Makale

BİR KUR'AN ŞAİRİ OLARAK NESİMİ

BİR KUR’AN ŞAİRİ OLARAK NESİMİ *

Mustafa ÜNVER **

Mushafın harf-u evrâkı benim
Küllü şey’in hâlik bâkî benim1

Özet:

Nesîmî, Kur’an-ı Kerim’e vukûfiyeti tartışmasız büyük bir şairdir. Şiirlerinde toplam 703 tane Kur’an motifini istihdam etmiştir. Ancak şairin önemli bir Hurûfî lider, ideolog ve ideolojisi uğruna hayatını feda edecek kadar inanmış cesur bir propagandist olması, sahibi olduğu Kur’an vukufiyetini gölgelemiş ve Kur’an’ı Hurûfîliği destkle- mek üzere maniple etmesine yol açmıştır. Bu tavrıyla Nesîmî, tefsir edebiyatı açısından Bâtınî bir tefsir örneği ortaya koymuştur. Onun Divanındaki şiirlerinde Kur’an’a yaptığı atıfları; gerek lügavî, gerek siyak, gerek tarih ve gerekse tefsir usulü tekniği açısından sağlıklı değildir.

Anahtar Kelimeler: Nesîmî, Hurûfîlik, Kur’an, Bâtınî Tefsir, Divan Şiiri.

Nasimî as a Qur’an Poet

Abstract:

Nasimi is a great poet, whose knowledge of Qur’an is indisputa­ble. It seems that in his poems he used 703 Qur’anic motifs in total.

But the fact that he is a very important Hurûfî leader, an ideologue and heroic propagandist to such a degree that he could sacrifice his life for this movement appears to have overshadowed his deep knowledge of Qur’an and given the way to manipulate the Qur’an in order to sup­port his Hurûfîd approach. Nasimi compiled an exegesis of the Qur’an which could be considered as an example of a Batini commentary. His references to Qur’an in the poems in his Diwan are not considered as sound either from the point of the linguistic, contextual, historical analysis or in terms of exegetical techniques of the Qur’an.

Key Words: Nasimî, Hurûfî Sect, Qur’an, Batınî Exegesis,

Diwan Poems.

Giriş:

Kur’an-i Kerim, indiği andan günümüze kadar bozulmadan ulaşmış tek Allah kelamıdır. Bu yüzden yeryüzünde salt Allah’ın sözünü okumak isteyen bir kimsenin Kur’an’a başvurmaktan başka seçeneği yoktur. Nitekim Kur’an’ın daha Peygamberimizin sağlığındayken yazıya geçirildiği, kimi sahabiler tarafından ezber­lendiği, sürekli namazlarda okunduğu, ayrıca mümkün olan her fırsatta Kur’an tila­vet etmenin çok sevaplı bir eylem olarak teşvik edildiği ve okunan her harfine sevap ve mükafat müjdelendiği tüm hadis, tefsir, siyer, tarih ve tefsir usulü kitaplarında bel­geleriyle ortaya konmaktadır.2 Bu sayede Kur’an, başka hiçbir peygamber vahyine nasip olmayan bir imtiyaza sahip olmuştur. Kur’an’ın hiç bozulmadan günümüze kadar ulaşabilmesi imtiyazına Yahudiliğin Tevrat’ı da, Hıristiyanlığın İncil’i de sahip olamamıştır.

Kur’an’a özgü, bahsi geçen üstünlükler sayesinde; kendini İslâm dairesi içinde gören her alim, siyasetçi, mezhep, tarikat vs., kaynak gücü ve otoritesinden dolayı Kur’an’ı hep yanında bulundurmak istemiştir. Adeta herkes Kur’an’a dayandığı oranda kendisini sağlam ve legal hissetmiş, bu oranda yayılması için gerekli donanıma sahip olduğunu düşünmüştür.

Ondördüncü asrın ikinci yarısıyla onbeşinci asrın ilk çeyreği arasında yaşamış olan büyük divan Şairi Seyyid Nesîmî (821/1418) de bu genellemeden müstesna değildir. Hatta Nesîmî’nin aşırı yorum yanlılarına nisbetle müşahede edilir bir üstünlüğe sahip olduğu açıkça görülmektedir. Gerçekten de Nesîmî, Kur’an’ı çok iyi bilen ve ona büyük ölçüde vakıf olan bir şairdir. Şairlik zevkiyle çelişmeyecek, aksine bu yetenek ve zevkini zirveye yükseltecek derecede büyük bir akıcılık ve vukûfiyetle Kur’an’dan yararlanmasını çok iyi bilmektedir. Ne var ki Nesîmî, teorik ve pratik açıdan Hurûfîlik akımının önde gelen şahsiyetlerinden birisidir.

Harf ve sayı gizemciliği üzerine kurulmuş olan Hurûfîliğin ne zaman ve nasıl doğduğu kesin olarak bilinmemekle birlikte, M.Ö. IV ve III. yüzyıllardan itibaren Ortadoğu’daki Helenistik-Gnostik karakterli dinlerde ortaya çıktığı görülmektedir. Hurûfîlik, İslâm iklimine taşındığında İran dinlerinin kalıntılarını, Kabalizm, Neoplatonizm ve Hıristiyanlığa ait inanç ve anlayışları İslâmî bir boya altında yorumlayarak ortaya çıkmış senkretik mistik bir akım olmuştur. Sistemini çeşitli har­flere, sayılara ve kelimelere gizli anlamlar yükleyerek oluşturma çabasını da Kabbalistik etkilere borçludur. Bu doğrultuda ayet ve hadisleri akımın görüşleri doğrultusunda tevil etmek de, bir anlamda sistemin bir gereği haline gelmektedir.3

Hurûfîlik akımının, kurucusu Fazlullah Esterebadi (796/1394)’den sonraki ikinci adamı olan Nesîmî’nin ideolojik ve edebî projesinde Kur’an’ın, her zaman önemli bir yerinin olduğunu görmekteyiz. Nitekim şiirlerindeki Kur’an motifli zenginliğin görülebilmesi için Divan’ından her hangi bir sayfanın açılarak okunması yeterlidir. Zira bu kadarı bile söz konusu tesbitin doğrulanması için yeterli olacaktır.

