Makale

İHLASINI AMELİNE YANSITMADA ZİRVE BİR ŞAHSİYET: OSMAN B. MAZ‘ÛN

İHLASINI AMELİNE YANSITMADA ZİRVE BİR ŞAHSİYET:

OSMAN B. MAZ‘ÛN

Doç. Dr. Öğretim Üyesi Yaşar Akaslan

Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

Müşriklerin, türlü işkencelerle Müslümanları Allah’ın dininden vazgeçirmeye çalıştıkları Mekke günleriydi. O zamanlarda Mekke’nin bazı mahallelerinde zulüm had safhadaydı. Bunlardan biri de Ümeyye b. Halef’in lideri olduğu Cumahoğulları kabilesinin yaşadığı mahalleydi. Burada yaşayan, hatırı sayılır bir aileye mensup olan ve ilk Müslümanlar arasında yer alan cesur bir genç vardı. O, Resulüllah’ın Habeşistan’a hicret emri üzerine hanımı, oğlu ve kardeşleriyle birlikte, artık yaşanılmaz hâle gelen ana yurdundan bir gece vakti, gizlice ayrılmak zorunda kaldı. Bir süre yeni yurtlarında, Mekke’deki Müslüman kardeşlerini akıllarından ve kalplerinden çıkaramasalar da güven içinde yaşadılar. Ta ki Mekkelilerin Müslüman olduğu haberi kendilerine ulaşana kadar... Bu asılsız habere göre Kureyş’in önde gelen isimleri dahi Müslüman olmuştu. Habere inanan, belki de bir umut diyerek yola düşen, içlerinde bu yiğidin de yer aldığı Müslümanlar Mekke’ye iyice yaklaştılar. Şehrin sınırına geldiklerinde artık her şey için çok geç idi. Haber asılsız çıkmıştı. Geri dönemediler. O dönemde, Mekke’ye girebilmek için itibarlı birinin himayesinde bulunma şartına göre bu genç, babasının dostu olan ve kendisine “Yeğenim!” diye hitap eden müşrik Velid b. Muğîre’nin himayesine girdi. Bu sayede doğup büyüdüğü memleketine kavuşmuş oldu. Velid b. Muğîre, onu Kâbe’nin avlusuna götürdü ve yeğeninin elini havaya kaldırıp Kureyşlilere onu himayesine aldığını söyledi. Ayrıca “Her kim ona zorluk çıkarırsa bana karşı gelmiş olur. Bunu bilin ve ona göre davranın!” ifadeleriyle de yüreklere korku saldı. Bir süre sonra Müslümanlara yapılan baskıların devam etmesi üzerine gönlü gittikçe daralan bu hamiyetperver genç, hâmisi Velid b. Muğîre’ye gelerek “Amca! Babamın dostusun. Bana çok vefalı davrandın. Himayeni en güzel şekilde yerine getirdin. Bundan dolayı sana müteşekkirim. Ancak Müslüman kardeşlerim işkencelere ve eziyetlere maruz kalırken, bana ağır gelen bu duruma daha fazla rıza gösterip susamam. Gel ve benim üzerimden himayeni al!” dedi. Neticede Velid b. Muğîre, onu Kâbe’nin avlusuna tekrar götürüp himayesinden çıkardığını etrafına toplanan kalabalığa ilan etti. O gün hiç kimse bir tepki göstermese de Kureyşli müşrikler arasında bu yürekli yiğitle hesaplaşmak isteyenler vardı. Bunlar içinde, şair Lebîd b. Rebîa’nın şiir okuduğu bir ortamda intikam için fırsat kollayan Abdullah b. Ebî Muğîre bu imkânı buldu. Bu korkak müşrik, Lebîd b. Rebîa’nın batıl sözlerine müdahale edip hakkı haykırmaktan geri durmayan ve himayeyi reddeden bu kahramana saldırdı. Gözüne isabet eden şiddetli bir yumrukla acılar içinde kıvrandığı sırada, bir kenarda oturmuş kavgayı seyreden eski hâmisi Velîd b. Muğîre: “Yeğenim! Benim himayemden çıkmasaydın başına bu hâl gelmezdi. Şu gözünün hâline bir bak! Bundan sonra başına daha neler gelecek? Birlikte göreceğiz.” dedi. Bunun üzerine, Osman b. Maz‘ûn: “Vallahi ey Abdüşşems’in babası! Sağlam kalan şu gözüm var ya! İşte o da Allah için diğer gözümün uğradığı musibete muhtaçtır. Ben, Allah uğruna diğer gözümü kaybetmekten de çekinmem. Bunu bilesin! Ben, senden çok daha aziz ve kudretli olan Allah’ın himayesindeyim. Tüm himayeleri reddediyorum.” dedi(İbn Hişâm, Sîretü’n-nebeviyye, 2:22-23).

