tarif için bk. Gamravî, es-Sirâcu’l-vehhâc, 359.

97 Bk. Şirbînî, Muğni’l-muhtâc, 3/139-141. Detaylı bilgi için bk. Şâfiî, el-Um, 10/78-79 (özellikle 125 vd.).

98 Süleyman el-Büceyrimî, Tuḥfetü’l-ḥabîb ʿalâ şerḥi’l-Ḫaṭîb (b.y.: Dâru’l-Fikr, 1415/1995), 3/356.

99 Bk. Nevevî, Şerhu Müslim, 9/174.

100 Bk. İbn Hacer el-Heytemî, Tuhfetu’l-muhtâc (Şirvânî ve İbn Kâsım el-İbâdî’nin el-Abbâdî’nin Hâşiyeleriyle birlikte), 7/186.

101 Bk. Şâfiî, el-Um, 10/492.

102 Ebû Zeyd Abdullāh (Ubeydullāh) b. Muhammed b. Ömer b. Îsâ (Debûsî), Takvîmu’l-edille, thk. Halil Muhyiddin (Beyrut: Daru’l-kutubi’l-ilmiyye, 1421), 77; Ebü’l-Hasen Ebü’l-Usr Fahrü’l-İslâm Alî b. Muhammed el-Pezdevî, Usûlu’l-Pezdevî (Karaçi: Matbaatu Câvid Berîs, y.y., ts.), 139; Şemsüleimme es-Serahsî, Uṣûlu’s-Seraḫsî, thk. Ebu’l Vefa el-Afgâni (Beyrut: Daru’l-Kutubi’l-İlmiyye, 1414), 1/115.

103 Abdulaziz el-Buhârî, Keşfu’l-esrâr, 2/436.

104 Bk. Şirbînî, Muğni’l-muhtâc, 3/126.

105 Cezîrî, el-Mezâhibu’l-erba‘a, 4/7. Evlenmede niyetin önemi konusunda, Yunus Vehbi Yavuz da şöyle diyor: “Evlenmek, şehevî arzuların tatmini için değil sırf Allah rızası için ve Ümmet-i Muhammed’in sayısının çoğalması için yapılmalıdır. Şehevî arzuların tatmini düşüncesiyle kurulan evliliklerden ne arzu edilen mutluluk, ne de istenilen biçimde evlât elde etmek mümkündür... evlilikler sırf sünnet olduğu için ve neslin çoğalması için olursa böyle bir evlilik kendini ibadete vermekten daha faziletlidir.”, Yunus Vehbi Yavuz, Siyasal ve Sosyal Boyutlarıyla İslâm (İstanbul: Tuğrâ Neşriyât, 1992), 231.

106 Bk. Şîrâzî, el-Muhezzeb, 2/35; Nevevî, el-Mecmû‘, 16/130.

107 Bk. Ebû’l Hasan Ali b. Muhammed b. Muhammed b. Habib el-Mâverdî, el-Hâvi’l Kebîr fî fıkhi Mezheb’l-İmâmi’ş-Şâfiî, thk. Ali Muhammed Muavvaz - Âdil Ahmed Abdülmevcûd. (Beyrut: Dâru’l-Kutubu’l-İlmiye, 1999), 9/32-33.

108 Bk. Şemseddîn er-Remlî, Nihâyetü’l-muḥtâc, 6/180.

109 İbn Hazm, el-Muḥallâ, 9/440; Serahsî, el-Mebsût, 4/193; İbn Rüşd, Bidâyetu’l-muctehid, 2/2; İbn Cüzey, el-Kavânînu’l-fıkhıyye, 168 (son üç kaynakta farz anlamında “vacib” kavramı kullanılmıştır).

110 İbn Hazm, el-Muḥallâ, 9/440. Ayrıca bk. Bilmen, Kâmus, 2/44. Metindeki cümlenin orijinali şöyledir:

"كتاب النكاح 1815 مسألة : وفرض على كل قادر على الوطئ ان وجد من أين يتزوج أو يتسرى أن يفعل أحدهما ولا بد فان عجز عن ذلك فليكثر من الصوم"

111 İbn Hazm, el-Muḥallâ, 9/440-441.