Ne var ki oldukça yoğun denebilecek derecede Kur’an vukûfiyetine sahip olan Nesîmî, Bâtınîliğin bir alt versiyonu konumundaki Hurûfîlik akımına mensuptur. Nesîmî, Kur’an manalarını lügat ve zahir çerçevesinden çıkararak mesajları harflerin meziyetlerine dönüştürme çabası içinde olan bir akımı, yani Hurûfîlik projesini des­teklemek, onun teorik ve pratik arka planını oluşturmak hedefini her zaman gözeten bir şairdir. Bu itibarla Hurûfîlik açısından bakıldığında Nesîmî, sadece bir şair olarak değil, aynı zamanda Hurûfîliğin bir ideologu, halifesi ve propagandisti olarak görün­mektedir.4

Hurûfîliğin hem merkezinde duran, hem bu doğrultuda en etkin tarzda faaliyet gösteren Nesîmî’nin, sahip olduğu Kur’an vukufiyetini bu alanda istihdam etmesi tasarımı, Azzâvî’nin deyişiyle şöyle tarif edilebilir: “Sanki Kur’an bir cifr ya da tılsım kitabı olarak Hurûfîliği isbat etmek üzere nazil olmuştur.”5 Oysa Nesîmî’nin bu tasa­rrufunun âyetlerin ne mantukuyla ne tevil kurallarıyla, ne de lügavi ve tarihi zemin anlayışıyla hiçbir şekilde muvâfık olmadığı açıkça görülmektedir. Ne var ki bu çalışmanın konusu, onun şiirlerinde ele aldığı Kur’an atıflarının sahih olarak kabul edilip edilmeyeceği veya onun şiirlerinin Batınî yorum geleneğine ne tür katkı sağladığını ortaya koymak değildir. Aynı şekilde Nesîmî’nin sahip olduğu Kur’an vukufiyetini Hurûfîliğin payandası yapma çabasının tefsir noktay-ı nazarından birer birer hesaba çekilmesi ve değerinin ortaya konması da bu çalışmanın temel konusu değildir. Nesîmî’nin şiirlerinin bu karakterini görmek için, içerisinde sayısız örnekler bulunan Hurûfîlik ve Kur’an başlıklı çalışmamıza müracat edilmesi yeterli olacaktır.6

Bu çalışma, Nesîmî’nin Kur’an şairliği yönünü ortaya koymayı, onun şiirlerinde ne miktarda Kur’an’a referansta bulunduğunu istatiksel olarak belirlemeyi ve niha­yet Divan’ından seçtiğimiz üç tane örneği yaygın tefsir teknikleri açısından değerlen­dirmeyi hedeflemektedir.

KUR’AN ŞAİRİ OLARAK NESİMİ

Nesîmî, şiirdeki yeteneği ve Hurûfîlik akımındaki eşsiz konumuyla alakalı ola­rak kazandığı pek çok ünvanın yanında, en az onların ayarında bir de “Kur’an Şairi” ismine lâyıktır. Çünkü Nesîmî, -ideolojisi bir yana- kelimenin tam anlamıyla çok güçlü bir Kur’an şairidir.7

Nesîmî nazarında Kur’an’ın diğer semâvî kitaplara göre tartışmasız bir üstünlüğü vardır. Çünkü ona göre önceki kitaplar neshedilmiş, hükümleri ve bağlayıcılıkları orta­dan kaldırılmıştır. Hak kitap olarak ortada sadece “Furkan” yani Kur’an durmaktadır:

Hakdürür, bâtıl degül kim gökden indî Dirt Kitâb;

Üçi mensûh oldı, şimdi hak di-gil Fürkân’e sen!8

Davasına gönülden inanmış bir Hurûfî öncüsü olan Nesîmî; bir anlamda Allah’ın

ilmi demek olan Levh-i Mahfuz’un,9 Kur’an’ın, kısaca her şeyin sırrının kendinde, yani Hurûfîlik esaslarında bulunduğunu ifade etmektedir:

Kıble-i imân benim sûret-i Rahmân benim

Levh ile Kur’an benim Mısr ile kand ü nebât10

Bunu söyledikten sonra Nesîmî’nin kendisinin, sözlerinin ve şiirlerinin bir bakıma Kur’an tefsiri olduğunu söyleyecek kadar iddialı olmasına da şaşılmamalıdır:

Kur’an’dır anun sûreti aydur Nesîmî şek değil

Münkir eger yok der ise uş mushaf u tefsîrimiz11

Hakîkat vahy-i mutlakdır bu sözler

Bu sözü bil ki andan tercümânsın12

Davasının, zatının, sözlerinin ve şiirlerinin Kur’an tefsiri olduğunu ileri süren Nesîmî’ye göre şiirleri ve manzum eserleri âyetleri, özellikle de “Allah göklerin ve yerin nurudur”13 mealindeki Kur’an cümlesini şerh etmektedir:

Nazmî Nesîmî’nin yakîn

“Allahu nûr”ın şerhidür;

Ol nûrı her kim bilmedi,

Bil kim nasîbî nâr imiş.14

Vahy-ı münzel düşüp durur bu yere

Mu’cizim bunda mu’cizât ileyim15

Nesîmî aynı iddiaları mushaf motifi altında da sürdürür ve çoğunlukla Kur’an yerine mushaf demeyi tercih eder. Biraz önce de söylendiği gibi ona göre Mushafın tefsiri, Hurûfîlik sırlarında açıklanmıştır. Hatta Hurûfîlik sırları, Mushaf’ın tamamıyla kendisidir, özüdür. Şu halde bu gizemleri anlayabilmenin yegane şartı, insanın yüzünde var olan sırları öğrenmek, başka bir deyişle Hurûfîlik akımına inti­sap etmektir:

Sûreti Mushaf yüzü tefsîr imiş

Bu’l-‘aceb kudret aceb takdîr imiş16

Sûretin Mushafdır ey cân pâresi

Lutf u hüsn ol Mushafın sî-pâresi17

Mushafın harf-u evrâkı benim

Küllü şey’in hâlik bâkî benim18

Mushaf-ı Hakdır yüzün ma’nî içinde bî-hılâf

Zülf ü kaş u kirpiğindir ol kitâbın hatları19

Ben âyet-i Mushaf u kitâbım

Ey nokta-dehân dehân benim ben20

Görüldüğü gibi Nesîmî bu dizelerinde Allah’ın, Kur’an’ın, kısaca her şeyin sırrını bilmenin Hurûfî olmaya bağlı olduğunu açıkça dile getirmektedir. Aynı düşünceleri bu kez de yine Kur’an’a işâret olmak üzere Furkan ismiyle dile getirir:

Seb’a-hân hâfıza sordum ki kaşın ile gözün

Hak ile bâtılı fark edici Fürkân dediler21

NESÎMÎ’NİN ŞİİRLERİNDEKİ KUR’AN REFERANSINA İSTATİSTİKÎ BİR BAKIŞ

Nesîmî şiirlerinde karşılaşılan yoğun temalardan başlıcasınm Kur’an olduğunu söylemek mübalağa olmasa gerektir. Zira Nesîmî, gerek Kur’an ayetlerini aynen alıntılayarak mesajını iletmek, gerek manalarını zikrederek Kur’an ayetlerine atıfta bulunmak, gerek sure adlarına sanatında yer vererek şiirlerini ölümsüz hale getirmek, gerekse de kimi Kur’an merkezli temalara değinmek suretiyle, şiirleri içinde çok yoğun bir Kur’an portresi çizmektedir.

Hatta bu yönüyle Nesîmî’nin divanını, Batınî bir tefsir olarak adlandırmak da yanlış değildir. Nitekim şairimiz, şiirleri içinde bir nevi Kur’an tefsiri yapmakta ve kendince dikkat çekici olan ayet, kavram ve kelimelere, gönül verip dokuduğu Hurûfîlik kıyafetlerini giydirmekte, onları Hurûfîlik renklerine boyamakta ve söz konusu kavram ve kelimeleri bu motifler doğrultusunda açıklamakta, sunduğu aşırı yorumlarla ilgili Kur’ani çıkarımlara kendi mezhebini destekletmektedir.

Bu söylediğimiz hususlar kimilerine abartılı görünebilir, ancak şiirlerini tek tek inceleyerek ulaştığımız aşağıdaki istatistiki bilgilerin bu tezimizi ispatlamaya yeterli olacağını düşünmekteyiz:

İktibasları

Telmihleri

Sure adları

Bazı Kur’âni konular

222 Ayet

449 Ayet

25 Sure adı

7 Kur’âni konu

Toplam Kur’an Referansı: 703

Yukarıdaki tablodan da görüleceği gibi şiirlerinde Nesîmî, toplam 703 ayetin, bir Kur’an kelimesinin veya bir Kur’ani konunun yansımasını gerçekleştirmiştir. Yukarıda da belirttiğimiz gibi Nesîmî’nin sayısız beytinde Kur’an çalışması yapmış olmasının Batıni bir tefsir olarak değerlendirilmesi mümkündür.22

Tablodaki verileri açıklarsak şu hususların altını çizebiliriz: Nesîmî’nin iktibas­ları23 ifadesiyle, onun şiirlerinde Kur’an’ın orijinal Arapça formatından aynen

alıntıladığı ya tam bir ayet, ya da ayetin bir parçası kastedilmiştir. Bu başlık altında Nesîmî’nin toplam 222 ayeti tamamen yada kısmen iktibas ettiği görülmektedir.

Tabloda yer alan “telmihleri”24 ifadesinden ise, Nesîmî’nin Kur’an ayetlerine veya ayetlerin kimi parçalarına mana olarak referansta bulunması kastedilmektedir ki, bu bölüm altındaki çalışmada 449 ayete telmihte bulunduğu, başka bir deyişle şiirlerinde bu kadar sayıdaki ayetin açıklandığı görülmüştür.

“Sure adlan”25 başlığından da, Nesîmî’nin şiirlerinde sure adlarını zikretmesi ve onları sayması kastedilmektedir. Nitekim bu başlık altında da Nesîmî’nin toplam 25 surenin adını zikrettiği görülmüştür ki, neden bu surelerin zikredilmeye değer görül­düğü, bu surelerin Hurûfî düşüncesinde özel bir anlam taşıyıp taşımadığı, şu an iti­bariyle bizim cevabını verebileceğimiz bir husus değildir. Mamafih Nesîmî’de bu yön de ayrıca çalışılabilecek bir konudur.

Açıklama kabilinden Kur’an’la ilgili çeşitli meselelere de şiirlerinde Nesîmî’nin temas ettiği görülmüştür ki, bunların 7 temel başlık altında toplanabileceği düşünül­müştür.26

NESÎMÎ’NİN ŞİİRLERİNDE KUR’AN İSTİHDAMININ DEĞERİ SORUNU

Toplam 703 ayetin yorumunu yapmış olduğunu belirttiğimiz Nesîmî’nin, bu kadar sayıdaki ayeti, pek çok şiirinde ele aldığını da belirtmek gerekmektedir. Zira Nesîmî, bazen bir Kur’ani figürü en az yirmi beytinde farklı farklı görünümlerle ele alabilmektedir.

Pek çok beytinde Kur’an’ı temel yapı taşı olarak kullanan Nesîmî’nin bu çabasının İslâm geleneği içinde nereye oturduğu ve hangi değere tekabul ettiği soru­nu önemli bir sorundur. Daha önce de ifade ettiğimiz gibi, biz bu çalışmada sadece örnek kabilinden birkaç Kur’anî figürün değerlendirmesini yapacağız.