Sadece Allah’ın himayesini kabul eden ve bir cesaret örneği olarak gösterilen bu sözlerin sahibi delikanlı, Kureyş kabilesinin Benî Cumah koluna mensup Osman b. Maz‘ûn b. Habîb’tir. O, İslami davetin ilk zamanlarında gecesini gündüzüne katan Hz. Ebubekir vasıtasıyla Müslüman oldu. Osman b. Maz‘ûn, kız kardeşi Zeyneb ile Hz. Ömer’in evli olması itibarıyla Hz. Peygamber’in eşi Hz. Hafsa validemiz ile Abdullah b. Ömer’in dayısıdır.

Zahit ve âbid bir hayatı tercih eden Osman b. Maz‘ûn, herkesin rahat döşeğinde dinlendiği gece vakitlerinde kalkıp namaz kılan, gündüzün kavurucu sıcaklarında oruç tutan ve çok az uyuyan biriydi. Resulüllah, bu konuda aşırıya kaçtığını belirtmiş, bizzat kendi hayatını örnek göstermek suretiyle onu ikaz etmiştir. Buna göre Resulüllah, Osman b. Maz‘ûn başta olmak üzere sahabenin önde gelen isimlerinin bulunduğu bir grup Müslüman et yemeyeceklerine, bekârlar evlenmeyeceklerine; evliler de hanımlarıyla ilgilenmeyeceklerine ve sürekli ibadet edeceklerine dair yemin ettiklerinde Osman b. Maz‘ûn’u ve arkadaşlarını böyle bir yaşantıdan men etmişti (İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-ğâbe, 832-833.).

Hz. Peygamber (s.a.s.), Bedir Savaşı’nın ardından yatağa düşen Osman b. Maz‘ûn’u sık sık evinde ziyaret etti. Hz. Âişe’nin anlattığına göre bu ziyaretlerin birinde Resulüllah, artık son demlerini yaşayan Osman b. Maz‘ûn’un başucuna geldi. Başını eğerek onun başına yaklaştırdı. Sessizce ona bazı sözler söyledi. Başını kaldırdığında gözleri dolu dolu olmuştu. Biraz bekledi. İkinci kez eğilerek yine sessizce ona bir şeyler söyledi ve başını kaldırdı. Gözleri yine dolu doluydu. Üçüncü kez eğilerek tekrar sessizce bir şeyler söyledi ve başını kaldırdığında artık Osman b. Maz‘ûn hareket etmiyordu. Bunun üzerine Resulüllah’ın gözyaşları, sakalının üzerinden damla damla Osman b. Maz‘ûn’un yüzüne dökülüyordu. Resulüllah, o güne kadar Osman b. Maz‘ûn’a ağladığı kadar kimse için ağlamamıştı. Son kez eğildi ve ruhunu teslim eden Osman b. Maz‘ûn’u alnından öptü (Tirmizî, Cenâiz, 14.). Orada bulunanların “Ne mutlu Osman’a! Kuş oldu cennete uçtu. Cennet ona mübarek olsun!” sözlerini işiten Resulüllah, Allah’ın elçisi olduğu hâlde kendisine bile ne yapılacağını bilemediğini belirterek bu tür ifadelerin uygun olmadığını ve ‘Allah ve Resulünü severdi.’ denilmesinin daha doğru olduğunu ifade etti
(Buhârî, Cenâiz, 3.).