112 Tebettül: Kadılardan ilgiyi kesmek/uzak durmak ve evlenmeyi terk etmektir (Mübârek b. Muhammed b. Esîr, en-Nihâye fî ġarîbi’l-ḥadîs̱ ve’l-es̱er, thk. Tâhir Ahmed ez-Zâvî - Mahmûd Muhammed et-Tanâhî (Beyrut; el-Mektebetu’l-İlmiyye, 1399/1979), “btl (بَتَلَ)”, 1/94.). Tarifin orijinali şöyledir: التَّبَتُّل: الِانْقِطَاعُ عَنِ النِّسَاءِ وتَرْك النِّكَاحِ

113 Buhârî, “Nikah”, 8; Müslim, “Nikah”, 6; Tirmîzî, “Nikah”, 2 (hasen-sahih kaydıyla).

114 Nesâî, “Nikâh”, 4.

115 Bk. İbn Hazm, el-Muḥallâ, 9/440.

116 Genç, “İslâm Hukukunda Ailenin Önemi Ve Evlilik Hayatının Faydaları”, 272. Bu konuda Bk. İbnü’l-Hümâm, Fethu’l-kadîr, 3/98, 101. Ayrıca bk. İbn Kudâme, el-Muğnî, 9/139; ʿAynî, Umdetu’l-kârî, 20/66; Şeyhîzâde, Mecmaʿu’l-enhur, 1/315.

117 İbn Nüceym, el-Bahru’r-râik, 3/84-86; İbn Âbidîn, Reddu’l-muhtâr, 3/6 vd.

118 Malikiler için bk. el-Kavânînu’l-fıkhıyye, 168; Haraşî, eş-Şerḥu’l-kebîr, 3/165. Şafiler için bk. İbn Hacer el-Heytemî, Tuhfetu’l-muhtâc, 183-188; Şirbînî, Muğni’l-muhtâc, 3/125-126.

119 Merdâvî, el-İnsâf, 8/7 vd.; Buhûtî, Keşşâfu’l-kınâʿ, 5/6-8. Tetkik edilebilen Hanbelî kaynaklarında evlenmenin mekruh ve haram olma durumuna rastlanamamıştır.

120 Ebû Muhammed Celâlüddîn Ömer el-Habbâzî, el-Muğnî fî usûli’l-fıkh, thk. Muhammed Mazhar Bekâ (Mekke: Câmiatu Ummi’l-Kurâ, 1403/1983), 83. Tarifin Arapça orijinali şöyledir: الفرض : "ما ثبت بدليل لا شبهة فيه"

121 Farzları koruma ve onlara göre yaşamada büyük bir özen göstermek gerekir (Pezdevî, Usûl, 136). Fazları yerine getirenler övgüye lâyık görülür ve sevap kazanır; mazeretsiz terk edenler ise kınanır ve uhrevî cezâyı hak ederler [İbrahim Kafi Dönmez, “Farz”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, 12/184 İstanbul: TDV Yayınları, 1995) 12/184].

122 Muhammed b. Tayyib el-Bâkıllânî, et-Takrib ve’l- İrşad, thk. Abdulhamîd b. Ali (b.y.: Müessesetü’r-risale, 1413), 1/294; Ebu’l-Velid Süleyman b. Halef el-Bâcî, Kitâbu’l-hudûd fi’l-usûl, thk. Nezîh Hamâde (Beyrut: Müessese Za’bi, 1392), 55; Ebu’l-Hasen Ali b. Muhammed el-Âmidi, el-İhkâm fi usûli’l-ahkâm, thk. Abdurrezzak Afîfi (Riyad: Daru’s Samîıyyi, 1424), 1/136; Bedruddin Muhammed b. Bahadır ez-Zerkeşî, el-Bahru’l-muhît fi usûli’l-fıkh (Kuveyt: Vezâratü’l-evkâf ve’ş-Şuûni’l-İslamiyye, 2. Basım, 1413), 1/181; Şemsüddin Muhammed b. Müflih, Usûlü’l-fıkh, thk. Fehd b. Muhammed es-Sedhân (Riyad: Mektebetü’l-Ubeykân, 1420), 1/187.

123 Bk. İbn Âbidîn, Reddu’l-muhtâr, 3/6. Ayrıca bk. Bilmen, Kâmus, 2/41.

124 Bk. Kâsânî, Bedâi‘, 2/228; Bilmen, Kâmus, 2/41.

125 Bk. Mevsılî, el-İhtiyâr, 3/82.

126 Bk. Mevsılî, el-İhtiyâr, 3/82.

127 Bk. Kâsânî, Bedâi‘, 2/228. Ayrıca bk. İbnu’l-Hümâm, Fethu’l-kadîr, 3/100.

128 Bk. Kâsânî, Bedâʾiʿ, 2/228. Ayrıca bk. Bilmen, Kâmus, 2/41-42.

129 Haraşî, eş-Şerḥu’l-kebîr, 3/165. Ayrıca bk. İbn Cüzey, el-Kavânînu’l-fıkhıyye, 168.

130 Haraşî, eş-Şerḥu’l-kebîr, 3/165.

131 Neslin bekâsı için bu durumda olan kişinin evlenmesinin farz-ı kifâye olduğuna dâir bir görüş de nakledilmiştir [Bk. Ebû Abdillâh Şemsüddîn Muhammed b. Ahmed b. Ahmed b. Hamza er-Remlî, Nihâyetü’l-muḥtâc ilâ şerḥi’l-Minhâc (Beyrut: Daru’l-Fikr, 1404/1984), 6/180-181].