Zaman zaman Nesîmî’nin Kur’an’ı, İslâm geleneğiyle çelişmeyecek tarzda şiir­lerinde kullandığı ve yaptığı kimi yorumların tefsir usulüne göre makbul karşılana­bileceği görülmektedir. Örneğin Kur’an’ın İsra suresinin “Andolsun Biz Âdem oğlunu şerefli kıldık” 27 manasına gelen “ve lekad kerremnâ beni Ademe” ayetinin şiirlerinde ele alınışı ve açıklanışı, İslâm tefsir geleneğiyle çelişmemektedir:

Seni kendözüne hâr eyleme Hak senin hakkında kerremnâ dedi28

Özünü tanıdın ise Hak sana kerremnâ dedi Ger bilesin hakîkatı kılmayasın enâniyet.29

Îsînin aslın bilen Meryemdedir Hem Süleymân hikmetî hâtemdedir On sekiz bin âlemin sırrın bilen Ve lekad kerremnâ benî Âdemdedir30

Görüldüğü gibi Allah’ın insanoğluna bahşettiği sayısız nimetlerin hatırlatıldığı bu Kur’an ifadeleri, Nesîmî şiirinde insanın kendi özünü tanıması gerektiği motifiy­le bağlantılı olarak açıklanmıştır ki bunun problemli yorumlar olmadığı ortadadır. Zira insanın hakikati görmesi için, kendisini tanımasının yeterli olacağı kimi ayet ve hadislerde de vurgulanmaktadır.31 Bu itibarla söz konusu hakikatlerin etkileyici bir edebi üslup içinde Nesîmî gibi kudretli bir şairin dilinden ifade edilmesi tefsir ede­biyatı adına da bir güzellik olmuştur.

Buna mukabil Nesîmî’nin şiirlerinde ortaya koyduğu Kur’an yorumlarını, her zaman sağlıklı yorumlar olarak görmek maalesef pek mümkün olmamaktadır. Hatta bu tarz sağlıklı yorumlar nadiren görülmektedir. Bu durumu İslâm Hukukundaki bir yerleşik kurala göre tanımlayacak olursak nadir, yok hükmündedir demek gerek­mektedir.32

Daha önce de söylediğimiz gibi Nesîmî, çok güçlü bir Hurûfî ideolog, lider ve Hurûfîlik ideolojisini ölümüne savunan bir öncü olarak, şairlik yeteneğini sahip olduğu tartışmasız Kur’an vukufiyeti ile karmasını, harman etmesini çok iyi başarmış büyük bir şairdir.

Zira Nesîmî, şiirlerinde yer verdiği tüm Kur’an ayetlerini muhakkak surette kendi Hurûfîlik akidesini desteklemek, süslemek veya ispatlamak maksadıyla kullanmıştır. Nesîmî’nin şiirlerinde kullandığı tüm Kur’an atıfları Hurûfîliğe çıkmaktadır. Nitekim şiirlerindeki çalışma yöntemi dikkate alındığında Nesîmî’ye göre her Kur’an kelimesi veya ayetinin, Hurûfî akidenin mutlaka bir isbat gereci ola­rak görüldüğü anlaşılmaktadır. Onun bu yönlerini, şiirlerinde çok yoğun olarak istih­dam ettiği Kur’an merkezli iktibaslarında, telmihlerinde, sure atıflarında ve diğer Kur’ani meseleleri ele alışında hemen her seferinde görmek mümkündür.

Binaenaleyh onun şiirlerinde ortaya koyduğu Kur’an tefsiri, bir Batıni tefsir tarzıdır. Batıni tefsir tarzı da, İslâm tefsir geleneğinde, başta keyfiliği ve kişisel zevk ve düşünceyi ön plana çıkarması, doğruluğu veya yanlışlığını test eden ilmi gereç­lerden yoksun olması gibi kimi gerekçelerle eleştiriye tabi tutulan ve makbul sayılmayan bir tarzdır.

Şimdi bu söylediklerimizi Nesîmî şiirlerinde görmeye çalışalım:

NESÎMÎ’NİN BATINÎ-HURÛFÎ TARZDA KUR’AN TEFSİRİ ÇABASI­NA ÖRNEKLER

Nesîmî’nin şiirlerinde Kur’an’ın ayet, terkip ve kelimelerini, çoğunlukla, sahip olduğu Hurûfîlik ideolojisini desteklemek maksadıyla kullandığı değişik vesilelerle vurgulanmıştır. Bu tespiti destekleyen sayısız örnek arasından seçtiğimiz bir kaç tanesi şöyledir:

1. Örnek:

İlk örneğimiz Bakara suresinin 31. ayetinde Hz. Âdem’e bütün isimlerin öğretil­diğini anlatan kısımla ilgilidir. …………. (ve alleme âdeme’l-esmâe küllehâ) formuyla birlikte

Nesîmî şiirine konu olan bu ayetin manası, “(Allah) Âdem’e bütün isimleri öğretti” şeklindedir.

Hz. Âdem’in halifelik makamına çıkarılmasıyla ilgili olarak Allah Teâlâ’nın ona bahşettiği bir lutfu da, isimlerin öğretilmesi olmuştur ki, melekler bu bilgiden yok­sundur. Adem’e isimlerin nasıl öğretildiği, bunun mahiyetinin ne olduğu gibi husus­lar hakkında müfessirler arasında görüş birliği olmamakla beraber33 Nesîmî’nin anılan motifi kullanış şekli onların da ötesindedir. Zira ona göre Âdem’e öğretilen isimler, insan yüzünde zuhur etmiştir ve bu isimleri öğrenmek isteyen kimsenin, esmâyı kül olan Hurûfîliği benimsemekten başka çaresi yoktur. Hatta Hurûfî olup bu isimleri öğrenenler melekleri, Hurûfîliğe inanmadığı için isimleri öğrenmeyenler de şeytanı temsil edeceklerdir:

Mazhar-ı esmâ-yı kül oldu yüzün

Hakka varmak doğru yol oldu yüzün34

Çün beyân oldu rumûz-ı alleme’l-esmâ bize

Rûşen oldu nükte-i sırr-ı şeb-i esrâ bize35

Sûretin vasfında kıldı vasf-ı esmâ-yı sıfât

Kâf u nûndur tanıgım yer ile gökün arası36

Ger beyân edem sana esmâ-yı ruh-efzâmızı

Çün Mesîhâ seyr edersin âlem-i bâlâmızı37

Âdem-i hakîden esmâ öğrenenlerdir melek Dîvin aslı od idi öğrenmedi esmâmızı38 Andan esmâ okuduk esmâ-ı kül derler bize Gam degil dîv er müsellem tutmasa da’vâmızı39