O dönemde Medine’de her mahallenin kendine mahsus kabristanı bulunmaktaydı. Dolayısıyla ensardan vefat edenler buralara defnedilirdi. Ancak muhacirler için böyle bir mekân yoktu. Resulüllah, “Bu bizim ahirete ilk gidenimizdir. O, bizim için ne güzel bir seleftir.” (İbn Abdilberr, el-İstî‘âb, 1053.) dediği Osman b. Maz‘ûn’a, beraberindeki sahabe ile birlikte Medine çevresini dolaşarak defin yeri aradılar. Birkaç bölge dolaştıktan sonra Resulüllah “ğarkad” adı verilen çalıların bulunduğu Bakî‘ mevkiinde karar kıldı ve Osman b. Maz‘ûn’u, günümüzde Cennetü’l-Bakî‘ diye bilinen yere bizzat kendi elleriyle temizlediği kabre gözyaşlarıyla teslim etti. Definden sonra “Kaybolmasın kardeşimin mezarı!” diyerek bir sahabiden büyükçe bir taş getirmesini istedi. Ancak o sahabinin taşı kaldıramadığını görünce Resulüllah koşarak o taşı alıp kabrin başucuna koyduktan sonra “Böylece kardeşimin kabrini bulur, tanır ve ailemden ölenleri de artık buraya defnederim.” buyurdu. Nitekim Osman b. Maz‘ûn’un ardından Resulüllah, kızı Zeynep vefat ettiğinde “Hayırlı selefimiz Osman b. Maz‘ûn’a kavuş!” (İbn Mâce, Cenâiz, 42.) buyurmuştu. Yine Hz. Peygamber’in çok sevdiği yavrucağı İbrahim vefat edip nereye defnedileceği kendisine sorulduğunda: “Salih kardeşimiz Osman b. Maz‘ûn’un yanına…” cevabını vermiş, gözyaşları içinde yavrusuna “Salih selefimiz Osman b. Maz’ûn’a kavuş!” demişti (İbn Abdilberr, el-İstî‘âb, 1054.). Arkasında güzel hatıralar bırakan ve hep hayırla yâd edilecek olan Osman b. Maz‘ûn’u, en iyi tanıyan kişi olarak eşi Havle bint Hakîm şu sözlerle son yolculuğuna uğurladı: “Ey gözlerim! Dinmeksizin gözyaşı dökün! Ağlayın Osman b. Maz‘ûn’a! Rabbinin rızasını kazanma uğruna sabahlayan kişi için! Ölüp de mezara gömülen o kimseye ne mutlu! Bakî‘ mezarlığı ve ğarkad ağaçları ona ne güzel bir mekân oldu! Onun ölümü, kalbime ebedî bir keder bıraktı. Gözyaşlarım, ölünceye dek hiç dinmeyecek.” (İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-ğâbe, 833.)

Osman b. Maz‘ûn, ihlasını eylemine/ameline yansıtmada zirve şahsiyetlerdendi. Hicretten sonra onu evinde misafir eden ensarın hanımlarından Ümmü A‘lâ, bir gece rüyasında Osman b. Maz‘ûn’u cennette ve önünden ırmak akar bir şekilde gördüğünü Resulüllah’a anlattı. Resulüllah “O çağlayan ırmak var ya! İşte o, Osman’ın amelleridir.” buyurdu (Ebû Nu‘aym, Hilyetü’l-evliyâ, 1:106.). Anlaşılan Allah Resulü çağlayan ırmağı onun güzel amellerine benzetmişti.

25 yaşında Müslüman olup hicretin 2. yılında 40 yaşında iken bâki âleme göç eden, vefatıyla Resulüllah’ı gözyaşlarına boğan, Hz. Peygamber’in hatırından çıkaramadığı ve sık sık kabrini ziyaret ettiği Osman b. Maz‘ûn, Medine’de vefat eden ilk muhacir olması hasebiyle Cennetü’l-Bakî‘nin ilk sakini olmuştu. Allah, onun ardından binlerce sahabiyi ve asırlardır sayısız Müslüman’ı kendisine komşu kıldı.