132 Şemseddîn er-Remlî, Nihâyetü’l-muḥtâc, 6/183.

133 Buhûtî, Keşşâfu’l-kınâʿ, 5/7.

134 Pezdevî, Usûl, 136; Habbâzî, el-Muğnî, 84. Benzer tarifler için bk. Serahsî, Usûl, 1/111; Alâüddîn Muhammed es-Semerkandî, Mîzânu’l Usûl fi Netâici’l Ukûl, thk. Abdulmelik Abdurrahman Esad es-Sadi (Mekke: Câmiatu Ümmi’l-Kurâ, 1404), 1/41, 42; Ebû Abdillâh Hüsâmüddîn Muhammed b. Muhammed b. Ömer el-Ahsîkesî, el-Münteḫab fî uṣûli’l-meẕheb (el-Vâfî ile birlikte) (Mekke: Câmiʿatü Ummi’l-Kurâ, 1417), 2/775.

135 Pezdevî, Usûl, 137; Serahsî, Usûl, 1/111-112. Vâcibi terk etmenin de cezâsı vardır ancak onun cezası farzın cezâsından daha hafiftir (bk. İbn Nuceym, Fethu’l-Gaffâr, 2/70. Ayrıca bk. İbn Âbidîn, Reddu’l-muhtâr, 1/279).

136 Bk. Şeyhîzâde, Mecmaʿu’l-enhur, 1/315. Ayrıca bk. İbn Âbidîn, Reddu’l-muhtâr, 3/6-7; Ayrıca bk. Bilmen, Kâmus, 2/42.

137 Bk. İbn Nüceym, el-Bahru’r-râik, 3/84.

138 Meselâ bk. Hasan b. Ammâr eş-Şürünbulâlî, Ğunyetu zevi’l-ahkâm fî buğyeti Dureri’l-hukkâm (Durer ile birlikte) (İstanbul: b.y., 1978), 1/326; Şeyhîzâde, Mecmaʿu’l-enhûr, 1/316.

139 Bk. Kâsânî, Bedâʾiʿ, 2/228.

140 Şemseddîn er-Remlî, Nihâyetü’l-muḥtâc, 6/180.

141 Şemseddîn er-Remlî, Nihâyetü’l-muḥtâc, 6/180-181. Ayrıca bk. Nevevî, el-Mecmûʿ, 16/131.

142 Şemseddîn er-Remlî, Nihâyetü’l-muḥtâc, 6/183.

143 Bk. Nevevî, el-Mecmûʿ, 16/131.

144 Bk. Nevevî, el-Mecmûʿ, 16/131.

145 İbn Nüceym, el-Bahru’r-râik, 3/84-85. فبان يَخَافَ الْعَجْزَ عن الْإِيفَاءِ بِمَوَاجِبِهِ

146 İbn Cüzey, el-Kavânînu’l-fıkhıyye, 168.

147 Haraşî, eş-Şerḥu’l-kebîr, 3/165.

148 Bk. Şirbînî, Muğni’l-muhtâc, 3/126.

149 Buhûtî, Keşşâfu’l-kınâʿ, 5/7 .

150 Bk. Şeyhîzâde, Mecmaʿu’l-enhur, 1/315; Bilmen, Kâmus, 2/42 (tahrimen mekruh kaydıyla).

151 Bk. Şeyhîzâde, Mecmaʿu’l-enhur, 1/315.

152 İbn Cüzey, el-Kavânînu’l-fıkhıyye, 168.

153 Haraşî, eş-Şerḥu’l-kebîr, 3/165.

154 Şemseddîn er-Remlî, Nihâyetü’l-muḥtâc 6/183.

155 Bu duruma “havfu’l-cevr” hâli denir. Bk. İbn Nüceym, Bahru’r-râik, 3/84; İbn Âbidîn, Reddu’l-muhtâr, 3/7. Ayrıca bk. Bilmen, Kâmus, 2/42; Döndüren, Hamdi, Aile İlmihali, 153.

156 İbn Cüzey, el-Kavânînu’l-fıkhıyye, 168.

157 Haraşî, eş-Şerḥu’l-kebîr, 3/165.

158 Şemseddîn er-Remlî, Nihâyetü’l-muḥtâc, 6/183.