Ger sen andan ilm-i esmâ öğrenirsin lâ-cerem Hak katında bir göreydin bu tamâm a’zâmızı40

Vücûd-ı Mustafâ esmâ değil mi Bu sırrı bilmeyen a’mâ değil mi41

Alleme’l-esmâe küll budur tamâm Âdeme öğretti Hak bil ve’s-selâm.42

Ânzınla iki kaşın la-yezâlî görünür Ma’nî-i Seb’a’l-mesânî alleme’l-esmâ imiş43

Sûretinden zâhir oldu ma’nî-i zâtü’l-ehad Alleme’l-esmâ ü tâhâdır yüzün nûr-ı Dühân44

2. Örnek:

Bu örneğimizi de Rad suresinin 43. ayetindeki “ ^ ” (kul kefâ) diye başlayan ve “De ki (şahit olarak Allah) kâfidir”45 manasına gelen kısmı oluşturmaktadır.

Hz. Peygamber’in nübüvvetini inkar eden müşriklere karşı Allah’ın, elçisinden onlara karşı söylemesini istediği söz şudur: “de ki benimle sizin aranızda şahit ola­rak Allah yeter, bir de nezdinde kitap ilmi bulunan” Gerçekten de Allah’ın elçisinin nübüvvetine, mucizelerle şahitlik etmesinden daha büyük bir tanıklık düşünülemez. Buna destek olarak bir de kitap ilmine sahip olanların şahitliği Hz. Peygamber’in nübüvvetine yeterince kâfîdir.46

Bu ayetin paralelinde sunulan Nesîmî şiirlerine göre de, insan sûretinin ilâhî zuhur şeklinde sırlarla dolu olarak gelmesi en büyük şahitliktir, Fadlullah Esterebâdî’nin gelmesi en büyük tanıklıktır. Ne var ki bu şahitliği ancak Hurûfîlik sırlarına nasibi olanlar ikrar ederler:

İndehu ‘ilmü’l-kitâb ol mâh imiş Kul kefâ bi’llâh Fazlu’llâh imiş Kıblesi âşıklarun ol şâh imiş Secdeden başın çeken güm-râh imiş47

İy saçun ve’l-leyl yüzün ve’d-duhâ Sûretün şânında geldi kul kefâ İy saçundan çün ayân

oldı bana Sırru’r-Rahmân ale’l-arşi’stevâ48

Kamu âlem kitâb-ı kul kefâdır Cemâlin kâf ve’l-Kur’an değil mi49

Lâ-mekânîdir vücûdun kul kefâ şehrinden uş Ey rûhun innâ hedeynâ bu beyânı kandadır50

Çün mahrem-i “Kul kefâ” değülsen,

Bîgânesen âşnâ değülsen51

Sûretin tâhâ ve yâsîn ey resûl-i mu’teber Fe’rtekıb mâfi’s-semâ ey cemâlin kul kefâ 52

Sensin ol zât-ı mutahher ey mübârek ma ü tîn Kul kefâ gelmiş senin vech-i Haktan kul kefâ53

Zıll-ı sânidir saçın İnnâ ileyhi râciûn Kul kefânın âfitâbi hoş mâ’ânî gösterir54

Sûretin esrârını zâhid ne bilsin yâ fakîh

Kul kefâbi’llâhe mahrem kanda her hayvân olur 55

Ey hâl ü hattın kul kefâbillâh imiş Haktan nidâ El-aynü mislin mâ reâ ey Türk-i mâ-zâga’l-basar 56

Ey yüzün men’ındehû ilmü’l-kitâb Kul kefâ geldi cemâlinden hitâb Sûretin Haktır götür Haktan nikâb Hak budur va’llâhu a’lem bi’s-sevâb57

3. Örnek:

Seçtiğimiz son örnek de yine az önce değindiğimiz Ra’d suresinin 43. ayetinin “Kitab ilmine sahip kimse” manasına gelen “ cciOSi 1 ^ic. c cic. ”, (ve men ındehû ilmü’l-kitâb) şeklindeki kısmından alınmıştır.

Biraz önce de ifade edildiği gibi, Kur’an’a göre Hz. Peygamberin nübüvvetine Allah’ın şahitliğiyle kitap bilgisine sahip olanların şahitliği kâfidir. Nezdinde kitab bilgisi olanlar ifadesinden kimlerin kastedildiği kesin olarak bilinmemekle beraber, Abdullah b. Selâm ve Selmân-ı Fârisî gibi ehli kitabın şahitlikleriyle Kur’an’ı bilen kimselerin şahitliğini anlamak mümkündür.58 Ne var ki Nesîmî’ye göre ayetteki “Kitab ilmine sahip kimse”, Hurûfîliğin kurucusu Fadlullah Esterebâdî’den başkası değildir ve bu kimsenin varlığı Kur’an’ın yani Hurûfîliğin hak olduğunu beyan eden en büyük tanıktır:

Ey kamer yüzlü götür Haktan nikâb Kim yüzünden rûşen oldu âfitâb Arada bunca nedendir bu hicâb Şerh eder men ındehû ilmü’l-kitâb59

Ey yüzün men’ındehû ilmü’l-kitâb Kul kefâ geldi cemâlinden hitâb Sûretin Haktır götür Haktan nikâb Hak budur va’llâhu a’lem bi’s-sevâb 60

Kirpiğin kaşınla zülfün Hak kitâbıdır velî Ol kitâbı kim bilir men ındehû ilmü’l-kitâb 61

Nesîmî, gönül verdiği Hurûfîlik akımının kurucusu olan Fazlullah Esterebadi’yi övmek ve bu övgü sadedinde kendi davasının propagandasını yapmak maksadıyla kendisinden asırlarca önce nazil olan Kur’an’ın “katında kitap bilgisi bulunan kimse” deyişini şiirlerine malzeme yapmaktadır. Böylece ilgili Kur’an cümlesi başka bir objektif konuyla değil, Fazlullah ve Hurûfîlik akımında önemli görülen kaş, kirpik ve yüz gibi hatlarla bütünleştirilmektedir.

Sonuç

Nesîmî Kur’an-ı Kerim’i çok iyi tanıyan ve onun bilgisine vâkıf olan büyük bir şairdir. Şiirlerinde gerek iktibas, gerek telmih yoluyla Kur’an’ı yoğun olarak istih­dam etmiş, atıfta bulunmuştur. Sayısız şiirinde toplam 222 ayeti iktibas etmiş, 449 ayete telmihte bulunmuş, 25 sureyi adıyla zikretmiş, 7 tane de muhtelif Kur’anî meseleye temas etmiştir. Aynı zamanda bu büyük şair, büyük bir Hurûfî lider, ideo­log ve ideolojisi uğruna hayatını feda edecek kadar inanmış cesur bir propagandist- tir. Ne var ki ideolojisi, onun Kur’an vukufiyetini gölgelemiş, geride bırakmıştır. Bu önyargı onu, insanlara dünya ve ahirette mutluluk yollarını göstermek üzere gönde­rilmiş Kur’an’ı, Hurûfîliği desteklemek üzere kullandığı bir araç konumuna indirge­mesine ve isbat edilmesi ve hesabı verilmesi imkansız birtakım şifrelerle bütünleştir­meye sevk etmiştir. Bu tavrıyla Nesîmî, ilk çağlardan beri insanlık kültür tarihinde zaman zaman görülen harf ve sayı gizemciliğinin yeni bir versiyonunu edebi bir şaheserle ustaca ortaya koymuş olmaktadır. Nesîmî bu işi ustaca yapmıştır, çünkü onun edebi zevki ve zekası tartışılmaz boyuttadır ve Kur’an’a olan vukufiyetini bu özellikleriyle çok güzel harmanlamıştır. Böylece Kur’an ayetlerini, Hurûfî kıyafet içinde ilmek ilmek dokuduğu şiirlerinde, insanlığa bir taraftan edebi bir şaheser armağan ederken öte yandan da, bir Batını-Hurûfî tefsir örneği ortaya koyarak dik­kat çekmeyi başarmıştır.

* Bu çalışma, 13-14 Aralık 2006 tarihinde Azerbaycan Diller Üniversitesi tarafından Bakü’de düzenlenmiş olan "Modern Değerler Sürecinde Azerbeycan Edebiyatına Bakış” konulu Uluslararası Konferansta "Bir Kur’an Şairi Olarak Nesîmî” başlığıyla sunulan bildiri metninin makale formatında yeniden ele alınmasıyla ortaya çıkmıştır.

** Doç. Dr., Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

1 Nesîmî Divanı, Tuyuğlar 230, s. 422.

2 Örneğin bkz. Celaleddin es-Suyuti, el-İtkan fi Ulumi’l-Kur’an, 4. Bsk., İstanbul 1978, Kahraman Yay., c. I, s. 76-86, c. II, s. 192-199; Muhammed ez-Zürkani, Menahilü’l-İrfan fi Ulumi’l-Kur’an, Mısır, trz. Daru Ihyai’t-Türas, c. I, s. 233-331 ; İsmail Cerrahoğlu, Tefsir Usulü, Ankara 1983, TDV. Yay., s. 53-54, 62-88.

3 Hurûfîlik akımı hakkında geniş bilgi için bkz. Mustafa Ünver, Hurûfîlik ve Kur’an: Nesîmî Örneği, Ankara 2003, Fecr Yayınları, s. 11-43, 93-126, 301-302.

4 Nesîmî’nin hayatı ve onun Hurûfîlik akımındaki önemi hakkında geniş bilgi için bkz. Ünver, Hurûfîlik ve Kur’an, 129-164. Nesîmî’nin şiir gücü hakkında ayrıca bkz. Kamil Hüseynoğlu Allahyar, "Türk Bedii Tefekkürünün ve Şiir Dilinin Tekamülünde Nesîmî’nin Rolü”, I Uluslararası Seyit Nesîmî Sempozyumu Bildirileri (17-19 Haziran 2005) , Haz. Gülağ Öz, Ankara 2006, s. 21-27 ; Seadet Şıhıyeva, "Nesîmî’nin Milli Mensubiyeti Meselesi”, I Uluslararası Seyit Nesîmî Sempozyumu Bildirileri (17-19 Haziran 2005), Haz. Gülağ Öz, Ankara 2006, s. 283.

5 Bkz. Azzâvî, Abbâs, Târîhu’l-Irâk beyne Ihtilâleyn, İ. Bsk., Bağdad, 1936-1939, Matbaatü’t-Tüfeyd el- Eliyye, c.İİİ, s.46.

6 Bkz. Ünver, Hurûfîlik ve Kur’an, 167-300.

7 Bkz. Mustafa Ünver, "İslâm’ın Solunda Bir Kur’an Şairi: Nesîmî ve Hac Motifleri”, OMÜÎFD., S. 14-15, Samsun 2003, s. 222.

8 Kürkçüoğlu, Kemâl Edib, SeyyidNesîmîDîvam’ndan Seçmeler, İİ. Bsk., Ank. 1985, KB. Yay., s. 209, 64 Manzume (Seçme Beyitler), 5. Beyit.

9 Bkz. Râzî,Fahrüddîn, Mefâihu’l-Ğayb, Kahire 1993, Dâru’l-Fenni’l-Arabî,c. XVİ, s.328-329.

10 Nesîmî, Seyyid îmâdeddin, Nesîmî Divanı, haz. Hüseyin Ayan, Ank. 1990, Akçağ Yay., Gazeller 25, Beyt: 6, s. 88.

11 Nesîmî Divanı, Gazeller 193, Beyt: 13, s. 194,

12 Nesîmî Divanı, Gazeller 316, Beyt: 16, s. 271,

13 Nur (24) : 35.

14 Kürkçüoğlu, NesîmîDîvanı’ndan Seçmeler, s. 342, 107 Gazel, 14. [Nesîmî’nin nazmı, muhakkak sûrette “Allahu nur” âyetinin açıklamasıdır. O nuru bilmeyenin nasibi bilesin ki Cehennem ateşi imiş] Bkz, Kürkçüoğlu, NesîmîDîvanı’ndan Seçmeler, s. 344,

15 Nesîmî Divanı, Gazeller 272, Beyt: 4, s. 244,

16 Nesîmî Divanı, Tuyuğlar 111, s. 402,

17 Nesîmî Divanı, Tuyuğlar 304, s. 434,

18 Nesîmî Divanı, Tuyuğlar 230, s. 422,

19 Nesîmî Divanı, Gazeller 454, Beyt: 15, s. 358,

20 Nesîmî Divanı, Gazeller 305, Beyt: 15, s. 263,

21 Nesîmî Divanı, Gazeller 86, Beyt: 8, s. 127,

22 Tüm bu başlık altında zikredilen iktibas, telmih, sure adları ve Kur’ani meselelerin Nesîmî’nin şiirlerinde nasıl işlendiğini bütün detaylarıyla görmek için bkz. Ünver, Hurûfîlik ve Kur’an Nesîmî Örneği, 167-299.

23 Bazen Nesîmî değişik şiirlerinde bir ayetin birden fazla kısmını ayrı ayrı iktibas ederek ele almaktadır ve bu durum aşağıdaki dökümde ayet numaraları verilirken, aynı ayet numarası tekrar edilerek gösterilmiştir: Fatiha (1) : 1, 2, 3, 4, 5, 6 ; Bakara (2) : 2, 2, 11, 14, 31, 34, 53, 71, 75, 85, 87, 99, 102, 102, 115, 116, 117, 137, 138, 156, 179, 169, 181, 185, 197, 229, 253, 255, 255, 256, 259, 275 ; Al-i İmran (3) : 7, 13, 15, 26, 57, 73, 140, 145 ; Nisa (4) : 63, 78 ; Maide (5) : 3, 65, 95, 97 ; En’am (6) : 19, 59, 75, 109, 127 ; A’raf (7) : 46, 48, 54, 89, 143, 172, 179, 179, 180, 190 ; Enfal (8) : 12, 40 ; Tevbe (9) : 72, 129 ; Yunus (10) : 9 ; Hud (11) : 1, 56, 72, 88 ; Yusuf (12) : 18, 19 ; Ra’d (13) : 29, 43, 43 ; İbrahim (14) : 7 ; Hıcr (15) : 1, 27, 87 ; İsra (17) : 1, 1, 70, 79 ; Kehf (18) : 60, 107 ; Meryem (19) : 1, 59 ; Taha (20) : 4, 5, 6, 6, 10, 14 ; Enbiya (21) : 30, 92, 107 ; Hac (22) : 6, 7 ; Mü’minun (23) : 1, 14 ; Nur (24) : 35, 35, 35 ; Furkan (25) : 1, 48, 58 ; Şuara (26) : 89, 193, 213 ; Neml (27) : 12, 82, 88 ; Kasas (28) : 70, 77, 88 ; Ankebut (29) : 69 ; Lokman (31) : 19 ; Secde (32) : 30 ; Ahzab (33) : 35, 56 ; Sebe (34) : 13 ; Yasin (36) : 39, 61, 78 ; Saffat (37) : 1, 2, 46 ; Sad (38) : 16, 26, 53 ; Zümer (39) : 53, 73 ; Gafir (40) : 3, 16, 60 ; Zuhruf (43) : 32 ; Duhan (44) : 10, 54 ; Fetih (48) : 1, 10 ; Kaf (50) : 2, 16, 41 ; Zariyat (51) : 50 ; Tur (52) : 3, 4, 5, 6 ; Necm (53) : 9, 10, 14, 15, 16, 17, 39 ; Kamer (54) : 1 ; Rahman (55) : 2, 26, 29 ; Vakıa (56) : 28-29-30, 37, 43, 95 ; Hadid (57) : 3, 13 ; Haşr (59) : 2, 22 ; Saf (61) : 13 ; Cuma (62) : 9 ; Tahrim (66) : 8, 8 ; Mülk (67) : 3, 3, 29, 30 Kalem (68) : 1, 4 ; Nuh (71) : 26 ; Müddessir (74) : 2 ; Kıyame (75) : 16, 17 ; İnsan (76) : 1, 3, 18, 21, 26 ; Mürselat (77) : 5 ; Nebe (78) : 12, 13, 40 ; Mutaffifin (83) : 25 ; Buruc (85) : 1, 22 ; Şems (91) : 5 ; Leyl (92) : 1 ; Duha (93) : 10 ; İnşirah (94) : 1 ; Tin (95) : 2, 4 ; Alak (96) : 5, 19, 19 ; Kadr (97) : 1, 2, 3 ; Tekasür (102) : 5, 7 ; Kevser (108) : 1 ; îhlas (112) : 1, 2, 3, 4 ; Felak (113) : 1 ; Nas (114) : 5.

24 Nesîmî’nin telmihleri için bkz. Fatiha (1) : 5 ; Bakara (2) : 16, 25, 29, 31, 33-34-35, 37, 49, 50, 51-248, 97­98, 117, 199, 258 ; Al-i İmran (3) : 45-59 ; Nisa (4) : 163, 163, 166 ; En’am (6) : 73, 85 ; Tevbe (9) : 40 ; Hud (11) : 25-48 ; Yusuf (12) : 4-102 ; Nahl (16) : 13 ; İsra (17) : 1 ; Kehf (18) : 9-26, 65, 65, 83-94, 109 ; Enbiya (21) : 57-69, 83, Furkan (25) : 70 ; Neml (27) : 15-44, 82 ; Kasas (28) : 76, 79 ; Lokman (31) : 12,

13 ; Ahzab (33) : 72 ; Fatır (35) : 9 ; Duhan (44) : 54 ; Ahkaf ( (46) : 31 ; Muhammed ( 47) : 15 ; Hucurat (49) : 17 ; Zariyat (51) : 56 ; Necm (53) : 19, Rahman (55) : 41 ; Saf (61) : 6 ; Kıyame (75) : 22 ; Fecr (89) : 7 ; Alak (96) : 3-4 ; Felak (113) : 3.

25 Şiirlerinde Nesîmî’nin şu sure adlarını zikrederek atıfta bulunduğu tesbit edilmiştir: Fatiha (1) ; Yusuf (12) ; Meryem (19) ; Taha (20) ; Nur (24) ; Neml (27) ; Yasin (36) ; Saffat (37) ; Duhan (44) ; Fetih (48) ; Tur (52) ; Necm (53) ; Rahman (55) ; Kalem (68) ; İnsan (76) ; Mürselat (77) ; Nebe (78) ; Naziat (79) ; Şems (91) ; Leyl (92) ; Duha (93) ; İnşirah (94) ; Tin (95) ; Adiyat (100) ; Nas (114).

26 Bu konuları da şöyle sıralamak mümkündür: Kur’an’ın Allah kelamı olması, Kur’an’ın önceki şeriatları nes- hetmesi, Hurûfîlerin mana ehli kimseler olması, Kur’an’ın ancak Hurûfîlik yoluyla anlaşılabilmesi, Surelerin insan yüzünde yer alması, Kur’an’ın yaratılmışlığı meselesi, muhkem Ayetler.

27 İsra (17) : 70,

28 Nesîmî Divanı, Tuyuğlar 314, s. 436,

29 Nesîmî Divanı, Gazeller 23, Beyt: 11, s. 87,

30 Nesîmî Divanı, Tuyuğlar 80, s. 398,

31 Örneğin bkz. Rum (30) : 8. Ayrıca “kendini bilen Rabbini bilir” anlamındaki “men arafe nefsehû fekad arafe rabbehû” hadisini de bu doğrultuda anlamak mümkündür. İbn-i Arabi, bu sözü Hz. Peygamber’e ulaşan merfu bir hadis olarak rivayet etmekte ve “rivayet açısından olmasa bile kefl açısından sahih” olduğunu söylemek­tedir. Oysa İbn-i Teymiyye’ye göre bu söz, “mevzu” yani uydurmadır. Nevevî ise bu sözün hadis olarak “sâbit” olmadığını söyler. Bkz. Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ, 4. Bsk., Beyrut 1985, Müessesetü’r-Risale, c. İİ, s. 343.

32 Mecelle kaideleri içinde yer alan “itibar galibi şayia olup, nadire değildir” cümlesinin açıklaması için bkz. Bilmen, Ömer Nasuhi, Hukuki İslâmiyye ve Istılahatı Fıkhiyye Kamusu, İstanbul 1985, Bilmen Yay., c. I, s. 268-269.

33 Bkz. Râzî, Mefâtihu’l-Ğayb, I, 595-603; Elmalılı, Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, İst. trz., Eser Neşr. c.I, s.309-310.

34 Nesîmî Divanı, Tuyuğlar 154, s. 409.

35 Nesîmî Divanı, Gazeller 399, Beyt: 15, s. 320.

36 Nesîmî Divanı, Gazeller 438, Beyt: 5, s. 346.

37 Nesîmî Divanı, Gazeller 437, Beyt: 13, s. 344.

38 Nesîmî Divanı, Gazeller 437, Beyt: 14, s. 344,

39 Nesîmî Divanı, Gazeller 437, Beyt: 15, s. 344,

40 Nesîmî Divanı, Gazeller 437, Beyt: 13, s. 345,

41 Nesîmî Divanı, Gazeller 428, Beyt: 7, s. 339,

42 Nesîmî Divanı, Mesneviler 3, Beyt: 17, s. 59,

43 Nesîmî Divanı, Gazeller 207, Beyt: 11, s. 202,

44 Nesîmî Divanı, Gazeller 295, Beyt: 9, s. 257,

45 İsra (17) : 96; Ankebut (29) : 52.

46 Bkz. Râzî,Mefâtihu’l-Gayb, İX, 269.

47 Bkz. Köksal, M. Fatih, “Seyyid Nesîmî’nin Bilinmeyen Tuyuğları", Journal of Turkish Studies (Türklük Bilgisi Araştırmaları, ed. Şinasi Tekin; Gönül Alpaytekin, Vol. 24/İ, 2000, s.190, Tuyuğ No: İV.

48 Bkz. Köksal, “SeyyidNesîmî’nin Bilinmeyen Tuyuğları”, 190, Tuyuğ No: İ.

49 Nesîmî Divanı, Gazeller 434, Beyt: 12, s. 343,

50 Nesîmî Divanı, Gazeller 118, Beyt: 1, s. 149,

51 Kürkçüoğlu, Nesîmî Dîvanı’ndan Seçmeler, s. 6, Gazel, 31. Beyit. [Kul kefâ sırrına, hikmetine vâkıf olmadığına göre sen davaya karşı ilgisizsin, o taktirde bildik, tanıdık değilsin, yabancısın] Kürkçüoğlu, s. 18.

52 Nesîmî Divanı, Gazeller 1, Beyt: 3, s. 69.

53 Nesîmî Divanı, Gazeller 6, Beyt: 5, s. 75.

54 Nesîmî Divanı, Gazeller 42, Beyt: 2, s. 102.

55 Nesîmî Divanı, Gazeller 95, Beyt: 7, s. 133.

56 Nesîmî Divanı, Gazeller 150, Beyt: 3, s. 170.

57 Nesîmî Divanı, Tuyuğlar 5, s. 385.

58 Bkz. Râzî,Mefâtihu’l-Gayb, İX, 270.

59 Nesîmî Divanı, Tuyuğlar 8, s. 386,

60 Nesîmî Divanı, Tuyuğlar 5, s. 385,

61 Nesîmî Divanı, Gazeller 13, Beyt: 16, s. 79,